Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bitirgen
Bitirgen

Bitirgen

Figen Şakacı

Keşke kalksaymışım. O zaman babam çarşaftaki kanı görüp, “Batırmış yatağı, al şu kızı buradan,” diyemezdi. Donumdaki kana baka baka öyle ağladım ki, annem sabah…

Keşke kalksaymışım. O zaman babam çarşaftaki kanı görüp, “Batırmış yatağı, al şu kızı buradan,” diyemezdi. Donumdaki kana baka baka öyle ağladım ki, annem sabah sabah “Anırma,” diyerek bir tokat attı. Bir daha onun kıllı suratına bakarsam ne olayım. Ablam da yanıma gelip, “Ağlama salak ben de hastalandım, artık her ay hastalanacaksın,” dedi. “Ben hasta değilim yalan söylüyorsun,” deyince; “Tabii sen kraliçesin, kraliçeler hastalanmaz, kıçımın kraliçesi,” dedi. Pis pis güldü gitti.

Bitirgen bir büyüme hikâyesi. Küçük bir kız çocuğu, ergenlik arifesinde neler yaşadığını anlatıyor. Nasıl aklettiğini, nasıl dayak yediğini, nasıl direndiğini, küfrettiğini, kabullenmediğini, anlamaya çalıştığını mırıldanıyor. Şütütyen dümütyen daladami bülütyen diyor Hokucuk’a. Bülent abiyi, Müjde ablayı, Fırat Bey’i, anarşitleri, öpüşürken gözlerini kapatanları, akşam evde yemeği hazır isteyenleri kim hikâyeleştirebilir ki zaten…

Figen Şakacı, Pala Hayriye’nin evveliyatını resmediyor, Bitirgen’le hikâyenin başına dönüyor.

*

Merhaba,

Burası Sivrisinekler kasabası… Çayırın ortasına diktikleri birkaç evden başka bir şey yok; onların evleri kiremit renginde, bizimkiyse bok sarısı. Burayı hiç sevmedim ama annemlere sorarsan bizim için gelmişler; denize girelim, adam gibi tatil yapalım diye. Kiminle tatil yapacağız anlayamadım, burada kimse yok ki, olanlar da zaten İstanbul’daki komşularımız. Madem burada da onlarla birlikte olacaktık niye o kadar yol geldik? Anneme sordum, sizin gibi namkörlerin ağzına da çok yüzüne de dedi. Namkör denmez, nankör denir deyince de bir tane patlattı. Bir daha kimseye bir şey söylemeyeceğim. Burada üç ayım nasıl geçecek kara kara onu düşünüyorum şimdi. Yanımda bir tek sen varsın. Karnemde hepsi pekiyi olmuş neye yarar, kimse hiç hediye almadı. Ben de seni aldım kendime, karne hediyesini kendi kendine alan tek çocuk benimdir herhalde. Çok güzel kırmızı saçlı bir kız var kapağında. Bakkaldan kalan para üstleriyle bir tek bunu alabildim ama olsun seviyorum kırmızıyı. Sen bugünden sonra artık benim günlüğümsün. Günlük yazmaya Fırat Bey sayesinde karar verdim. Dediğine göre günlük tutmak insanın her gününün hesabını kendi kendine vermesi demekmiş. O nedenle sen benim aynı zamanda okuldaki gibi yazılı sınavımsın. Ama yazdıklarımdan ötürü not verme, puan kırma, sınıfta bırakma hakkı sadece benim. Tek istediğim seni kimsenin ama kimsenin ele geçirmemesi. Eğer biri seni okursa ben içimi açık açık dökemem, hele abim ya da ablam bir okursa o zaman ölsem daha iyi. Bu nedenle seni deniz çantasının içine, havluların arasına sakladım. Üzerine biraz güneş yağı dökülmüş, kalemin mürekkebi akmış diye kusuruma bakma. Madem senden başka kimsem olmayacak, sana bir isim vereyim diyorum, ne dersin? Aklıma bir şeyler geldi ama hiçbirini beğenmedim. Sana en çok yakışan ismi bulana kadar biraz daha düşünmem lazım.

* * *

Buldum, senin adın bundan sonra Bitirgen olsun! Ne demek diye sorma, ben de bilmiyorum. Babam bana öyle diyor ve çok hoşuma gidiyor. Babamın Bitirgen’i benim, benimki de sensin, anlaştık mı? Bak canım; burada erik ağaçları var, elma ağaçları var, inek boklarına basmadan yürürsen, denize inen çok güzel bir yol var. Yolun iki yanında ağaçlar olduğu için tek başıma inmeye korkuyorum, her defasında otların arasından hışırtılar geliyor, bir şeyler kıpırdıyor. Geçen gün annemin bacağına yılan dolandı, korkudan çığlık atınca babam da ona bağırdı, bu kadar küçük yılandan korkulur mu diye; iyi de daha büyük olsa annemi öldürürdü babacığım dedim. Babam sustu, annem ölsem de kurtulsam deyip ağladı. Aslında ben de korkuyorum ama yine de o yoldan yalnız yürüyorum. Hem şarkı söylerken hiçbir hayvan bana yaklaşamaz. Bir tek sahildeki köpekler anlamıyor şarkıdan. Hemen yanaşmak istiyorlar, korkarsam hemen anlarlarmış, o yüzden belli etmemeye çalışıyorum. Yanıma gelip ruziyemi (annem kukuya ruziye diyor) kokladıklarında bile sesimi çıkarmıyorum. Geçen gün bir kangal komşunun elini kapmış, bunlar da benim ruziyemi kaparlarsa ya… Hele bir denesinler, ben de onların kuyruklarını tutar bırakmam!

* * *

Bugün kayalıklara kadar yürüdüm. Hafta başı olduğu için sadece etli butlu kadınlar vardı sahilde, bir de kıyıda oynayan çocuklar. Birinin yanına oturup kumdan kaleler diksem mi diye düşündüm, vazgeçtim. Gittim yosun tutmuş kayalıklara tırmandım, iyi bok yedim; düştüm çenemin üstüne. Herkes kayaların üzerine kalp çizmiş, içine de baş harflerini kazımış, ben de kendime bir kalp kazıyayım dedim ama yanıma kimseyi bulamadım, hem çenem de kanıyordu. Ağlaya ağlaya geri döndüm, kıyıdakiler ağladığımı görmesin diye yüzerek döndüm hem de, çenem tuzlu suya girince çok yandı. Onun için de ayrıca ağladım.

* * *

Babama Bitirgen ne demek diye sordum; meğer küçük ve şeker gibi tatlı kayısıymış. Ben de küçük ve şeker olduğum için onun Bitirgeniymişim. Ne güzel değil mi? Çok sevindim. Bence sana da çok yakıştı bu isim.

* * *

Boşuna demiyorum Sivrisinekler kasabası diye. Gece hiç uyutmuyorlar, ablamla benim yattığım odanın penceresi hep açık. Yatağımın üzerine asmalar sarkıyor, annem sinekler asmaya geliyor diyor. Hiç de değil, benim için geliyorlar, tam uykuya dalacağım saatte sinsice gelip, vızıldayarak kanımı emiyorlar. Onlar yüzünden her gece yüzüme bir şaplak indiriyorum. Beni kimsenin dövmesine gerek kalmıyor.

* * *

Bugün evimize biraz ısındım, daha doğrusu bahçemizi sevdim. Babam karpuz ekti, bir de domates. Kuyu da kazdırdı ama kuyudan bir türlü su gelmedi, toprak küsermiş buralarda. Babam kuyucu ustaya bağırdı; ne yaptık küstürecek ya, saçma sapan konuşma diye. Suyunu kaçırırmış kuyu, çaktırmadan kendine başka bir yol açar ve de kaçıverirmiş. Babam ustayı dinledikçe kızdı. Ulan paramızla açtığımız kuyu da bize küsüyor iyi mi, derken boynundaki iki tane damar parmağım kadar oldu. Peki ne yapacağız dedi, ustayla uzun uzun konuştular. Ustanın ne demek istediğini pek anlamadım, bence babam da anlamadı. Suyun kaçacağı her yerin başını tutarız abi, sen merak etme dedi, babam da, nasıl yahu, Allah Allah, olur mu dersin gibi boyna sordukça sordu, çok sıkıldım, eve girip Red Kit’in kervanıyla yola koyulayım bari dedim. Annem mutfakta kızartma yapıyordu. Gel bir işin ucundan tut diye bağırdı ama bana ne! Ben cevap vermeyince annem iyice sinirlendi, her biri anamıza yardım edelim, bütün gün canı çıkıyor demez, götüne nişadır değmiş gibi dolaşır diyordu ki, ne oldu biliyor musun? Gümbür diye birden bomba patladı. Evet, hem de tam evimizin ortasında! Çatıdaki kiremitlerin yatak odasının camından aşağı dikine dikine uçtuğunu gördüm. Annem çığlık attı. Ben hiç bağırmadım, korktuğum zaman sesim hiç çıkmıyor. Annem sanki biraz önce azarladığı ben değilmişim gibi hemen yanıma koştu, kucakladı beni. Ama ben sokmadım başımı göğsüne, babamı çok merak ettim. Bahçeye koştuk hemen, ne babam vardı bahçede ne de kuyucu usta. Havaya baktım; belki babam korkuyla ceviz ağacına konmuştur diye ama yoktu. Karşıki komşunun damında da, arabanın altında da. Yani anlayacağın Bitirgenim gökte de yerde de yoktu babam, birden keşke sıkılıp yanından gitmeseydim, birlikte yok olsaydık diye geçti içimden. Annemle beraber fırıncının tavukları gibi bir oraya bir buraya koşturup durduk. İçim kızgın yağı bir dikişte içmişim gibi nasıl yandı anlatamam… Annem de korktu, demek ki o da seviyor babamı. Ağlaya ağlaya oraya buraya bakınırken meğer babam da bahçe duvarının arkasından bizi seyretmiyor muymuş. Annem babamı o halde görür görmez hem Allah’a şükretti hem de babama küfretti. Senin yaptığın işe sıçayım dedi ama babam duymadı. Gidip hemen babamın boynuna atladım ama eşşek kadar oldun in diyerek sepet gibi ortaya bıraktı beni. Annem suratını öyle bir astı ki babam hemen topu ustaya atıp işin içinden çıkıverdi. Yahu Hilmi Usta, bu dinamitler içerde patlar, kuyu uyanıverir deyince hadi deneyelim bakalım dedim diye anlatmaya başladı. Çok büyük ses çıktı ama değil mi dedi, ses çıktı ama su da çıktı diye bıyığını bura bura güldü. Babam da şımarınca benim gibi oluyor! Ama ben hâlâ niye kuyuya dinamit koyduklarını anlayamadım. Peki çatıdan düşen kiremitler ne olacak, yağmur yağarsa tepemize su akmaz mı diye sordum, annem bacak kadar velet bile bunları düşünüyor, senin aklın bir karış havada diye söylenip durdu babama. Şimdi kuyunun suyunu içsek yanık yanık kokar mı diye sordum; içmek için değil salak, diye bağırdı annem, her zamanki gibi sinirini benden çıkardı. Bu suyla bahçe sulanacakmış, bostanlar arsızmış, susuz yapamazlarmış. Akşam sofrada annem yine babamın başının etini yedi. Evi de havaya uçursaydın, altı yılda zor kavuştuk, altı saniyede hevesimiz kursağımızda kalırdı deyince yine kavga başladı. Sonunda babam rakısını kafasına dikti, annem yatsıyı kılmaya gitti. Zaten ne zaman yemekte kavga çıkmadı ki, ben hiç kavgasız bir akşam yemeği hatırlamıyorum, kahvaltı da. Öğlen zaten herkes bir yerde, yani anlayacağın yemek yerine birbirimizi yiyoruz ama bir türlü doymuyoruz.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıBitirgen
  • Sayfa Sayısı99
  • YazarFigen Şakacı
  • ISBN9789750515644
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. HınçAhınç ~ Figen ŞakacıHınçAhınç

    HınçAhınç

    Figen Şakacı

    “Herkes kursağında kalanları kustuğunda, eteğimizdeki o taşları, evet küçük ve yeşil olanları da döktüğümüzde Yeni Mahalle’nin tarihi bizi de yazar mı acaba? Hıncın harcı...

  2. Hayriye Hanım’ı Kim Çaldı? ~ Figen ŞakacıHayriye Hanım’ı Kim Çaldı?

    Hayriye Hanım’ı Kim Çaldı?

    Figen Şakacı

    Azar azar azalan zaman. Adına yaşlılık dedikleri yavaşlık… Aksayan, sakatlayan, eğri büğrü bir hal. Yere doğru, öne doğru, gittikçe toprağa doğru kapanan, büyüdükçe küçülmeyi,...

  3. Pala Hayriye ~ Figen ŞakacıPala Hayriye

    Pala Hayriye

    Figen Şakacı

    Kulağıma durmadan yürü diye fısıldayan, gittikçe uğultuya dönüşen, menşei belirsiz bir ses çalınıyordu. Gökyüzü pusunu üzerime kusuyor, beni yutmaya yelteniyordu. Boyun eğmek, geri dönmek...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Dudaktan Kalbe ~ Reşat Nuri GüntekinDudaktan Kalbe

    Dudaktan Kalbe

    Reşat Nuri Güntekin

    DUDAKTAN KALBE Ev sahibi, yemek odasının terasa açılan kapısından misafirine seslendi: – Paşa, sen bu güzel mehtaba karşı bir hâb-ı nâza dalacak gibi görünüyorsun…...

  2. Yalnızlık Sek İçilir ~ Ahmet DemirYalnızlık Sek İçilir

    Yalnızlık Sek İçilir

    Ahmet Demir

    Küskün değilim sana, kızgınlığım da geçti, ama kırgınlığım geçer mi bilmiyorum. Biz yalancı baharlara inanıp açan iki çiçeğiz, papatya mevsimine aldanıp, fallara kanmışız o...

  3. Dokuz Oda Cinayetleri ~ Ayşe ErbulakDokuz Oda Cinayetleri

    Dokuz Oda Cinayetleri

    Ayşe Erbulak

    “Bazen romanın konusu bile okur için önemli değildir. Okur, daha önce tanıma şansına sahip olduğu yazarın anlatım, ifade gücü, kelime dağarcığının zenginliği, tasvir yeteneğinin...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur