Herkes bir kitabın mümini, ben “Dünya bir kitaba varmak için” şiarının müminlerinden oldum, kaldım.
Bütün yazdıklarım, gün gelecek, tek bir kitabın içine sığacak, oturacak.
Orada yazabildiklerimle yazamadıklarım aynı çatının altında buluşacak: Yazı’nın birazı ondansa, birazı bundandır.
Yazamadıklarımı başkaları yazacak.
Bu Kalem Melûn©, Şehrazat’ın içine attıkları.
Bu kitabın özelliği, bu kitabın bir parçası olabilecekken onun kendisi olmasından kaynaklanıyor.
Herkesin hayatında köklü bir tutkunun yeri var mıdır bilmiyorum; herkesin yaşamına tutkusu mu yön verir, bunu da – bütün bildiğim, yaklaşık yirmibeş yıldır hayatıma yazma tutkusunun biçim verdiği. Öte yandan, bir tutku mudur yazmak, bir tür hastalık mıdır, yoksa hastalığı erteleme/sürüncemede bırakma uğraşı mı, bunu bile yazdım ben: Bakınız: Yazboz. Yazdım, ama çözmek, soruların kesin yanıtlarına kavuşmak için değil, onlara dokunmak, daha yakından bakmak için kurcaladım sorunları.
Yazmak, insanın hayatının ana eksenini kurma yolunda benimseyeceği fiil olabilir de, tek yapıp ettiği bu değildir, olamaz. Yıllar önce başka bir yazarın cümlesine sığınmıştım: “Hayatımda birlik kurmak için yazıyorum.” Birliğin pusulası, ana edimi, amaç-merkezi yazmak: Yazı’nın başı ucu vardır, yoktur.
Kitap yazmak, kitap yapmak, Kitab’ı yapmak bambaşka bir şey. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun (riverrun!) başı ucu vardır, olur. Yazı ondan kalıbını, yatağını, debisini bulur. Biçime girer. Bütünlüğünü, bütünselliğini, bütünlenişini yoklar durmadan. Demiştim ya: Bir kitabı yazmamak, yapmamak için binbir gerekçeyle karşılaşılır. Yazılıyor yapılıyorsa, eşik aşıldığı için.
Bu kitabın özelliği, bu kitabın bir parçası, parçalarından biri olabilecekken, onun kendisi olmasına dayanıyorsa – işin içinde sıradışı bir yaklaşım var demektir. Dönüp gölge-altına bakmak, gölgeyi gövdeden ayıran neyse onu ışığa tutmak, ona ışık tutmak gerekiyor.
Bu Kalem Bukalemun’a içinden bakarken, “yapılmış bir kitap bu” yorumuna dayanmıştım: Herbiri yazılmış parçalardan oluşan, ama o kitap öngörülerek yazılmamış parçalardan oluşan bir bütünlüktü ortaya çıkan.
Bu Kalem Melûn da yapılmış bir kitap, öncekinden önemli bir farkla ayrılıyor gene de: Yazılmamış parçalardan; herbiri yazılmış/yazılacak olsaydı ayrı, bir başına birer kitap olarak pekâlâ düşünülebilecek, düşünülmüş parçalardan, parça-tasarılardan oluşan bir başka bütünlük bu.
İmdi, yazılmamış olan(lar)dan yapılmış bir kitap ne demeye gelebilir, sorusu da kurcalıyor burada.
Bir kitap ki içeriği, çünkü içerdikleri yazıl/a/mamış, oysa kendisi yazılmış – yapılmış.
Dönüp gölge-altına bakmak öyleyse.
Bu Kalem Melûn, 1973-1996 yılları arasında oluşmuş 66 projenin anahatlarını yanyana getiriyor.
Yazmayı düşündüğüm, tasarladığım, kurmaya çalıştığım irili ufaklı kitap siluetleri. Binbir gerekçeden herhangi biri, kimi zaman da birkaçı nedeniyle başlayamadığım, sürdüremediğim, bitiremediğim 66 kitap tasarısı yer alıyor bu toplamda.
Bir tasarının kıvılcımının peydahlanması, ağır aksak ya da hızla ateşe dönüşmesi, ateşin diri tutulması ya da sönmeye terkedilmesi süreçleri üzerine sayfalar dolusu yazdığım için olsa gerek, tekrarlamıyorum: Tasarının kitaba dönüşmesi nasıl birden fazla etmene bağlıysa, dönüşmemesi de birden fazla (başka) etmene bir o kadar bağlıdır.
Zaman darlığından, istek azlığından (çokluğundan), “Hayat araya girdiği”nden, başka (daha doğru) bir vakte ertelendiğinden bir tasarı, tohum halinde, cenin halinde, ölüdoğan ya da düşük halde kalır, kalabilir.
Bu, her seferinde, yazılmış-olanın yazılamamış-olana önem açısından ağır basmasına bağlanamaz üstelik: Yazılan kaçışı, yazılamayan basiret bağlanmasını taşıyabilir içinde. Öyle ya: Yazı utku değil, tam tersine bir tür sürekli bozgunsa (demiştim), yazılamayan bozguna diklenişin yollarından birini de gösteriyor olabilir.
Bu Kalem Melûn’a seçtiğim projelerin “fikir”lerle karıştırılmamasını dilerim. Proje, meyve çekirdeğin etrafında hayli çalıştıktan, onu sarmalayıp çerçevelemeye koyulduktan sonra proje halini alır: Bir anda belirip kağıda düşülmüş, sonra da orada unutuluşa terkedilmiş bir birim sayılmamalıdır. Tam tersine, saatlar ve günler, aylar ve yıllar ister bir proje; uçucu, gelip geçici değildir: Takılır, oyalar, zonklatır, herşeyden önemlisi çalıştırtır.
Bir noktada, bir noktadan sonra sürçer gene de. Duraklar, bekler, bekletir, yürümez, tıkanır. Enikonu biçim almış, sınırlarını kovalamışken hem de. Neden ve neresinden soğursa, soğur. Gelişmesi kesilen, sekteye uğrayan, bir daha da o çizgiyi yakalayamayandır proje.
Buna karşılık, kimi projelerin üzerinde kimi işlerden daha fazla durulduğu da bilinen gerçek. Engeli kimbilir nedir, ne olmuştur; aşılamamışsa aşılamaz olduğundan mıdır?
Duran yazı yoğurur projeyi. Açılmasını kısa ya da uzun süre beklersiniz. Topağın dağılmayacağı sanısı iyi kötü kesinleştiğinde dosya kaldırılır. Arasıra dönülebilir ona, küller eşelenir, zaman içinde toplanan yeni işaretler eklenir ucuna. Gün gelir, aralarından biri birdenbire harekete geçer.
İnsan hiçbir projesinden bütün bütüne vazgeçmez. Ola ki ondan yorgun düşer. Dinlenmeye, dinlendirmeye çekilir.
Projeler biriktiğinde, hangisinin Godot’su pusudadır, bunu kestirmek güçleşir. Onlara topluca baktığımızda, içinizdeki eskimişliklerin, yıpranmışlıkların, yorgunlukların sırasının, önceliklerinin değişkenliğini farkedersiniz. Yeni bir kıvılcımın eski bir yangın yerine kesinkes düşmeyeceğini kim ileri sürebilir?
Bu Kalem Melûn’un sağ üst köşesine iliştirdiğim © işaretinin bir açıklaması bu: Projelerin üzerinde sonuna, sonuma kadar söz sahibiyim, demek istiyorum.
Onları günışığına çıkarırken, ikinci bir açıklama ekleniyor: Projelerimin üzerinde, gereken göndermeyi yaptıktan sonra, eli kalem tutan herkes söz sahibidir, demek de istiyorum. Şüphesiz bir kitap düşüncesinden bir filim, bir sergi düşüncesi de doğup serpilebilir.
Seçim yaparken, iki yandan, iki yönlü bir eleme yaptığımı eklemeliyim: Kesinkes bütünleyeceğime inandığım projelere de, “Kırmızı Siyah Defter”de biriken minör projelere de yer açmadım Bu Kalem Melûn’da: Onların nabzı farklı atsın, diledim.
Bir de, projelerin bazılarında “örnekler” kullandım, açılım hizalarına ilişkin ipucu vermek amacıyla. Bazılarındaysa, “genel plan”ı vermekle yetindim. Tek bir paragrafta özetlediklerime gelince: Onları böylelikle kullanıma daha açık kıldığıma inandım.
Bu Kalem Melûn, öteki projelerin yanındaydı, 1987’den beri. O nasıl sıyrıldıysa…
1. Kara Din
(1974)
Bir Savonarola/Mansur karşılaştırma denemesi. Louis Massignon’un dört ciltlik Hallacı Mansur çalışmasının etkisiyle tasarlanmış bir iş. O dönem, Bataille’ın “théologie négative” yaklaşımının dümen suyundaydım: Fransızca yazılmış, kapsamlıca bir denemenin sonunda.
Tanrısal sevi, suçluluk, özyitim ve libido, taşkının psikolojisi başlıca odaklardı.
VII-XII. yüzyıllar arasında, İslâm kültüründe simya geleneğinin uzantıları, Attar’ın Tasavvuf anlayışı, Zanadıka arası kayboldu “Kara Din”.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme Edebiyat
- Kitap AdıBu Kalem Melûn©
- Sayfa Sayısı223
- YazarEnis Batur
- ISBN9789755708515
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2017
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ateş Anıları III – Rüzgârın Yüzyılı ~ Eduardo Galeano
Ateş Anıları III – Rüzgârın Yüzyılı
Eduardo Galeano
Eduardo Galeano, Ateş Anıları Üçlemesi’nin son cildi Rüzgârın Yüzyılı’nda bu kez, insanın doğaya savaş açtığı, baş döndürücü bir hızın hükmettiği, Camus’nün deyimiyle “bilinçli öldürmeler”...
- Şişedeki Zenci – 1001 Gece Denemeleri ~ Salâh Birsel
Şişedeki Zenci – 1001 Gece Denemeleri
Salâh Birsel
Deneme türünün en yetkin kalemlerinden Salâh Birsel, Sivil Haklar Hareketi’nin (Civil Rights Movement) kıvılcımlarının alevlendiği, ırkçılığın ve toplumsal adaletsizliğin ülkeyi keskin bir çizgiyle ayırdığı 60’lar...
- Kesekli Tarla ~ Figen Şakacı
Kesekli Tarla
Figen Şakacı
“Derinlerde bir yerde koca bir kaya vardı da, abilerim ablalarım şuna bir el atıverelim demek için çıkıyordum dışarı. Tesellisi, telafisi imkânsız bir arayıştı bu....