Yolculukların en zoru ve en özeli, kendi içine olandır.
Cary Fagan’ın, yaşama bakışları farklı olsa da özünde aynı duyguları paylaşan iki delikanlıyı bilinmeyenlerin kıyısında yüzdürdüğü Büyük Yarış, ilkgençlik çıkmazlarına heyecan verici bir parantez açan derinlikli bir roman.
Okurları, kamp kültürünü yakından tanıma imkânı bulacakları aksiyonu bol yaz kamplarından birine konuk eden yazar, gençlerin kırılgan dünyasını ustalıkla yansıtırken önyargılar, asılsız yaftalamalar, akran zorbalığı gibi iletişim odaklı konuları da tartışmaya açıyor.
Beklenmedik kişiler tarafından, beklenmedik zamanlarda ve beklenmedik olaylarla hayatımızın seyrinin nasıl bir anda değişebileceğini gösteren bu sürükleyici kitap, duyumsattığı hislerle kalbimizdeki cesaretin ateşini harlıyor.
Eğlence dolu bir yaz kampı tatiline ne dersiniz? Kulağa cazip gelse de bu, evde tek başına, sükûnet içinde bir tatil hayali kurarken ailesinin emrivakisiyle kendini yollarda bulan Ethan için, önünde uzanan yaz pek de iyi geçeceğe benzemiyor. Anne babası yaz kampını oğullarının artık “büyümesi” için iyi bir fırsat olarak görseler de Ethan sakin yaşantısını altüst edebilecek hareketlilikteki bir serüvene hazır değil. Üstelik tam da çevresine uyum sağlamaya çalıştığı sırada kampa Zach adında sorunlu bir çocuğun çıkagelmesi, hem de ranzasının üst katına yerleşmesi cabası! Yanlış anlaşılmalar ve yersiz çatışmalarla gerilen kamp ortamı sarı sıcakların bastırdığı bir dönemde iyice hareketleniyor. Neyse ki, zıt kutupların çektiği Ethan ve Zach, çok geçmeden bilinmeyenin cazibesi ve “Büyük Kulaç” adlı efsanevi yarışın heyecanıyla cesur bir yolculuğun iki önemli kahramanına dönüşüyor…
Kalıpların dışında bir büyüme ve olgunlaşma hikâyesi anlatan Cary Fagan bu kitabıyla ilkgençlik çağındakilerin arkadaşlık ilişkilerine, tutkularına ve hayallerine odaklanıyor; deneyimlediği her “ilk”le benliğini güçlendirme olanağı bulan gençlerin dünyasını çok daha iyi anlamamızı sağlıyor.
Akıcı dili ve macera dolu kurgusuyla okuru kıskıvrak avucunun içine alan Büyük Yarış, birini yargılamadan önce kendi hayatımıza dönüp bakmamız gerektiğini de hatırlatıyor.
Bir yeğenin sevgisiyle
Adeline Steinbaum ve Henry Fagan’a…
1
Du ydu ğ u m u z Kada r ı y l a
Kötü bir çocuk olduğunu onu daha görmeden biliyorduk. Öğrendiklerimizin kaynağını veya doğru olup olmadığını bilmiyordum. Sadece hakkında çok şey duyduğumuzu ve bunların hiçbirinin iyi şeyler olmadığını biliyordum. “Bir keresinde, gazeteyi rulo yapıp köpeğin kuyruğuna bağlamış. Hem de Brunswick Kampı’nın yelkencilik şefinin köpeğiymiş.” Bunları anlatan Kepçe Kulak’tı. Kepçe, benim ranzamın karşı köşesindeki, kapının en uzağındaki ranzada yatıyordu. Güzel, mahremiyeti olan bir yerdi. Tabii gece boyu kalkıp çişe gitmeniz gerekmiyorsa. Benim gerekiyordu. Kepçe Kulak biraz çılgındı, bu yüzden sakin bir yerde uyuması iyiydi. Gece mehtaplıydı. Kepçe, bir kolunu ve bacağını yatağının yanından örümcek maymunu gibi sarkıtmıştı. “Sonra da gazeteyi kibritle tutuşturmuş ve köpeği serbest bırakmış,” diye devam etti. “Hayvanda ikinci derece yanıklar oluşmuş. Uyutmak zorunda kalmışlar.” Tex, “Ben bu olayın Chippewa Kampı’nda olduğunu duymuştum,” dedi. Doğu tarafındaki tekli yataktaydı.
“Ayrıca köpek çömlekçilik şefine aitmiş ve sadece kuyruğunu kesmek zorunda kalmışlar.” “Huş Ağacı Kampı’nda,” dedi Takoz, koğuşlarda bir şeyler yemek yasak olsa da ağzı artık her ne yiyorsa onunla dolu hâlde, “büyük bir kano gezisinin hemen öncesinde baltayla bütün kanoları parçalamış. Onu ancak beş kamp çalışanı zapt edebilmiş, bir tanesinin neredeyse kafasını uçurmuş.” “Neredeyse uçurmuş derken?” diye sordu Bacak. “Yarıya kadar mı uçurmuş yani?” “Mavi Su Kampı’nda,” dedi Kaplan, “kirli çamaşır torbalarına turuncu boya döküp herkesin giysilerini mahvetmiş.” Presto, “Makosen Kampı’nda da bir çocuğun canına okumuş,” dedi. “Hem de hiç sebep yokken!” “Makosen’deki olay o değildi,” dedi Havuç. Havuç’un ranzası benimkinin tam karşısındaydı. Oğlan aynı William Holden’a, Casuslar Kampı filmindeki hâline benziyordu. Bir Alman esir kampında geçen bu filmi, yine midem ağrıdığından okula gidemediğim bir günde, televizyonda izlemiştim. Bizim koğuşu da Havuç yönetiyor sayılırdı. Kaplan da onun yaveri gibi bir şeydi.
“Makosen Kampı’nda,” diye devam etti Havuç, “kamp sahibinin Cadillac’ını çalıp kasabaya gitmiş. Arabayla bir sokak lambasına toslamış. Hastaneden taburcu olduktan sonra da gece onu nezarethaneye atmışlar.” “Araba kullanmayı nereden biliyormuş ki?” dedi Bacak. Işıklar söndükten sonra bile gözlüğünü takan Bacak, koğuşta en yakın arkadaşım olmuştu. “Sonuçta bizimle aynı yaşta, değil mi? Ben araba kullanmayı bilmiyorum.” “Sen yürümeyi bile bilmiyorsun,” dedi Kaplan. “Neyse işte,” dedi Havuç. “Babası arabanın sahibine masrafları ödeyip polis fonuna büyük bir bağışta bulunmasaymış ıslahevine gidecekmiş. Adam böyle, sağa sola para ödeyip duruyormuş.” Takoz, “Neyse ki aşırı derecede zenginmiş,” dedi. Presto, “Belki de onun böyle olmasının nedeni zenginliğidir,” dedi.
“Evlerinde bilardo ve pinpon masası varmış. Sinema bile varmış.” “Belki de annesi öldüğü için böyledir,” dedi Tex. Kepçe, “Bence bir köpeği ateşe vermek, bir arabayı hurdaya çevirmekten çok daha kötü,” dedi. “Onu bizim koğuşa vermesinler diye dua edeceğim,” dedi Bacak ve bir ilahiye başladı. “İlla dua edeceksen,” dedi Havuç, “Yüce Klopschitz’e dua etsen daha iyi olur.” İhtiyar Klopschitz, Kayın Ağacı Kampı’nın sahibiydi. Kamp arazisinde araç bulundurmasına izin verilen tek kişi olarak, cipiyle her yere giderdi. Aşırı derecede şişman ve neredeyse keldi; güneş gözlüğü takar ve beyaz takım elbise giyerdi. Yürürken hırıltılı nefes alır, ağzından purosu eksik olmazdı. Beni zerre umursamasa da ondan korkuyordum. Tam o anda koğuşun kapısı açıldı ve ranzaların üzerinde bir ışık hüzmesi dolaştı.
“Sessiz olalım beyler.” Jerry gelmişti. Bizim kamp rehberimiz Jerry’ydi ve bu gece o nöbetçiydi. Takoz, rehberlerin gece nöbetinden nefret ettiklerini, çünkü kız arkadaşlarını özlediklerini söylemişti. Kapı tekrar kapandı. Karanlık çöktü. Vücutlar dönüp yüzler yastığa bastırılırken kıpırdanma sesleri çıktı. Çişim gelmiş gibi hissettim ama kalkmaya da üşendim. Bacak, “Bir de acayip iyi yüzücüymüş,” diye fısıldadı. “Okulunun en iyisiymiş. Belki Büyük Kulaç’ı yapar.” O zamana kadar tek kelime etmemiştim ama o an, “Bunlar doğru olamaz. Hepsi birden yani. Tek kişi için çok fazla,” deyiverdim. “İnan bana Pembiş, hepsi doğru,” diye fısıldadı Havuç. Ondan sonra kimse konuşmadı ve çok geçmeden etrafımdaki ranzalardan uyku sesleri geldi.
2
En Kö t ü Ol m a m a k
Yaz kampına gelmeden önce mütevazı hedeflerim vardı. Öncelikle hayatta kalmayı hedefliyordum. İkinci olarak da nefret edilmemeyi. Üçüncü hedefimse hiçbir şeyde en kötü olmamaktı. Kamp yaşamına uygun biri olduğum söylenemezdi. Aile doktorumuzun, “endişeli yapım” yüzünden olduğunu iddia ettiği, yani “ruhsal kaynaklı” mide ağrılarından şikâyetçiydim. Spordan nefret ederdim. Benim için en güzel tatil, ya iki ağabeyimle takılmak ya da defterlerime garip öyküler yazmaktan ibaretti. Yaz benim için oldum olası ağabeylerimle uzun, boş günler geçirmek, mantar ağacından uçaklar yapmak, Bathurst Caddesi’ndeki Gençlik Merkezi’nde yüzmek, evin bodrumunda fotoğraf banyo etmek anlamına gelirdi. Ama o sene ağabeylerim yaz işlerinde çalışacak yaşa gelmişti. En büyük ağabeyimin kız arkadaşı bile vardı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBüyük Yarış
- Sayfa Sayısı88
- YazarCary Fagan
- ISBN9786052858080
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Mezbaha Beş ~ Kurt Vonnegut
Mezbaha Beş
Kurt Vonnegut
YAŞAMIN HER ANINI FARKLI BİR ŞEKİLDE DENEYİMLEMEK İSTEYENLERE! Dinleyin: Billy Pilgrim zamanda koptu. Billy bunak bir dul olarak uykuya daldı ve düğün gününde uyandı....
- Ceza Kanunu, 353. Madde ~ Tanguy Viel
Ceza Kanunu, 353. Madde
Tanguy Viel
Tanguy Viel, bir cinayetin altında yatan kişisel ve toplumsal sorunları, bunların nasıl kesiştiğini masaya yatırıyor. Bir hâkimin önünde, Martial Kermeur, kazanma umudu olmadan, emekliye...
- Poirot’nun İlk Davaları ~ Agatha Christie
Poirot’nun İlk Davaları
Agatha Christie
Poirot dünyanın en iyi dedektifi olmasıyla övünür ve bunu sık sık yenilemekten büyük zevk duyar. Yıllar öncesine dönüp ona profesyonel meslek yaşamında haklı bir...