Yıllar önce, insanlardan uzak yaşayan, dünyaca ünlü bir çocuk kitapları yazarı sebebi bilinmez bir şekilde yazmayı bıraktı. Sonra birdenbire yepyeni bir kitap ve benzersiz bir yarışmayla ortaya çıktı. Üstelik kazananın hayatını değiştirecek bir ödül vadederek.
Bir dilek tut…
Lucy Hart anne baba sevgisi olmadan büyümenin ne demek olduğunu herkesten iyi biliyordu. İhmal ve yalnızlıkla geçen çocukluk döneminde Lucy, teselliyi kitaplarda, yani Jack Masterson’ın Saat Adası serisinde buldu. Artık yirmi altı yaşında bir yardımcı öğretmen olan Lucy, okuma sevgisini zeki, genç öğrencilerle, özellikle de ebeveynlerinin trajik ölümünden sonra yetim kalan yedi yaşındaki Christopher ile paylaşabiliyordu. Lucy, Christopher’ı evlat edinmek için her şeyini verirdi ama ikisinin aile olma fikri, yeterli parası olmadıkça imkânsız bir hayal gibi görünüyordu.
Ne dilediğine dİkkat et…
Lucy tam vazgeçmek üzereyken ünlü yazar Jack Masterson nihayet yeni bir kitap yazdığını duyurdu. Daha da iyisi, Saat Adası’ndaki kendi evinde bir yarışma düzenliyordu ve Lucy, tek kopyayı kazanmak için yarışmak üzere seçilen dört şanslı yarışmacıdan biriydi. Dünyanın en çok beklenen kitabını kazanma şansı, Lucy ve Christopher için çok şey ifade ediyordu. Ama önce acımasız kitap koleksiyoncularıyla, kurnaz rakiplerle ve Saat Adası kitaplarının dikkat dağıtıcı derecede yakışıklı ressamı Hugo ile mücadele etmesi gerekiyordu. Kimsenin bilmediği bir şey vardı: Bu sırada Jack, tüm hayatlarını sonsuza dek değiştirebilecek son derece şaşırtıcı bir son planlıyordu.
Çünkü dileğin gerçekleşebilir…
Bu kitap Charlie’ye…
ve hâlâ altın biletini arayan herkese adanmıştır.
Giriş
Mayıs
Hugo, Saat Beş Kumsalı’nda her gece yürüyüşe çıkardı ama bu gece, beş yıldır ilk kez, o başıboş gezen ayaklarıyla kuma SOS yazdı.
Harflerin yerini dikkatle belirledi, onları uzaydan görülebilecek kadar büyük şekilde çizdi. Gerçi bunun bir önemi yoktu çünkü gelgit, gün doğduğunda Beş’i tamamen yıkamış olacaktı.
Buraya Saat Beş Kumsalı adını verme fikri Jack’in aklına gelmişti aslında. Ona göre, yirmi küsur yıl önce Atlantik ormanının bu küçük parçasının bulunmuş olmasına ancak kader denebilirdi. Güney Maine kıyılarındaki bu üç yüz altmış dönümlük alan mükemmele yakın bir çember biçimindeydi. Hayalinde ve kâğıt üzerinde Saat Adası’nı yaratan Jack Masterson herhalde artik onu gerçek hayata da geçirebilirdi. Jack’in oturma odasında, sayıları adadaki belli noktaların resimleriyle belirlenmiş bir saat vardı; on ikide deniz feneri, beşte kumsal, yedide misafirhane, sekizde dilek kuyusu… Ve tabii bu da aşağıdakine benzer konuşmalara yol açmıştı:
Nereye gidiyorsun? Saat Beje.
Ne zaman döneceksin? Deniz fenerinde.
Mekânlar zamanlardı. Zamanlar da mekânlar. İlk başta karmaşık geliyordu. Sonrasında büyüleyici.
Hugo ise bunu artık ne karmaşık ne de büyüleyici buluyordu. Bir insan böyle bir evde yaşarsa delirebilirdi. Belki de Jack’e böyle olmuştu.
Ya da belki Hugo delirmişti.
SOS.
Soran Olursa Sapıttık.
Kum o kadar soğuktu ki çıplak ayakları sanki ıslanmış gibi hissediyordu. Bugün günlerden neydi? 14 Mayıs mi? 15 mi? Tam olarak emin değildi ama yazın eli kulağındaydı. Saat Adası’ndaki beşinci yazı olacaktı bu. Belki de burada bir yaz geçirmek bile fazlaydı, diye düşündü. Yoksa artık bu beşinci yıl mı katlanılmaz olmuştu?
Hugo sadece otuz dört yaşında olduğunu hatırlattı kendine. Bu da, eğer matematiğini doğru yapıyorsa, (ki ressamlar matematik konusundaki üstün becerileriyle tanınmadığı için bu pek olası değildi) hayatının neredeyse yüzde on beşini bu adada yetişkin bir adama bakıcılık yaparak geçirdiği anlamına geliyordu.
Çekip gidebilir miydi peki? Yıllardır gitmeyi hayal etmişti, ama bir ergenin evden kaçmayı hayal etmesine benziyordu bu. Şimdiyse durum farklıydı. Artık gitme planları yapıyordu ya da en azından plan yapmak için planlar yapıyordu. Nereye gidecekti peki? Londra’ya mı? Annesi Londra’daydı ama o da sonunda hayatında yeni bir başlangıç yapmak üzereydi; yeni bir evlili yeni bir mutluluk arayışı, üvey kızlar ve bunun gibi şeyler işte Bu yüzden ona ayak bağı olmak istemiyordu.
Tamam, Amsterdam olabilir mi? Hayır, orada asla iş bulamazdı. Roma? Orası da aynı. Belki Manhattan olabilir mi? Ya da Brooklyn? Belki de Jack’e hem yakın hem de daha sağlıklı bir mesafede kalıp ona göz kulak olabilmek için yaklaşık on kilometre ötedeki Portland’a gidebilirdi.
Yapabilir miydi bunu gerçekten? Ona saatin kaç olduğunu söyleyecek, misafirhane ile deniz fenerini karıştırmasın diye yardım edecek biri olmadan, eski dostunu burada tek başına birakabilir miydi?
Keşke bizim ihtiyar yeniden yazmaya başlasa, diye düşündü. Eline bir kalem, bir daktilo, hatta kuma yazmak için bir sopa alsa… Hangisi olursa artık, yeter ki yazsın. Jack isterse Hugo onun yerine yazabilirdi bile, bunu da teklif etmişti zaten.
Hatta daha dün ona, “Lütfen… Tanrı, Charles Dickens ve Ray Bradbury aşkına,” demişti, “yaz bir şeyler. Ne olursa olsun, yaz. Senin gibi bir yeteneği boşa harcamak, düşkünlerevinin önünde tomar tomar para yakmaya benziyor. Bu zalimce, berbat bir şey.”
Aslında yıllar önce, Hugo’nun yeteneğini öldürmek ister gibi içtiği zamanlarda, Jack’in ona söylediği sözlere benziyordu bunlar. Ve şimdi de en az o gün olduğu kadar geçerliydi bu sözler. Eğer Jack Masterson, Saat Adası ve orada gözlerden uzak yaşayıp cesur çocukların dileklerini yerine getiren gizemli Büyük Usta hakkında yeni bir kitap yayınlarsa, milyonlarca çocuk, hatta artık büyümüş olanlar bile sevinçten ağlardı.
Jack’in yayıncısı durmadan eve kutular dolusu hayran mektubu gönderiyor, binlerce çocuk da Jack’i yeniden yazmaya davet ediyordu.
SOS, diye yalvarıyordu bu mektuplar da. Soran Olursa Sensiziz.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBir Dilek Oyunu
- Sayfa Sayısı376
- YazarMeg Shaffer
- ISBN9786053048862
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviArtemis Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İlişki Durumu: Karmaşık ~ Rachel Gibson
İlişki Durumu: Karmaşık
Rachel Gibson
Delaney yıllar önce terk ettiği Truly’ye üvey babasının cenazesi için geri döner. Fazla kalmak gibi bir niyeti yoktur çünkü bu küçük, dedikoducu kasaba, ona...
- Aşkın Müziği ~ Kylie Scott
Aşkın Müziği
Kylie Scott
AŞK, SEKS ve ROCK’N’ROLL Vegas’ta geçireceği gecenin sabahını hiç de böyle planlamamıştı… Evelyn Thomas’ın yirmi birinci doğum gününü Las Vegas’ta kutlamak gibi büyük planlan...
- Baba ~ Mario Puzo
Baba
Mario Puzo
Şiddet dolu, katı, kırılan ama bükülmeyen bir gelenek. Gerekirse kanla korunan alternatif bir ahlak. Bir jest olarak ölünen ve öldürülen, stilize bir savaş… Hatırlanacak...