“Kimseye yaranamamak diye bir şey hakikaten varmış. (…) Bir yerde başka tepkiler, öbür yerde başka. Ne İsa ne Musa dedikleri bu olsa gerek. İki halk ve tamamen kopmuş iki dil. Gir bakalım araya, nereye buyur edileceksin? İyi bir şey mi yaptın, kötü bir şey mi? Sahi sen bunu niye yaptın? Kürt sineması nereye düşer abilerim ablalarım, emek nereye…”
Evrim Alataş, son yazısında, hikâyesini yazanlardan olduğu Min Dît filmi üzerine yürütülen tartışmalar hakkında söylüyordu bunları. Onun şikâyet ettiği şey, yazarlığının en güçlü yanı, aslında. Hem içeriden hem öteki taraftan hem tersinden bakması… Yanan bağrı, coşan yüreği bilerek, içeriden konuşması. Yukarılardan bir yerden hüküm vermek yerine, ötekiyle özdeşleşerek, anlayarak, anlamaya çalışarak konuşması. Kolaya kaçmadan, genelgeçer kabulleri sorgulayarak, tersten, “başka türlü” bakarak konuşması.
Bu kitapta Alataş’ın çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış denemeleri bir araya getirildi. “Kürtler, solcular, feministler” üzerine (öz)eleştiriler… “Günlerin getirdiği”, güncel politikayla ilgili ama uzun erimli tartışmalar… “Bizim köyün halleri”: Bir Alevi Kürt köyünün devranından kareler… Diyarbakır’a dair methiye ve dertlenmeler… “Beyaz Türkler” üzerine zehir yazılar… Ve yazarlığı üzerine yapılmış iki söyleşi…
Evrim Alataş’ın yazılarındaki öfkeli neşesinde, onu erken kaybetmenin acısı daha da fazla hissediliyor…
İÇİNDEKİLER
Kürtler, Solcular, Feministler
Aramızdaki Tek Fark Devlet, Ki Biz Ondan Vazgeçtik ………………………….11
Yeni Sol Mümkün mü? ………………………………………………………………………………….22
Sol Hülyam Derdini Söyle …………………………………………………………………………….29
Şark, Doğu ya da ”Ora” Kadınlarının Evi…………………………………………………..36
Süreci Pas Geçmemek………………………………………………………………………………….43
Mesaj Kutum Doldu, Biraz Klasik Alayım………………………………………………..49
Allah Seni Star Etsin!……………………………………………………………………………………..52
Hey İHD’liler, Aslında Ben Ölüyüm…………………………………………………………….59
Ora’nın Kadınları ………………………………………………………………………………………………63
Siz Hangi Fraksiyondansınız? ………………………………………………………………………67
Günlerin Getirdiği
Cozutmadan Barışmak…………………………………………………………………………………..73
Munzur’a Gındırlanmak ………………………………………………………………………………….77
Hadi Gülümse…………………………………………………………………………………………………..82
Çok mu Şaşırtıcı Şu Linçler?………………………………………………………………………..85
34’üncü Kurşun……………………………………………………………………………………………….88
Poxîn Yiyim Öretmenim! ………………………………………………………………………………91
Kamber Ateş Nasılsın? ………………………………………………………………………………….94
Babalar ve Oğulları………………………………………………………………………………………….98
Kürdün Efsanesi……………………………………………………………………………………………100
Fransa Dağlarında Bir Dersimli …………………………………………………………………103
Yağmur Yağar Kürt Islanır ………………………………………………………………………….106
Bir Açılıştan Enstantaneler ………………………………………………………………………..109
Şakıro’nun Yeğeni Özcan………………………………………………………………………….112
Dersim……………………………………………………………………………………………………………..115
Zinê …………………………………………………………………………………………………………………..118
Savaş Hastalığı: İntihar………………………………………………………………………………..130
Neden İntihar Etmiyorlar?…………………………………………………………………………..137
Efendim Şarklıyım Ben, Sürgünüm………………………………………………………..142
Taş……………………………………………………………………………………………………………………149
Ciwan Konseri, Vay Vay!…………………………………………………………………………….153
’80’liler İçin Ağıt…………………………………………………………………………………………….155
Dağların Uysal’ına………………………………………………………………………………………..158
Bizim Köyün Halleri
Bitmeyen Yas ………………………………………………………………………………………………..163
Dikkat, Faşizm İnsanı Böyle Delirtir! ……………………………………………………….167
Cunta Gelmiş! Haydi Saman Yığınlarına ………………………………………………..170
Dana Qavağın Başında………………………………………………………………………………..173
Ya Cenderme Gelseydi? …………………………………………………………………………….176
Gölpınar’ın Vizontelesi…………………………………………………………………………………179
Köy, Moda ve Çocuklar……………………………………………………………………………….182
Takımsız Çıkmam Bıra! ……………………………………………………………………………….185
Tepenin Tapusu. Daş Yox mu Daş? ……………………………………………………….188
Elma Kokusu………………………………………………………………………………………………….192
Köylülük…………………………………………………………………………………………………………..198
Cumhuriyet’in Fötr Şapkası, Dedemin Türkçesi………………………………….201
Diyarbakır
Bu Koku da Neyin Nesi?……………………………………………………………………………..207
Diyarbakır’ın ”Öbür Yüzü”nü Ararken……………………………………………………..214
Kurmançlar Bu Tarafa, Zazalar Bu Tarafa………………………………………………217
Sempati, Tolerans ve Suç: Qırıxlıx!…………………………………………………………220
Diyarbakır’da Bir Gün…………………………………………………………………………………..224
Biz Buraların Çiçeğiydik……………………………………………………………………………..227
Diyarbakır’ın Festivali …………………………………………………………………………………..231
Düğün ve Cenaze…………………………………………………………………………………………234
Ka Bêje!…………………………………………………………………………………………………………..238
Uyuşmazlık……………………………………………………………………………………………………..241
Bu Kase Nasıl Dolacak?………………………………………………………………………………243
Diyarbakır’ı Sevmek……………………………………………………………………………………..247
Moral Neyi Yener Kêke?……………………………………………………………………………..250
Her Türlü Organizasyon İtinayla Yapılır…………………………………………………..253
Bir Kent de Korkar………………………………………………………………………………………..257
Basına ve Kamuoyuna!……………………………………………………………………………….260
”Taşımalı Kültür Sistemi”, Festivaller ve Yabancılaşma……………………264
Diyarbakırlı Nasıl Laf Atar? …………………………………………………………………………271
Bir Diyarbakır Yazısı ……………………………………………………………………………………..274
”Min Dît” ve Sahipsizlik……………………………………………………………………………….284
Beyaz Türkler
Kız Allah Canını Almasın!……………………………………………………………………………289
Suyun Kaldırma Kuvveti……………………………………………………………………………..295
Gerizekalı Bana Güzelsin Dedi!…………………………………………………………………299
Aşiretin Kafasını Karıştıralım! ……………………………………………………………………303
Sizin Oralar, Bizim Buralar………………………………………………………………………….309
Ben Bu Sırra Eremedim!…………………………………………………………………………….312
Onur Öymen’e Teşekkür, Alevilere Yakarımdır!………………………………….315
Adalet’in Terazisi, Kulin’in Zanası…………………………………………………………….318
Taşlar ve Kuşlar…………………………………………………………………………………………….322
Mülakatlar
Gölpınarlı Fidel……………………………………………………………………………………………….327
“Güneydoğu’da Halk Ohal Dönemini Gülerek Anlatıyor”………………….339
Albüm………………………………………………………………………………………………………………345
Kürtler, Solcular, Feministler
Aramızdaki Tek Fark Devlet,
Ki Biz Ondan Vazgeçtik
Bağışlayınız efendim, bir süredir sizler-bizler ruh haline kapılmış durumdayım. Diyarbakır’da temelli bulunmanın verdiği bir aidiyet hali midir bilmiyorum ama mütemadiyen bir “seslenme” durumunun içinde buluyorum kendimi. Öncelikle, İstanbul’dayken “hümanizm” ekseninde tartıştığımız Kürt sorununun, Diyarbakır’da başka bir şekil arz ettiğini söylemeliyim. Ve sanırım temel sıkıntımız da burada başlıyor. Çünkü Kürt sorunu, Kürtlerin bu sorunun varlığını dillendirirken karşılaştıkları uygulamalar sorunu değildir. Ayrıca Kürt sorunu, son zamanlarda revaçta olduğu üzere Kürtlerin sosyal veya politik yaşamlarında uyguladıkları şiddet sorunu da değildir. Kürt sorunu bir Kürtlük sorunudur. Bunun altını doldurmaya bu yazının gücü yetmez. Bu yazı, Kürdün halini anlatabilirse ne ala…
Nereden başlayabiliriz? Dağdakilerle sınırlı algılanan bir savaş halinin analizinden mi, Kürt toplumunun politik-ekonomik-sosyal çözümlemesinden mi, yoksa bütün bunları değerlendiren tüm kesimlerin yaklaşımlarındaki mesafeyi elimize bir metre alarak ölçmekten mi? Veya bunların hepsini bir kenara bırakıp, çözüm önerilerini mi konuşsak? Sanırım benim yapabileceğim en iyi şey, yazının girişinde de söylediğim üzere meselenin bu tarafında olup bitenleri aktarmak ve bu taraftan bir bakışın, diğer tarafa ulaşana kadar nasıl bir mutasyona uğradığını özetlemek olacak. Ayrıca “bu taraf-diğer taraf” tanımlamalarını şimdilik bir coğrafi durum olarak ele alalım. Malumunuz, bu “coğrafi durum” en çok mahkemelerde başvurulan bir yöntemdir ve hâlâ da ikna ediciliğini korumaktadır.
Gerilere gidelim mi emin değilim. Detaylarına girmeden özetleyebiliriz. İşin “tam teçhizat”a büründüğü dönemler… Ve aslında “o taraflara” yansıyan Kürtlerin sadece kendi etnik kökenlerini bir açıklığa kavuşturma eğilimi olsa da, işin bir de “bizi yakan” bölümü vardı ve üzerinde pek de durulmadı. 1980’lerin sonunda başlayıp, 1990’ların ortalarında hepten alevlenen çatışmalı süreç, oldukça geri bir noktadan başlaması itibari ile ziyadesiyle hepimize ağır bedeller ödettirdi. Ben, bir “sınır” şehri Malatya’nın köyünde büyürken ve de Türkçe bilmeyen dedemin, Kürtçe ve Türkçeyi bilen babamın ve hiç Kürtçe bilmeyen kardeşlerimin bu iki kuşakta uğradığı hafızasızlık durumunu anlamaya çalışırken, köyün çocukları çoktan toplanıp dağların yolunu tutmuştu. Bu dönem hepimizin ezberinin bozulduğu dönemdi. Çünkü Allah’ın huzurunda herkesin bir olduğunu düşünen bir “melle”den, komünizmin ihtişamı ile sarsılıp da kendi içinde Maocular ve Stalinistler diye ayrılan bizim köylülere kadar herkesin yaşamı değişti. Bu “hatırlatma” dönemi Malatya’dan öte tarafa asker cenazeleri ve ülkenin bölünmeye çalışılması olarak yansırken, işin bu tarafında ayrı bir altüst oluş hüküm sürüyordu. Bu altüst oluş hâlâ da yanılgılı bir biçimde anlaşıldığı üzere devleti bölme, bir coğrafyanın bağımsızlığını ilan etme hareketi değildi sadece!
Şırnak’ın bir dağ köyünde yaşı 13’e vardığı gibi evlendirilmeyi bekleyen kız çocuklarından tutalım, memleketin İsmet Paşa tarafından yönetildiğini zanneden yaşlılara kadar herkesin hayatı değişti ve bu coğrafyanın sosyal yapısı, sadece göç gibi dalgalanmalarla değil, bambaşka bir oluşumla tanışmayla beraber çalkalandı. O evlenmeyi bekleyen kızlar dağlara gitti. Kadınların “şehitlik” mertebesine dünya gözü ile “ulaşabilecekleri” bir kültür gelip oturdu herkesin dünyasına. Daha da açalım, 1990’ların ilk yılları itibari ile üniversiteler ve liselerdeki Kürt…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıBiz Bu Dağın Çiçeğiydik…
- Sayfa Sayısı357
- YazarEvrim Alataş
- ISBN9789750508235
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sanat Yolculukları ~ Ülkü Tamer
Sanat Yolculukları
Ülkü Tamer
Sanat Yolculukları, Ülkü Tamer’in belleğine bir yolculuk olarak düşünülebilir. Papirüs’ten Cağaloğlu’ndaki Eser Han’a, Onat Kutlar’dan güzel Antep sokaklarına, Attila İlhan’dan Baylan Pastanesi’ne değin genişleyen...
- Uzak ~ Oruç Aruoba
Uzak
Oruç Aruoba
“uzak”, bir cilt içinde bir araya getirilmiş iki kitaptan oluşuyor: “Tavşan Besleyene Kılavuz” ve “Özlem Çekene Kılavuz”. Bu iki kitap, 1997’de yayınladığımız “yakın” adlı...
- Sağlam Yerin Tamiri ~ Cengiz Aydoğdu
Sağlam Yerin Tamiri
Cengiz Aydoğdu
12 Eylül 1980 tarihi, Türkiye’nin kendi gençliğine ve geleceğine neleri reva gördüğünün tarihidir. Cumhuriyet’ten sonra ortaya koyabildiğimiz en sahih gelecek tasavvuru, 12 Eylül öncesi...