“Borderline hepimize dokunur. Normaldir ama normal olması onu bir kimlik yapmaz. Bilakis, bir kimliğin eksikliğidir. Kalınması değil, geçilip gidilmesi gereken bir uğraktır borderline; kendini tanıma yolunda bir ara duraktır; evrensel ıstırap deneyiminin ve ilişkilerin bizi nasıl şekillendirdiğine dair bir kabuldür.”
Antik Çağ’a kadar uzanan bu bozukluk, binlerce yıl boyunca ve çoğu cinsiyete dayalı olmak üzere pek çok isimle anıldı: cin çarpması, histeri, büyücülük, ahlaki delilik… Bu tanımların hepsinin ortak yanı; davranışları ve kişiliği parçalanmış, öngörülemez ve kontrol edilemez birine –çoğunlukla da bir kadına– atıf yapılmış olmalarıydı.
Uzman klinik psikolog Alexander Kriss, akıl hastalıklarına dair klişeleşmiş ve damgalanmış düşüncelerle dolu bir zamana karşı Borderline’da bu kişilik bozukluğuna dair yanlış anladığımız ne varsa sorgulamaya çağırıyor; psikoterapinin ortaya çıkışına, modern teşhisin gelişimine ve günümüzde tedaviye yönelik tutumlara kadar rehberlik ediyor.
Kriss’in danışanı Ana ile olan seanslarını ve pek çok bakımdan başarıyla sonuçlanan bir sürecin anlatısını da içeren Borderline, bir kişilik bozukluğunun kendi hikâyesi olarak karşınızda.
İÇİNDEKİLER
Giriş: Kolektif Psikoz …………………………………………………………… 11
1. Tarihöncesi: İlk Görüşme ………………………………………………….19
2. Bölünmeler, Histeri ve Psikoterapinin İcadı:
MÖ 5. Yüzyıl–MS 1885 ……………………………………………………..33
3. Ruhsal Ölüm: 2. ve 19. Haftalar Arası Görüşmeler …………..63
4. Baştan Çıkarma ve Fantezi: 1896–1923 ……………………………..83
5. Korkular: 6. ve 10. Aylar Arası Görüşmeler……………………..107
6. Dil Karışıklığı: 1908–1933 ……………………………………………….125
7. Aşk: 10. ve 12. Aylar Arası Görüşmeler……………………………149
8. Kimlik Bunalımları: 1939–1980 ………………………………………..165
9. Kendini Keşfetme: Görüşmelerin İkinci Yılı…………………….205
10. Dağılma: 1973–2011…………………………………………………………225
11. Normallik: Görüşmelerin Üçüncü Yılı…………………………….257
12. Bütünleşme: 1980–2023 …………………………………………………..279
13. Borderline: Görüşmelerin Altıncı Yılı ……………………………..313
Teşekkür ……………………………………………………………………………..321
Dizin …………………………………………………………………………………..323
Notlar ………………………………………………………………………………….331
GİRİŞ
Kolektif Psikoz
Klinik ve adli psikolog Shannon Curry, 2022 yılının 26 Nisan günü, Kuzey Virgina’daki Fairfax İlçe Mahkemesi’nde kürsü ye çıktı. Davacı Johnny Depp’in kendisi gibi oyuncu olan eski eşi Amber Heard’e açtığı, kamuoyunda büyük ses getiren iftira davasında Curry, Depp tarafından bilirkişi olarak tutulmuştu. Kısa süren evliliklerinin sona ermesinin ardından Heard, kamu oyu önünde Depp’i kendisine fiziksel ve psikolojik şiddet uygulamakla suçlamıştı. Depp’e göre Heard’ün iddiaları asılsızdı ve intikam duygularıyla dolup taşan eski sevgilinin çevirdiği entrikalardan ibaretti. Depp, Heard’ün yaptığı bu suçlamaların, itibarını ve dolayısıyla geleceğe yönelik mali kazanç beklentisini onulmaz biçimde zedelediğini öne sürüyordu.
Curry, Heard’ü iki gün boyunca toplam on dört saat gözlemledikten sonra, sanığın Borderline [Sınırda] Kişilik Bozukluğu (BKB) kriterlerini karşıladığı yönündeki kanaatini dile getirdi. Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayımlanan Ruhsal Bozuk lukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın (DSM) mevcut baskısı, bu kişilik bozukluğunu “erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısın da ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüsellik ile giden yaygın bir örüntü” olarak tanımlar.
Heard’ün avukatı, çapraz sorgulama sırasında Curry’ye “Ka dınların erkeklere nazaran orantısız derecede sık BKB teşhisi al dığı iddiasına katılıyor musunuz?” diye sordu.
Curry, “Hayır, bu tam olarak doğru değil,” yanıtını verdi. “Yüzde yetmiş beş gibi bir orandan söz ediliyor.” “Bunu ifade ediş şekliniz pek doğru değil.”
“O halde doğrusunu siz bana söyleyin.”
“Pekâlâ, bipolar bozukluk [videodaki haliyle] teşhisi konan kadınların sayısı, erkeklerden daha fazla; yani kadınlarda daha yaygın,” diye yanıtladı Curry.
“Travma, borderline kişilik bozukluğuna yol açabilir, öyle de ğil mi?”
“Hayır.”
“Hiç mi?”
Curry buna şöyle yanıt verdi: “Bugün çocukluk travması yaşamış olup borderline kişilik bozukluğundan mustarip olan insanlar olduğunu biliyoruz. Ayrıca çocukluk travması yaşama dığı halde borderline olan insanlar da var. Dolayısıyla, kişilik bozukluklarının çoğunda, aslını isterseniz, genel itibarıyla ruh sağlığıyla ilgili sorunlarda, biyolojik etkenlerin yanı sıra –ki bu örnekte, yani borderline kişilik bozukluğunda, yapılan araştır malar genetik ve büyük olasılıkla nörolojik bileşenlerin varlığını destekliyor– bu genetik belirteçleri tetikleyen çevresel etkenler söz konusu.”
Depp’in avukatları Curry’nin tanıklığı üzerinden Heard’ü doğuştan irrasyonel ve histerik biri –başka bir deyişle, Depp’in de yasal olarak sorumlu tutulabileceği toksik bir ilişkinin mu hataplarından biri değil de, deliliğe olan eğiliminden ötürü eski kocasını haksız yere karalamaya çalışan biri– olarak gösterme yi umuyorlardı. Jürinin bu anlatıyı doğru kabul ettiği, birkaç ay sonra Heard’ün Depp’e 15 milyon dolar maddi ve cezai tazminat ödemesine, Heard’ün karşı dava açtığı Depp’in ise yalnızca iki milyon dolar tazminat ödemeye mahkûm edilmesine hükmeden mahkeme kararıyla somut bir şekilde ifade edilmiş oldu.
Curry’nin tanıklığı sırasında söylediği her şey neredeyse ta mamen yanlıştı. Ne var ki Heard’ün avukatı onu bir nebze geri püskürtmeyi başarsa da, Curry’nin psikolojik rahatsızlıklar ko nusunda sahip olduğu varsayılan otoriteye topyekûn meydan okumak konusunda kimse hazırlıklı değildi. Ne de olsa gerçekli ğin Curry tarafından sunulan versiyonu, BKB ile ilgili ana akım görüşlerle birebir örtüşüyordu.
Bir uzmanın sadece iki gündür tanıdığı birine, kişilik bozuk luğu teşhisi koymasının ne ölçüde meşru olduğu sorusunu bir kenara bırakalım. Curry’nin, DSM ve başka bir sürü yerde etraf lıca belgelenmiş olan, BKB teşhisi konmuş kadın ve erkek oran ları arasındaki farkı göz ardı etmesini bir kenara bırakalım. Curr y’nin borderline kişilik bozukluğu diyeceği yerde yanlışlıkla “bi polar bozukluk” terimini kullanmasını ve böylelikle ruh sağlığı alanında çalışan kişiler arasında sıklıkla görülen ve genellikle bu iki teşhisin birbirine karıştırılarak yanlış tedavi uygulanmasıy la neticelenen yaygın tavrın bir örneğini sergilemiş olmasını bir kenara bırakalım. Borderline vakalarındaki varyansın en fazla yüzde 40’ının biyolojik faktörlere, kalan yüzde 60’ınınsa çevre sel faktörlere atfedilebileceğini gösteren son dönem çalışmalarla ortaya konan bilimsel kanıtların Curry tarafından alenen yanlış beyan edilmesini de bir kenara bırakalım.
Belki de hepsinden çok, Curry’nin BKB ile travma arasındaki ilişkiyi kesin bir dille reddetmesini bir kenara bırakmalıyız. Joh nny Depp ile Amber Heard arasında görülen davanın ne denli medyatik olduğunu düşünecek olursak, yeminli bir doktor ta rafından yapılan bu konuşmanın, epeyce ılımlı bir tahminle mil yonlarca insana ulaştığını söyleyebiliriz.
“Travma, borderline kişilik bozukluğuna yol açabilir, öyle değil mi?” “Hayır.”
Johnny Depp-Amber Heard davası başladığında, kronik olarak yanlış anlaşılmış ve çokça çamur atılmış bir kişilik bozukluğu olan borderline’ı yeniden ele alma yönünde bir girişim olan bu kitap üzerinde hâlihazırda birkaç yıldır çalışıyordum. Bu kitap, o medyatik davadan çok daha samimi bir ölçekte, psikoterapi seanslarımız için ofisime gelen ve kitap boyunca Ana adıyla bah sedecek olduğum hastamın yaptığı bir yorum neticesinde orta ya çıktı. (Burada sözünü ettiğim tüm hastalar gerçek kişilerdir; mahremiyetlerini korumak için kimlik bilgileri ya tamamen çı karılmış yahut değiştirilmiştir.)
“Borderline’ın nasıl bir şey olduğuna dair okuduğum her şey, bu insanları en uç noktalarını temel alarak tanımlıyor,” demişti Ana. “BKB’li insanlar neden hiçbir zaman bir değişim yahut bü yüme evresi içinde tasvir edilmiyor?” diye sormuştu. DSM’de sözü edilen –depresyon, anksiyete ve açıkça travmaya dayalı bo zukluklar gibi– diğer durumlar hakkında yazılmış sayısız kitap ve makale, iyileşme ve toparlanma süreçlerini vurguluyordu. BKB’nin bu kapsamın dışında tutuluyor olması, bu durumun gerçekte tedavi edilemeyeceği anlamına mı geliyordu? Ana ile çalışırken benimsediğim yaklaşım günümüz psikolojisinin ana akımından farklıydı ve belki tam da bu sebeple, ikimizin bu kişi lik bozukluğuyla ilgili deneyimi pek de söylendiği gibi olmadı.
Ben psikanaliz ekolünden gelen bir psikoloğum. Bu da ben den bekleyebileceğiniz (sözgelimi ofisimde bir kanepe duruyor ve kimi hastalarımı haftada üç ya da dört kez gördüğüm olu yor) ve bekleyemeyeceğiniz bazı şeyler olduğu anlamına geliyor. Görüşmeler esnasında kimsenin kanepeye uzanmasını zorunlu tutmuyorum, bilakis birçok hastamın, özellikle de görüşmenin gerçekliği içinde, yani karşılıklı sözcük, mimik ve jest alışveri şi halinde kalmalarında fayda gördüklerimin uzanmasına engel bile oluyorum. Hastalarıma bana nasıl hitap etmeleri gerektiğini söylemiyorum. Çoğu “Alex” demeyi tercih ediyor, bazıları da beni artık aylardır, hatta yıllardır tanıdığı halde “Doktor Kriss” hitabında ısrarcı oluyor. Bana nasıl hitap ettikleri, hastalarımın ilişkimizdeki iktidar dinamiği hakkında gerçekte ne düşün düğünü de yansıtıyor: Birbirlerine isimleriyle hitap eden eşit ler miyiz, yoksa ben bir “doktor” muyum? Bu insanlar benim müşterim mi, yoksa hastam mı? Bu kavramları birbirinin yerine kullanma eğiliminde olsam da, çektiği ıstırap nedeniyle yardım isteyen bir insanı çağrıştırdığı için ikincisini tercih ediyorum. İlki her zaman için, benim psikoterapiden anladığım şeyi tasvir ede
meyecek denli steril ve ticari gelmiştir kulağıma. Bana kalırsa benimsediğim psikanalitik yaklaşım, ne yaptı ğımdan ziyade nasıl düşündüğümle alakalı. Bu benim bilinçdışı motivasyona, yani doğrudan erişemediğimiz halde duygu, dü şünce ve davranışlarımızı etkileyen birtakım parçalarımız oldu ğuna inandığım anlamına geliyor. Bu benim insanlık durumuna ilişkin basit açıklamaları –Shannon Curry gibi otorite figürle ri tarafından yapılsa bile– olduğu gibi kabul etmeye gönülsüz olduğum anlamına geliyor. Belki de en önemlisi bu benim için, zamanla kabullendiğim şu temel gerçeğe inanmak anlamına ge liyor: Hepimiz özümüzde psikotiğiz.
“Psikotik” derken kastım, doğuştan sanrılı canlılar olduğu muz değil; iç dünyamızın zaman, toplumsal kurallar veya man tık gibi şeyler tarafından kısıtlanmamış olduğunu anlatmaya ça lışıyorum. Burası, isimlerin ve sınırların olmadığı, ham duygu lardan oluşan bir yer; bir başka deyişle, duygunun mantık olduğu yer. Hepimiz bu dünyaya çığlık atarak geldik; kelimelerimiz ve kavrayışımız yoktu. Hepimiz açlığın mutlak dehşetini, meme yahut biberonla beslenmenin kuşatıcı doygunluğunu öğrendik. İnsan olmaya ilişkin bu ilk deneyimlerimizi hatırlamıyoruz, zira başımıza gelenleri anlatacak bir dil olmadan çok az anı oluşturuyoruz. Ne var ki bu deneyimler, kendimiz olarak tanımlayabile ceğimiz diğer her şeyden çok daha uzun süredir bizimle birlikte. Psikozun bir tanı halini alabilmesi için, tasvip edilmeyen yer ve zamanlarda ortaya çıkması gerekir. Çocuklar sıklıkla psiko tiktir, yani kendi iç dünyalarına dalmış haldedirler fakat onla rınki beklediğimiz ve dolayısıyla da makul karşıladığımız bir psikotiklik halidir: Çocuklar hayalî arkadaşlarıyla konuşurlar, televizyonda gördükleri şeylerin gerçek mi uydurma mı olduğu nu anlayamazlar, hisleri kimi zaman onları öyle bunaltır ki ken-
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) İnceleme Psikoloji
- Kitap AdıBorderline - Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi
- Sayfa Sayısı360
- YazarAlexander Kriss
- ISBN9786050211450
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviSay Yayınları / 2024