Her yazdığımda seni, bırakıyorum içimdeki
çocuğu, türküsünü söylüyor dilsiz HARFLERİN…
Sevgili, yağmurlu bir mayıs gününde oturmuşum pencere kenarındaki masama uzaklığını ve aşk’ın yarattığı o titreşimli mistik yolculuğu yazıyorum ya da yazdığımı sanıyorum. İki katlı küçük bir pansiyonun üst katındaki bu küçük odadan sesleniyorum yazının iç sessizliğine. Sonra ara ara yağmur tanelerinin cama çarparak süzülmesini izliyorum. Dışarıdaki insanları izliyorum. İnsanların yağmur tanelerini bedenlerine giyinerek ıslaklığın kollarında nasıl koştuklarını izliyorum.
Aslında kendime doğru koşuyorum senin gözlerini giyinerek; oysa sen, sanki cama çarpıp süzülen yağmur damlaları gibi kalbime izini bırakarak süzülüp gitmiştin ayrılığın düzlemine. Masanın üzerindeki karalama kâğıtlarının köşelerinde, ismin yazılı ve sanki ellerim, düşünsel bir molada ismine kodlanmış bir şekilde zihnimin ağzıyla hareket ederken yazmıştı ismini. Aslında içimde gittikçe büyüyen bir aşk’ın haritasız boşluğuna doğru sürükleniyorum ve derinleşen bir özlemin kırbaç darbeleriyle öğreniyorum içimdeki sesin rengini. Ve öğrendiğim kadarıyla sesim, kendine özgü bir tenhalıkla düşüyor odanın duvarlarındaki çınlama boşluklarına.
Elime kalemi her aldığımda yazılarımı bir türlü sonlandıramadığımı fark ediyorum.
Yani karalama kâğıtlarını biçimleyen yazılarım, sonlanmamış olmanın anlamsızlığıyla tutunuyor hareketsizliğin hava akımına. Sonra gözlerimi, dalgınlığın son baskısından çıkmış gibi anılardan kalma yığınlar arasında seğirtirken görüyorum. Yani artık puslu bir camın yansımasındaki iz düşümde kayboluyor gözlerim. Aniden gelen ve gözkapaklarımın kıyılarına konan uykunun zihnimi zapt etmesine kısa bir süre direniyorum. İşte böylece gökyüzü yağmurun türküsünü söylerken ben ayrılığın, özlemin dişleriyle tenime geçirdiği acıya inat uykunun belirsiz renk kuşağına giriyorum.
Gök gürlemesinin yarattığı o heybetli homurdanma sesiyle uyanıyorum sonra. Yağmur türküsü tıpkı hicaz makamıyla söylenen bir türkü gibi devam ediyor. Bir sigara yakıp sonra masanın çekmecesine koyduğum fotoğraflarını çıkarıyorum. İçime o keskin dişleriyle özlemin yayılıyor. Sırf bu yüzden defalarca fotoğraflarını yakmayı düşündüğümü hatırladım sevgili. Yüreğim ayrılığı kabul etmeme taraftarı olarak bir düş kurmaya zorluyor artık zihnimi.
Kendimi toparlayıp ayağa kalkıyorum ve hemen duvardaki aynaya bakıyorum.
Yüzümde hüznün şerbeti akıyor sevgili. Artık aynaya baktıkça içimdeki yaraları görüyorum, seni görüyorum ve bitip bitmediği kesinleşmemiş bir aşk’ın hükümlüsünden hüzün izleri görüyorum. Sonra masama dönüp tecimenlerden kalma kehribar bir tespihin zihnime düşen sesine yönelerek kalemi elime alıyorum.
Her yazdığımda seni, bırakıyorum içimdeki çocuğu türküsünü söylüyor dilsiz harflerin, diye yazıyorum. Ve nedense ancak göğün yağmur sesiyle çıkabiliyor yine zihnim, girdiği o derin girdaptan. Parmaklarımı fotoğraflardaki yüzüne sürüyorum ve gözbebeklerine uzatıyorum bakışlarımı. Sonra nasıl oluyorsa tüm ırmakları sende tanıdığımı hatırlıyorum. Bir ırmağın ışıltısının çoğaldığı yerde o ipek saçlarını görüyorum ve susuyorum aşk’ın dilinden. Ve ne kadar çok düşlerde
gezinsem de ellerim varmıyor yazının kâğıttan yüzeyine eksiksizce girmeyi. Yani sevgili, özlemek gibi bir fırtınaya maruz kalmışım tarafından; mümkünse artık göğün yağmur ezgisi dinmeden çık gel o gittiğin kıymık ustası uzaklıklardan!
çünkü bir yangının alevden gövdesine uzanan yolların haritasıdır gidişin.
ah sanırım taş oldum sevgili
sabrın avlusunda çatlamaya asırlar kala;
tut beni parçalarımdan sakınarak!
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıBoşluğun Kalbindeki Aşk
- Sayfa Sayısı125
- YazarHıdır Işık
- ISBN9786051283531
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- Yayıneviİkinci Adam Yayınları / 2013
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ağladı ve Gözyaşlarını Öptüm ~ Aytuğ Akdoğan
Ağladı ve Gözyaşlarını Öptüm
Aytuğ Akdoğan
Geniş, mutlu bir ailede yetişmedim. Mahalleden arkadaşlarım da yok. Öyle çok zengin de sayılmam; ben bir avareyim, çalışmayı düşünmüyorum. Sabıka kaydım olmadan on yedi yaşıma kadar gelebildim. En büyük zevkim iki mezar arasına uzanıp tütün sarmak.
- Gene Yalnızlık – Seçme Denemeler ~ Nurullah Ataç
Gene Yalnızlık – Seçme Denemeler
Nurullah Ataç
“Gene Yalnızlık – Seçme Denemeler” Gene Yalnızlık Türk Şiirinin ve öyküsünün önemli adlarının seçme eserlerini gençlerle buluşturan Doğan Kardeş Dizisi, iki yeni kitapla deneme...
- Vazgeçmek Üzerine ~ Adam Phillips
Vazgeçmek Üzerine
Adam Phillips
Hüsranımız arzumuzun anahtarıdır; bir şeyi ya da birini istemek onun yokluğunu hissetmektir; dolayısıyla bir eksiği fark ve kabul etmek her türlü hazzın ve tatminin...