“İlk başta dilenci midir nedir diyorduk. Adammış, nerden bilelim? Neredeyse sürüne sürüne yürürdü, acı çektiğini düşünürdük ya inadına güleç, ille de güleçti. Bizim gibi sokağın iki başına ikişer taş dikip araba geçinceye kadar top oynayan, asfaltın düz durduğu tek yere kuka kondurup kurtarmalı saklambaç oynayan, yolun ortasına gazoz kapaklarını dizip vuruş karış oynayan çocuklara kıza kıza, elleri götünde höt zöt ede ede geçen, ödümüzü kopartan öbür amcalar gibi değildi hiç. İrkiltmeyen, korkutmayan bir hâlesi vardı başının üstünde.”
Aksilik aksiliği de kovalasa, kanalizasyon da patlasa, tamire gelen çocuk kanalizasyon yerine “kanalizyon” da dese, insanlar yine de kendi dillerinde sohbet edebilir, yine de gül gibi geçinip gidebilirler… Benyusuf’taki öyküler, bu duyguyu veriyor insana. İnsan milletinin bu yüzünü gösteriyor.
Sezgin Kaymaz’dan, komşuluk eden, gönül gezdiren, tamir eden, sırt sıvazlayan, sohbet eden öyküler.
İÇİNDEKİLER
Çocuklar Dövülmez………………………………………………………………… 9
Dağdan Gelir Taştan Gelir……………………………………………17
Hâlis Bana Küstü!……………………………………………………………….. 47
Ağlıyor musun Sen?……………………………………………………………53
Ekinoks Geldi Hoş Geldi ………………………………………………65
Tombul Tombul Memeler…………………………………………..71
Çok Güzel Öldü Rahmetli ……………………………………………..91
Benle Oynama…………………………………………………………………………109
Kanalizyon………………………………………………………………………………155
Fakat O Konuşmadı……………………………………………………..179
Afferim Benim Oğluma!……………………………………………….201
Benyusuf…………………………………………………………………………………… 211
Gözleri………………………………………………………………………………………….215
Çocuklar Dövülmez
Leyla sensin, sevdiğin hayâl değil çocuk…
– HÜSNÜ ARKAN
Sabah sabah Saat’ın çığlıklarıyla fırlamıştı Sabiş. Saat Suat oluyor; karşı komşumuz Fikriye Teyze’nin küçük oğlu.
“Fikriye Teyze gene Saat’ı dövüyo,” dedim ben.
“Saat değil lan şaban!” dedi en küçük abim. “Suat Suat.”
“Biliyoz,” dedim. “Ama bana şaban dediğini de anneme demessem!”
“Ben de resim ödevini yapmam o zaman.”
“Demiycektim ki. Şaka yaptım.”
“Şabansın çünkü.”
Sabiş nefes nefes geldi birazdan. “Deli ayol bu kadın!” diyordu Fikriye Teyze’den için. “İnsan el kadar çocuğu döver mi?”
Kendisi bizi dövmüyordu da sanki.
“Sen bizi dövmüyon da sanki!” dedim.
Ağzımın ortasına bir kapattı bu. “Ne vuruyon yaa!” demişim.
Hiç de kıyamazdı biliyo musun, hemen aldı beni kucağına. “Oğlum…” dedi, “seni hiç yatağa işedin diye dövdüm mü ben?” Dövmemişti, doğru söylüyordu. Ben de Saat gibi her gece altımı ıslatıyordum ama Sabiş hep görmezden geliyor, görmezden gelmediği zaman da gururum kırılmasın diye “Aa, ben işemişim,” deyip suçu üstüne alıyordu. “Ama bak, deli Fikriye her sabah öldürüyor Suat’ı dayaktan. Çocuk bu ayol. Dövülür mü hiç! Ben gidip elinden almasam… Di mi?”
İndirdi beni kucağından, “Ben yokken çalmadı di mi telefon?” dedi.
“Çalmadı,” dedik en küçük abimle aynı anda.
Sabiş’in kuzularıydık o vakitler. Normal bir vatandaşa, isterse allâme-i cihan olsun sıraya yazıldı mıydı on seneden önce gelmeyen telefon, devlet memuru kontenjanından “tercihli” nâmıyla bize hemencek geldiği için ayranımız yoktu içmeye, ama evimizde telefon vardı misâl. Kazara sağı solu ararız da paramız olmadığı için doğal olarak ödeyemeyeceğimizden, ay sonunda doğal olarak gelip söker, verdikleri gibi alır giderler diye Sabiş de doğal olarak kilit taktırdıydı at nalı kadar. Bir insanın evine telefonla kilit aynı gün mü gelir?
Geldiydi işte.
Bize de telefonun çalmasını beklemek kaldıydı. Nereyi arayacaksın, kilit var koskoca.
Güzel bir şeydi gene de. Bi düşün şimdi… O tarihlerde o koca şehirde evinde telefon olan çok az insan evlâdı var ve biri de sensin bunların. Ama arayamıyorsun, anca mal gibi bekle başında, o çalsın sen aç. Bu da mühim bi şeydi tabii. Demek ki telefon çaldı mıydı, biz beş kardeş, birbirimizi itip kakarak koşacaktık ben açacam diye.
İlk gece hep beklediydik öyle. Sabiş bile geç vakte kadar oturmamıza müsaade ettiydi belki çalar da çocuklar açıp alo malo der, heveslerini alırlar diye. Ama çalmadıydı. Açamadıydık biz de. Ben rüyamda hep telefon gördüydüm. Kilitsiz. Yumurcak Sezercik olmuşum, itfaiyeyi arıyorum, ambulansı arıyorum, polisi arıyorum, hepsini kafa kafaya getiriyorum bizim evin önünde, perdenin arkasından bakıp kıs kıs gülüyorum kendim.
Sabiş, Fikriye Teyze’ye söylene söylene işe gitti sonra. Ablam da kız öğretmen okulunda. Ben, en küçük abim, ortanca abim, bi de en büyük abim oturduk bekliyoruz öyle. Bi çalsa…
Telefon sehpasının yanına oturduydum ilkin, elim ahizenin beş santim üstünde, açıvereceğim ânında. En küçük abim, “Çekil lan şunun başından!” deyip duruyor, ben mızıklanıyorum, en büyük abim gayet havalı, en büyük ya, sanıyo ki çaldığı zaman biz geri duracağız da kalksın gelsin açsın beyefendi. Yek yee! Gitmiş bi de en uzaktaki koltuğa oturmuş burnunu karıştırıyo pis. Bok bekleriz biz seni. Ortanca abim elleri belinde dolanıp duruyo zaten. “Kalk ordan!” dedi birden bana. “Hak geçmesin. Şuraya bir çizgi çekiyorum…” Halının ortasını enlemesine çizdi terliğinin burnuyla, “… Bunu geçmek yok. Kim yetişirse o açar.”
En büyük abim, “Olur mu öyle şey?” dedi oturduğu yerden, “Biz burda en büyük olarak…” Burnundan çıkardığı tatağı başparmağıyla işaretparmağının arasında yuvarlayıp baktı.
Onu kimsenin dinlediği yoktu. Çoktan halının ortasındaki zahiri çizginin gerisine çekilmiştik en küçük abimle biz.
Bekle bekle, yok. Çalmıyor lânet. Nasıl da bir dikkatle bakıyorsam, gözümün önünde koyu yeşil telefonlar uçuşuyor artık. Çişim de gelmiş ne biçim.
“Benim çişim geldi,” dedim.
“Gel avucuma işe,” dedi en küçük abim. “Git de yapsana lan! Şaban!”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Hikaye
- Kitap AdıBenyusuf
- Sayfa Sayısı217
- YazarSezgin Kaymaz
- ISBN9789750537622
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Aslında Her Şey Yolunda ~ Duygu Terim
Aslında Her Şey Yolunda
Duygu Terim
Hayal âleminde yaşayanlar, kendisini her şeyin suçlusu olarak görenler, toplumsal rolleriyle barışamayan kadınlar ve erkekler, çıkış yolunu aşkta bulanlar. Hepsi aramızda. Cesaretimizi toplayabilirsek göz...
- Kızıl Serap ~ Burhan Cahit Morkaya
Kızıl Serap
Burhan Cahit Morkaya
Hayal kırıklıklarıyla dolu bir aşk ve mücadele romanı olan Kızıl Serap’ta, varlıklı bir ailenin iyi eğitimli kızı Ayten’in, İstanbul’un kibar semtlerinde, sayfiyelerinde ve Trabzon’da...
- Bozkırda Altmışaltı ~ Mustafa Çiftci
Bozkırda Altmışaltı
Mustafa Çiftci
Handan bakındı bakındı, “Yumurta alayım,” dedi. “Ama az olsun. Taze olsun,” dedi. “Nasıl olsa burayı öğrendim. Gelir taze taze alırım,” dedi. Sen gel tabii....