Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Borges’in Evinde
Borges’in Evinde

Borges’in Evinde

Alberto Manguel

“Ölümünden birkaç ay önce, Arjantinli zengin bir toprak sahibi Borges’i estancia’sına davet etti ve bir sürpriz sözü verdi. Yaşlı adamı bahçedeki bir banka oturttu…

“Ölümünden birkaç ay önce, Arjantinli zengin bir toprak sahibi Borges’i estancia’sına davet etti ve bir sürpriz sözü verdi. Yaşlı adamı bahçedeki bir banka oturttu ve yalnız bıraktı; birden Borges yanıbaşında iri ve sıcak bir beden hissetti, ardından da omuzlarına dayanmış iri patiler. Estanciero’nun evcil kaplanı, onu düşleyen adama saygılarını sunuyordu. Hiç korkmadı Borges. Yalnızca çiğ et kokan sıcak nefesinden rahatsız oldu. ‘Kaplanların etobur olduğunu unutmuşum.’”

Arjantinli deneme ustası Manguel’den, Borges’e kitap okuduğu yıllarda onunla yaşadıklarını aktaran, ayna ve labirent ustasının dünyasından bilinmeyen kesitleri gün ışığına çıkaran bir metin. Arjantinli fotoğraf ustası Sara Facio’nun, yine o yıllarda Borges’in evinde çektiği özel fotoğraflarla.

BORGES’İN EVİNDE

Cal­le Flo­ri­da’da­ki in­san ka­la­ba­lı­ğı­nın ara­sın­dan omuz dar­be­le­riy­le iler­li­yor, ye­ni ya­pıl­mış Ga­le­ría del Es­te’ye gi­ri­yor, öbür ta­raf­tan çı­kı­yor, Cal­le Ma­ipú’yu ge­çi­yor ve 994 nu­ma­ra­lı kı­zıl mer­mer bi­na­ya yas­la­nıp, 6B ya­zan zi­le ba­sı­yo­rum. Bi­na­nın se­rin ho­lü­ne gi­rip mer­di­ven­ler­den altın­cı ka­ta çı­kı­yo­rum. Ka­pı­yı ça­lın­ca hiz­met­çi açı­yor, ama o da­ha be­ni içe­ri ala­ma­dan Bor­ges ka­lın bir per­de­nin ardın­dan be­li­ri­yor, çok dik du­ru­yor, gri ta­kı­mı­nın önü ilik­li, be­yaz ya­ka­sı ve sa­rı çiz­gi­li kra­va­tı bi­raz eğ­ri; ba­na doğ­ru yü­rür­ken ayak­la­rı­nı ha­fif­çe sü­rü­yor. El­li­li yaş­la­rı­nın sonla­rın­dan be­ri kör olan Bor­ges, bu ka­dar iyi bil­di­ği bir yer­de bi­le du­rak­sa­ya­rak ha­re­ket edi­yor. Sağ eli­ni uza­tıp, ak­lı başka yer­dey­miş gi­bi gev­şek bir tu­tuş­la eli­mi sı­kıp bu­yur ediyor. Baş­ka for­ma­li­te yok. Dö­nüp otur­ma oda­sı­na gi­ri­yor ve ka­pı­ya ba­kan ka­ne­pe­ye dik bir şe­kil­de otu­ru­yor. Onun sa­ğın­da­ki kol­tu­ğa da ben otu­ru­yo­rum; “Ee, bu ak­şam Kipling oku­ya­lım mı?” di­ye so­ru­yor (ama so­ru­la­rı he­men hep söz­de so­ru­lar).

Bir­kaç yıl bo­yun­ca, 1964’ten 1968’e ka­dar, Jor­ge Luis Borges’e oku­yan pek çok in­san­dan bi­ri ol­ma şan­sı­na eriş­miştim. Okul­dan son­ra Bu­enos Ai­res’in Ang­lo-Al­man ki­tap­çı­sı Pygma­li­on’da ça­lı­şı­yor­dum, Bor­ges de bu­ra­nın de­vam­lı müşte­ri­le­rin­den bi­riy­di. Ede­bi­yat­se­ver­le­rin bu­luş­ma nok­ta­la­rından bi­riy­di Pygma­li­on. Sa­hi­bi Ba­yan Li­li Le­bach, Na­zi vahşe­tin­den kaç­mış bir Al­man­dı ve müş­te­ri­le­ri­ne Av­ru­pa ve Kuzey Ame­ri­ka’da çı­kan son ki­tap­la­rı sun­ma ko­nu­sun­da ti­tiz­di.

Yal­nız­ca ya­yın­cı ka­ta­log­la­rı­nın de­ğil, ki­tap ek­le­ri­nin de sı­kı bir oku­yu­cu­suy­du ve bul­du­ğu ki­tap­la­rı müş­te­ri­le­ri­nin zevkle­riy­le bağ­daş­tır­ma gi­bi bir ye­te­ne­ği var­dı. Bir ki­tap­çı­nın sattı­ğı ma­lı bil­me­si ge­rek­ti­ği­ni öğ­ret­miş­ti ba­na, dük­ka­na ge­len ye­ni ki­tap­la­rın pek ço­ğu­nu oku­mam ko­nu­sun­da ıs­rar eder­di. İk­na ol­mam çok uzun sür­me­di. Bor­ges Pygma­li­on’a ak­şa­müst­le­ri geç sa­at­te, Ulusal Kütüp­ha­ne­de­ki yö­ne­ti­ci­lik işin­den eve dönerken uğrardı.

Bir gün, bir­kaç ki­tap al­dık­tan son­ra ba­na, baş­ka bir işim yok­sa ak­şam­la­rı onun evi­ne ge­lip ki­tap oku­ma­yı is­te­yip is­te­me­yece­ği­mi sor­du, çün­kü çok­tan dok­sa­nı­nı geç­miş olan an­ne­si artık ko­lay­ca yo­ru­lu­yor­du. Bor­ges bu­nu he­men her­ke­se so­rar­dı: öğ­ren­ci­le­re, onun­la söy­le­şi yap­ma­ya ge­len ga­ze­te­ci­le­re, başka ya­zar­la­ra. Bir za­man­lar Bor­ges’e oku­muş olan­la­rın oluştur­du­ğu ko­ca bir grup var­dır, bir­bir­le­ri­ni pek en­der ola­rak ta­nı­yan, ama top­lu ola­rak dün­ya­nın en bü­yük okur­la­rın­dan bi­ri­nin anı­sı­nı can­lı tu­tan mi­nör Bos­well’ler­dir bun­lar.

On­lar hak­kın­da bir bil­gim yok­tu o za­man­lar. On al­tı ya­şın­day­dım. Ka­bul et­tim ve haf­ta­nın üç-dört gü­nü, Bor­ges’in an­ne­siy­le ve hiz­met­çi­le­ri Fany’yle pay­laş­tı­ğı kü­çük apart­man da­ire­si­ne git­me­ye baş­la­dım. O gün­ler­de bu ay­rı­ca­lı­ğın ke­sin­lik­le far­kın­da de­ğil­dim. Bor­ges’e bü­yük bir hay­ran­lık du­yan tey­zem, bu vur­dum­duymaz­lı­ğım kar­şı­sın­da ha­fif deh­şe­te ka­pıl­mış­tı, not­lar al­ma­mı, kar­şı­laş­ma­la­rı­mı­zın gün­lü­ğü­nü tut­ma­mı is­ti­yor­du. Ama Bor­ges’le ge­çen o ge­ce­ler (er­gen­li­ğin ver­di­ği küs­tah­lık­la) hiç de ola­ğa­nüs­tü bir ­şey­miş, hep bana ait olduğunu varsaydığım kitaplar dünyasına yabancı bir ­şey­miş gi­bi gel­mi­yor­du ba­na. Eğer ya­ban­cı ya da sı­kı­cı ge­len bir ­şey var­sa, o da ço­ğu di­ğer ko­nuş­ma­lar­dı – öğ­ret­men­le­rim­le kim­ya ya da Gü­ney At­lan­tik coğ­raf­ya­sı hak­kın­da­ki ko­nuş­ma­lar, ar­ka­daş­la­rım­la fut­bol hak­kın­da­ki ko­nuş­ma­lar, ak­ra­ba­la­rım­la sı­nav so­nuçla­rım ve sağ­lı­ğım, kom­şu­la­rı­mız­la da di­ğer kom­şu­la­rı­mız hak­kın­da­ki ko­nuş­ma­lar.

Bu­na kar­şın Bor­ges’le ko­nuş­ma­larım, ben­ce bir ko­nuş­ma ger­çek­te na­sıl ol­ma­sı ge­re­ki­yor­sa öyle olu­yor­du: ki­tap­lar ve ki­tap­la­rın me­ka­niz­ma­la­rı hak­kın­da, da­ha ön­ce oku­ma­dı­ğım ya­zar­la­rın keş­fi hak­kın­da, da­ha ön­ce ak­lı­ma gel­me­yen ya da yal­nız­ca ka­rar­sız ve ya­rı-bi­linç­li bir şe­kil­de akıl et­ti­ğim, ama Bor­ges’in se­siy­le di­le ge­ti­ril­dik­lerin­de zen­gin, hat­ta ba­riz bir ih­ti­şam­la pa­rıl­da­yan ve göz kamaş­tı­ran dü­şün­ce­ler hak­kın­da ya­pı­lan ko­nuş­ma­lar. Da­ha ilk zi­ya­ret­le­rim­den baş­la­ya­rak Bor­ges’in evi zama­nın dı­şın­day­mış, da­ha doğ­ru­su Bor­ges’in ya­zın­sal de­neyim­le­ri­nin oluş­tur­du­ğu bir za­man­da, Vic­to­ria ve Ed­ward dö­ne­mi İn­gil­te­re­si’nden, er­ken dö­nem Ku­zey Or­ta­ça­ğı’n­dan, yir­mi­li ve otuz­lu yıl­la­rın Bu­enos Ai­res’in­den, onun çok sevdi­ği Ce­nev­re’den, Al­man dı­şa­vu­rum­cu­lu­ğu ça­ğın­dan, nef­ret et­ti­ği Pe­rón’lu yıl­lar­dan, Mad­rid ve Ma­jor­ca’da ge­çen yazlar­dan, Ame­ri­ka’da ilk kez sı­cak bir be­ğe­niy­le kar­şı­lan­dı­ğı, Te­xas’ta­ki Aus­tin Üni­ver­si­te­sin­de ge­çir­di­ği ay­lar­dan oluş­an bir za­man­da var­lı­ğı­nı sür­dü­rü­yor­muş gi­bi gel­miş­tir ba­na.

Bun­lar Bor­ges’in re­fe­rans nok­ta­la­rı, ta­ri­hi ve coğ­raf­ya­sıy­dı: şim­di­ki za­man en­der ola­rak işe ka­rı­şı­yor­du. Gez­me­yi çok se­ven ama git­ti­ği yer­le­ri gö­re­me­yen (üni­ver­si­te ve va­kıf­lar Bor­ges’i an­cak alt­mış­la­rın or­ta­la­rın­dan son­ra dü­zen­li ola­rak da­vet et­me­ye baş­la­dı) bir in­san ola­rak Bor­ges, fi­zik­sel dünyay­la ke­sin­lik­le il­gi­len­mi­yor­du, onu yal­nız­ca oku­ma­la­rı­nın bir tem­si­li ola­rak gö­rü­yor­du. Sah­ra’nın ku­mu ya da Nil’in suyu, İz­lan­da’nın kı­yı­la­rı, es­ki Yu­nan ve Ro­ma’nın yı­kın­tı­la­rı, coş­ku ve hay­ran­lık­la do­kun­du­ğu bü­tün bu şey­ler yal­nız­ca Binbir Ge­ce’den ya da İn­cil’den, Njal’ın Sa­ga­sı’ndan ya da Home­ros’tan ve Ver­gi­li­us’tan bi­rer say­fa­nın anı­sı­nı doğ­ru­lu­yordu, o ka­dar. Bü­tün bu “doğ­ru­la­ma­lar”ı evi­ne ge­ti­ri­yor­du.

Bor­ges’in evi­ni yu­mu­şak, sı­cak, hoş ko­ku­lu bir yer olarak anım­sı­yo­rum (çün­kü hiz­met­çi­si ka­lo­ri­fer­le­ri iyi­ce yakma, Bor­ges’in men­di­li­ne eau de cologne dam­la­tıp kö­şe­le­ri görü­le­cek şe­kil­de ce­ke­ti­nin gö­ğüs ce­bi­ne koy­ma ko­nu­la­rın­da ıs­rar­lıy­dı). Ay­rı­ca ol­duk­ça ka­ran­lık­tı ve bü­tün bu özel­lik­ler, ih­ti­yar ada­mın kör­lü­ğüy­le uyum için­de gi­biy­di, mut­lu bir yalı­tıl­mış­lık duy­gu­su ya­ra­tı­yor­du. Bor­ges’in­ki özel bir tür kör­lük­tü, otuz ya­şın­dan baş­la­yarak ya­vaş ya­vaş iler­le­miş ve el­li se­kiz ya­şı­na bas­ma­sın­dan son­ra ke­sin ola­rak yer­leş­miş­ti.

Do­ğu­mun­dan be­ri bek­le­nen bir kör­lük­tü bu, çün­kü her iki­si de kör ola­rak ölen İn­gi­liz büyük-bü­yük­ba­ba­sın­dan ve bü­yü­kan­ne­sin­den ken­di­si­ne böy­le bir mi­ras kal­dı­ğı­nı bi­li­yor­du. Bir de ba­ba­sı var­dı, Bor­ges’le aşa­ğı yu­ka­rı ay­nı yaş­lar­da kör ol­muş­tu, ama Bor­ges’ten farklı ola­rak, ölü­mün­den bir­kaç yıl ön­ce ge­çir­di­ği bir ame­li­yat­la ye­ni­den gör­me­ye baş­la­mış­tı. Bor­ges ken­di kör­lü­ğün­den sık sık ve da­ha çok ya­zın­sal bir me­rak­la söz eder­di: en çok bi­linen ha­liy­le, ken­di­si­ne “ki­tap­la­rı ve ge­ce­yi”1 bah­şe­den “Tanrı­nın iro­ni­si”nin bir gös­ter­ge­si ola­rak gö­rür­dü bu­nu; ta­rih­sel açı­dan, Ho­me­ros ve Mil­ton gi­bi ün­lü kör şa­ir­le­ri anım­sar­dı; ba­tıl inan­cı var­dı, çün­kü Jo­sé Már­mol ve Pa­ul Gro­us­sac’tan son­ra, kör olan üçün­cü Ulusal Kü­tüp­ha­ne yö­ne­ti­ci­siy­di; nere­dey­se bi­lim­sel bir me­rak­la, tüm çev­re­si­ni kap­la­yan gri sisin için­de si­ya­hı ar­tık hiç gö­re­me­di­ği için ya­kı­nır ve gö­rebil­di­ği tek renk olan sa­rı­yı bağ­rı­na ba­sar­dı, çok sev­di­ği kaplan­la­rın ve gül­le­rin ren­giy­di bu, o yüz­den de ar­ka­daş­la­rı her do­ğum­gü­nün­de ona par­lak sa­rı kra­vat­lar ar­ma­ğan eder ve Bor­ges de Os­car Wil­de’ın bir sö­zü­nü yi­ne­ler­di: “An­cak sa­ğır bir adam böy­le bir kra­vat ta­ka­bi­lir”; hü­zün­lü bir ruh ha­lindey­ken, kör­lü­ğün ve yaş­lı­lı­ğın, yal­nız ol­ma­nın fark­lı bi­rer bi­çi­mi ol­du­ğu söy­ler­di. Kör­lük onu tek ki­şi­lik bir hüc­re­ye kapat­mış­tı, son ya­pıt­la­rı­nı bu­ra­da yaz­mış­tı, sa­tır­la­rı ka­fa­sı­nın için­de ku­ru­yor ve son­ra, ha­zır ol­du­ğun­da, ya­nın­da kim varsa ona yaz­dı­rı­yor­du.

“Şu­nu ya­za­bi­lir mi­sin?” Ka­fa­sın­da az ön­ce yaz­dı­ğı ve ez­ber­le­di­ği söz­cük­le­ri kas­te­di­yor. Te­ker te­ker, çok sev­di­ği iniş çı­kış­la­rı se­siy­le ve­re­rek, nok­ta­la­ma işa­ret­le­ri­ni be­lirte­rek yaz­dı­rı­yor bun­la­rı. Ye­ni şi­iri­ni sa­tır sa­tır oku­yor, cüm­le­nin an­la­mı­nı bir son­ra­ki sa­tı­ra ta­şır­mı­yor, sa­tır son­la­rın­da ke­si­yor. Son­ra şi­irin ona okun­ma­sı­nı is­ti­yor, bir ke­re, iki ke­re, beş ke­re. Bu is­te­ğin­den ötü­rü özür di­liyor, ama son­ra ye­ni­den is­ti­yor, söz­cük­le­ri din­li­yor, göz­le gö­rü­lür bir şe­kil­de ka­fa­sın­da eğip bü­kü­yor on­la­rı. Son­ra bir sa­tır da­ha ek­li­yor, son­ra bir ta­ne da­ha. Şi­ir ya da parag­raf (çün­kü za­man za­man, ye­ni­den düz­ya­zı yaz­ma riski­ne gi­ri­yor) ka­ğıt üs­tün­de, ha­ya­lin­de­ki şek­li alı­yor. Ye­ni doğ­muş ya­ra­tı­nın ilk ola­rak ya­za­rın de­ğil, bir baş­ka­sı­nın elyazısıy­la or­ta­ya çık­tı­ğı­nı dü­şün­mek ga­rip olu­yor. Şi­ir bit­ti (düz­ya­zı bir me­tin bir­kaç gün sü­rü­yor). Bor­ges kağı­dı alı­yor, kat­lı­yor, cüz­da­nı­na ya da bir ki­ta­bın ara­sı­na ko­yu­yor. İl­ginç­tir, pa­ra­sı­na da ay­nı şe­yi ya­pı­yor. Bir ka­ğıt pa­ra­yı alı­yor, in­ce bir şe­rit ola­na ka­dar kat­lı­yor ve ki­taplı­ğın­da­ki cilt­ler­den bi­ri­nin ara­sı­na yer­leş­ti­ri­yor. Bir ­şey için pa­ra ver­me­si ge­rek­ti­ği za­man, bir ki­tap çe­kip (ba­zen, her za­man de­ğil) bir ha­zi­ney­le kar­şı­la­şı­yor.

Bor­ges evin­de (ve Ulusal Kü­tüp­ha­nede yıl­lar­ca ça­lış­tı­ğı bü­ro­da) alı­şıl­dık ola­nın ra­hat­lı­ğı­na sı­ğı­nır­dı, onun için­de bulun­du­ğu uzam­da hiç­bir şey as­la de­ğiş­mez gi­biy­di. Her ak­şam, gi­riş­te­ki per­de­nin ar­ka­sı­na geç­ti­ğim­de, evin yer­le­şim dü­ze­ni anın­da önü­me se­ri­lir­di.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Anı - Anlatı
  • Kitap AdıBorges’in Evinde
  • Sayfa Sayısı72
  • YazarAlberto Manguel
  • ISBN9789750826658
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2013

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hayali Bir Hayat – Sieglinde Geisel ile Söyleşi ~ Alberto ManguelHayali Bir Hayat – Sieglinde Geisel ile Söyleşi

    Hayali Bir Hayat – Sieglinde Geisel ile Söyleşi

    Alberto Manguel

    “Okumanın Tarihi”, “Geceleyin Kütüphane”, “Kelimeler Şehri” gibi kitaplarıyla dünya çapında bir okur kitlesine kavuşsa da kendini her şeyden önce bir okur olarak tanımlayan Alberto...

  2. Hayali Yerlerden Yemek Tarifleri ~ Alberto ManguelHayali Yerlerden Yemek Tarifleri

    Hayali Yerlerden Yemek Tarifleri

    Alberto Manguel

    Hayali Yerlerden Yemek Tarifleri Okumanın Tarihi ve Geceleyin Kütüphane gibi kitaplarıyla tanıdığımız Alberto Manguel, daha önce Hayali Yerler Sözlüğü’nde anlattığı düşsel ülkelere doğru yeni...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Dindar Bir Doktor Hanım ~ Ayşe Hümeyra ÖktenDindar Bir Doktor Hanım

    Dindar Bir Doktor Hanım

    Ayşe Hümeyra Ökten

    “Ömrü boyunca ‘kadın başıma ne yapabilirim ki’ düşüncesini aklına bile getirmeyen Hümeyra Hanım, karşılaştığı bütün zorluklarla, sıkıntılarla iman, sabır ve tevekkülün verdiği güçle mücadele...

  2. Mor Mürekkep ~ Nazan BekiroğluMor Mürekkep

    Mor Mürekkep

    Nazan Bekiroğlu

    Mürekkep neredeyse tarihe karışıyor. Kağıda düştükten biraz sonra rengini mora teslim eden sabit kalemler de öyle. Hele mor mürekkep. Aramaya kalkışsanız kırtasiyeci yüzünüze bir...

  3. Yaşamak ~ Cahit ZarifoğluYaşamak

    Yaşamak

    Cahit Zarifoğlu

    Yeni Türkçe’deki hatıra türünün en yetkin örneklerinden biri olan Yaşamak, toplumsal olarak bir ışığa dönüştürmek istediğimiz acıya, bireysel bir dünyada aydınlık sağlamaktadır. Zarifoğlu, çevremizde...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur