Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bir Gençlik
Bir Gençlik

Bir Gençlik

Patrick Modiano

Evet, yarın değil öbür gün yola çıkmaları gerekiyordu. Bunu düşününce Louis’nin içini bir çaresizlik duygusu kaplıyordu. Paris’te ne yapacaklardı? Bu iki İngiliz’e açılma, hatta…

Evet, yarın değil öbür gün yola çıkmaları gerekiyordu. Bunu düşününce Louis’nin içini bir çaresizlik duygusu kaplıyordu. Paris’te ne yapacaklardı? Bu iki İngiliz’e açılma, hatta onlardan öğüt isteme ihtiyacı duydu. Hiçbir zaman, hiç kimse kendilerine öğüt vermemişti ki!.. Şu dünyada yapayalnızdılar. Paris’te yolları kesişen Odile ve Louis’nin rastlantılarla ve serüvenlerle dolu yaşamları, sahip oldukları tek zenginlik olan masumluklarıyla onlara farklı bir dünya yaratıyor. Birdenbire kendilerini karmaşık bir hayatın içinde bulan bu iki genç, bir yandan kenti ve insanları tanıyıp hayata tutunmaya çalışırken belki de en çok kendilerini tanıyıp birbirlerine tutunuyorlar. Modiano’nun yalın ve kendine özgü dili kitabın her cümlesinde karşımıza çıkıyor, bir sinema filmi izletircesine her kareyi göstererek okuru içine alıyor ve bir daha asla bırakmıyor…

Çocuklar bahçede oynuyor; her günkü satranç partisinin vakti de gelmek üzere. “Alçısı yarın sabah çıkarılıyor,” diyor Odile. Louis’yle ikisi dağ evinin taraçasında oturmuş, uzaktan Viterdo’nun üç çocuğuyla birlikte çimenlikte koşuşturan kızlarını ve oğullarını izliyorlar. Beş yaşındaki oğullarının sol kolu alçıda ama bu onu rahatsız eder gibi görünmüyor. “Bu alçıyı ne zamandan beri taşıyor?” diye soruyor Louis. “Neredeyse bir ay oluyor.” Salıncaktan kayıp düşmüştü çocuk ve kolundaki kırığın sancıyıp durduğu ancak bir hafta sonra fark edilmişti. “Gidip bir banyo yapayım,” diyor Odile. Birinci kata çıkıyor. Döndüğü zaman satranç partisine başlayacaklar. Louis banyoda suyun aktığını duyuyor.

Yolun karşı tarafında, sıra sıra çamların arkasındaki teleferik binası, bir kaplıca kasabasının küçük tren istasyonuna benziyor. Fransa’da kurulan ilk teleferiklerden biriymiş. Louis onun, Foraz yamacını ağır ağır çıkışını gözleriyle izliyor; kabinin canlı kırmızısı, dağın yazın büründüğü yeşilin oluşturduğu fonda netlikle beliriyor. Çocuklar çamların arasına dalmış, teleferik binasının yakınındaki çim kaplı gölgeli yuvarlak göbekte bisiklet yarıştırıyor. Louis dün, dağ evinin ön cephesindeki, üstünde beyaz harflerle SUNNY HOME1 yazan tahta levhayı söktü. Levha, camlı kapının önünde yere atılmış duruyor. On iki yıl önce dağ evini satın alıp çocuk yuvasına dönüştürdüklerinde, ona ne ad vereceklerini tam olarak bilememişlerdi.

Odile Fransızca bir adı yeğliyordu, Les Lutins ya da Les Diablerets2 gibi; ama Louis İngilizce bir adın daha zarif olacağını ve müşteri çekeceğini düşünüyordu. Sonunda Sunny Home’u seçmeye karar vermişlerdi. Louis tahta levhayı alıyor. Sunny Home ha!.. Az sonra bir çekmeceye yerleştirecek. Kendini rahatlamış hissediyor. Çocuk yuvası işi bitti artık. Bundan böyle, dağ evi sadece onlara kalacak. Louis bahçenin dibindeki kulübeyi lokanta ve kafeye dönüştürecek ve insanlar, kışın teleferiğe binmeden önce burayı dolduracaklar. Gece, şimdi de saklambaç oynamaya başlayan çocukların çığlıkları ve gülüşleriyle birlikte vadinin ve bahçenin derinliklerinden yavaş yavaş yükseliyor.

Yarın, 23 Haziran, Odile’in otuz beşinci yaş günü. Gelecek ay Louis de onun gibi otuz beş yaşında olacak. Louis, Odile’in doğum gününe Viterdo’larla çocuklarını, bir de küçük bir spor mağazası işleten eski kayakçı Allard’ı davet etti. Kırmızı teleferik inmeye başlamış; bir çam kümesinin arkasında kayboluyor, sonra tekrar ortaya çıkıp aynı telaşsız gidişiyle yoluna devam ediyor. Akşamın dokuzuna kadar böyle çıkıp indiği görülür bunun; sonuncu görünüşünde ise artık Foraz yamacında kayan kocaman bir ateşböceği oluvermiştir.

“Bayağı yürekliymiş bu küçük…” Doktor çocuğun yanağını okşadı. En heyecanlı olan Odile’di. Doktor, hızı kütükleri doğrayan elektrikli testereninkini andıran bir aletle, Odile’in üzerine çiçekler çizdiği alçıyı yarmıştı bile ve kol da içinden olduğu gibi çıkmıştı. Deri, Odile’in korktuğu gibi kurumuş ya da rengini atmış değildi. Çocuk kolunu hareket ettiriyor, dudaklarında dikkatli bir gülümsemeyle iyileştiğine pek de inanamayarak yavaşça kasıp açıyordu. “Şimdi onu tekrar kırabilirsin,” demişti doktor. Odile dağ evine dönmeden önce gidip bir dondurma yiyeceklerine söz vermiş ve gölün kıyısındaki bir kafenin terasında karşı karşıya oturmuşlardı. Çocuk şamfıstıklı çilekli dondurma seçmişti. “Artık alçından kurtulduğuna memnun musun?” Çocuk yanıt vermiyor, ciddi bir işle uğraşır gibi özenle dondurmasını yiyordu. Odile onu seyrediyor ve, “İleride o çiçeklerle süslü alçıyı hatırlar mı acaba?” diye merak ediyor.

Çocukluk anılarının ilki mi olacak bu acaba? Çocuk güneşten gözlerini kısıyor. Sis gölün üzerinde dağılıyor. Ve bugün onun –kendisinin– otuz beşinci doğum günü. Yakında Louis de otuz beş yaşında olacak. Otuz beş yaşında insanın başına yeni bir şeyler gelebilir mi artık? Demin alçıdan fırlayan kolu, hiç zarar görmemiş olan deriyi düşünürken bunu soruyordu kendi kendine; sanki çocuğun kendisiydi içinde hapsedildiği kabuğu kıran. Acaba bazen hayat tekrar sıfırdan başlar mı otuz beş yaşında? Ciddi bir soru, onu gülümsetiyor. Bunu Louis’ye sormalı. Ona sanki başlamazmış gibi geliyor. Bu yaşta insan durgun bir bölgeye varıyor ve pedallı kayık şimdi kendi önünde uzanan göle benzer bir gölün üzerinde tek başına kayıp gidiyor. Çocuklar da büyüyor. Nasıl olsa sizi terk edecekler, değil mi?.. Gözüne kaçmış bir kirpik onu rahatsız ediyor; çantasından yalnızca yuvarlak küçük aynası için kullandığı boş pudriyerini çıkarıyor. Gözünden kirpiği çıkarmayı başaramıyor ama küçük aynada yüzünü dikkatle inceliyor. Hiç değişmemiş. Yüzü yirmi yaşında da aynıydı. Dudakların birleştiği yerde o minnacık kırışıklıklar yoktu ama gerisi, hayır, hayır, hiç değişmemiş…

Louis de değişmedi. Eskiden biraz daha zayıftı, o kadar… “Doğum günün kutlu olsun anne.” Bunu biraz kekeleyerek ve belirgin bir gururla söyledi çocuk. Odile onu öpüyor. Ne kadar tuhaf olurdu, çocuklar anne ve babalarını kendilerini doğurmadan önceki halleriyle, henüz ana baba değil de yalnızca kendileri oldukları sırada tanısalardı… Odile’in Paris’te büyükannesinde geçen çocukluğu; Charles-Cros Sokağı, otobüs hatlarının başlangıç noktası… Biraz ileride, Tourelles Yüzme Havuzu’nun gri binası, sinema ve Sérurier Bulvarı’nın yokuşu. Biraz geniş bir hayal gücüyle sisli ve güneşli sabahlarda bu yokuş, denize inen bir sahil yolu görünümüne bürünürdü. “Artık eve dönmemiz gerek…” Yanında oturan oğluyla dağ evine çıkan yolda arabayı sürerken Odile, dalgın dalgın bir şarkı mırıldanıyordu. Az sonra bu ezginin, Cenevre’de bir antikacıda, büyük bir sürprizle, plağını bulduğu bir operetin ilk ölçüleri olduğunun farkına vardı; “Hawaii Gülleri” adında bir operet…

Teleferik binasının önünde, yeşil sıranın üzerinde oturuyorlar; oğulları da çimenlik göbeğin üzerinde bisiklete biniyor. Küçük destek tekerlekleri var bisikletin. Odile uzanmış, başı Louis’nin dizine dayalı, bir sinema dergisi okuyor. Çocuk ağaç aralarından çimenin üzerine vuran güneş lekelerini tek tek geçiyor ve “büyük tur” dediği şeye başlıyor. Zaman zaman durup yerden bir çam kozalağı alıyor. Teleferik görevlisi, mavi kasketi ve ceketiyle bir istasyon şefi havasında, binanın girişinde sigara içiyor. “İşler iyi mi?” diye soruyor Louis. “Hayır. Pek müşteri yok bugün…” Hiç önemi yok. Boş da olsa, kırmızı teleferik saatinde kalkar. Yönetmelik böyle. “Oysa güneş de var,” diyor görevli. “Tatil henüz tam olarak başlamadı,” diyor Louis. “On beş gün sonra görürsünüz…” Çocuk şimdi göbeğin çevresinde dönüyor ve pedallara gittikçe daha kuvvetle basıyor. Odile güneş gözlüğünü taktı; rüzgâr yüzünden sayfaları sımsıkı tutarak dergiyi karıştırıyor.

Louis uykusunda, yaklaşıp uzaklaşan sonra tekrar yaklaşan çocuk çığlıkları duyuyor. Onun için bunlar, güneş ve gölge oyunları gibi farklı yoğunlukta ışıklar yalnızca. Ama hep aynı düşü görüyor. Issız bir velodromun en tepesinde oturmuş, gidona yapışarak pistte yavaşça dönen babasını seyrediyor. Biri ona sesleniyor ve gözlerini açıyor. Önünde kızı, ayakta durmuş ona gülümsüyor. Neredeyse Odile kadar uzun boylu. “Baba, davetlilerimiz gelmek üzere…”

Kırmızı bir elbise giymiş, bu Louis’yi şaşırtıyor. On üç yaşında. Düşünden yeni ayılmış; ama kafası hâlâ uyuşuk, kızının bu kadar uzun boylu olmasına şaşıyor. “Hadi baba!..” Ona sitemle gülümsüyor ve elinden tutup kanepeden kaldırmaya çalışıyor. Louis bir süre direndikten sonra kendini bırakıyor, kalkıyor ve kızını alnından öpüyor. Taraçaya çıkıyor. Gece henüz tam bastırmamış, çam sırasının ardından dağ evine doğru çıkan bir grup görüyor. Allard’ın kalın sesini ve Martine Viterdo’nun gülüşünü tanıyor. Uzakta, kırmızı teleferik otların arasında bir uğurböceği gibi, Foraz yamacı boyunca yavaşça süzülüyor.

Salonun bütün ışıkları kapatılmış. Louis, Odile, Viterdo, karısı, Allard ve çocuklar masanın çevresinde bekleşiyorlar. Louis’nin kızı, elinde üzerinde sekiz mum parlayan pastayla mutfaktan çıkıyor: üç tanesi on yıllar, beş tanesi de tek yıllar için. Onlara doğru yürürken herkes şarkıya başlıyor: “Happy birthday to you…” Kız tepsiyi masanın ortasına koyuyor. Hepsi sırayla Odile’i öpüyor. “Eee,” diyor Viterdo, “otuz beş yaşında olmak sizde ne gibi bir duygu uyandırıyor?” “Büyükanne olma yaşına yaklaştığımı,” diye yanıtlıyor Odile.

“Saçmalamayın Odile!”
“Mumları üflemen gerek anne…”
Odile pastaya eğilip üflüyor.
“Bravo! Hem de tek üflemede!”
Alkışlıyorlar ve ışıklar yeniden yakılıyor.
“Bir şarkı! Bir şarkı isteriz!”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıBir Gençlik
  • Sayfa Sayısı168
  • YazarPatrick Modiano
  • ISBN9789750747700
  • Boyutlar, Kapak, Karton kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hüzünlü Ev ~ Patrick ModianoHüzünlü Ev

    Hüzünlü Ev

    Patrick Modiano

    Altmışlı yıllar, bir yaz mevsimi. Victor Chmara, Cezayir Savaşı sürerken Paris’ten kaçarak Fransa-İsviçre sınırındaki küçük bir tatil kasabasına gelir. Burası görkemli otelleri, seçkin müdavimleri...

  2. Dora Bruder ~ Patrick ModianoDora Bruder

    Dora Bruder

    Patrick Modiano

    Bu kitabı yazarken sağa sola haber saldım; bir deniz fenerinin ışıkları gibi ama ne yazık ki geceyi aydınlatacağından kuşkuluyum. Yine de umudumu koruyorum. Zamanın...

  3. Babam ve Ben ~ Patrick ModianoBabam ve Ben

    Babam ve Ben

    Patrick Modiano

    “Modiano, Fransa’nın en önemli yazarlarından biri. Her eseri ‘çoksatar’ olmaya aday.” Jean Charbonneau, Agnionline “New Yorker’ın illüstratörü Sempé, hassas çocukluk günlerimizi sinematografik renklerle süslerken...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Büyükannem Cebimde ~ Iva ProcházkováBüyükannem Cebimde

    Büyükannem Cebimde

    Iva Procházková

    Arkadaşları, prenses bir annesi ve oyuncu bir babası olduğu için çok şanslı olduğunu söyleseler de küçük Elias’ın boyundan büyük bir derdi var. Annesi ve...

  2. Yağmur Altında Yüzmek ~ George SaundersYağmur Altında Yüzmek

    Yağmur Altında Yüzmek

    George Saunders

    Yazmak, okumak ve hayat üzerine edebiyat dersleri… Yaşayan en büyük öykü yazarlarından George Saunders, edebî hünerlerini ve şaşırtıcı analiz yeteneğini bu kez işin düşünce...

  3. Ben Senin Bildiğin Kızlardan Değilim ~ Siobhan VivianBen Senin Bildiğin Kızlardan Değilim

    Ben Senin Bildiğin Kızlardan Değilim

    Siobhan Vivian

    “Vivian, kabullenme, bağışlama ve aşk hakkında pozitif mesajlar veriyor.” -Booklist- “İlk aşkı, bağımsızlığını kazanmanın ve birey olmanın ilk sancılarını ele alan ve gençlere cesaret...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur