Bilgelik ağacının gölgesinde yeşeren düşünceler…
İzmirli şair, köşe yazarı Avram Ventura’nın kişisel deneyimlerinden, gözlem ve sorgulamalarından beslenen Bilgelik Ağacının Gölgesinde, yaşama farklı pencerelerden bakmayı öneren yirmi iki denemeden oluşuyor.
Sebatkâr bir okurun yıllar içindeki birikiminden damıtılmış bu içtenlikli yazılarda, başta Montaigne olmak üzere insanlığın yolunu aydınlatan pek çok sanatçı, biliminsanı ve düşünüre mütevazı bir dost selamı gönderen yazar; okurlarını edebiyat, sanat ve felsefenin derin sularında birlikte kulaç atmaya çağırıyor.
Yaşamayı, sürekli yolda olmaya; yazmayı ise hiç bitmeyen bir yolculuğa benzeten Ventura’nın, usul usul demlendirdiği Bilgelik Ağacının Gölgesinde, Delidolu’nun #Okumak temalı kurmaca dışı eserler koleksiyonundaki yerini alıyor.
Anılardan, kitaplardan, sanattan, dostluktan, iyilik ve kötülükten, yalandan, yalnızlıktan, sevgiden, ölümden, başarıdan; kısacası hepimizin hayatından söz eden, önce kendine sonra okuruna ayna tutan bu denemelerle bilgelik ağacının gövdesine yaslanıp biraz olsun düşünmeye ne dersiniz?
“Hayatın gerçeğini kavramış, insanlığa her alanda katkısı olmuş tüm düşün, sanat, bilim ve inanç önderlerini düşünüyorum. Kökleri binyıllara uzanan bu insanlar, bilgelik ağacının dallarını oluşturuyorlar. Ben o ağacın bir dalı olamasam da, hiç değilse gölgesine sığınmaya çalışıyorum.”
İçindekiler
“Sen”de Yaşayan Bir “Ben” ………………………………………………… 7
Yaşamak İçin Okumak ……………………………………………………… 14
Lazarus Çıngırağı …………………………………………………………….. 21
Işığı Ararken ……………………………………………………………………. 28
Öğrenme Cesareti ……………………………………………………………. 34
Büyüten ve Uyutan Öyküler ……………………………………………… 48
Üreten İnsanın Değeri ……………………………………………………… 54
Başarı Üstüne ………………………………………………………………….. 59
Ayrıntılarda Gizli Ustalık ………………………………………………….. 72
İki Nokta Arasındaki Virgüller …………………………………………… 77
Yin-Yang ve Yaşamın Değişken Yüzü …………………………………. 83
Nasıl Olur da Ölürüm! …………………………………………………….. 90
“Şimdi Yaşamak Zamanı” ……………………………………………….. 103
Anı Taşları ……………………………………………………………………. 110
Her Yalnızlık Farklıdır ……………………………………………………. 120
Yürekler Arasındaki Uzaklık ……………………………………………. 128
Dost Sıcaklığı ………………………………………………………………… 137
Sevdayı Sevgiye Dönüştürmek …………………………………………. 148
Güvenin Olmadığı Yerde ………………………………………………… 155
Habil Öldü Ama Kabil Yaşıyor! ………………………………………. 166
Mutluluk Sarkacı …………………………………………………………… 178
Yol mudur Önce Biten Yolculuk mu? ……………………………….. 193
“SEN”DE YAŞAYAN BİR “BEN”
Yalnız benim için değil, deneme yazmaya girişen her yazar için Montaigne’i okumak, bu yola çıkmak için ilk adımdır. Yazın türünün isim babası olması bir yana, okura nasıl yaklaşmamız gerektiğini bize öğreten o büyük ustadır diyebilirim. Bu yolda ilerledikçe kendi yönümüzü zaten bulmak zorundayız, ancak onun yaktığı ışığın aydınlığından neden yararlanmayalım? Montaigne, “Gerçek nedir?” sorusuna, yoruma ve uzun bir anlatıma hiç girmeden, çok yalın bir şekilde yanıt vermiştir: “Gerçek benim!” Denemelerinde kendi düşüncelerini güçlendirmek için başka düşünürlerin sözlerine yer verse de, öncelikle kendisini anlatmıştır. Okura seslendiği ilk satırlarda, kitap boyunca sade, doğal, her günkü hâliyle, “özentisiz bezentisiz” görünmek istediğini söyler. Hataları ve kusurlarıyla nasıl bir insan olduğunu açıklıkla anlatacağını dile getirir. Bir yerinde de şöyle der: “Kısacası, sevgili okur, kitabın özü benim.” Ve ekler: “Ben kitabımı oluşturduğum kadar kitabım da beni oluşturdu.” Nitekim tüm denemelerinde içten, alçakgönüllü ve dürüst olmaya çalışmıştır.
Onun hakkında yazanlar, bu denli sevilmesinin ve giderek daha çok okura ulaşmasının temel nedeninin kendisini anlatması olduğu konusunda düşünce birliği içindedir. Denemelerinde yer alan “bana göre” ya da “bildiğim kadarıyla” ifadeleri, Montaigne’in içtenlikli yaklaşımını en yalın hâliyle ortaya koymaktadır. Odak noktasına kendisini oturtarak anlattığı her şey, aslında çoğumuzun duyguları, düşünceleri, davranışları, kısacası olağan insanlık hâlleridir. Gazeteci Bernard Levin, 1991 yılında The Times için yazdığı bir makalede şöyle diyor: “Montaigne okurken aniden kitabı kapatıp şu soruyu kendine sormayan varsa alnını karışlarım: Benim hakkımda bu kadar çok şeyi nereden biliyor?” Jenny Diski’nin Yazan Kadının Savunması adlı kitabı, Montaigne’in manevi kızı ve Denemeler’i gelecek kuşaklara aktaran Marie de Gournay’nin yaşamını anlatıyor. Deneme türünün ustası olan Montaigne’in adı geçince, kitabı görmezden gelmek olanaksız. Ben ki onu bugüne kadar ustam bellemiş, yazdığım her denemede, aynı konuda onun ne düşündüğünü merak ederek kitabını yüzlerce kez karıştırmış, kimi zaman da onun görüşlerine sığınmış biri olarak, bu ünlü düşünürün özel yaşamını ilgi alanım içinde sayarım. Bu kitap her ne kadar bir roman kurgusu içinde ele alınmışsa da, kimi gerçeklere dayanarak yazılmış; Marie’nin gözünden Montaigne’in belirli bir dönemdeki yaşamını ortaya koyuyor. Daha da önemlisi kitap, Denemeler’i okuduğu andan başlayarak bir genç kızın bütün yaşamının nasıl değiştiğinin ve bu ünlü düşünüre nasıl bir tutkuyla bağlandığının öyküsü. Kitaptaki kimi tümceler, Montaigne’in Denemeler’i yazarken nasıl bir yol izlediğini anlatıyor:
Ele aldığı, normalde tartışılmasına gerek duyulmayan konulardan çıkan can sıkıcı sorular, okunan kitaplardan ya da öğrenilen söylemlerden değil; içerilerden, Montaigne’in meşgul kafasının derinliklerinden yanıt bekliyordu. Buna “ruhun derinliklerine inmek” denebilirdi. O ise bunu “düşünmek” diye adlandırır olmuştu. Bir karar almıştı; çaresizlikten kaynaklanan bir karar: Bu düşüncelerin onu yönlendirmesine izin verecekti. Zihninde beliren, kendisiyle ilgili soruların cevaplarını arayacak, onları (olabiliyorsa) insanı biçimlendirmek üzere yazıya dökecekti. Kimileri onun bu yaptığının dünya için yepyeni bir şey olduğunu söyler. O da bunu biliyordu. Kafasında, tıpkı kendi benliği gibi; hem herkese benzeyip hem de kimselere benzemeyen, bir eşi daha olmayan bir insan biçimi vardı. Bu insan tek kişiye özgü nitelikleri temsil edebildiği gibi tüm insanların sorduğu, dünya üzerindeki varlıklarıyla ilgili soruları ele alabilecek niteliklere de sahipti.
Zaman zaman bir araya geldiğim arkadaşlarımla olan söyleşilerimizde ya da sosyal medyada paylaştığım kimi denemelerim için yapılan yorumlarda, birbirine benzeyen şu sözleri duyuyorum: “Benim düşündüklerimi yazmışsın!”, “Benim hissettiklerimi dile getirmişsin!” ya da anlattığım bir olaydaki davranışımı anımsatarak, “Ben de olsaydım, senin gibi yapardım!” Ne denli farklı birikim ve gelenekten beslenmiş, farklı yapılarda şekillenmiş olsak da, kimi konularda sergilediğimiz davranışlarda olduğu gibi, benzer duygu ve düşüncelerde buluşmamız da olağandır. Hiçbirimiz, yaşadıklarımızla bu dünyada biricik değiliz! Benim başıma gelen bir olayın bire bir aynısı ya da benzeri, yeryüzündeki binlerce insanın da başından mutlaka geçmiştir veya geçmesi olasıdır.
Kimimiz bunları dile getiremeyiz; bazıları anlatmakta daha başarılıyken, Montaigne gibi bazıları da yazmakta daha iyidir. Ben de naçizane biçemimle kendi bakışımı dile getiriyorum. Böylece kendimi anlatırken, ömrüm boyunca hiç tanımadığım, bilmediğim insanların hayatlarına da dokunmuş oluyorum. Ne güzel Montaigne gibi düşünmek, onun gibi yazmaya çalışmak: içtenlikli, önyargısız, paylaşımcı, sevgiyle… Bu deneme ustasının kitaplığında yer alan bazı sözler de yazının başından beri söz ettiğim genel yaklaşımını özetliyor. Odanın ahşap sütunu üstüne yakılarak yazılmış şu Latince sözlere bakalım: “Ben insanım; insana dair hiçbir şey bana yabancı değildir.” Denemeler’i okuyanlar için de bu sözler hiç yabancı değil! Bir kirişte “Hiçbir şey bilmiyorum”, diğer bir kirişte “Görüş değişir”, bir başka kirişte de, “Hiçbir şey üzerinde düşünmem… Geri çekilirim… İncelerim,” sözleri ilgi çekiyor.
Kendimce yazmak için bir konuya yoğunlaşırken, her yönümle kendimi gözlem altında tutma, duygu ve düşüncelerimi inceleme fırsatı buluyorum. Özellikle neleri ya da kimleri seviyorum, karşı olduklarım nelerdir; olay ve insanlara olan yaklaşımlarım, gösterdiğim tepkiler, kendimce geliştirdiğim görüşler, eğilimlerim, tutkularım… Kısacası, beni ben yapan her şey denemelerimi kaleme almak için bir çıkış noktası olabilir. Bunları yazarken de inandırıcı olmaya, doğruluk ve içtenlikten ayrılmamaya çalışıyorum.
Ben bu yolda ilerlerken okur da isterse bana eşlik edebiliyor. Benzerliklerimizi, farklılıklarımızı gözlemleyip bunları kendince sorgulayarak, düşünsel bir yolculuğa çıkabiliyor. Deneme yazmak, bir bakıma ayna tutmak; öncelikle kendime, sonra da okura! Bu nedenle deneme yazıları, beni geçmiş ve çağdaş yazarlarla olduğu kadar, okurla da yakınlaştıran bir köprüdür. Bununla birlikte okurlarımın çoğu beni tanımaz, ben de onlardan birçoğunu tanımıyorum, ancak bir denemenin duygu ve düşünce ortamı içinde buluştuğumuzda, aramızda adı konmamış bir yakınlık doğuyor, sanki eski bir dostla bir araya gelmiş gibi heyecanlanıyoruz. Nitekim benim, Montaigne ile başlayan yolculuğum, günümüze kadar gelmiş deneme yazarı ustalarıyla sürerken, onlardan okuduğum bir sözcük ya da tümce, beni düşünmek ve yazmak için kışkırtabiliyor. Eskiden tutkunu olduğum yazarları okumak için dergilerin yeni sayılarını bekler, yerli ya da yabancı yazarların yayımlanan yeni kitaplarını izlemeye çalışırdım. Çünkü yazarlar ancak gazete, dergi ya da kitap aracılığıyla okurlarına ulaşabiliyordu. Öte yandan kimi yazarlar kendilerinden söz etmeyi ayıp sayıyorlardı. Bu yüzden yıllar boyu yazılarını birer gözlemci gibi kaleme aldılar. Oysaki deneme türünün sınırları içinde içtenlikle, birinci ağızdan anlatılan bir olay, bizi daha çabuk etkisi altına alabiliyor. Bu şekilde yazarını daha iyi anlamaya çalışıyor, onunla duygudaşlık kurabiliyoruz.
Günümüzdeyse internetin yaygınlaşması ve sosyal paylaşım sitelerinin çoğalması ile okuma mecrası giderek ülkenin sınırlarını aştı. Öyle ki yazılan, paylaşılan her şeyin, iletişim kanallarının açık olduğu tüm ülkelerdeki insanlarla buluşması artık olanaklı. Bu alanlarda yer alan bir yazının, bilgi ya da görüntünün, kısa bir zaman dilimi içerisinde sayısız kişiye ulaştığını görüyoruz. En önemlisi, bu ortamlarda hesabı olan çoğu insan, bilinçli ya da değil, birer deneme yazarı olarak karşımıza çıkıyor. Duygu ve düşüncelerini okurken, çektikleri fotoğraf ve video görüntüleriyle o insanları fiziksel olarak da tanıma olanağı buluyoruz. Ancak içten olmamız gerektiğini söylerken doğrusu bu kadarını kastetmediğimi belirtmeliyim. Bu sözlerden sonra sakın sosyal paylaşım sitelerine karşı olduğum sanılmasın.
Sağduyuya dayalı yerleşik kuralları ve bir başkasının sınırlarını aşmadığımız sürece, her türlü özgürlükten yanayım. Hele de kişi kendini bir deneme tadında ifade edebiliyorsa, düşüncelerine katılmasam da, onun yanında yer almaktan gocunmam. Çünkü bir deneme yazısının özgünlüğü kadar, onun temsil ettiği özgürlük de önemlidir, diye düşünüyorum. Bununla birlikte birçoğumuzun abartılı kendini gösterme eğilimi karşısında, yaşıyor olsaydı Montaigne bile şapka çıkarırdı! Madem söze Montaigne ile başladık, bir dosta gereksinim duyduğunda tek gerçek dostunun Montaigne olduğunu fark eden ünlü yazar Stefan Zweig’ın sözleriyle noktayı koyalım: “İşte buradaki ‘sen’de yaşayan bir ‘ben’ var. İşte burası, tüm uzaklıkların ortadan kalktığı yer. Basılı sayfa gözden yiter, kanlı canlı biri odaya girer. Dört yüz yıl duman gibi dağılır gider.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBilgelik Ağacının Gölgesinde
- Sayfa Sayısı196
- YazarAvram Ventura
- ISBN9786052349618
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviDelidolu /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gül Ağacı Sokağı ~ Debbie Macomber
Gül Ağacı Sokağı
Debbie Macomber
Her şeye rağmen hayatımızı anlamlı kılan insanlar varsa yaşamak için hâlâ bir sebebimiz var demektir… Sevgili Dostlarım, Cedar Cove’a hoş geldiniz! Olivia, Grace, Charlotte,...
- Tebaa ~ Heinrich Mann
Tebaa
Heinrich Mann
“O zamanlar olduğu gibi, hâla bile müesses düzen, Alman’dan aldı ve Alman’a verdi: Ondan bireysel özgürlüğünü aldı ve ona başkaları üzerinde tahakküm kurmayı verdi....
- Kış Günlüğü ~ Paul Auster
Kış Günlüğü
Paul Auster
Her yazar, kitaplarına kendisini de saklar ama gün gelir satır aralarında anlatmaktan vazgeçer. Artık yaş kemale ermiştir. Yaşadıkları, yaşayamadıkları, düşleri, gerçekleri… Hesaplaşma zamanıdır. Paul...