“Heidi Betts, kaleme aldığı bu esprili, eğlendirici hikâye ile ayaklarınızı yerden kesecek. Bu kitap, bitirmeden uyumak istemeyeceğiniz kadar zevkli bir okuma sunuyor size. ”
Romance Reviews Today
Kadın, aldatıldığını düşünüp ilişkiye son veriyor.
Dikkatli olun beyler! Grace gibi kadınlar aldatılmayı asla, ama asla affetmez. Hele de karşısındaki erkek, nişanlısı ve şehrin yakışıklı, gözde sporcusu Zackary Hoolihan’sa. O, her şey bitti diye diretirken, haftalık örgü sınıfındaki arkadaşları ilişkisinin devam etmesi için ellerinden geleni yaparlar. Ama ihanet yüzünden çektiği kalp acısı bir türlü iyileşmez. Zack’in masum olduğuna dair açıklamasını hiç tatmin edici bulmaz. Sonunda, Zack sakatlığıyla baş başa kalınca, Grace kendini onun bakıcılığını yaparken bulur.
Adamsa eşekten düşmüş karpuza dönüyor.
Diğer taraftan nişanlısının terk edişiyle psikolojisi altüst olan Zack, onu öyle özlüyordur ki, ne maçlara konsantre olabiliyor, ne de onunla nişanlanmadan önceki hızlı aşk hayatına dönebiliyordur. Otel odasındaki yatağına giren yabancı kadını bir türlü açıklayamamıştır. Kırık bir kalp ve sakatlanmış diziyle her şeyin bittiğine inanmak üzeredir. Eğer durum bir an önce düzelmezse sevdiği kadını, spor kariyerine devam etmesi için kritik olan eleme maçlarını ve her şeyi elinden kaçıracaktır.
***
Teşekkür
Herring Veterinerlik Hizmetleri’ndeki arkadaşlarım Dr.Ronald K. Herring, Patti, Sally, Kendra, Jessica, Alisha, Janice, Lindsay ve atlamış olabileceğim diğer herkes için. Her çağrımda orada olduğunuz (bazen gecenin üçünde bile, ki bundan dolayı özür dilerim!) ve yavrularıma gerçekten iyi baktığınız için teşekkürler.
Karen Alarie’ye de (bir kez daha) teşekkürlerimle; bu kitabın harika ismini ve Zack ve Grace’in eğlenceli tanışma şekli fikrini verdiği için. Ve Darlene Gardner’a, hokey hakkındaki esas bilgilerimi toparladığı için. Hatalar varsa, tamamen benden kaynaklanıyordur.
Arkadaşım ve komşum Shannon Maines-Bumbarger’a de teşekkür ederim; Saint Bernard cinsi köpekler hakkındaki sorularımı cevaplamakla kalmayıp Bruiser için ilham kaynağım olan bu koca köpeklerden birine, Shelby’ye sahip olduğu için. Üzücü ki, Shelby’yi kısa süre önce kaybettik. Ama en azından el örgüsü bir süveter, şapka veya patik giymek zorunda kalmadı hiçbir zaman. Gerçi, tırnakları düzenli olarak boyanırdı. (Cadılar Bayramındaki hali, yani mısır şekeri gibi sarı, turuncu, beyaz olanı favorimdi). Seni seviyor ve özlüyoruz Shelby!
Sonuncu, ama en az diğerleri kadar önemli bir teşekkür de, bu kitabı bitirmek üzereyken aramızdan ayrılmış olan, benim tatlı köpeğim Angel’ın güzel anısı için gelsin. Ayağımın ucunda uyuyan sen olmadan yazmak, gerçekten çok zor bebeğim.
Başlangıç İlmekleri
Yan tarafları boydan boya suni ahşap panellerle kaplı eski model steyşın arabanın motoru Charlotte Langan’ın ayaklarının dibinde gümbürdüyor ve kadının kısa baldırlarının arkasından başlayarak, dar omurga hattının bitimine kadar uzanan, tatlı, küçük titreşimler yolluyordu. Aralık ayının ortasıydı. Güneş, Cleveland-Ohio’nun keskin soğuğunun etkisini azaltmak için gayret ediyordu.
Yılbaşı süslemeleri ve ışıklı mağaza vitrinleri şehrin nemli caddelerini Şükran Günü’nden beri canlandırmaya devam ediyordu. Charlotte’a göre, Noel zamanı, yılın en güzel zamanlarıydı. Etrafı dolduran renkler, dört bir yandan yükselen Noel ruhu, kutlamalar… Hediyeleri ise söylemeye bile gerek yok! İster hediye veren taraf olsun, ister verilen, her iki durumda da hediyelere bayılırdı Charlotte. Bir kadının yorgunluktan yere yığılana kadar alışveriş yapmak için, yılın başka hangi zamanı geçerli bir bahanesi olabilir ki?
Sağ sinyalini yaktı. Arabasının yönünü güçlükle, adeta tekerlekler üzerine yatırılmış bir buzdolabını itermiş gibi, civarda bulunan alışveriş merkezinin otoparkına doğru çevirdi. Park etmiş araçların arasında bir aşağı, bir yukarı yavaşça gidip gelmeye başladı. Görüş açısını genişletmek için direksiyona yaslanarak kendini ön cama yaklaştırmış bir halde, otoparkın içinde boş bir yer arıyordu.
Sonunda, aradığı yeri köşedeki lamba direğinin altında buldu. Altı-yedi manevra yaparak arabasını park etti. Motoru susturdu, el frenini de çekti. Ne de olsa, park yeri düz bir zeminde değildi; on-on beş derece eğimli bir yokuş üzerindeydi. Ön yolcu koltuğunda bulunan örgü malzemeleri çantasını aldı ve arabadan indi. Dışarıdaki soğuk hava, bir anda üzerine hücum etti. Kalın, yakası ve içi tüylü, yeşil kabanının kapüşonunu başına geçirdi, bağcıklarını iyice sıktı. İşte şimdi, tam Yeşil Jolly Eskimosu’na ¹ benzemişti. Ya da kocaman bir elmalı çubuk dondurmaya.
Paytak adımlar ile otoparkta ilerlerken, eflatun rengi Ugg botları asfaltta lekeler bırakıyordu. Çarşının önüne vardığında, ilk sıradaki Yün Ambarı adlı mağazaya yöneldi ve kapısını çekip içeri girdi.
Oh, çok şükür! İçeri girer girmez, sıcak hava, üşümüş yüzünü yalamış; sıkı sıkı tuttuğu nefesini, ısınmanın verdiği rahatlama ile boşaltmıştı. Artık kapüşonunu gevşetip alpaka yününden eldivenlerini çıkarabilir, mağazanın arka kısmına, çarşamba akşamları örgü buluşmasına gelen arkadaşlarının çoktan doldurmuş olduğu bölüme geçmek üzere hareketlenebilirdi.
Yün Ambarı mağazasında hafta boyunca birçok el sanatı dersi düzenlendiğinden, mağazanın arka tarafında sınıf vazifesi gören geniş bir toplanma köşesi kurulmuştu. Küçük ve alçak bir çay masasının etrafına birbirinden farklı renkte ve modelde birçok sandalye dağıtılmış, diğer bir kenara ise, üzeri hem soğuk, hem sıcak içecekler ve atıştırmalıklarla dolu bir servis barı oluşturulmuştu.
Şu an Charlotte’un canının istediği tek şey, buz kesmiş parmaklarının arasına alacağı, dumanı tüten bir fincan sıcak çikolata idi, ama aslında, sekiz numara örgü şişleri ile örmeye başladığı uzun alaca hırkanın alpaka yününden yapılma ipinin sıcak okşayışıyla da yetinebilirdi.
Charlotte, daha odaya girmeden, orada çoktan toplanmış ve örgü şişleri ile çalışmaya başlamış olan arkadaşlarının konuşmalarını duymaya başlamıştı. Bu sese, birbirine çarpan şişlerin kesik tıkırtıları da eşlik ediyordu. Kimisi bir kazak, kimisi uzun bir şal örüyordu; kimileri ise ayak parmaklarını kış boyunca sıcak tutmak veya Noel ağacına asmak üzere terlik çorabı.
“Charlotte Teyze!” diye bağırdı yeğeni Jenna, kapıya sırtı dönük duran sandalyelerden birinin üzerinden ona doğru bakarak. Bu sandalyede oturansa, oldukça güzel bir kadın olan ve adını duyar duymaz, diğer herkes gibi, Charlotte’a doğru bakan Grace Fisher’dı. “Yemin ederim Charlotte, seni her gördüğümde biraz daha Trol ² bebeklere benzemiş oluyorsun,” diye takıldı ona.
Charlotte kıs kıs güldü. Başkası olsa, Grace’in bu sözünü hakaret olarak kabul edebilirdi. Charlotte ise, bu benzetmeden çok hoşlanıyordu, çünkü Grace bunu ona ilk söylediği ve bahsettiği oyuncak bebeklerden birini ona hediye ettiği günden beri, Charlotte, oyuncağın sıkı bir hayranı kesilmişti. Ondan aldığı o ilk plastik bebek sonradan oluşturmaya başladığı geniş Trol bebek koleksiyonunun da ilk parçası olmuştu. Koleksiyonundaki bebeklerden sarı saçlı olanı evindeki şöminenin rafında, mavi saçlı olanı yatak odasının şifoniyer çekmecesinde, yeşil saçlı olanı da banyosundaki tuvaletin hemen başında dururdu. Grace’in verdiği parlak turuncu saçlısı ise her zaman görebileceği bir yerde, steyşın arabasının dikiz aynasında asılıydı. Bu küçük haylazları seviyordu Charlotte. Lahana bebekler gibi, hem çirkin, hem sevimliydiler. Ve kendi portakal kızılı kabarık saçlarını, onlarınki kadar yüksekte tutabilmeyi hayatının amaçlarından biri haline getirmişti. Doğrusu, çok da yakındı bunu başarmaya; sadece birkaç santim daha kalmıştı.
Geniş kabanını çıkarmayı başarıp sonunda boş bir sandalyeye attığı sırada, “Ne zaman geleceğini merak etmeye başlamıştık,” dedi yeğeni Jenna. Charlotte, kabartılıp spreylenmiş saçının kapüşon yüzünden fazla bozulmadığmdan emin olmak için eliyle başının üstünü hafifçe yokladıktan sonra, boş yerlerden birine oturdu ve örgü çantasını kucağına çekti.
“Geciktiğim için üzgünüm. Yavrularla meşguldüm, zamanın geçtiğini fark etmedim bile…” diyerek durumu açıklarken, beslediği alpaka devesi yavrularını kastediyordu Charlotte.
Oysa bu özür pek de doğru sayılmazdı. Hayvanlarını besleyip uyutmak için bol bol vakti olmuştu bugün. Ne zaman ki haftalık örgü dersi malzemelerini toparlamaya başlamıştı, o zaman, Grace için hazırladığı pembe ip çilesinin hiçbir yerde olmadığını fark etmişti.
Özel bir ipti o pembe ip. Çok özel ve önemliydi.
Yaklaşık bir yıl kadar önce, Charlotte, müthiş bir sırrı tesadüfen keşfetmişti; Ailesinin kadınlarının nesiller boyunca birbirine aktarmış olduğu, meşe odunundan yapılma yün çıkrığının sihirli olduğunu!
Hem de bu sihir alelade sihirlerden değildi. Sihirlerin en iyisi, en şahanelerinden biriydi: Gerçek aşk sihriydi.
Charlotte, çocukluğunda, annesinden ve anneannesinden gerçek aşk sihrine sahip bu çıkrıkla ilgili hikâyeleri dinleyerek büyümüştü. Ama o, bunların sadece birer masal olduğunu düşünürdü.
Ta ki geçenlerde bir gün, tavan arasının bir köşesine saklanmış, toz içindeki çıkrığa rastlayana kadar. Bu eski, ahşap, ağır eşyayı merdivenlerden aşağı indirmiş (onun gibi ileri yaşlarında sayılabilecek ve kısıtlı bir boya sahip bir kadın için kolay olmamıştı tabii), tozunu alıp temizlemiş ve sonra da onu kullanarak, kendi üretimi olan, boyalı alpaka yünlerinden birini, yumuşacık, siyah bir çileye çevirmişti. Sonra da bu çileyi, örgü sınıfındaki genç kadınlardan biri olan Ronnie’ye vermişti.
O zamanlar Ronnie, yerel bir gazetedeki işinde kendisine rakip olarak gördüğü bir adamla kafayı bozmuştu. Charlotte, sihirli yün çıkrığını denemek için onların tam da aradığı kobaylar olduğuna karar vermişti.
Sonuçta, umulmayacak kadar iyi gelişmeler olmuş; Ronnie, o adamla birlikte yaşamaya başlamıştı. Charlotte, her an bir düğün davetiyesi bekliyordu onlardan. Sihirli çıkrıkla ise, yeni bir çile çevirmeye başlamıştı bile.
Bir sonraki mor ve tüylü bir ipti ve aşk hayatı kötü giden, eşinden boşanmış sevgili yeğeni Jenna içindi.
Charlotte, yeğeninin eski kocasıyla yeniden birleşeceğini ummamıştı aslında. Çıkrığının, Jenna’nın karşısına, beraber olabileceği başka bir genç adam çıkaracağını düşünmüştü. Fakat eskiden evli olan çift, bir kez daha, hem de şaşırtıcı bir mutluluk içinde birlikte olmaya başlayınca, bununla da kalmayıp, Noel’den hemen önce ikinci kez nikâh masasına oturmayı planlamaya koyulduklarında, Charlotte, kesinlikle bundan şikâyetçi olmamıştı. Ona göre, bu olanlar tek bir şeyi kanıtlıyordu; Çıkrık, üzerinde eğrilen yünden yapılan giysileri giyenlerin hayatına, gerçek aşkı getiriyordu.
Çıkrığın sihirli çarkının özel gücüne ihtiyacı olan biri daha vardı. Sıradaki kişi, Grace’di.
Charlotte’un, örgü grubu üyelerinin içinde en sevdiği kişilerden biri olan Grace Fisher, oldukça güzel, çok tatlı, alımlı bir kadındı. Cleveland Rockets Takımı’nın yıldız kalecisi ve şehrin gözde bekârı olan “Muhteşem Bacak” lakaplı Zackary Hoolihan ile nişanlı olduğu günlerde, daha da güzel ve canlıydı şüphesiz.
Grace, mutluydu o zamanlar. Ta ki, geçen yaz takımıyla seyahatte olduğu bir gün Zack’i otelinde ziyaret edip onu odasında başka bir kadınla bulana dek.
Charlotte, bu olay olduğunda şehir dışındaydı. Ama döndüğünde, bu ucuz ihanet öyküsünü o da duymuştu. Zack suçlamaları reddetmiş, fakat Grace, odada neyle karşılaştığı hakkındaki ısrarlı iddiasından vazgeçmemişti.
Jenna ve Ronnie’nin söylediğine göre, Grace, nişanlısının ihanetini yakaladıktan sonra, biraz çılgınca davranmaya başlamıştı. Yerel kanalda sunduğu ve kendi adını taşıyan İnanılmaz Grace şov programında canlı yayındayken; genel olarak erkeklerin, özelde de Zack’in sadakatsizlikleri üzerine yarım saat boyunca, sinirli sinirli iç döküşünü Charlotte da seyretmiş, örgü arkadaşının geçirdiği buhranı kendi gözleriyle görebilmişti. Ama Grace bununla kalmamıştı. Bir keresinde, eline geçirdiği beyzbol sopasıyla, Zack’in vişne rengi Hummer jipini dövüp durmuştu. Başka bir gün ise, Zack’in gömleklerini makasla kesip, gözü dönmüş bir halde gülerek, diğer bazı eşyalarıyla beraber altıncı kattaki penceresinden savurmuştu.
Charlotte, Grace’i kızgınlığından ötürü suçlayamazdı. Yine de özel mülke böyle düpedüz saldırmanın, sınırı biraz aşmak anlamına geldiğini düşünüyordu. Hele ki Zack, suçlamayı alenen ve şiddetle reddetmişken…
Her ne kadar, hemcinsi ve örgü derslerinden arkadaşı olduğu için bu konuda Grace’in tarafında olmayı istese de, Charlotte, neye inanacağından pek emin değildi. Gerçeğin, tüm anlaşmazlıklarda olduğu gibi, aslında ortada bir yerde saklı olduğu kanısındaydı.
Sonuçta net olan şuydu ki, artık Grace’in hayatına ilahi bir yardım elinin değmesi ve onu umutsuzluğundan kurtarması gerekiyordu. Birazcık büyülü tozun serpilmesiyle nişanın bozulmasının acısını unutacak, daha da iyisi, yeniden âşık olacaktı.
İşte Charlotte, bu noktada devreye giriyordu. İçinden, “Bana Çöpçatan Ana derler!’ diye geçirip kıkırdadı.
Alpaka yavrularının yününden biraz daha almış, bu sefer parlak, açık pembe bir renge boyamış ve “aile sırrı” olan sihirli çıkrıkta, Grace için harika bir yün çilesi eğirmişti.
İşte bu akşam, evden o çileyi almadan çıkamayacağı için geç kalmıştı.
Neyse ki, sonunda bulmuştu. Son bıraktığı yerde, salondaki kanepenin yanında bulunan hasır sepetin içinde, diğer birçok el yapımı ip toplarıyla birlikte duruyordu.
Şimdi bütün iş, bu pembe yün çilesini, Akıllı Örgüler örme buluşmasında Grace’in eline tutuşturmaya ve onu bir an önce kullanacağından emin olmaya kalmıştı. Aksi takdirde, çıkrığın dönerken çileye geçirdiği sihir, gerçek aşk birlikteliğini yaratma şansını asla bulamazdı.
Ve işe yarayacaktı. Charlotte’un bundan hiç şüphesi yoktu. Ne de olsa çarkta eğirdiği çile daha önce, tam iki kere etkili olmuştu. Üçüncüde de, Grace için işleyeceğinden emindi. Sihirli sözler bile üç kere söylenmez miydi?
Etrafındaki kızlar, haftayı nasıl geçirdikleri, ördükleri son örgüler ve tabii bir de erkekler hakkında laflıyorlardı, ister hoşlarına giden özelliklerinden, fiziklerinden bahsedilsin; ister insanı çileden çıkaran, değişken ve bir türlü anlayamadıkları huylarından şikâyet edilsin; erkekler, her zaman popüler olan bir muhabbet konusuydu. Grubun yaşça en büyüğü -ve maalesef, alpaka koyunlarıyla olan aşkını saymazsak, romantik bir ilişkiden en yoksunu- olarak, Charlotte, arkada bir yere oturur, bu hararetli konuşmalara katılmaz, karşı cins hakkındaki fikirlerini beyan etmektense, kızları seyrederek eğlenmeyi terdh ederdi.
Şu laflara bakın, ah bugünün kızları… derdi içinden. Charlotte, namus kumkumalığı taslayan biri olmasa da, örgü arkadaşlarının şu an anlattığı bazı şeyler, Garnier marka 968 numara Yaz Ateşi tonu kızıl saç boyasını başı yerine yanaklarına sürmüşçesine kızarmasına neden oluyordu.
Onun zamanında, genç kadınlar, erkeklerle şimdikiler kadar çok vakit geçirmezdi. Ayrıca, ilişkilerinin özel ayrıntılarını da her önlerine gelene anlatmazlardı.
Fakat Charlotte, kendisini modern, açık görüşlü biri olarak kabul ettiğinden, bunlara anlayış gösterirdi. Hatta kendisi için yararlı olabilecek bir iki ilginç noktayı aklının bir köşesine yazardı. Gerçi dişilik oyunlarını test edeceği bir fırsatla karşılaşmayalı uzun zaman olmuştu, ama olsun, favori atın ne zaman koşuyu kazanacağını ya da insanın hayatına şansın ne zaman gireceğini kim bilebilirdi.
Tabii bu arada, aşk konusunda Grace ve Charlotte kadar şanssız olmayanlar da vardı elbette aralarında.
Gruptakilerden birkaçı evliydi ve çocuk büyütüyordu. Örneğin, haftalık örgü buluşmasına gelebilsin diye iki küçük çocuğundan mümkün olduğu kadar uzun süre kurtulabilmek için tüm olanaklarını seferber eden Melanie. Diğer birkaç tanesi ise, henüz hiçbir erkeğe bağlanmadan gençliklerinin tadını çıkarmak isteyen, üniversiteli genç kızlardı.
Sonra tabii Jenna; eski ve yakında tekrar evleneceği eşi olan Gage ile bir dargın bir barışık birlikte olan yeğeni. Erken verilmiş boşanma kararı, uyumsuzluk, tartışma, mutsuz birkaç
———
1 ABD’de ünlü bir dondurulmuş gıda markasının maskotu. (Çev.)
2 90’lı yıllarda moda olan, renkli kabarık saçlarıyla dikkat çeken, minik, plastik, oyuncak bebekler. (Çev.)
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBir Yumak Aşk
- Sayfa Sayısı309
- YazarHeidi Betts
- ÇevirmenNar Aslı Karas
- ISBN9786055358273
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviEphesus / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Mira Her Şeyi Bilir ~ Luigi Ballerini
Mira Her Şeyi Bilir
Luigi Ballerini
Kapımızdaki distopya: Yapay zekâ! Yaşam; gözetleyen, izleyen, her sorunu çözen, her soruyu cevaplayan bir yapay zekânın, Mira’nın kontrolünde! Dijital ağlarla örülü “mükemmel” topluma ayak...
- İhtiyarlara Yer Yok ~ Cormac McCarthy
İhtiyarlara Yer Yok
Cormac McCarthy
Modern Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan, sıklıkla Herman Melville ve William Faulkner gibi ustalarla kıyaslanan Cormac McCarthy kariyeri boyunca Güney gotiği, Western...
- Ayrılıktan Sonra ~ Jean Rhys
Ayrılıktan Sonra
Jean Rhys
Eski sevgilisinden gelen çeklerle bir süre Paris’te yaşayan Julie parası tükenince Londra’ya döner ve her şeye yeniden başlamak ister. Ne ki, aşk kırgını bir...