Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çağdaş İnkarcılığın Eskiçağ Silahı Reenkarnasyon
Çağdaş İnkarcılığın Eskiçağ Silahı Reenkarnasyon

Çağdaş İnkarcılığın Eskiçağ Silahı Reenkarnasyon

Arif Arslan

Reenkarnasyon nedir, ne değildir? Reenkarnasyon inancının asıl hedefi nedir? Parapsikolojinin deneyleri ve buluşları reenkarnasyonu destekliyor mu? Geçmişten günümüze reenkarnasyon nasıl geldi? Reenkarnasyon inancında temel…

cagdas-inkarciligin-eskicag-silahi-reenkarnasyon-arif-arslan-nesil-yayinlariReenkarnasyon nedir, ne değildir?

Reenkarnasyon inancının asıl hedefi nedir?

Parapsikolojinin deneyleri ve buluşları reenkarnasyonu destekliyor mu?

Geçmişten günümüze reenkarnasyon nasıl geldi?

Reenkarnasyon inancında temel esaslar nelerdir?

Ruh-cin çağırma ve hipnoz seanslarının gerçek yüzü nedir?

Reenkarnasyon ilkeleri akıl ve bilimle çatışıyor mu?

Bilim adamları reenkarnasyonu nasıl değerlendiriyor?

Reenkarnasyon İslam inançları ile bağdaşabilir mi?

Reenkarnasyona delil olarak getirilen Kur’ân ayetlerini nasıl anlamalı?

Hipnoz reenkarnasyona delil olabilir mi?

Yoga ve meditasyon merkezlerinin perde arkasında neler yapılıyor?

Kökleri eski çağlara kadar uzanıp çağdaş inkârcıların can simidi gibi sarıldıkları reenkarnasyon konusunda akla gelen daha pek çok soru.  Ve bu sorulara verilen doyurucu ve bilimsel cevaplar bu kitapta.

***

İçindekiler

TAKDİM…9
ÖNSÖZ…11

1999’DEN 2008’E NE DEĞİŞTİ?…17

Birinci Bölüm

REENKARNASYONUN TANIMI VE TARİHİ…21

A- REENKARNASYON NEDİR?…21
B- REENKARNASYON VE TENASÜH FARKI…25
C- YENİ İDDİALAR VE ÇELİŞKİLER…28
D- HZ. MEVLANA NE DEMEK İSTİYOR?…61
E- ETE, KEMİĞE BÜRÜNMEK…63
F- REENKARNASYONUN KISA TARİHİ…65
G- REENKARNASYONDA TEMEL ESASLAR…83
I- UFO’LAR VE REENKARNASYON…98
“ÖLÜ BEDENLERİ KULLANAN VE ENKARNE OLAN DÜNYA DIŞI VARLIKLAR”…98
İ. ÖNCEKİ HAYATINIZDA KİMDİNİZ?…102

İkinci Bölüm

REENKARNASYONUN ARGÜMANLARI VE KAYNAKLARI…105
A KUTSAL KİTAP VE METİNLER…105

I- Tevrat ve Kabala…105
İncil ve Hıristiyanlık…106
Kur’an-ı Kerim ve İslam Dini Yanlış Yorumladıkları Ayetler….11

-TASAVVUF VE MEZHEPLER…140

-ETKİLENDİKLERİ BATIL DİNLER…140

-RUHÇULUK VE YENİ DİNLER…143

-PSİŞİK (RUHSAL) OLAYLAR…148

-Hipnoz…148

-Rüyalar ve ötesi…157

-Medyumluk…159

Üçüncü Bölüm

RUHÇULUK VE CİNLER…161

ELEST BEZMİ VE ESRARLI BAŞLANGIÇ…161

-RUHÇULUK NEDİR?…164

-RUHÇULUĞUN TARİHİ…165

-RUH-CİN ÇAĞIRMA VE HİPNOZ…166

-RUH ÇAĞIRMA VE USULLERİ…169

-RUHÇULAR CİNLERE TAPARLAR MI?…174

Dördüncü Bölüm

İMAN VE İLİM AÇISINDAN REENKARNASYON….183

-İMAN ESASLARI AÇISINDAN…183

-Tevhid…184

-Nübüvvet…185

-Haşir…191

-Adalet…193

İMAN ESASLARINA KISA BİR BAKIŞ…194

-Allah’a İman…194

-Meleklere İman…197

-Kitaplara İman…198

-Peygamberlere İman…200

-Kadere İman…201

 -Âhirete İman…208

REENKARNASYON MÜMKÜN DEĞİLDİR…216

-İlahî Adalet ve İlahi Kanunlar Açısından        …216

-İmtihan ve Tecrübe Açısından…217

-İlâhî Rahmet ve Merhamet Açısından…218

-insan Şeref ve Onuru Açısından…218

-Dünya ve Âhiret Dengesi Açısından…219
-Modern Bilimler ve Akıl Açısından…220

1-REENKARNASYON SENDROMU…224

2-ÜZÜCÜ TABLOLAR…225

3-TEKÂMÜL VE DÜNYA NÜFUSU…225

4-DİN VE BİLİME GÖRE REENKARNASYON…227

5-Mehmet Kırkıncı Hoca Efendi…228

6-Prof. Dr. Süleyman Ateş…229

7-Prof. Dr. Mehmet Aydın…229

8-Rene Guenon (Abdulvahid Yahya)…229

9-Prof. Dr. Bruce Greyson…230

10-İmam-ı Rabbani ve Reenkarnasyon…231

SON SÖZ OLARAK…233

KAYNAKLAR…237

Takdim

Bu takdimin başlangıcında samimi bir itirafta bulunmam gerekiyor: Hayatımın bir döneminde Reenkarnasyon inancı­na ben de kapıldım ve bu konuyu inceledim. Batılı ve Uzak­doğulu kökenlerine inmeye; konuyu mantıksal açıdan çöz­meye çalıştım. Neticede, Reenkarnasyon fikrinin kocaman bir aldatmaca olduğu kanısına vardım. Pek tabii ki, Reen- karnasyonun bir çekiciliği vardı ve bir çeşit ölümsüzlüğü müjdeliyordu. Hatta bunun çeşitli örneklerini veriyordu. Bu fikir, Uzakdoğu’dan ve Uzakdoğu’nun öğretilerinden Batıya geçtiğinden, bu arada Türkiye’yi de içine alarak, önceki yüz­yıldan itibaren spiritüalist akımın ve hipnotizma yöntemleri­nin desteği ile iyiden iyiye yerleşti ve taraftarlarını buldu. Ancak, başından beri, bütün büyük ve kitaplı dinler tarafın­dan kesinlikle reddedilip aforoz edildi.

Reenkarnasyonun İslam’ın öğretileri ile neden uyuşmadı­ğı konusuna burada girecek değilim. Çünkü elinizdeki kita­bın değerli yazan Arif ARSLAN hoca, bunu çeşitli örnekler vererek gayet açık bir şekilde yapmış bulunmaktadır. Benim, kısaca üzerinde durmak istediğim nokta Reenkamasyonun Çağdaş ve Batılı görünümü ile gerek spiritüalist akımları, ge­rekse bir yan bilim olan parapsikolojinin deney ve buluşlarını kullanarak, bunları öne sürerek haklı çıkmak istemesi ve apaçık bir aldatmaca ve bir uyutmaya gitmesidir.

Reenkarnasyon inancından önce, Mısırlılardan ve antik Yunanlılardan gelme olan bir metampsikoz inancı vardı. Ru­hun, değişik anlamlarla, konum ve beden değiştirdiğine ina­nılırdı. Yani antik (eski) Yunanlıların (Pisagor başta olmak üzere) ruhun yıpranmış bir bedenden “yeni” bir bedene geç­tiğine ve bu işlemin tekrarlandığına inanırlardı. Ruh tekti, ancak kusursuzluğa varabilmek için değişik safhalardan (ki­mine göre değişik yaşam boyutlarından) geçip arınması ge­rekirdi. Arınmaya varıncaya kadar da, bir ceza olarak değilse bir ödüllendirme olarak, değişik bedenlerden (ister insan, is­ter hayvan bedenlerinden) geçerdi. Bunu, daha çağdaş bir deyimle, ruhun bir çeşit bilinçlenmesi olarak da adlandırabi­liriz. Spiritüalist akım, derin hipnoz deneyleri ile bunun is­patlarını -yani geçmiş hayatların izlerini- bulmaya çalıştı ve insanların doğum öncesi ruhsal yaşamlarına dönerek, ken­dince bulduğunu ilan etti. Nedir ki, bir şeyi hesaba katmadı veya katmak istemedi: Bugün tıp tedavilerinde kullanılan geriye dönük derin hipnoz, bilinçaltını harekete geçirdiğin­den ve bundan ham (ve yoruma açık) bir malzeme aldığın­dan hiçbir şekilde ispat sayılamaz, hiçbir şeyi destekleyemez.

Ne yazık ki, bir süreden beri, kendini çağdaş ve imanlı sa­yan toplumumuzun bir çok fertleri sansasyon ve “reyting” peşinde olan, abartıdan netice bekleyen bazı televizyon prog­ramları sayesinde- bu ‘ve’ buna benzer aldatmacalara ka­pılmakta, bunlardan medet beklemektedirler. Değerli Arif ARSLAN Hocanın bu değerli çalışmasının sonunda vurgu­ladığı gibi, ne Reenkarnasyon, ne de benzer safsataların din­le telif edilmesi mümkün değil ve Kur’an-ı Kerim de buna delil değildir.

•Giovanni Scognamillo Beyoğlu -1998

Önsöz

“Ey Rabbim! Beni geri gönder. Belki, ayrıldığım dünyada yararlı işler yaparım.”
Hayır! O geri gelmeyecektir. Bu, yalnızca boş bir sözdür. Ve arkalarında dirilecekleri güne kadar dünyaya gelmemek için bir engel vardır. ”
Mü’minûn Sûresi, 23/99-100.

Öteden beri, insanoğlunun Ebedi yaşama arzusu vardır ve bu, ona yaratılışla beraber verilen bir duygudur. Ancak, bi­lindiği gibi insan, bu dünyada doğar, büyür, yaşlanır, yıpra­nır ve ölür. Böylesine sınırlı imkân ve şartlarla, sınırlı duygu­larla donatılmış bir insanı, yine aynı şekilde binlerce çile ve meşakkatlerle donatılmış bir dünyada, bin yıllık bir ömür bi­le bütün yönleri ile tatmin etmeye yetmez. Çünkü ruh sonsuz arzu ve isteklerle donatılıp, sonsuzluğa göre yaratılmıştır. Böylesine yüklü bir duygu programı ile yaratılan ruh, bütün arzu ve isteklerini tatmin edebileceği bir ortam ister ve son­suzluk arzusu ile kıvranır. Bu dünya ise onun, uğrayıp geldi­ği ve gideceği birkaç tane uğrak yerinden sadece biri ve zo­runlu bir yolculu uğrağıdır. Çünkü insan bir yolcudur ki, bu yolculuk ruhlar âleminden başlar, oradan anne rahmine, oradan dünyaya, dünyadan kabir ve berzah âlemine, oradan Cennet veya Cehennem yoluyla ebediyete, yani sonsuza ka­dar devam eder. Bu yüzden bu beden ona dar gelmektedir. Sıkıntı ve bunalımların kaynağı da bu olsa gerektir. Gideceği yere varmak isteyen bir yolcunun psikolojisi içinde ıstırap çekmekte, sabırsızlık göstermektedir. Büyük mütefekkir ve mutasavvıf Hz. Mevlana’nın Mesnevi’nin ilk mısralannda dediği gibi;

“Bişnev in  ney çün şikâyet mî küned
Ez cüdayîhâ hikâyet mî küned”

Ruh, kamışlıktan kesildiği, ruhlar âleminden, ayrıldığı günden beri inlemektedir. Bu nedenle, insan uyuyunca onun bu arzusu, kendisine refakat eden rüya melekleri tarafından gezdirilerek, kısmen gerçekleştirilmektedir.

Bu dünyada, bu bedenle ebedi yaşamak mümkün değil­dir. İnsan, bin kere bedene girse çıksa, sonunda yine ölece­ğini bilmektedir. Ancak herkes bunu bildiği halde hiç kimse de ölmek istemez. Ne kadar fakir ve çaresiz olursa olsun, ne kadar sıkıntılı bir hayat yaşarsa yaşasın, yine de yaşamak is­ter. Ancak buna rağmen bir gün ansızın ölür ve kuş misali kanatlanıp uçar gider, bu dünyadan göçer gider.

Buna göre, insanın esas problemi, “ölümdür” veya ölüm­ledir diyebiliriz. Ölümü ortadan kaldırmadan onu mutlu et­mek mümkün olmayacaktır. Şu halde, önce ölüme çare bul­mak lazım… Oysa bildiğimiz en büyük gerçeğe göre, hayatta yalnız iki şeyin çaresi yoktur:

İhtiyarlık ve ölüm… Bu ikisine henüz çare bulunamadı ve hiçbir zaman gerçek anlamda bulunabileceğini de sanmıyo­ruz. Çünkü ecel vardır ve işlemekte olan genel kanuna göre herkesin eceli kendisine yetişecektir. İnsan, doğar, büyür ve ölür. Kural budur!

Bu kitap, aslında ruh göçü veya dünyaya yemden geliş, tekrar doğuş olarak da adlandırılan Reenkarnasyon a bir red­diye niteliği taşımaktadır. Ancak, konu sadece bununla bit­miyor. Yanlış inanç ve yönlendirmelerin de doğrularını “Kuran” ve “Sünnet” ölçüleri içerisinde ele almakta ve zaten çıkış noktası da bu bulunmaktadır. Çünkü iman her şeyin kaynağıdır. Eğer insan doğru inanırsa, ona Allah rızasına gi­den yol açılacak ve hayatını baştan sona bu duygu ve bu dü­şünceye göre yaşayıp şekillendirecektir. Eğer insan, kâmil ve mükemmel olarak iman edemezse, onun önüne çıkacak en­gellerin haddi hesabı yoktur. İnsan, imanında ihlâs ve sa­mimiyet sahibi olmaz, inandığı şeylerin aslını bilip ona göre yaşamazsa yine bir sürü yanlışlar yapacak ve bu yanlışlar, kı­yamete kadar onunla beraber yaşamaya devam edecektir. İş­te insan, bu kötü durumdan kurtulmak istiyorsa, inandığı şeyin nasıl bir iman ve inanç, nasıl bir hal ve keyfiyet istedi­ğini de bilmelidir. Bu konuda Bektaşi gibi abdestsiz namaz kılıp, “ben kıldım oldu” diyemez. Bu davranış ne kadar yan­lışsa, kişinin bir şeye inandıktan sonra, onun gereklerini ye­rine getirmemesi de o kadar yanlıştır.

Bu sebeple, bu kitapta, İslam inançlarının da kısa ve doğ­ru izahlarını bulacak, yanlış olarak yorumlanan ve ka­falarınızı karıştıran şeylerden de kurtulacağınızı ümit ediyo­ruz…

Çünkü toplumda, eline bir mikrofon veya bir gazete köşe­si geçiren herkes, bu konuda ahkâm kesmeye kalkmakta ve haline, tavrına, yaşantısına, ilmine, bilgisine bakmadan top­lumu yanlış istikamete doğru yönlendirmeye çalışmaktadır. Ne yazıktır ki, günümüzde yara almayan veya insafsızca do­kunulup deşilmeyen dine ve imana ait husus kalmamış gibi­dir. Bu konuda da herkesin bol miktarda geçerli mazereti vardır. Bunlardan kimi, insanları korkutup ürkütmemek ge­rektiğini ileri sürmekte, kimi ulaşılmayan kesimlere ulaşmak amacıyla bunlan yapmakta, kimi de 300 yıldır kendisine sa­dece duvarlarda asılı, sandıklarda basılı kutsal bir kitap olarak bakıp değerlendirdiğimiz Kur’an’la insanları tanıştırmak için yaptığını iddia etmektedir. Kimileri de, alabildiğine ben­cil ve teferruata ait meselelerle uğraşıp, kafasını soktuğu dar bir delikten dünyaya bakmakta, dışarıda yaşananlardan habersiz, bunları yapanları küfür ve dalaletle itham etmektedir. Medyatik kalmak için laf-ı güzaf edenleri hiç hesaba bile katmıyoruz…

Hiç şüphesiz bütün bunlar, samimiyetleri ölçüsünde de­ğer kazanacak, bütün sırların ortaya döküldüğü, hiçbir gizli­liğin kalmadığı gün, mizanda tartılacak ve değerlendirilecek, sahibine ya saadet ya da şekavet kazandıracaktır. Ancak, top­lumda inanç ve itikat birliğinin bozulduğunda da şüphe yok­tur. Çünkü gerçeği bildiğini iddia eden çoğu kimseler ya ifrat veya tefrit içerisindedirler. Bu yüzden de bizim dünyamıza uzak kişiler, neye, nasıl inanacaklarını şaşırmış durumdadır­lar. Bu şaşkınlığa sebep olan hususlardan biri de bu kitabın konusunu oluşturan ve bir çeşit ruhçuluğun, yani spiritüalizmin uzantısı sayılan Reenkarnasyondur.

Hemen her yıl rutin olarak bir şekilde gündeme getirilen Reenkarnasyon konusu, toplumun kafasını kurcalamakta, zehirli şüphe tohumlan saçmakta ve inançlarını sarsmak­tadır. Üstelik bir de, her ülkenin kendi kültürleri içerisinde bulunan inanç ve ahlâk esasları buna kaynak gösterilip delil olarak kullanılmak istenmektedir.

Reenkarnasyon, ülkemizde de İslam inançları ile birleşti­rilip bütünleştirilmek istenmektedir. Gözlerimizin içine baka baka, Kur’an ayetleri yanlış yorumlanıp istismar edilmekte­dir. İnsanların, iman ve itikatları zedelenmekte, kafalara bir daha silinemeyecek kadar zehirli şüpheler sokulmaktadır. Genç veya yaşlı hemen herkesin dimağları kirletilmekte, ya­lan yanlış olaylar, uydurma varsayımlarla veya cinlerin mu­sallat olduğu hasta insanlarla programlar yapılıp konu bir­leştirilerek, gerçek ve yaşanmış bir olay, bir dini esasmış gibi takdim edilmektedir. Bununla da yapılmak istenen gayet açıktır: İslam inancını saptırıp yerine karmakarışık bir inanç yerleştirilmek istenmektedir.

Bu konu, ikide bir, bir kısım medya mensupları ve gazete­ciler tarafından gündeme getirilerek, erbabı ile aklı başında program yapılmadan tek tabanca atış yapılmakta ve yanlışını doğrusunu anlamaktan uzak olan insanımıza servis edilmek­tedir. Hazır misyonerlik faaliyetleri de artmışken, gündeme oturmaktadır. Bununla da yapılmak istenen yine aynıdır: Dini yozlaştırmak… İnanan insanımızın, aslında pek de tah­kiki olmayan, araştırma ve incelemeye dayanmayan imanını zedelemek, kafasını allak bullak etmektir…

Bir eğitimci ve araştırmacı olarak, hem bu yanlış inanç sahiplerini, hem de samimi olarak İslam’a inanmak ve Müs­lümanlığı doğru olarak yaşamak isteyenlere bir yol göster­mek ve insanları bu konuda uyarmak gerektiğine olan inan­cım, bu kitabın yazılmasına vesile oldu.

Okumakta olduğunuz, “ÇAĞDAŞ İNKÂRCILIĞIN ESKİ­ÇAĞ SİLAHI REENKARNASYON” adlı eserde, mesnetsiz ve batıl bir inanç olduğu halde, hak ve gerçek bir inançmış gibi gösterilmeye çalışılan saçmalığın, nelerden, hangi inanç ve düşüncelerden oluştuğunu ve nerelerde, nasıl tıkanıp açma­za girdiğini göreceksiniz. Ruhçuluğun bir uzantısı olan bu inancın, nerelerde, kimler tarafından benimsendiğim, cinle­rin saptırmalarını, hipnoz ve hipnozun saptırılarak bu saç­malığa delil yapılmaya çalışıldığını da…

Kur’an-ı Kerim’de, “tevhit, nübüvvet, haşir, adalet” gibi ısrarla vurgulanan dört ana konu vardır. Bunlardan biri ve belki de tevhitten sonraki en önemlisi ahiret ve haşir inancı­dır. Bu inanç İslam Kültürüne “imanın şartları” olarak geç­miştir ve altı iman esasından birini teşkil etmektedir. İslami inancına göre, ahiret yani, öldükten sonra ebediyet âleminde diriltilme kesindir, bunda şüphe etmek imanın gitmesi demektir. Bu kadar önemli ve muhkem bir inancın, nasıl bu dünyada yeniden başka bir bedenle dünyaya gelme şeklinde yorumlanıp saptırıldığını ve doğrularının da ne olduğunu bulacak, göreceksiniz…

Ayrıca, İslam inancının temelini oluşturan ve diğer İlâhî dinlerin de ortak inançlarını teşkil eden Peygamberlik, Ka­der, Melek ve Kitap inançlarının, sinsice nasıl saptırıldığını ve yıkmaya yönelik gayretlerini ve yine bunlann da nasıl ol­ması gerektiğine ait kısa ve öz tanımlarla, pratik bilgilerini bu kitapta bulacaksınız…

Aslında, buna inanan kimselerin pek çoğunun esas hede­fi, İslam Dini veya diğer dinlerin inanç esasları bile değildir belki. Ancak, bu konu ülkemizde öyle bir duruma getirildi ki, gündeme taşıyıp program yapanların çoğunun inanç ve ah­laki yapısı itibariyle, hedef sadece İslam Dininin inanç ve ibadet esasları haline getirildi. Medyada bu tür konulan işle­yip program yapanların samimiyetlerinden şüphe duymamak adeta imkânsız denilebilecek kadar zor. Çünkü prog­ramlara çağrılan ve bu konuda konuşturulan kimseler, ya li­yakatsiz ya da ruh göçü konusuna inanan tipler veya sadece bu konuya değil her konuya sulandırıp bakan ve hiçbir şekil­de güven vermeyen bilinen yüzler. Durum böyle olunca bu programlan yapanlann asıl amacının konuyu anlamak ve öğ­renmek değil, halka dikte ettirmek olduğu akla geliyor…

İstanbul, Ankara, Adana ve İzmir gibi, büyük ve kozmo­polit şehirlerde aceleden Yoga ve Meditasyon merkezleri, ruh çağırma ve medyumluk merkezleri kurulması ve mantar biter gibi çoğaltılıp reklam edilmesi de bizi, şüphelerimizde haklı hale getiriyor. Çok iyi tanıyıp bildiğimiz ve adından başka bir şeyinin Müslüman olduğuna kani olmadığımız, bir takım kimseler buralara gidip gelir oldular. Onların vasıta­sıyla Hindistan ve Amerika’dan getirilen şişman “inekler” de şüphelerimizin tuzu biberi, sosu niteliğindedir. Bu merkezle­re gidip gelenlerden ve oralarda bu işi yönetenlerden kimi vahiy aldığını, kimi de ölen büyüklerle görüşüp konuştuğu­nu, onlar vasıtasıyla dünyayı ve insanları kurtarmaya kalkışmaya çoktan başladılar bile… Bu arada bunların yanlışla­rını düzeltmeye yönelik bir iki program yapıldıysa da gelip geçti. Kalıcı bir şeyler olsun ve insanımız bu tür şeylerin yan­lışını ve doğrusunu görsün istedik…

1999’den 2008’e Ne Değişti?

Bu kitabın ilk baskısından bu yana konu çok konuşuldu, çok tartışıldı. Birçok televizyon programına çağrıldım ve ilgi­li veya ilgisiz, karşı veya taraftar olan kişilerle konuyu tartış­tık. Örneklerle karşılaştık. Çeşitli ortamlarda seminer ve konferanslara davet edildim… Uzakdoğu ve Amerikan yapı­mı birçok film izledim ve kitap okudum… Bir o kadar inter­net sitesinde konuyla ilgili araştırma yaptım ve yazılanları çizilenleri, uydurulanları tarafsız bir gözle incelemeye çalış­tım… Gerek bizim insanımızın gerekse başka ülkelerin in­sanlarının yaşadığını sandığı veya iddia ettiği birtakım olay­ları inceledim. Ancak hiçbiri beni ikna etmedi ve yeni bir fi­kir vermedi. “Acaba?” dedim, ben mi olaya şartlı bakıyorum, yoksa gerçekten kafamdaki şüpheleri veya olması gereken fikir ve inancı oluşturacak gerçek anlamda ortada bir fikir yoksulluğu mu vardı…

İkincisine karar vermek hiç de zor olmadı. Bu konudaki inancımın kişisel olmadığına ve Reenkarnasyon inancının evrensel boyutlu, gerçek bir inanç olamayacağına karar ver­dim. Bu yüzden eksiklerini ele alıp İslam inancıyla ve diğer semavi dinlerle bağdaşmayacağına karar verdim. Bu konudaki delillerimi yani evrensel dinlerin delillerini de yeniden inceledim. Ortaya çıkan tablo yine aynıydı:

Reenkarnasyon, bir din ve bir inanç olmaktan hatta bir mezhep veya tarikat olmaktan bile çok uzaktı. Bu, ancak se­mavi dinlerin yerleşik inançlarına saldırına veya onları basi­te alan, kendine taraftar arayan bir felsefe veya felsefi bir fanteziden ibaretti. Eski çağlardan kalma modern bir inkârcılık sistemi için de bu yeterli bir uyuşturucu görevi ifa et­meye yeterdi. Yoksa ne işi vardı Fransız sosyalistlerinin Reenkarnasyonla veya çoğu ateist olan birçok kimsenin ne işi olabilirdi…

Ülkemizde, diğer taraftan olmaları ile tanınmış ve aydın sayılan birçok sanatçının, ruhçu dernekler kurmakla ve bu kanalla bu işin liderleri veya tarikatın şeyhleri, rahip veya rahibeleri olan Maharişi’leri getirtme ve konferanslar verdirme ve el-etek öptürme, ayak yıkadığı suyu şifa niyetine(!) içirtmekle neden meşgul oluyorlardı…

Bunlar kafa karıştıran karışık işlerdi bize göre. Ama bir cevabı da yok değildi. Bu aydın ve sanatçı kitlemiz sosyetik camiamız, kendilerine göre insanlara bir iyilik yapmaya çalı­şıyor olabilirlerdi. İyilikleri de şuydu sanıyoruz:

“Madem biz atalarımızın dini olan İslam’a başkaldırdık ve tövbe, o gericilerle, yobazlarla, örümcek kafalılarla bir yolda, bir safta olup camiye, cemaate hatta -tövbe hâşâ- cennete bi­le gitmeyiz. Fakat bir din ihtiyacımız da var, o halde birçok Hollywood yıldızı gibi biz de ihtiyaç duyduğumuz dini kura­rız. Kurmaya da gerek yok, var olan birini ithal ederiz. Bu arada hem para kazandıran hem de çağdaş ve modern bir dinimiz olsun… Olsun da adı zinhar “İslam” olmasın! Hatta bu harfleri çağrıştıran bir şey bile olmasın…” dediler ve ta Uzak Doğulara gidip tıpkı, Fransız sosyalist fikir ve gönüldeşleri gibi, Ruhçuluk dinine ait bir mezhep olan Reenkarnasyonu ithal ettiler. Eh, ne diyelim, onlara hayırlı olsun… Herhalde yarım asırdır sövüp saydıkları İslam’a sahip çıkıp Müslümanların arasına gelip katılacak değillerdi. Çünkü öyle bir düşmanlık ortaya koymuşlardı ki, artık bu saatten sonra geri dönmek olmazdı. Hatta İslam Dinini yani babalarının, dedelerinin, annelerinin ve ninenlerinin dinlerini benimse­mek, milletin evladı olarak milli değerlere sahip çıkmak, çı­kanlarla birlikte yürümek isteyenlere de “dönek” veya “yağ­danlık” diye lakap takıp hor bakmışlardı… Neyse…

İşte şimdi, yaptığımız küçük ve mütevazı çalışmamızı hem onlara hem de onlarla irtibatı olan saf ve temiz insanla­ra takdim ediyoruz. Takdim ediyoruz, çünkü elmas diye koyunlarında ve gönüllerinde sakladıkları kömürün, misk-ü amber sanıp kokladıkları çamurun gerçek yüzünü onlara göstermek için gün ışığına çıkarıyoruz…

Biz elimizden geleni yapmaya çalıştık. Batıl inançlara ya­kalanıp gönül Kâbe’sine putlar dikenler de onu putlardan arındırırlar inşallah… Saygılarımla…

Arif ARSLAN Beyoğlu-İstanbul Temmuz 2008

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Mutluluğun Sırları ~ Arif ArslanMutluluğun Sırları

    Mutluluğun Sırları

    Arif Arslan

    Mutlu olmak, her insanın arzusudur. Mutluluk, en çok da insana yakışır. Buna en çok layık olan da yine insandır. Ne var ki mutluluğu bulan...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur