Bilimsel bilgi ne ölçüde sosyal hayatın bir ürünüdür? Bilimin vardığı sonuçlar, bilim insanlarının içinde yaşadıkları toplumlardan, onların önyargılarından, duygularından, beklentilerinden ve dünyaya bakışlarından bağımsız mıdır? Bilim, sosyolojinin meşru bir araştırma nesnesi olabilir mi? Yoksa bilimi diğer insan etkinliklerinden ayıran, ona dokunulmaz bir nesnellik bahşeden bir yanı mı var?
Bilim sosyolojisi alanında en önemli isimlerden biri sayılan Michael Mulkay, bu kitapta, son üç yüzyıldır göz kamaştırıcı başarılara imza atmış bilimsel etkinliğe ve onun ürünlerine bir sosyal bilimcinin gözüyle nasıl bakılacağını gösteriyor. Bilimin diğer bilme ve bilgi biçimlerinden ayrılan özel bir etkinlik olarak görülmesine izin vermiş felsefi varsayımları gün yüzüne çıkararak, bilimsel bilgiyi sosyolojik analizin kapsamının dışında bırakmanın makul bir zemini olmadığını gösteriyor. Bilgi edinme süreçleri, olgu/kuram ikiliği, gözlemcinin toplumsal konumunun bilgi edinme süreçleri üzerindeki etkisi gibi, bu alanın güç sorunlarını güncel bilimsel başarı örneklerinden hareketle ele alıyor. Bilginin de müzakerelerle üretilen toplumsal bir ürün olduğunu, sosyal bilimlerle ilgilenen herkesin anlayabileceği bir dille ortaya koyuyor.
İÇİNDEKİLER
Sunuş
Türkiye’de Mulkay Okumak 11
Önsöz ve Teşekkür 19
1
Bilime Geleneksel Sosyolojik Bakış 21
1. Klasik Bilim Görüşü: Durkheim ve Marx 24
2. Daha Güncel Gelişmeler: Mannheim ve Stark 34
3. Standart Bilimsel Bilgi Görüşü 46
4. Bilim Sosyolojisi 49
2
Standart Görüşün Tashihleri 57
1. Doğanın Tekbiçimliliği 58
2. Olgu ve Teori 60
3. Bilimde Gözlem 79
4. Bilgi İddialarının Değerlendirilmesi 88
5. Sosyolojik Çıkarımlar 103
3
Bilimde Kültürel Yorumlama 107
1. Bilimin Sosyal Retoriği 107
2. Bilgi Üretiminin Dinamikleri 121
3. Kültürel Kaynakların Yorumlanması 149
4
Bilim ve Daha Geniş Toplum 154
1. Bilim İnsanlarının “Dışsal” Kültürel Kaynakları
Kullanımı
156
2. Bilimsel Kültürün Politika Dışı Alanlarda Kullanımı 174
3. Özet ve Sonuç 186
Kaynakça 191
Dizin 204
Sunuş
Türkiye’de Mulkay Okumak
Pozitivist bilgi teorileri, bilimsel bilginin özgün statüsünü tesis etmek için daima aynı taktiğe başvurdular: bilimsel bilginin keşif bağlamı ile gerekçelendirme bağlamının birbirinden ayrılması. Hans Reichenbach, 1938 tarihli Experience and Prediction (Deneyleme ve Öngörü) adlı eserinde bunun ilk formülasyonunu ortaya koyduğunda, bilimsel bilgiyi üreten kişiye/gruba tesir eden (sosyal-)psikolojik, sosyal, siyasi ve tarihsel belirleyenleri keşif bağlamının içine kapatmış, böylelikle de yalıtılmış gerekçelendirme bağlamının içerisinde bilimsel bilginin tutarlığını mantığa, geçerliliğini ise metodolojiye sevk etmiş oldu. Bilimsel bilgi, netice itibarıyla, yöntemden ibaretti.
Gelgelelim, “özgür olmayan” dünyada üretilen bilimsel bilgiye nasıl yaklaşmak gerekirdi? Bilhassa II. Dünya Savaşı’ndan sonra iyiden iyiye belirginleşen bir soru: Sovyet biliminin ürettiği bilgi “bilimsel” miydi? Keşif bağlamını tamamen devre dışı bırakan söz konusu mantıksal pozitivist argümanın bu soruya olumlu yanıt vermesi kaçınılmazdı. Gerçekten de, bazı ideolojik saplantıların bazı kısmî bilgi alanlarında yol açtığı gerilemeler bir yana konursa, Sovyetlerden gelen bilimsel bilgi fazlasıyla, değilse bile yeterince tutarlı ve metodikti. Öyleyse, pozitivist tutum sürdürülecekse, keşif ve gerekçelendirme bağlamları arasındaki ayrımı hala korumaya devam eden, yani bilimsel bilginin geçerlilik ve doğruluğunu hala gerekçelendirme bağlamında bulan ama bu sefer o bilginin meşruiyetini keşif bağlamından türeten yeni bir yaklaşım gerekliydi. Karl Popper (ve çok daha ateşli bir savunuyla Michael Polanyi), bilimsel inançları, yani bilim topluluğunun özü gereği liberal demokratik inançlara sahip olduğunu/olması gerektiğini tam da bu noktada keşfetti: Bilimsel bilginin meşru olabilmesi için, liberal demokratik bir toplumda, liberal demokratik bir bilim topluluğu tarafından üretilmesi gerekirdi. Bilimsel bilgi, netice itibarıyla, demokratik bilim topluluğunun “bilimsel” dediği bilgiden ibaretti. Gelgelelim, liberal bir politiko-ahlak çerçevesiyle hatları çizilmiş bu bilim topluluğuna, eğer karikatür olarak kalmayacaksa, sosyolojik bir içeriğin giydirilmesi gerekliydi, nitekim tam da bu esnada Robert K. Merton’ın bilim sosyolojisi çıkageldi. İyi bir işlevselci olan Merton’a göre bilim topluluğuna sosyolojik açıdan özgünlüğünü veren şey, o topluluğa has normlar sistemiydi. Siyaseten/ahlaken liberal/demokratik addedilen topluluk, ona belirli birtakım normların (Komünalizm, Evrenselcilik, Çıkardan Arınıklık ve Örgütlü Kuşkuculuk) isnat edilmesiyle sosyolojik temele kavuşturuldu. Keşif ve gerekçelendirme bağlamları arasındaki pozitivist ayrımı koruyarak bilimsel bilgiyi değil sadece bilim topluluğunu sosyolojikleştirdiği, yani bilginin kendisini değil sadece o bilgiyi üreten topluluğu (o da sadece normatif eksende) sosyolojiye açtığı içindir ki Merton’ın bilim sosyolojisi, pozitivist bir girişimdi.
Michael Mulkay’in Bilim ve Bilgi Sosyolojisi eseri için kaleme aldığım bu sunuş yazısına Merton girizgâhıyla başlamamın nedeni, Mulkay ile çağdaşları arasındaki bir ayrımın altını çizmektir. Mulkay, bazı yorumlara göre, Barry Barnes ve David Bloor’un başını çektiği Edinburgh Okulu’nu ve Harry Collins ve Trevor Pinch’in başını çektiği Bath Okulu’nu önceleyen bir figürdür. Gerçekten de, 1969 gibi erken bir tarihte yayımlanan “Some Aspects of Cultural Growth in the Natural Sciences” (Doğa Bilimlerinde Kültür Oluşumunun Bazı Veçheleri) makalesinde bilimsel bilginin sosyolojisine ilk daveti yapar, sosyolojik ilginin merkezine bilimsel bilgiyi koyar görünür. Nihayetinde doğa bilimi alanında kültür oluşumundan söz etmek, bilimsel bilgiyi bir tür kültür ürünü olarak ele almanın yolunu açmayacak mıdır? Dahası, Merton’ı…
Önsöz ve Teşekkür
Bu kitabın ilk taslağını çok dikkatli bir şekilde okudukları ve bir dizi yararlı yorum ve öneride bulundukları için Tom Bottomore ve John Law’a teşekkür etmek isterim. Ayrıca Elizabeth Chaplin’e son taslağın hazırlanmasındaki yardımlarından ve Michael Holdsworth’a bu seriye katkı sunmam adına olağan uzunluğu aşmam için bana özel bir istisnada bulunduğundan ötürü teşekkür etmek istiyorum.
Bilimde Kültürel Yorumlama (s.107)
Bu bölümde, bilimsel araştırma topluluğunun sosyal ve bilişsel boyutları üzerine yakın zamanda yapılan bazı sosyolojik çalışmaları tartışacağım. Amacım, ayrıntılı empirik kanıtlara dayanan ve yeni bilim felsefesiyle tutarlı olan bilimsel bilginin toplumsal üretiminin bir analizinin ana hatlarını çıkarmaktır. Ayrıca ortaya çıkmaya başlayan analizin bilim sosyolojisi ile bilgi sosyolojisi arasındaki bağlantıları yeniden tesis ettiğini göstermeye çalışacağım. Bu izlek son bölümde daha da ileri götürülecektir. Bu iki bölümde ilgili literatürün etraflı bir incelemesini sunma iddiasında değilim. Bunun yerine, kendi argümanımla bağlantılı olarak bana özellikle önemli görünen katkıları büyük itina ile seçeceğim.
Birinci Bölümde, sosyologların standart bilim görüşünü verili kabul ettiklerinde, onların bu nedenle bilimsel araştırma topluluğunun normatif yapısının belirli bir tasvirine meylettiklerini savundum. Bir sonraki bölümde de bu klasik “bilimsel ethos” betimlemesinin yetersiz olduğunu ve mevcut kanıtlarla daha tutarlı olan ve son bölümde verilen bilimsel bilgi açıklamasına destek veren alternatif bir yorumun formüle edilebileceğini göstermeye çalışacağım. (Bu bölümdeki tartışmanın çoğu Mulkay, 1976a’dan alınmıştır.)
1. Bilimin Sosyal Retoriği Giriş bölümünde göstermeye çalıştığım gibi, bilimdeki ahlaki ve teknik normların tüm yapısı, bilimin nihai hedefi olarak …
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Sosyoloji Sosyoloji
- Kitap AdıBilim ve Bilgi Sosyolojisi
- Sayfa Sayısı208
- YazarMichael Mulkay
- ISBN9786258242355
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviFol Kitap / 2023