Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bir Aşkın Tarihi
Bir Aşkın Tarihi

Bir Aşkın Tarihi

Mehmet Rauf

“Evet, anlatacağım, dedi ve sen dinleyeceksin, sen bu büyük aşk hikâyesini dinleyerek kararını vereceksin, bak Güzin nasıl kadınmış… Bütün o rivayetler ne kadar adiymiş,…

“Evet, anlatacağım, dedi ve sen dinleyeceksin, sen bu büyük aşk hikâyesini dinleyerek kararını vereceksin, bak Güzin nasıl kadınmış… Bütün o rivayetler ne kadar adiymiş, iftiradan başka bir şey değilmiş… Onu hiçbiri benim kadar tanımaz. Güzin, kendini hediye edecek kadar kendine layık bir erkek bulamamaktan benim gibi şaşırmış, harap bir varlıktır… Şimdiye kadar kimseyi sevememiş, kalbi titremek için hazır fakat daha onu titretecek kadar mesut bir adam çıkmadı… İşte Güzin, bir genç kız ki aşk için doğmuş fakat daha sevememiş… Tanıdığı, gördüğü erkeklerin titretemediği kalbini soğuk bularak aşkı suçlamış ve aşkı inkâr etmiş bir kız…”

Servet-i Fünun dergisinde 1912’de tefrika edilen Bir Aşkın Tarihi, kitap olarak 1915’te altı kısa hikâyeyle yayımlanmıştır. Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı Eylül’de Fransız romanında meşhur olan aşk üçgenini derin tahlillerle ele alan Mehmet Rauf, bu kitaba adını veren Bir Aşkın Tarihi adlı uzun hikâyede yine aşkı merkeze koyar. Macit ve Güzin’in Büyükada’da başlayan gönül serüvenini, Macit’in gözünden okura aktarır. Diğer hikâyelerinde de eleştirel ve incelikli bir üslupla evliliğe, namus ve ahlaka dönemin hâkim bakış açısıyla temas eder.

İÇİNDEKİLER
Bir Aşkın Tarihi………………………………………………………….. 7
Beşik……………………………………………………………………….. 67
Cadı………………………………………………………………………… 74
Bir Mesut ………………………………………………………………… 81
Bir Taleb-i İzdivaç …………………………………………………….. 92
Komşunun Kızı ………………………………………………………… 98
Bir Namus Meselesi ………………………………………………… 103

BİR AŞKIN TARİHİ

Kendisini bütün bir kış görmemiştim. Evvelden haftada, olmazsa on beş günde, en çok ayda bir mutlaka bana gelirdi. Ve başka bütün eğlenceler ihmal edilerek yalnız konuşmakla, yalnız dertleşmekle gece sabaha kadar uyumayarak vakit geçirirdik. Gayet tatlı dilli, gayet temiz kalpli olmasından başka her şey hakkında derin fikirleri vardı. Bu şekilde kurulmuş olan bir dostluk, üzerinden birbirimizden kırılmayarak geçen on beş senenin tesiriyle kuvvetlenmişti. O kadar ki kendisini görmeden geçen günler çoğalırsa bir ihtiyaç, ruhumun dostunu bulup konuşmak hissi ve düşünmek ihtiyacı, beni rahatsız ederdi.

Bu sefer, bütün bir kış son derece meşgul olmaktan başka evde hastalık olmuş, beni kendisini aramaktan menetmişti. Fakat kış geçip de semalar bahar rengiyle gülmeye, tabiat güneşin okşayışıyla canlanmaya başladığı vakit, kendisini mutlaka görmeye karar verdim. Bu kararı, nihayet mayısın ilk haftası bir cuma günü gerçekleştirebildim ve bir sabah vapura atlayarak kendisine gittim.

Vapurdan çıktığım vakit iskele başı, her zamanki gibi, ilk misafirlerin kalabalığıyla izdiham içindeydi. Gazino, bu sene pek erken hücum eden halkla hemen hemen dolu görünüyordu. Şöyle bir göz gezdirip bildik bir çehre arayarak geçerken çoğunlukla onunla buluştuğumuz vakit bize eşlik eden Nuri Bey adında bir genci gördüm, o da beni görmüş, ayağa kalkarak bana işaret ediyordu. Az yaklaştım, bana elini uzatarak:

— Mutlaka Macit için geldin, değil mi?

Sonra benim tasdik işaretiyle baş salladığımı görünce:

— Fakat o kayıplara karıştı a kardeş, o itikâfta…

Bütün kış, Macit’in sokağa çıktığını kimse görmedi… Kendisini görmek için gidenler ise, şayet kabul edilmeyi başarırlarsa, o eski şen ve çok konuşan Macit yerine, yalnızlık ve sükûtunda küflenmiş bir derviş buluyor.

Ben:

— Öyleyse ben de Macit’i değil, itikâfa giren dervişi görmeye geldim, dedim.

“Biraz oturalım da sonra gideriz,” diye teklif ediyordu.

Ben ısrar ettim; beni yalnız bırakmayarak refakat etti, beraber yürüdük.

Demek ki Macit, yalnız beni değil, herkesi de ihmal etmiş, âdeta hayattan kaçmıştı. Bununsa gayet mühim bir sebebi olmalıydı.

Nuri Bey yürürken anlatıyordu:

— Bu kadar değişmek hayret edilecek şeydir. Sanki insanlardan nefret etmiş… Kimseyi görmek istemez, kendisini görmek için evine gidenleri şayet kabul ederse derin bir sükûtla karşılar. Evvelden de hayattan ve insanlardan memnun değildi. Kötümser olduğu kadar, insanlardan kaçan biriydi. Fakat hiç olmazsa evvelden kötümserliğini, insanlardan nefretini pek latif, pek hoş tasvirlerle, delillerle, hikâyelerle anlatır, bir hayat emaresi gösterirdi. Şimdi ise hayattan eski nefreti ortaya çıkmış da artık yaşamamaya karar vermiş gibi bir şey… Evvelden, hayatta herkesin bulduğu neşeden mahrumdu, şimdi artık hayat da yok… Yalnız neşeyi değil, hayatı da reddetmiş…

Ben buna dair bir sebep olup olmadığını sordum.

— Sebep mi? Kimbilir? Zaten Macit’in ne kadar gizli bir adam olduğunu bilmez misin? Evvelsi sene o kadar çabalamamıza, o kadar takip etmemize rağmen bizden gizli koca bir aşk yaşadığını unuttun mu?

Ben tekrar gülümsedim:

— Sakın yine bir aşk falan…

Durdu ve bana dönerek:

— Oo, işte bu pek harika bir şey olur… Bir aşk, insanı beş on gün eğlendirir, haydi en çok, en çok bir ay, bir buçuk ay kederlendirip üzeceğini de farz edelim… Fakat hiç altı yedi ay bir adamı meşgul edecek aşk olur mu? Aşk; başlangıcı, şiddetli devresi, zayıflık ve iyileşme süreciyle hepsi dahil ancak iki ay süren bir hastalıktır.

— Ee, tehlikelisi, şiddetlisi de olmaz mı?

— Haydi kabul edelim, fakat o da kolera yahut menenjit gibi bir şeydir… Ya öldürür yahut defolur gider.

— Fakat bazen menenjitten sakat ve enkaz olarak kurtulanlar da var ya…

Bu esnada evin önüne gelmiştik, güldü ve parmaklığın kenarındaki zili çekerken:

— Aman, aman… Allah Macit’i böylesinden korusun, dedi.

Macit, babasından kalan oldukça bir serveti, bizde büyük bir istisna olarak, israf ve mahvetmeyip iyi idare etmiş, onunla memleketimizde nadir olan geliriyle geçinen örnek biri olarak yaşardı. Evinde bir Rum hizmetçi hem yemeğini hazırlar hem de evin idaresine bakardı. Kapıyı bu kadın açtı, bizi görünce evvela hayret, sonra tereddüt etti. Daha sonra zorunlu bir tavırla:

— Şey, efendim, beyefendi yoktur, dışarı çıktı, dedi.

Ben, Nuri Bey’in yüzüne baktım. Hiçbir yere çıkmadığını iddia ederken şimdi bu hâl pek garipti. Nuri Bey ise bana cevap vermek için, “Olabilir ya… Demek ki bahar artık onun da hayatının çiçek açmasına sebep olmuş olacak…” gibi söyleniyordu.

Hizmetçiye kendisini görmek için geldiğimizi, sonra tekrar geleceğimizi söyledim. İki adım atmıştık ki evin içinden cama telaşla vuruldu, döndük. Macit’ti, camın arkasından bize işaret ediyordu. Hizmetçi kadın tekrar kapıyı açtı ve mahcubiyetle, “Bana tembih etmişti de… Affediniz… Ben ne bilirdim…” diye söyleniyordu. İçeri girdik, Macit beni büyük bir samimiyetle karşıladı, elimi sıkarken, “Ben Mari’ye köyden, her gün gelenlerden biri gelirse diye tembih etmiştim… Sen İstanbul’dan kalkar bana gelirsin de ben nasıl seni kabul etmem…” dedi.

Nuri Bey:

— Macit, bu köylü arkadaşlarına kötü gözle bakmaktır…

O zaman Macit bizi kütüphanesine sokarak beni salıncaklı bir sandalyeye oturturken:

— Ee, artık köylü arkadaşlarım da etrafımda kurdukları merak ağının beni ne kadar sıktığını anlasınlar da o kadar taciz etmesinler, dedi ve karşıya, bir kanepeye oturarak:

— Aman azizim, meğer ben ne kadar önemliymişim, bunu bu kış anladım. Evvelden kendimi ben de herkes gibi önemsiz, ihmal edilebilir, yalnız görününce akla gelen adamlardan biri zannederdim, meğer hiç öyle değilmiş… Bütün arkadaşlarımın fikrinde mühim bir yerim varmış… Macit, Macit, Macit… Macit sokağa çıkmıyor, Macit gidenleri sükût ve sıkıntıyla kabul ediyor, Macit şöyle yapıyor, Macit böyle yapıyor… Bütün kış dostlarımın sohbet konularını ben teşkil ettim… Bu garip değil mi?

Üstündeki kısa robdöşambrının cebinden tabakasını çıkardı. Bize birer sigara verdi. O kibrit yakıp benim sigaram için bana uzatırken Nuri Bey:

— Ee, sevinsene… Keşke benimle de bu kadar meşgul olsalar… Demek ki seni seviyorlar, bundan şikâyet olunur muymuş?

Macit, ince ince ikimize de baktı:

— Öyle bir sevgi ki mayasında yalnız merak var… Çekememezlik var… Bencillik var, dedi.

Bu esnada kapının zili tekrar çaldı, hizmetçi kadın koştu, Macit de hemen kalkarak kapı tarafındaki pencereden baktı:

— Oh, al bir sürü misafir, yani meraklı daha… Bu her cuma artık âdet oldu, bütün köylü arkadaşlar mutlaka bir hafta kalemlerinde,1 işlerinde sıkılan canlarını eğlendirmek, biraz keyiflenmek için gelip burada sermaye toplarar… Bu cuma olsun kendimi bu işkenceden kurtarmak istemiştim… Haydi, yine feda olalım…

Tevekkül eder bir şekilde tekrar cama vurdu ve kapı açılıp üç dört kahkahanın yaklaştığı işitilirken bana hitaben:

— Bak Necip, dedi. Bu kadar fedakârlığa sana hayatımı ve dostlarımı göstermek için katlanıyorum, bak da ibret al…

İkisini yine vaktiyle Macit’in yanında görmüş, diğer üçünü ise yalnız uzaktan tanımış olduğum beş genç daha girdi. Macit’in odasının her vakitki sükûneti bile bu fazla neşeden, bu şamatadan, bu peş peşe gelen kahkahalardan şaşırmış görünüyordu.

Bunların ikisi, yolda başladıkları ve kahkahasına hâlâ devam ettikleri bir bahsi tamamlıyorlardı. Kapının yanında, ayakta, bazen yüksek sesle, bazense ihtiyatla birbirlerinin kulağına yaklaşarak ve kahkahadan kırılarak konuşuyorlardı. Diğer üçü beni de görünce resmileştiler. Takdim merasimi yapıldı. Sigaralar ikram edildi. Kahkahalı sohbet ancak bu esnada bitti. Bunların biri, Sabri Bey isminde bir süvari zabiti, Macit’in elini tutup koparmak istiyormuş gibi askerce sallayarak:

— Nihayet ele geçtin hain firari! Seni görmeyeli neler oldu? Nerelerdesin? Ortadan kayboldun, dedi.

Nuri Bey, biraz evvel işittiği tuzluca sözlerin acı tesiriyle, Macit’e kendisini savunduğunu göstermek içinmiş gibi:

— Canım çalışıyor. Büyük bir Osmanlı tarihi yazıyor. Herkes sizin gibi tembel değil ayol! Baksanıza, masa darmadağınık evraklar altında çatırdıyor meşgul, meşgul…

Hepsinin gözleri, merakla masaya yöneldi. Macit acı acı gülerek:

— Merak etmeyiniz, merak etmeyiniz, Nuri Bey latife ediyor… Eser yazmıyorum. O kâğıtlar bütün masraf pusulaları…

Sabri tekrar kuvvetli elini Macit’in omzuna uzattı:

— Ee, neyle meşgulsün öyleyse? Ortadan böyle kaybolmak için mutlaka bir sebep var.

Macit, bana acı acı şikâyet bakışı atfederek ve bu hâli bir latifeyle geçirmeye gayret ederek:

— Daima meraklı… Hem sen omzumun yanında öyle yeniçeri tavrıyla durursan beni korkutursun… Şöyle otursana…

Şimdi Nuri, Sabri’yi çekerek yanına aldı ve onunla gizli gizli konuşmaya başladı; diğerleri, köye dair bir sohbet açtılar; bu esnada Sabri tekrar başını bize çevirdi:

— Lakin bu sene adanın kalabalığı ne, dedi. Saat dokuza gelince kalabalıktan sokağa çıkılmıyor… Piyasa için köydeki arabalar yetmemeye başlamış… Daha nisanın sonunda boş ev kalmamış.

O vakit herkes rastgele bir lakırdı söyledi, konuşma devam etti:

— E, bu sene bahar ne kadar latif oldu… Martta mart değil, hazirana benzer bir vakit geçti.

— Bu sene, dünya mevsimlerini değiştirmiş diyorlar.

— Oo, işte bu tuhaf… Demek bu sene bütünüyle harika olacak… Belki bunun Macit’e de tesir etmesiyle ilgisi vardır.

Macit gülerek:

— Bari benim yanımda burada bundan bahsetmeyi bırakınız canım… Yalnızken benden başka bir şey konuşmadığınızı biliyorum. Bari burada bırakınız…

Bu esnada tekrar kapının zili çaldı. Pencerenin önünde oturan birisi:

— Oo, Cemil geldi, dedi.

Hizmetçi kadın artık evvelden verilen emrin uygulanmayacağını anladığı için kapıyı ona da açtı, içeri Cemil de girdi. Kapının önünde durarak bir reverans yaptı, sonra bir ayağının üzerinde bir kere döndü ve tebessümle:

— Şık mıyım? diye sordu.

Cemil’in birinci merakı güzel giyinmekti. Bunda hakkıyla başarılı olduğunu her gün itinalı, göz alıcı kıyafetleriyle herkese gösterirken bununla yetinmeyerek herkesin bunu kendisinin yüzüne söylemesini ve bunun bir rivayet hâlinde insanlar arasında yayılmasını takip ederdi.

Nuri bu suale hemen cevap verdi:

— Ne demek civanım, ne zaman şık değilsin ki… Sabri kendisine has bir cüretkârlıkla:

— Cemil, o kadar caziben var ki kadın olsam da seni bugün bildiğim gibi nasıl değersiz bir adam olduğunu bilmesem, senin için deli olurdum.

Elbise konusunda gayet mahir ve başarılı olan Cemil, lisan konusunda bu mahareti hiç gösteremezdi. Bunun için bu hücuma yalnız bir “Oo” ile karşılık verdi, fakat bunun yerine Nuri:

— Ey zavallı… Senin bir şeyden haberin yok. Herkes onu senin gibi bilmez, onun için, onun tatlı gözleri ve şıklığı için sabaha kadar uyumayan ne güzel kadınlar var bilsen…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıBir Aşkın Tarihi
  • Sayfa Sayısı112
  • YazarMehmet Rauf
  • ISBN9786052652183
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİthaki Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kurtuluş-Halas ~ Mehmet RaufKurtuluş-Halas

    Kurtuluş-Halas

    Mehmet Rauf

    Bir İstiklal Harbi romanı olan Kurtuluş (Halâs), Mehmet Raufun savaş sonrasında, aralarında Halide Edipin de bulunduğu, birkaç arkadaşıyla beraber çıktığı İzmir yolculuğunda tanıklık ettiği...

  2. Serap ~ Mehmet RaufSerap

    Serap

    Mehmet Rauf

    “O zaman boynunu bükerek bütün bu parlak hülyaları, bütün muhteşem emelleri doğuran gençliğin sırf bir yalandan ibaret olduğunu tasdik ediyordu: serap, serap… Bütün gençlik...

  3. Son Emel ~ Mehmet RaufSon Emel

    Son Emel

    Mehmet Rauf

    Aman Yarabbi, Köprü, Köprü… Bunu şimdi birdenbire ne kadar, ne kadar sevdi. O üzerinden binlerce defa geçmiş olduğu yer; bu serilmiş, ölmüş hayatıyla, elini...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Üşüyen Sokak ~ Cengiz DağcıÜşüyen Sokak

    Üşüyen Sokak

    Cengiz Dağcı

    Cengiz Dağcı, Üşüyen Sokak’ta, İkinci Dünya Savaşı’nın bütün şiddetiyle devam ettiği günlerde Kırım’ın Almanlar tarafından işgalini anlatır. Roman; kötü yola düşmüş Almira’nın sokakta tesadüf...

  2. Aşk Notası ~ AydilgeAşk Notası

    Aşk Notası

    Aydilge

    Kayıp Bir Notayım Ben! Ellerimi Tut. Düşüyorum. Yaklaştır Dudaklarını. Kalbimin Müziğini Duyamıyorum. “Sen gelmeden önce kendimi ölümün ucunda sallandırıyordum. Sense ipimi çözüp beni kalbine...

  3. Yanlış Adam ~ Umut ÇalışanYanlış Adam

    Yanlış Adam

    Umut Çalışan

    Paslı Menteşeler güçlükle yerinden kıpırdadı. Ağır demir kapı, ağlamayı andıran bir gıcırtı ile yavaşça aralandı. Soluk soluğa kalmış olan Tufan, kapının aralığından içeri süzülen mavimsi karanlıkla beraber içeri girdi. Olabildiğince sessiz olmaya çalışarak kapıyı kapadı.

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur