Tahrik edici ve ünü hızla bütün dünyaya yayılan bir roman. –USA TODAY
Bu romanda herkese göre bir şeyler var… Olağanüstü yeni bir yetenek. — CANBERA TİMES
Bu müthiş çılgın felsefeyi ve romanın sahip olduğu ilginç tarzı sevdim. Bütünün bir parçası saçma ve gerçek, inanması güç ama ikna edici, yabancı ama bağımlılık yapan bir romandır. –THE AUSTRALIAN
Bütünün Bir Parçası, Avustralya’nın çalılıklarından Paris’in bohem sokaklarına, Thai ormanından striptiz klüplerine, akıl hastanelerinden labirentlere, yeraltı dünyasına, ilk aşkın yüceliğinden bir başarısız bir hırsın ezikliğine kadar geniş bir yelpazede seyrediyor. Sonuç ise bilinmezlikten kepazeliğe bir dolambaçlı lunapark treni aynı zamanda akıcı hafızada yer eden ruhsal simetrileri bütün yokluklarının üstüne çıkan bir baba ile oğlun hikayesidir.
“Bütün her şey hızlıca olup bitiyor ve siz dikkatiniz dağılmadan bir solukta kitabı bitiriyorsunuz. “Fantastik ve sürekliyici bir macera romanı, hem göz alıcı şekilde özgün hem de son derece eğlenceli.” –SEATTLE TİMES
“Bütünün Bir Parçası kitabı bir hapishanede başlıyor ve bir uçakta sona eriyor. Bu iki yer arasında unutulmaz bir öykü yaşanıyor. Kitapta sürekli olarak bir hareketlilik göreceksiniz. Eğlenceli anlatıma sahip ve siz okurken kendinizi buz tutmuş bir gölün üzerinde adım atar gibi hissedeceksiniz.” —Esquire
“Toltz’un anlatımı nefes kesici. Hiç sıkılmadan tüm kitabı baştan sona okuyabiliyorsunuz. Her bir sayfasında bir derinlik var… Jorge Luis Borges açık bir şekilde Toltz’un üzerinde etkiye sahip. John Irving ve Tom Robbins’in etkilerini de saymak gerekiyor. Karakterlerin oluşumunda onların yapıtlarının izleri var. Ayrıca Vonnegut’un felsefi düşüncesinin hissediyorsunuz. Tristram Shand’i anımsatan bölümler bile mevcut. Tüm bunlar çok iyi bir şekilde birleştirilmiş.” —Chicago Sun-Times
“Kendi ayakları üzerinde duran ve bir denize bir taş fırlatmış gibi her sıçrayışta oluşan dalgalarla yayılan bir roman. Borges’in yazılarına benzer olarak labirent hakkında bir bölüm, Vonnegut’un yazılarını düşündürten ve Garcia Marquez’in yankılarının hissedildiği bir çocukluk hastalığı bu labirentin bölümlerini oluşturuyor. Bazı bölümlerde modern bir 1001 Gece Masalı sunuyor. Felaketin kaçınılmazlığı kalp kırıcı nitelikte.” —Guardian
“Konu içinde konu, altında konu, üstünde konu, dokundurmalar, flaşbekler, felsefi gezinimler, dikkat çekici bir roman…” —The Age
“Tuhaf, taşlama dolu ve kesinlikle çılgınca… Bütünün Bir Parçası her sayfası cazırdayan son zamanlarda edebiyatın haşarı çocuğudur. Arkanıza yaslanın ve yolculuğun keyfini sürün.” —Tuscon Citizen a
Bir sporcunun trajik bir kazada koklama duyusunu kaybettiğini duymazsınız hiçbir zaman, Çünkü evrenin, hayatımızda daha sonra kullanamayacağımız ibret verici dersler verebilmesi için sporcu bacağını, filozof aklını, ressam gözlerini, müzisyen kulaklarını, aşçı dilini kaybetmelidir. Ya benim dersim? Özgürlüğümü yitirdim, kendimi en adi işlerin döndüğü bu acayip hapishanede buldum, cebimde hiçbir şey olmadan ve kutsal mabede işemiş bir köpek gibi muamele görerek. Çok sıkıcı. Gardiyanların coşkulu gaddarlığı, ziyan olmuş ereksiyonlar ve boğucu sıcakla (görünen o ki havalandırma toplumun cezalandırma kavramını rencide ediyor, sanki bir parça serinlersek, cinayetten paçayı yırtacakmışız gibi) baş edebilirim. Ama burada nasıl zaman öldürebilirim? Aşık olmak? Kayıtsız bakışları çekici olan bir kadın gardiyan var ama ben kadın peşinde koşmakta hiçbir zaman iyi olmadım ki. Aldığım cevap hep “hayır” oldu. Bütün gün uyumak? Güzlerim kapalıyken hayatım boyunca peşimi bırakmayan o tehdit kar yüzü görüyorum.
Meditasyon? O an bunca şeyden sonra aklın yazılı olduğu zar üzerinde bir değeri olmadığım öğrendim. Burada tehlikeli içe yönelimleri engelleyecek kadar oyalanacak şey yok, hiçbir zaman yeterli değil. Bende hatıraları bir sopayla kovalayorum.
Geriye, her yeni hafta kıyametin sergilendiği bu tiyatroda delirmek kalıyor. Bilhassa dün gece çok parlak bir gösteri vardi. Bina sallanmaya başladığında neredeyse uyumak üzereydim. Yüzlerce korkulu ses hep bir ağızdan bağırmaya başladı. Kaskatı kesildim. İsyan, bir başka akıl almaz devrim. Kapım tekmelenerek açıldı ve yüzüne salt dekor olarak bir gülümseme takınmış iri yarı bir adam içeri girdiğinde iki dakika kıpırdayamadım.
“Şilten bana lazım.” dedi.
“‘Ne’ için?” diye sordum.
“Bütün şilteleri yakıyoruz,” dedi gururla elini yumruk yapıp başparmağı ile onaylayarak ve insanlığın gelişiminin tacındaki değerli bir mücevheri tutuyormuş edasıyla.
“Pekî ben nerede yatacağım? Yerde mi?”
Omuzlarım silkip anlamadığım bir dilde konuşmaya başladı. Boynunda garip biçimli şişlikler vardı; derisinin altında korkunç bir şeyler olduğu açıktı. Buradaki insanların hepsi kötü yoldaydı ve üzerlerine yapışmış kötü talihleri onları fiziksel olarak da çirkinleştirmisti. Beni de; yüzüm kurumuş üzüm, vücudum asma kütüğü gibi.
Mahkumu uğurladım ve kalabalığın kargaşasını dinlemeye devam ettim. İşte tam bu sırada hayat hikayemi yazarak vakit geçirebileceğim düşüncesi aklıma geldi. Tabii ki sadece geceleri, kapının arkasında çÖmelerek gizlice karalamak ve sonra da yazdıklarımı tuvaletle duvar arasındaki rutubetli alanda saklamak zorundaydım ve umarım gardiyanlarım dört ayak üzerinde yürüyen tiplerden değildir. Nihayet isyan sona erip ışıklar söndüğünde bu plan üzerinde kararımı vermiştim. Yanan şiltelerin koridoru aydınlatan alevinden büyülenmiş bir şekilde yatağımda oturuşum, uzun adımlarla odama girerek, sanki bir dağ manzarasıymışım gibi beni seyreden iki korkunç, tıraşsız yüzlü hapishane sakini tarafından kesildi.
Daha uzun ve üç yıldır süren içki mahmurluğundan henüz uyanmış gibi olanı “şiltesini vermek istemeyen sen misin?” diye homurdandı.
Onu doğruladım.
“Kenara çekil.”
“Yatabileceğim tek şey bu,” diyerek karşı çıktım. Sanki bir kumaşın yırtılmasına benzer derili, rahatsız, eden bir sesle güldüler. Diğeri sanki donmuş, da çözülmeyi beklermiş gibi hareketsiz dururken, uzun boylu olanı şilteyi hızla yatağımdan çekti. Hayatimi tehlikeye atabileceğim bazı şeyler vardır ama bu yamru yumru şilte onlardan biri değil. Şilteyi aralarında tutarak kapıda durdu.
Kısa olan “Geliyor musun?” diye sordu.
“Ne de olsa senin şilten.” dedi. “Onu yakmak senin hakkın.”
İnledim. İnsan ve yasaları! Kendini hayvandan ayırt etmekte o kadar çaresizdir ki. kanunsuz bir cehennemde bile insan kendine bir nebze olsun onur sağlamaya çalışır.
“Hakkımı devrediyorum.”
“Nasıl istersen,” dedi, biraz hayal kırıklığı ile. Çıkarlarken gülen yandaşına yabani bir dilde bir şeyler homurdandı.
Burada her zaman bir şeyler olur, isyan yoksa düzenli olarak birileri kaçmaya çalışır. Boşa harcanan bu çabalar mahkumiyetin olumlu taraflarını görmeme yardımcı olur. İyi toplumda saçını başını yolanlardan farklı olarak, biz burada günlük mutsuzluğumuzdan utanmak zorunda değilizdir. Burada biz ayıplanmak için göz önünde duran kişileriz, cilalı botlar giyinmiş biri gibi; göze çarpan. Bu nedenle özgürlük bana vız gelir. Çünkü, gerçek dünyada özgürlük, hikayen pisliğe dönse de onu yazdığını kabul etmektir.
Hikayeme nerden başlamalı? Anılar arasından seçim yapmak hiç de kolay değil. Heyecanla söylenenlerden, hâlâ olgunlaşmakta olanlardan, çoktan içi geçmiş ya da ezilip toz olmaya mahkum olanlar arasından hangisini seçmeli? Bir gerçek var; babam hakkında yazmamak benim için nafile bir uğraş olur. Babamsız düşüncelerimin hepsi, aslında onu düşünmemek için görünmez taktikler gibi geliyor bana, Zaten neden düşünmemeliyim ki? Babam beni var olduğum için cezalandırdı, şimdi onu varlığından dolayı cezalandırma sırası bende. Adalet bu.
Asıl zorluk, hayatlarımız tarafından gölgede bırakıldığımızı hissetmem. Hayati an m iz. bize Köre orantısızca büyükler. Hak ettiğimizden daha büyük bir tuval üzerine çizdik, üç kıta arasında, tanınmamışlıktan şöhrete, kentlerden vahşi ormanlara, paçavralardan usta isi tasarımlara, dostlarımız ve sevgililerimiz tarafından aldatılarak, ulusa!, evrensel her boyutta aşağılanarak, bizi gitmekten alıkoyan bir kucaklamayla hemen hemen hiç karşılaşmadan. Bir serüvenin içindeki uyuşuk insanlardık, hayatla flört eden ama sonuna dek «i de meyi.’fek kadar utangaç. Korkunç serüvenimizi anlatmaya nasıl başlamalı? Basitçe anlat. Jasper. İnsanların, karmaşık olguların basitleştırilmesinden nasıl mutlu olduklarını hatırla. L’stelik benimki son derece iyi ve gerçek bir hikaye. Nedense hikayenin gerçek olması insanlar için çok önemli. Kendi adıma, biri bana “sana anlatacağım müthiş bir hikayem var ama her kelimesi yalan,” dese heyecandan koltuğumdan düşerdim.
Sanırım itiraf etmek zorundayım, bu hikaye benim okluğu kadar hahamın da hikayesi. Birinin hayat hikayesini, bir düşmanını yıldı/laştırmadan anlatmamasından ne kadar nefret etsem de, bu işin yolu bu. İşin gerçeği, bütün Avustralya babamdan, başka hiç kimseden olmadığı kadar nefret eder, aynı şekilde kardeşine, amcama da lıiç kimseye olmadığı kadar hayranlık besler. Her ne kadar amcama sevginizi sarsmak ya da babama nefretinizi tersine döndürmek gibi bir niyetim olmasa da, hikayemi babam ve amcam arasında kurabilirim. Nefretinizi sevdiklerinize olan farkındalığınızı diri tutmak için kullanıyorsanız, işleri karıştırmak istemem.
Bir kenara çekilmeden söylemeliyim kî: Babamın cesedi hiçbir zaman bulunamayacak
…………………
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap Adı Bütünün Bir Parçası
- Sayfa Sayısı710
- YazarSteve Toltz
- ISBN6055943905
- Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviPegasus / 2009
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Düş Yolcusu ~ Ian McEwan
Düş Yolcusu
Ian McEwan
“Düş Yolcusu”, çocukluğun renkli ve sınırsız dünyasında geçen, başkalarını anlamak ve büyümek hakkında, hem küçüklerin hem de büyüklerin keyifle okuyacağı bir kitap. Yetişkinler, Peter...
- İnterneti Bozan Çocuk ~ Frank Cottrell-Boyce
İnterneti Bozan Çocuk
Frank Cottrell-Boyce
İnternetsiz bir dünyaya hazır mısınız? Frank Cottrell-Boyce’un kaleme aldığı İnterneti Bozan Çocuk, bilgi ve iletişim teknolojilerinden uzak bir dünyada da insanların pekâlâ birbirleriyle haberleşebileceğini anımsatan, sürükleyici bir...
- Reenkarnasyon Blues ~ Michael Poore
Reenkarnasyon Blues
Michael Poore
Tek aşkı Ölüm’le birlikte olmak için reenkarnasyonla bir yaşamdan diğerine geçen bir adam ve onun tuhaf bir biçimde ilham verici hikâyesi. Ebedi yaşamın bedeli...