Bir kadını öldürmeden önceki birkaç saat içinde yemek yemeyin. Aranızda, öldüreceği kadının pişirdiği yemeği yiyenler var ki, siz onlardan olmayın. Midenize fesadı sokmayın. Gazlı içeceklerin kıyısından geçmeyin. Mazallah geğirirsiniz. Zihniniz dağılır. Elinize yüzünüze kan bulaşır. Hatta ve muhtemeldir ki kusabilirsiniz. İz bırakmamak için kusmayın.
Hatice Meryem felaketten bir çığlık yaratıyor. Güya kınansa da, “olağan” sayılanın korkunçluğunu, “olağanlığın” vahametini hepimizin yüzüne vuruyor. O “olağanlığın” karanlığına bakma cesaretiyle… Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı? katilin portresini çiziyor: Genç, yaşlı, erkek, zengin, fakir, erkek, iyi, kötü, erkek, evli, bekâr, erkek, taşralı, kentli, erkek, başarılı, işsiz, erkek, uyumlu, asabi, erkek, okumuş, ilkokul terk, erkek, bizim oralı, yabancı, erkek, akraba, komşumuz, erkek.
İÇİNDEKİLER
De ki yeşil bir eşofmandan……………………………………………………………………………7
De ki bir telefon mesajından…………………………………………………………………….15
De ki bir üçlü prizden………………………………………………………………………………………23
De ki kış ortasında aklına düşen
tek başına bir tatil fikrinden…………………………………………………………………….29
De ki dayılık müessesesinden………………………………………………………………….35
De ki bir savaştan…………………………………………………………………………………………………41
Diyelim bir mutluluk anından………………………………………………………………..47
De ki bir otobüs biletinden………………………………………………………………………….55
Diyelim paslanmaz çelik bir duş başlığından… ………………..59
De ki kalem kâğıttan………………………………………………………………………………………….71
Yarın Bir Kadını Öldüreceklere Tavsiyeler…………………………….75
Ben bu kitabı ne için yazdım?…………………………………………………………………79
De ki yeşil bir eşofmandan
De ki sen eni boyu en fazla iki metrelik çul çaputtan mamul bu kumaş parçası için adeta can verecek haldeydin. Dokumasından dikişine, lastiğinden ipine, bayılıyordun her şeyine. Ama en çok rengine. Petrol yeşili mi, ördek başı mı, işte öyle bir şey, hani güneşli havalarda gözüne yanar döner görünür insanın gözüne. Hele iki yanındaki sarı şeritlere! Bel lastiğinden aşağıya doğru yol yol akan, sonra şahlanıp yoldan çıkan ve uzanıp boynuna dolanan bu sarı şeritler seni adeta soluksuz bırakıyordu. Bilhassa bu anlarda mazallah aklın yitirecek gibi oluyor, ona dokunabilmenin, ona sürtünüvermenin küçücük bir imkân ya da ihtimaliyle kıvranıp duruyordun. Ne zamandır? Son bir aydır. Pazarcıydın. Karın öleli bir yılı geçmişti. Oğlunun evinde kalıyor, haftanın iki günü pazarda tezgah açıyor, sebzeyi meyveyi sergileyip satıyor, bu sayede cebine sırtını dik tutacak kadar, hiç değilse oğlundan harçlık istemeyecek kadar bir para giriyor, sair günlerde bir mecburiyetin yoksa evden dışarı adımını atmıyordun. Atmak istemiyordun. Bazen oğlun ya da gelinin soruyordu, baba kahveye gitsen, yaşıtlarınla sohbet muhabbet edersin hı? Hayır istemiyordun. Hep onun yanında, hep onun yakınında olmayı istiyordun da ondan. Aklına fikrine zaptolamıyordun. Bazen salonda kanapeye uzanıp onu seyrediyor, gündüz düşlerine kapılıyordun. Bazen onu gelininin o hantal ve senin hiç ilgini çekmeyen gövdesinden çekip çıkarmayı, onu sarıp sarmalamayı, her santimetrekaresine yüz sürmeyi, hatta yüzün apış arasına yapıştırmayı hayal ediyordun. Düpedüz âşıktın. Ona. Eşofmana. İnsan hiç bir eşofmana âşık olur mu? Olmuştu işte. Aklın almıyordu senin de. Zaten neyi alıyordu ki? Durmadan oyunlar oynuyordu sana. Misal tek taraflı değildi bu aşk sana göre. O da kendisini beğendirmeye çalışıyor, gün boyu odalar arasında geziniyor, eğilip bükülüyor, akordiyon misali açılıp kapanıyor ve tüm bunları yaparken eylemlerine hafif bir mahcubiyet eşlik ediyordu. En çok da bu yüzden âşıktın ya ona. Asla bir iç çamaşırı kadar teşhirci olmayışına. Asla bir pantolon kadar resmi ve ilgiye muhtaç olmayışına. Kanaatkar olup ütü istemeyişine. Bir askıya bile ihtiyaç duymayışına. Teki veya çifti birden kaybolan çoraplara hiç benzemeyişine. İki paçası ağından birbirine bitişik, hep yanyana yaşamaktan memnun tek yumurta ikizi gibi disiplinli fakat buna rağmen her zaman bir parça esnek, neşeli, rahat bir havası oluşuna. Tapıyordun ona tapıyordun. Her kıvrımında bir mana bir işaret görüyordun. Bazen sana cilve, sana işve, sana naz yaptığını düşünüyor, eh ister istemez gün ortasında arzun kabarıyor, koşuyordun odana. Odana. İnine. Belini ağrıtan sünger yatağa oturup onu düşünüyordun. Onun çalışkanlığını, becerikliliğini, tüm gün işe güce koşturduğunu, mutfakta bulaşık, banyoda çamaşır yıkadığını, eğilip küvet ovduğunu, duvarları sildiğini. Kendine kızıyordun sonra. Odana bakıyordun. Bir penceren bile yoktu. Kapı arkasında dürülüp bükülmüş bir halı, çirkin hortumuyla bir elektrik süpürgesi, üst üste birkaç kova. Göz önünde olması istenmeyen veya kullanılmayan eşyaların doluşturulduğu bu odada sen de bu eşyalardan biriydin işte! Sıkışmış hissediyordun. Neyse ki akşamları şenlik bayramdı sana. Akşamları iple çekiyordun. Gelinin televizyon karşısına kurulup dizi mizi seyreder, çekirdek mekirdek çitlerken sen de tam karşısındaki kanapeye hafifçe kaykılıp uzanıyor, sanki için geçmiş de uyuyakalmışsın gibi gözlerini yumuyor ve başlıyordun kirpiklerinin arasından seyretmeye. Onu. Yeşil zehrini yüreğine salanı. Onu. Sarı şeritlerini ciğerine ok ok saplayanı. O da sana göz kırpıyordu ara ara. Her kıpırdayışında o zamana kadar hiç göstermediği bazı karanlık bölgelerini aralıyıp gösteriyordu. Karşılıklı bakışmalar devam ederken sesleniyordu biri. “Baba kalk, yatağına git!” Gelinin, oğlun ya da torunun. Sıkkın, küskün kalkıp gidiyordun odana. İnine. Sevmediğin huyları da vardı. Gün ortası banyo adeti başta. Rahatsız ediyordu bu seni. Köpüklü sularla kırklana kırklana yıkanması, ön bahçedeki ipe serilip rüzgârda salınması. Cam önüne oturup elini çenene yaslayıp onu seyrediyordun. Kuruyuşu bile bir başka güzeldi. Onunla kurumak istiyordun. Birden çamurlu bir top gelip ona çarpınca amına kodumun çocukları diyerek evden fırlıyor, gelinin baba sakin olur musun deyince kendine geliyordun. Aksi takdirde çocuklardan birininin kulağını yakalayıp koparman işten değildi. Kirli sepetine değersiz bir nesneymişçesine fırlatılıp atıldığını gördüğün an yüreğin ortasından çatlayacak oldu. Tak etti canına. Onun yeri kirli sepeti değildi. Olamazdı. O tertemizdi. Gelininin hantal vücudundan başka kimsenin eli değmemişti. Buna bir son vermeliydin. Gece usulca süzülüp çıktın odandan. Etrafı kolaçan ederek tabii. Kirli sepetinin yanına gelince durup soluklandın, yaşlı başlı adamdın, heyecan seni yormuştu, neyse ki herkes uyuyordu. Uzanıp sepetin kapağını açtın. Elini içine daldırıp karıştırmaya başladın. Pamuklular, sentetikler, çoraplar, naylonlar… Parmakların onun jarse dokusuna değdiği an tutuştu. Derhal çekip çıkardın. Göğsüne bastırıp ihtiyatlı adımlarla odana koştun. Onu o dakika elde etmeye kalkışacağını, ona çılgınca sarılacağını sananlar yanılır. Dokunmaya kıyamadın. Kıymetlindi. Misafirindi. Onu rahat ettirmek istedin. Yatağının geniş kısmını ona verdin. Güzelce serip uzattın, büzgülü bel kısmını yastığa yerleştirdin, sen de yanına uzanıp başını kasıklarının üstüne bıraktın. Ona duygularını açtın. Beraber olursanız tüm güçlüklerin üstesinden gelebileceğinizi, yeni bir hayata birlikte yelken açabileceğinizi söyledin. Misliyle mukabele etti hislerinize. Birbirinizin helali oldunuz ve sarılıp uyudunuz. Sabah ezanıyla elin apış aranda uyandın. Hiç olmadığın kadar mutluydun. Pazara gitmen gerekiyordu, aksi halde akşamdan yüklediğin zerzevat çürürdü. Onu hiç incitmeden adeta törensel bir saygıyla katlayıp dürülü halının üstüne bıraktın. Öylesine mutlu hissediyordun ki kendini tutamayıp sevinçle bundan sonra hiç ayrılmayacağınızı söyledin. Eşofmana. Güne bir delikanlı çevikliğiyle başladın. Gün boyu sebzeyi meyveyi müşteriye bedava dağıtmak geldi içinden. Her zaman musallat olan dilenciyi bile yemledin. “Tarkan bile burdan aldı, elli lira borcu kaldı!” diye bağırdın. Sen ki bir kere bile çığırtanlık yapmamıştın. Düşündün. Hep aşktan dedin. Hep mutluluktan. Öyle ya artık istediğin saat, istediğin yerde onunla olabilecektin. Şu an odandaydı. Seni bekliyordu. Sana bundan büyük saadet düşünülebilir miydi. Eve dönerken kazandıklarını onun ceplerinde biriktirmeye karar verdin. Onun tutumlu biri olduğuna emindin. Kısa zamanda küçük bir ev açacak, onunla beraber yaşayıp gidecektin.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Roman (Yerli)
- Kitap AdıBir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı?
- Sayfa Sayısı84
- YazarHatice Meryem
- ISBN9789750527562
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Asker İle Cemre ~ Ömer Lütfi Mete
Asker İle Cemre
Ömer Lütfi Mete
Bir yanda, ilahi aşkı bulmak için mecazi aşkın kıyılarında gezinen bir delikanlı: Hafız Ali Osman… Diğer yanda ise, hayatına yepyeni bir yön vermek üzere...
- Hanedan ~ Selman Kayabaşı
Hanedan
Selman Kayabaşı
Teşkilat ve Muhafız kitaplarının yazarı Selman Kayabaşı’dan serinin yeni kitabı: Hanedan Sancak sahibi beyler, 1040’ta Semerkand’da toplandılar. Kınık’ı hakan bildiler. 1299’da Konya’da buluştular, Kayı’yı...
- Hümeyra ~ Naşide Gökbudak
Hümeyra
Naşide Gökbudak
Ayvalık’ın o güzelim sahillerinden İstanbul’a uzanan, zaman içerinde filizlenen bir aşk hikâyesi… Hümeyra koltuğun arkasına yaslanmış, gözlerini kapamıştı. Emirgan’a ne zaman geldiklerini fark etmedi...