Düşüncelerinize dikkat edin! Çukurun dibinde “filozof” bir köstebek var…
Eserleri ondan fazla dile çevrilen ödüllü yazar Cary Fagan, aile içi ilişkiler ve iletişim konularını ele aldığı Bu İşte Bir Köstebek Var’la, ebeveyn tutum ve davranışlarının çocuklar üzerindeki etkisini tartışıyor.
Aileyi bir arada tutan değerlere değinirken “aile içi demokrasi kavramı”na da temas eden bu düşündürücü roman, savrulmakta olan bir ailenin yaşadığı sorunları, evin en küçüğünün gözünden paylaşıyor.
Fagan, öfke kontrolünün önemi gibi, bireyin ruhsal ve sosyal hayatına tesir eden hassas bir noktaya dikkat çekerken; karşılıklı ilişkilerde sevgi, saygı ve hoşgörüden ödün vermemek gerektiğine de vurgu yapıyor.
Ailesinin “aniden” aldığı taşınma kararına büyük tepki gösteren ve öfkeyle evden fırlayan Danny, önüne bakmadan koşarken, dev bir inşaat çukuruna düşer. Dipsiz bir karanlığın doldurduğu bu koca çukurda, yanında okul çantasından ve zekâsından başka hiçbir şey yoktur. Yerin metrelerce altında düşüncelere dalıp öfkesini dindirmeye çalışırken; şiir tutkunu, “filozof” ruhlu bir köstebekle karşılaşır. Bir an önce sakinleşip bir çıkış yolu bulmalıdır. Pek çok şey dener ama başarılı olamaz. Kaderine boyun eğip, çaresizce onu kurtaracak birini beklemeye karar vermişken, köstebekle dertleşmeye başlar. Hayatın güzellikleri ve aile birliği üzerine yaptıkları “derinlikli” konuşmalar, çok geçmeden Danny’nin daha olgun ve mantıklı düşünmesine sebep olur. Danny’nin, düştüğü çukurdan ve bu akıllı köstebekten öğrenecek çok şeyi vardır…
Öfkesi ve önyargıları yüzünden gerçekleri görmekte zorlanan bir çocuğun büyüme ve olgunlaşma serüvenini sayfalara taşıyan Cary Fagan; yeraltında gelişen sıra dışı bir dostluk ilişkisi üzerinden, bambaşka bir Robinson Crusoe hikâyesi anlatıyor.
Bu İşte Bir Köstebek Var, kimi gerçekleri içselleştirebilmek, daha kolay sindirebilmek için madalyonun öteki yüzüne de bakmak gerektiğini hatırlatıyor.
1
Bü y ü k Ha b e r
“GERÇEKTEN ENDİŞELENECEK BIR ŞEY DEĞIL,” dedi Danny’nin annesi. “Bunu bir macera olarak düşün,” dedi Danny’nin babası. “Hayat dediğin de böyle değil mi zaten? Sürprizlerle dolu.” Danny ve ağabeyi Doug, salondaki ikiz koltuklarda oturuyorlardı. Etraflarında karton koliler vardı. Eşyalarıyla dolu koliler: kitaplar, çerçeveli resimler, ayakkabılar ve beyzbol eldivenleri. O kutular sabahleyin orada değildi. Doug sandalyesine gömülmüş, ukulelesini tıngırdatıyordu. Fakat Danny, baston yutmuş gibi dimdik oturuyordu. Oturduğu koltuk vahşi bir atmış ve aniden şahlanacakmış gibi kolçakları sıkı sıkı kavramıştı.
Anne babaları koltukta el ele tutuşmuş, Danny ile ağabeyine tam olarak aynı yüz ifadesiyle bakmaktaydılar. Danny bu ifadeyi çok iyi tanırdı. Genellikle ebeveynlerinin, bir açık hava duvar resmini boyamak ya da amatör tiyatro festivalinde sahne almak için ailecek gönüllü olduğu veya başka bir “sanatsal” etkinliğe katılmaya “söz verdiği” anlamına gelirdi. Ancak az sonra duyacaklarını, kırk yıl düşünse tahmin edemezdi.
Doug, ukulelesinden kulak tırmalayan sesler çıkararak üzerinde çalıştığı şarkının sözlerini mırıldandı. Ağabeyi liseyi bitirmek üzereydi ve şimdiden sürücülük dersi alıyordu. Eskiden Danny’yle çok yakın arkadaştılar. Birlikte sinemaya gider ve kale inşa ederlerdi. Hatta Doug ona, Dannio adıyla seslenirdi. Sonra ağabeyi birden onunla takılmayı istemez oldu. Odasına kapanıp tuhaf müzikler dinlemeye ve resim çizmeye başladı. Bu resimlerin tümü de arabaların çarpışmasını konu alıyordu… ya da otobüslerin, trenlerin, uçakların veya uzay gemilerinin. Hepsi alabildiğine alev ve kan doluydu. Anne ve babaları bu resimlerin, “muhteşem, dışavurumcu ve dürüst” olduğunu söylemiş ve onları duvarlara asmışlardı. Araba kullanmadığı zamanlarda Doug, ukulelesiyle şarkı besteliyordu.
Onlar da çoğunlukla arabaların, uçakların çarpışmasını ve tüm bu çarpışmanın ortasında bile düşünmeden edemediği şu ya da bu kızı konu alıyordu. Doug’ın arkadaşları geldiğinde, eski plakların kapaklarına gözlerini dikip bakmak gibi anlamsız işler yaparlardı. Veya yere sırtüstü uzanıp gözlerini tavana dikerlerdi. Danny, o anda Doug’ın ne düşündüğünü merak ettiği için tüm bunları anımsamıştı. Anne babasının az önce söylediği şey, kesinlikle saçmalıktı. Hiç bilmediği bir dilde, mesela Sırpça konuşmuş olsalardı da fark etmezdi. “Bakalım doğru anlamış mıyım…” dedi Doug, cebinden çıkardığı şerit sakızı kıvırarak ağzına sokarken. “Boşanıyorsunuz.” “Hayır, hayır, kesinlikle hayır!” dedi babası hızlıca. “Hiç alakası yok. Boşanmıyoruz. Hatta ayrılmıyoruz bile.
Annenle birbirimizi seviyoruz biz. Beni duydun mu? Yalnızca ayrı yaşayacağız. Bir yıllığına. Ya da belki iki.” “Yaratıcı olmaya ne kadar önem verdiğimizi bilirsiniz,” dedi annesi. “Babanızın ve benim hayallerimiz var. Sanatsal hayaller. Çok geç olmadan bunların peşine düşmeyi umuyoruz. İkimiz de çok yaşlanmadan. Bu hayaller ikimizi bir süreliğine başka yerlere götürecek. Kendini ifade etme ihtiyacının nasıl bir şey olduğunu bilirsiniz. Sonuçta sizin de hayalleriniz var. Doug, sen bir şarkı yazarı olmak istiyorsun.” Doug gözlerini yuvarladı.
“Ve Danny, sen de bir istatistikçi olmak istiyorsun.” “Ben böyle bir şey demedim. Öğretmenim dedi çünkü matematikte iyiyim. İstatistikçinin ne demek olduğunu bile bilmiyorum.” “İşin özü,” dedi babası, “siz, muhteşem oğullarımız için iyi birer rol modeli olmak niyetindeyiz. Her ne isterseniz olabileceğinizi bilmenizi istiyoruz. Bunu size göstermenin en iyi yolu da bizzat bizim böyle yapmamız. Değil mi Sheila?” “Doğru.” “Ne yapacağınızı tekrar eder misiniz?” dedi Doug, sakızını patlatarak. “Babanız, New York’ta opera şarkıcısı olmak istiyor.” “Ve anneniz de Alberta’nın Banff kasabasına yerleşip peynirli kek pişirmek istiyor.” “Banff’ın nerede olduğunu bile bilmiyorum,” diye söylendi Danny, sesini yükselterek. “Batımızda kalıyor, Rocky Dağları’nda,” dedi annesi. “Dünyadaki en güzel yerlerden biri. Orada ayı görebilirsin! Buzullarda kayak yapabilirsin!” “Yani hem New York’ta hem de Banff’ta mı yaşayacağız?” diye sordu Doug. “Havalı olur sanırım.” “Aynen öyle,” dedi babası. “Okul zamanı annenizle yaşayacaksınız. Yazı ve tatil günleriniyse benimle geçireceksiniz. Banff’ta her gün kayak yapabilirsiniz.” “Ben kayak yapmayı bilmiyorum,” dedi Danny.
“Öğrenmek için harika bir fırsat. New York’taysa müzik, tiyatro ve başka her ne isterseniz var. Siz ikiniz çok şanslı çocuklarsınız. Arkadaşlarınız sizi kıskanacak. Öyle değil mi Sheila?” “Hem de nasıl. Senin bizi anlayacağını düşündük Doug. Sonuçta sen de baban ve benim gibi yaratıcısın. Danny, senin için biraz daha zor olacağını anlıyoruz. Sen ailemizin mantıklı üyesisin. Bizim gibi yaratıcı biri olmaman senin hatan değil.” “Ama benim resmimi de buzdolabının üzerine astınız,” dedi Danny. “Okulda yaptığım günbatımı resmini.” “Günbatımları klişedir,” diye homurdandı Doug, yine ukulelesini böğürterek.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBu İşte Bir Köstebek Var
- Sayfa Sayısı88
- YazarCary Fagan
- ISBN9786052854181
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Cinayet Çiftliği ~ Andrea Maria Schenkel
Cinayet Çiftliği
Andrea Maria Schenkel
“Nefes kesici ve unutulmaz. Cinayet Çiftliği masumlarla suçlular, yaşayanlarla ölüler arasındaki diyaloglardan oluşan muhteşem bir cinayet romanı. Andrea Maria Schenkel bu türün sınırlarını baştan...
- Babil Şifresi ~ Uwe Schomburg
Babil Şifresi
Uwe Schomburg
BİR İHANET VE CİNAYET GİRDABI TEHLİKELİ, HEYECAN VE GERİLİM DOLU, SOLUKSUZ BİR MACERA USTACA BİR KURGU, HEYECAN YÜKLÜ VE İNANILMAZ SÜREKLEYİCİ…. UWE SCHOMBURG BU...
- Lucio’nun İtirafı ~ Mario de Sa-Carneiro
Lucio’nun İtirafı
Mario de Sa-Carneiro
Mário de Sá-Carneiro’nun başyapıtı! Bu roman üç baskın takıntıyı bir araya getiriyor: intihar, aşk ve delilik. 1914 yılında yayımlanan roman, Portekiz Edebiyatın’ın en önemli...