SİHİR, HAYATININ AŞKINI BİRDEN KARŞISINA ÇIKARAMAZDI.
AMA AŞK, DÜNYANIN EN BÜYÜK SİHRİNİ ONA HEDİYE EDEBİLİRDİ.
Violet, Maxwell üçüzlerinin en farklısı. Sanki zarafet, beceriklilik, soğukkanlılık diğer kardeşlerine verilirken onun payına sakarlık, acelecilik ve sivri dillilik düşmüş. Ha ona verilmeyen bir de sihir var tabii, ki bir cadı için bu epey sıkıntılı bir durum.
Sihirsiz Maxwell’in yüzü aşkta da gülecek değil elbette. Vi’nin bir kayak merkezinde üstüne yuvarlanmayı beklediği son kişi Lincoln Thorn. Genç bir kızken kalbini paramparça eden, onu bırakıp giden pislik kurtadam yani. Geçmişlerindeki sırların ve birbirlerine duydukları gizli arzunun yanında ortak
bir noktaları daha var: Bağlı oldukları Doğaüstü Güçler Topluluğu’nun demode kuralları ve saçma gelenekleri yüzünden ikisinin de kısa sürede evlenecek birini bulmaları gerekiyor. Hem cadının hem de kurtadamın işine gelecek bu sahte ilişki anlaşması yüzünden ortalığın canına okunacak belki ama pırıltılar havada uçuşurken dünyanın en güzel sihri umutsuz bekârlara sürprizlerini sunacak.
Romantik, seksi ve çok komik Doğaüstü Bekârlar serisinin ilk kitabı Bir Cadıyla Kim Evlenir, kahkahalarla dolu, modern ve uçarı bir okuma şöleni.
1
Cadının Evladı %@!
Cehennem deyince birçok insanın gözünün önüne, ruhu Anuzu kavuracak feci alevler ve lanetlilerin ruhlarıyla dolup taşan dipsiz uçurumlar gelir. Patronun ta kendisiyse tepeden tırnağa doğum günü kıyafeti ya da kırmızı saten Armani takımını giyip, genelde kurbanlarının yanmış iskeletleriyle süslenmiş tahtında oturur.
Ancak bu, Violet Maxwell tarzı bir cehennem değildi.
Onunki, çok çok daha kötüsüydü; Whispering Pines Kayak Merkezi’nden, kardeşi Rose’un bu hafta gerçekleşecek Cadı Bağı ilanından ve bahsi geçen kardeşinin, o sabah giymesi için direttiği sekiz santimlik topuklulardan oluşuyordu.
Kıyamet kopalı çok olmuştu.
Vi, en yakındaki koridora doğru koşarken -sanki bizzat Lucifer tarafından kovalanıyordu bu işkenceci ayakkabıları otelin antresinde bırakmıştı. Eğer şanslıysa ve Bayan Bender’in gevezelik sırası ona geçtiyse, tanışma etkinliğinden kaçtığı Rose tarafindan fark edilene kadar Vi’nin beş dakikası vardı.
Kardeşlik görevini yerine getirmiyor değildi. Tabii ki etkinliğe katılacaktı. Konuşma yapacaktı. Gülümseyip lobiye dolan tüm misafirlerle çene çalacaktı. Tanrıça aşkına, büyükannesinin cadılar meclisindeki arkadaşlarından biri, ayak parmağında oluşan şişlikle ilgili ameliyatını açık açık ve en korkunç detaylarıyla anlatıp fotoğraflarını göstermeyi teklif ettiğinde bile, Vi’nin cevabı, çenesini kapalı tutmak olmuştu.
Büyükannesi Edie Maxwell, Yüce Cadı’nın ta kendisiydi ve elli val önce gölgelerden dışarı adım atan doğaüstülerden sorumlu Doğaüstü Güçler Konseyi’nin başındaydı. O gün bugündür, bir Maxwell’in yaptığı her şey büyük meseleydi.
Hapşırdılar mı? Gazeteye ilan verin.
Alışverişe mi gidiliyor? Gittikleri mağazalardan stok yapın. Maxwell üçüzlerinden biriyle, kötü şöhretli Avrupalı Alfa Valentin Bisset arasında Cadı Bağı mı? Kalabalığı toplayın, çantalarınızı alın ve hayatınızda bir kez karşılaşabileceğiniz bir olaymış gibi bunu kutlayın. İnsanlar, gizlendikleri yerden sırf bunu kutlamak için çıkagelmişlerdi. Ve seremoninin gerçekleşmesine daha aylar vardı.
Kafasını karıştıran bu olayın gerçekleşmesini de iple çektiği söylenemezdi.
Vi, kapalı yüzme havuzuna döndüğünde, sol göğsünün üzerindeki telefonu titredi. Telefonunu hızlıca DD beden sutyeninden çıkarsa da Rose’un mesajını okuduğuna hemen pişman oldu.
Kaçabilirsin ama saklanamazsın. Sen ve Olive, bana borçlusunuz.
Lanetli büyüler aşkına, daha bir dakika olmamıştı ama bu cadı. emoji tehdidini ortaya koyuyordu.
O küçük ikonlar, Vi’nin göğsüne öküz gibi oturdu. Bu körüydü. Hem de Dirty Dancing filminin yeniden çekimi tarzında bir kötü. Böylesi bir kötü durum, üçüz dayanışmasını gerektirecek türdendi.
Onu bulmak için, kendinden dört dakika küçük kardeşinin telefonunu takip etmesine ya da var olmayan sihriyle Olive’in yerini saptamasına gerek yoktu. Genelde Olive’in olduğu yerde kimsecikler olmazdı ve kardeşi hariç aklı başında olan hiç kimse, en havalı kayak merkezine gidip de kütüphanede oturmazdı.
Vi’nin H. Kline Kütüphanesi’ne ulaşması dört dakika sürmüştü ve iki saniye içinde de en küçük üçüzünü, bacaklarını altına doğru kıvırmış, etrafı bir düzine kitapla sarılı bir şekilde deri köşe koltukta otururken buldu. Vi kapıyı kapatırken Olive başını kaldırmadı bile.
“Edebiyat tatilini bölmekten nefret ediyorum ama kardeşimizin parlak fikirlerine maruz kalmak istemiyorsan seni buradan çıkarmamız lazım. Derhal.” Vi, Olly’nin çantasını kapıp kapıya doğru ilerledi. “Beş dakika önce harekete geçmeliydik. Hatta on beş dakika. Daha rahat hareket edebilirdik.”
Olive’in kalın çerçeveli gözlüklerinin ardındaki mavi gözleri sonunda kitabından ayrılıp Vi’ye yöneldi. “Rose’un, Kaplan Kral’la tüm sabah misafirleri karşılama olayı ne oldu?”
“Olly, sence saat kaç?”
“On? Belki on bir?”
“Öğlen üç diyelim biz. Brunch’ı kaçırdın. Dışarıdaki omlet masasına gitmekten bahsederken Rose’un gözlerinde bir bakış vardı. Oldukça ciddiydi.”
“Onun gözlerinde hep bir bakış var. Azminden kaynaklandığını söylese de ben henüz doğrulanmamış astigmatından kaynaklandığına yüzde doksan eminim.” Olive, burnuna düşen gözlügünü geriye doğru iterken bakışlarını kucağındaki kitaba çevirdi.
Vi kitabı kaptı. “Buranın tadını çıkaramayacaksın, bebeğim. O bakış, birinci sınıftaki çıplak yüzme olayına sebep olan bakıştan daha kötüydü.”
“O senin fikrindi. Hâlâ kâbuslar görmeme sebep olan üçüz buluşma olayı ve annemizin bizi hâlâ affetmediği saç boyama fiyaskosu gibi.”
“Ah. Evet. Onlar… benim fikrimdi…” Vi durup düşündü ve ardından parmaklarını şaklattı. “Cadılar Bayramı’nda Hokus Pokus filmindeki Sanderson kardeşler olmamız için bizi tehdit etmesinden daha kötüydü. Hatırladın mı? Bu benim fikrim degildi.”
Olly’nin rengi attı. “Neden baştan söylemiyorsun? Tekrar Winifred olmayacağım. Bana göre fazla acımasız.” Olive, koltuktan kalkıp tozlu kitap dostlarını dikkatli bir şekilde boş raflara sıkıştırdı. “Buradan defolup gidelim, yoksa…”
“Yoksa ne?” Rose’un sesi ikisini de ürküttü.
“Hay, cadının evladı!” Vi elini göğsüne koydu, hızla atan kalbini resmen bademciklerinde hissedebiliyordu. “Tanrıça aşkına, Ro. Senin yüzünden saçlarım beyazladı. Mükemmel tonu bulmak için ne kadar uğraştığımı bilmiyor musun?”
Olive kaşlarını çattı. “Büyükannem, ninja gibi bir anda ortaya çıkma şeyini mi öğretti sana? Çünkü o numaranın kötü amaçlar için ya da kardeşlere karşı kullanılmayacağını konuşmuştuk.”
“Hayır, siz ikiniz kaçışınızı planlamakla o kadar meşguldünüz ki beni fark etmediniz.” Rose, özenle microblading yapılmış kaşlarını kaldırdı. “Yoksa kaçma girişiminde bulunduğunuzu reddetmeyi mi düşünüyorsunuz?”
“Reddetsek inanır mıydın?”
“Bir kayak merkezindeyiz. Dinlenmekten bahsedince ne yapacağımızı sandınız?”
“Dürüst olayım mı?” Vi parmaklarıyla listesini saymaya başladı. “Anne babamızdan kaçacağız. Anne babamızın arkadaş
larından kaçacağız. Anne babamızın arkadaşları gibi davranan kişilerden kaçacağız.” Küçük kardeşinin doğaüstü topluluk saçmalığını ne kadar sevdiğini bildiği için Olive’e sorgularcasına -biraz da dalga geçer gibi bir bakış attı. “Bir şeyi unuttum mu?” “Genel olarak herkesten kaçmak?” dedi Olly, hazırcevap bir şekilde.
Vi, koyu sarı saçının bir tutamıyla oynamaya başladı. “Ah, birileri içine kapanıkmış.”
Rose bunu eğlenceli bulmuyordu, ofladı. “Tüm hafta sonu herkesten kaçamazsınız.”
“Aynı fikirde değilim, çünkü bu mekânın cidden geri kalmış bir oda servisi menüsü var. En son kurutulmuş deniz tarağı yediğimde ağzımda kum tadı varmış gibi hissettim.”
“Bu inanılmaz dağlık tatil yerindeki tüm vaktini odana tıkılıp mi geçireceksin? Ya da buraya?” Rose tiksinerek etrafındaki küçük kütüphaneye baktı. “Sekiz ay boyunca aynı rahmi nasıl paylaştık?”
“Bunu kendime her gün soruyorum,” diye mırıldandı Olive, sessizce.
Buna karşılık, Rose ona ters ters baktı. Evet, kesinlikle büyükannesinden ders alıyor olmalıydı, çünkü bu dik bakış tam da Yüce Cadi’likti.
Maxwell üçüzlerinin birbirlerine benzemedikleri herkesçe bilinirdi. Mizaç olarak, sihir kabiliyeti olarak ve görünüş olarak. Olive, annesinin sarı saçlarını ve dağ aslanına dönüşebilen babasının zekâsını almıştı. Rose, ailesinin gen havuzunun harika bir karışımıydı. Uzun ve atletikti, karamel rengi mükemmel saçları vardı ve bir podyuma adım atsa oraya ait değilmiş gibi görünmezdi.
Diğer taraftan… Violet hareketsiz dururken bile kendi ayağına takılabilecek bir kızdı. Büyükannesinin koyu renk saçlarını ve küçük, kıvrımlı bedenini almış olsa da… sihir kabiliyetini alamamıştı.
Sihir Üçlüsü olduklarını varsayarsak, Vi en büyükleri olduğundan kardeşler arasındaki en güçlü kişi olmalıydı aslında. Yüce Cadı rolüne onun hazırlanmış olması gerekirdi. Rose’un katılacağı o Cadı Bağı olayı var ya, ona aslında Vi’nin katılması gerekirdi.
Bunun yerine, Fiyasko Maxwell ya da diğer bir deyişle Sihirsiz Maxwell olarak doğmuştu ve hiç kimseye sihir yapamıyordu. Vi, Yüce Cadı rolünden feragat edeli çok uzun zaman olmuştu ve bu rol. ortanca kardeş Rose’un öne çıkmasıyla artık ona aitti.
Fotojenik kardeşi, en büyükleri olmasa da Yüce Cadı olmak için doğmuştu. Sahne ışığı onu seviyordu ve Rose bununla birlikte gelen tüm güce, kıyafetlere ve ilgiye bayılmıştı. Bundan keyif alıyordu ve Vi de üçüzünün onun için planladığı şeylerden sonsuza kadar uzak kalarak, favori Chuck Taylor ayakkabıları ve sonsuz bir çikolata kaynağıyla mutlu bir şekilde yaşayabilirdi. Yavaşça iç çekerek koltuğun koluna yerleşti. “Bundan kaçamayacağız. değil mi?”
“Bundan kaçmak için sihir yap da bakalım neler oluyor.” Rose, delici bakışlarıyla Vi’nin gözlerinin içine bakıyordu. “Belki şanslısındır.”
“Bu bir hakaret sayılır.”
“Bayan Bender’ı üzerime salmak da öyle. Sadece kayak yapmaktan bahsediyoruz. Size benim için hayatınızı riske atın demiyorum.”
Kırk beş dakika sonra Vi sadece kendi hayatını değil, dağdaki herkesin hayatını riske atmıştı. Yanlışlıkla kayaklarının ucunu altı kişinin bacaklarının arkasına saplamıştı ve neredeyse komik…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı) Romantik
- Kitap AdıBir Cadıyla Kim Evlenir?
- Sayfa Sayısı392
- YazarApril Asher
- ISBN9786053048503
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviArtemis Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yağmur Kral ~ Saul Bellow
Yağmur Kral
Saul Bellow
“Bir roman, birkaç doğru izlenim ve bundan çok daha fazla yanlış izlenim arasında dengelenmiştir, ki biz buna hayat diyoruz.” Saul Bellow Yağmur Kral, Afrika’ya...
- İnfazcı ~ Trevanian
İnfazcı
Trevanian
Romanın kahramanı Johnathan Hemloc doktora yapmış bir sanat adamı, resim uzmanı ve koleksiyoncudur. Geçmişte CII örgütünün özel, iz bırakmayan öldürme eylemlerini gerçekleştirdiği şifre adı...
- Nehir Kıyısı Kadınları ~ Heinrich Böll
Nehir Kıyısı Kadınları
Heinrich Böll
Rüşvet alıyorlar, füzeler yağdırıyorlar, ölüme tapıyorlar – bunların hiçbiri yeni değil. Yeni olan şu: Kendilerini suçlu hissetmiyorlar.Nobel Ödüllü yazar Heinrich Böll’ün son romanı okuru...