Lunapark metaforu içinde bir çekirdek ailenin başından geçenler. Yazar, ülkemizdeki sosyal değişimi eleştirirken bir yandan da insanın dünya hayatındaki temel varoluş meselesine vurgu yapıyor.
*
BU BÖYLEDİR
Hep beni yazdın.
“Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan”. Şu sırıtkan tavşanı kurşunlayıp yeni bir sayfa açayım.
Benim kronolojimi biliyor musun sen?
Lunapark’ın neonları, florasanları geceyi gecelikten çıkarıyor. Işığın beyazına mor, mor kızılı, yer yer çilek kırmızısı karışıyor. Boşluğa doğru sandalyeler uçuyor. Yeşil-beyaz sandalyeler. Neredeyse uçan daireler.
Gözlerimin önünde hep bir etek dalgalanıyor. Camgöbeği yeşil bir etek. Kıvrımlarını ve farberalarını uzatıyor. Yel vurup yelkenleri şişince terli perçemler yapışık alnıma değiyor. Boyun damarlarım eteğe doğru kabarıyor. Ayaklarımı çaprazlayıp bisiklet sürer gibi çabaliyorum. Ha gayret, gayret. Parmaklarım neredeyse ona ulaşacak gibi. Bir kavuşup, bir açılıyoruz. Dönüyoruz çığlıklar, dönüyoruz kahkahalar. Rüzgâra kapılmış
saçlar, saç kokuları.
İçim havalanır böyle.
Hanımeli, iğde kokuları saç, ter ve gecenin yıldızları artık iyice aşağılara sarktığında. Uçan sandalyelerin etrafını alan o sihirli beyazlık. Kaynayan kan.
Ona çam dalları arasından bakıyorum. Atatürk Parkı’nın çamları. Kalabalık. Sesler. Dönen sandalyeler, döndükçe açılan, savrulan sandalyeler, etekler.
Bir gün.
Çakımı kapatıp oturduğum yerden kalkınca. Günlerdir yontup durduğum söğüt dalını fırlatıp atınca. Peşisira giden sandalyeye köpüren bir taşkınlıkla saldırınca.
Eteğin elime değeceğini düşlemiştim. Köprülerimi yıkmış, içimdeki ve geçmişimdeki engelleri ateşe vererek, yüzümü akıp duran çilek kızılı renge boyayıp, kalbimi çatlatarak.
Şu tavşanı kurşunlamalı.
Üstad Yahya Kemal “vatan”a, “zan” kafiyesi düşmüş. Bir de “telgrafın telleri” var……lamalum. Benim kronolojimi biliyor musun sen?
Hep yenildiğimi yazdın. Oysa zaferlerle dolu tarihimiz.
Baba noolur, çarpışan otolara gidelim. Peki kızım.
Göz.
Gez.
Arpacığın silme tepesinden. Tavşan sırtıyor. Bir görünüp bir kayboluyor. Bir kez olsun vurmali. Vurup patlatmalı kapsülü. Sonra içimi dolduran o mazot kokulu nefesi boşaltmalıyım. Kaç yılın tortusunu saklayan nefesimi.
Lunapark parlıyor.
Kendinden gayrı herşeyi karartarak. Neonlarını florasanlarını salgılıyor üzerimize. Onun rengine boyanıyoruz. Yeşil yeşil bakarken birden kıpkızıl ateşte yanıyoruz. Sonra yine mor, yine mor. Her yerden seçiliyor. Sesi her yere ulaşıyor. Ovalarda, dağ tepelerinde yankılamıyor. Nereye bakarsak, nereden bakarsak hep o. Ona dönsek de yüzümüzü, dönmesek de, yanımızda, çevremizde.
Bir yere gidemem.
Lunapark bahçe sinemaları ile yan yana yaşıyor. Kabuklu yemiş ve Zeki Müren. Yazlar hep böyle. Bir camgöbeği yeşil etek ile kaplı.
Derken Kambur Hafız minareye çıkıyor. Ben muhasebe çalışıyorum. Bozkırın ortasında, koltuğumun altında Ingilizce lûgatlar. Atatürk Parkı yeni tanzim ediliyor. Bir karış boyunda çamlar dikiliyor. Ortaya oval bir havuz. Kafeterya. Sonunda tahta sıralar da geliyor. Erkek Sanat Mektebi’nin öğrencileri yapmış. Üzerlerinde
bir bankanın adı var.
Ne zaman o tahta sıralara oturdum?
Ne zaman o bankanın adına sırtımı verdim? Ama babaaa…
Efendim!…
Hani çarpışan otolara binecektik. Olur kızım, binelim.
Lakin önce şu tavşanı temizleyelim.
Atalım, vuralım, devirelim, kâm alalım dünyadan.
Lunaparka geldiğimiz belli olsun. Adım. Süleyman Koç.
7.62 mm çapında, 25 mm mesafeden, yatarak destekli, başlı daire hedefine üç atım atacağım. Üçü de üç san timlik şablon içine girerse, görevimi yapmış olurum komutanım.
Adın ne senin? Süleyman Koç.
Tek dersten kaldım efendim, felsefeden. Bu felsefe yüzünden hayatım kaydı. Oysa yazılıdan geçmiştim. Yazılıyı veremeyenleri sözlüye almıyorlar. Haziranda mezun olacaktım. Tek felsefe, o da sözlü.
Yazları çalışıyorum. 91 lira, 75 kuruşluk emekli maaşı bir dul kadın ile dört yetimine yetmiyor. Tuğla ocaklarında çocuk ellerim kanıyor. Kan, kırmızı tuğla tozuna bulanıyor. İncecik kollarım, bileklerim. Gıdasızım, güçsüzüm, ama direniyorum, pişiyorum. Burası hayat mektebi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıBu Böyledir
- Sayfa Sayısı90
- YazarMustafa Kutlu
- ISBN9789759953119
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDergah Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Uzun Hikaye ~ Mustafa Kutlu
Uzun Hikaye
Mustafa Kutlu
Ben o zamanlar on altı yaşındaydım, lise birde. İnce uzun bir oğlan. Saçlarım kirpi gibi dik duruyor; ne yana, ne geriye taranmıyor, beni deli...
- Peruk Gibi Hüzünlü ~ Yalçın Tosun
Peruk Gibi Hüzünlü
Yalçın Tosun
Dostluk, arkadaşlık, sevgi, tutku, bağlılık ve keder… Bu duygular arasında mekik dokuyan, gönül kırıklıklarını ustalıklı bir sevecenlikle onarmaya çalışan bir kitap, Peruk Gibi Hüzünlü....
- Zaman Kurucusu ~ Mehmet Erikli
Zaman Kurucusu
Mehmet Erikli
Biraz önce yüzünü düşürdüğü masasından, ne yaptığını bilmeyen bir insanın tavrıyla doğrularak, çalışma arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında kendisini dışarıya atıverdi. Tam dışarıya çıkmıştı ki...