Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Benim Rüyalarım Hep Çıkar
Benim Rüyalarım Hep Çıkar

Benim Rüyalarım Hep Çıkar

Esra Kahya

“Taşlıktayım. Elimde makas. Yağmur yağıyor. Tulumbanın kıyısına oturdum. Önümde cansız bez bebekler. İçine böcekli yünler dolduracağım, büyülü kâğıdın arasına da altın sarısı saçlarımdan. Büyülü…

“Taşlıktayım. Elimde makas. Yağmur yağıyor. Tulumbanın kıyısına oturdum. Önümde cansız bez bebekler. İçine böcekli yünler dolduracağım, büyülü kâğıdın arasına da altın sarısı saçlarımdan. Büyülü bir bebek yapmalı. Tam kalbinde saçlarım. İğneyi oraya, hayatının aktığı yere sokmalı ki benim yandığım yerden yansın…”

Umay’dan nefes isteyenler, büyü yazılı bez bebekler, musibetlere karşı yakılan tütsüler, gerçeğe karışan rüyalar, dünyayı daha güzel bir yere dönüştüren kehribarlar, adaklar, muskalar, dualar, beddualar… Benim Rüyalarım Hep Çıkar, kendinden efsunlu öykülerin kitabı.

Esra Kahya, metaforlarla örülü bir dilin hünerli yazarı. Edebiyatımızda yeni ama kalıcı olacak bir ses.

Zaman şimdiymiş.
Beni mucizeye inandıran hocam
Ethem Baran’a…

İçindekiler

Mercan’ın saçları 11
Ufak bir poster meselesi 19
Susmak zamanı 29
Gerçeğe rüya karıştı 37
Yeniçerinin hezeyanı 45
Ben bir yalan uydurdum 53
İşte şimdi yeminini bozduğun andır 63
Monik Hanım ve Şişeler 71
Ölene kadar aramızda 79
Şeytan aldı götürdü 87
Külleri kaldı 99
Yetiş Umay Ana 105

Mercan’ın saçları 

İçimde yine üç kocakarı oturuyor. Az evvel telefon çaldığında kimse yoktu oysa. Tek başıma yünleri ayıklıyordum, çoğu böceklenmiş nemden. Şimşek çaktı. Elektrik gitti geldi, gitti geldi. Fesuphanallah. Kara makası yünlerin üzerine bırakıp kalktım, dışarı baktım. Toprak yol, silme bir lamba ışığı yanıyor işte. Yağmur başlamış hafiften, diğer odaların camlarını kapatmalı, derken telefon çaldı. Yalan yok korktum.

Elim yüreğime gitti, baktım benimkiler geliyor yavaş yavaş. Üçüncü çalışında açtım telefonu, Nesrin tabii: “Adın batmasın nerdesin sen? Konuştunuz mu? Az dur hele. Yok be, kim olacak evde. Hakan ne dedi onu söyle, bırak evi köyü.” Nesrin bir şeyler geveledi. Kulaklarımdan ayaklarıma doğru akan bir şeyler. Cevap vermeden ahizeyi koydum yerine, telefonun fişini çektim. Yünlerin üzerine yığıldım kaldım. Ben oturunca onlar da geldi. Üçü de. Geldiler, oturdular içime. Bir şimşek daha çaktı, elektrik yine gitti. Makas parladı karanlıkta. Makası aldım. Kapkara, kocaman ve kör makası. Ayaklarım taşlığa indi. Kendiliğinden. Hepimiz oradaydık.

Ebe Nine, taşlıktaki odanın önünde oturuyordu yine. Eteğini memelerinin altına kadar çekmiş, ellerini de bacaklarının arasına sokmuş, beni izliyordu. Kınalı saçları vardı. Yüzünde, omzunda, her yerinde tiftik saçlar. Gözlerinin altı kapkara, suratında da biçimsiz lekeler. “Al basmış bunu al,” dedi tulumbanın yanındaki kocakarı. Ne zaman Ebe Nine’nin yüzüne baksam üçü bir olup beni korkuturdu. “Hele sen her sabah bu taşlığı arapsabunuyla köpürtme de gör, senin yüzüne neler basacak neler!” Onlar gülüştü. Ben, “Eyvah!” diyerek kaçtım. Sekiz yaşında var yoktum.

Belim bir karış gelmez bile. Etek belimden sürekli düşer. Büyük Hala öfkelenirdi her seferinde. Eşek kadar kız olduğumu, belimdeki lastiği bile sıkamayacaksam ne boka yaradığımı sayar dökerdi. Sonra öfkeyle o lastiği bir sıkardı ki vah! Gözlerimden yaşlar düşerdi, acıyla. Ama ses çıkarmak ne mümkün? Üç gün taşlıktaki kilerin kuru betonunda turşu kavanozlarına sırtımı verip de etrafımda eğleşen karafatmalarla konuşmak yetti arttı. “Ne olur donumdan içeri girmeyin ben uyurken,” diye yalvardım onlara, bir daha edepsizlik etmeyeceğime yeminler ettim. Uzun ve soğuk üç gün boyunca. “Hadisene,” dedi biri. Hangisi? Bilemedim. Üçü de aynıydı sanki. Aynı kötülükte üç kocakarı işte. Ayağıma annemin eski terliklerini geçirip eşiğin dibinden çalı süpürgesini kaptığım gibi başladım yıkamaya. Ya yüzümü onunki gibi al basarsa? “Olmasın n’olur, yüzüm öyle çirkin olmasın.” “Elin de bir işe yakışmıyor anası kılıklı, kör müsün şuradaki pisliği,” diye kızdı yine. Sundurmanın dibinden bir kahkaha yükseldi. “İlahi Ebe, nasıl da bildin bak bunu. İki gün sonra anası gibi bacaklarını açar da gezer. Karşısına ilk çıkana kaçıverir. Bu da bir çocuk peydahlar, onu da bizim başımıza atar. Gör o zaman şenliği. Hahay, hiç güleceğim yoktu,” dedi Büyük Hala. Bunu duyunca bacağımı açmaktan ve kocaya kaçmaktan çok utandım. Annemden utanmadım nedense. Onu özlüyordum sadece. Ama banyo tasında biraz karanfil eritip saçlarıma sürünce bu özlem geçer gibi olurdu.

Ebe Nine, “Kız Mercan, sen ne demeye sırıtıyorsun?” diye bağırmasa onlarla bir olup da kendime güldüğümü anlamayacaktım. Biber içleri, fasulye çöpleri, yere dökülen tütünler, yapraklar, kedi bokları ayağıma, bacağıma yapıştıkça yüzümdeki sırıtış yerini kaşıntıya, huysuzluğa bıraktı. Bu üç kocakarının tosurdamalarıyla köpüğü iyice çektikten sonra rahatlarım sanmıştım ama yüklükteki yorganları indirmemi emretti üç sesten en buyurgan olanı. Zıplasam, üç kere daha uzasam, üç sene yaşlansam yetişemezdim ki. Elimdeki ıslak süpürgenin sapıyla yorganları indirebileceğimi düşenerek merdivenlerden çıkarken Kız Hoca’nın sesiyle olduğum yerde kaldım.

Herkes ona böyle derdi, Kız Hoca. Ama ben sonuna bir de nine eklerdim. “Kızhocanine”. Biraz da bela. O günden sonra. “Mercan, elindekini kenara bırak. Yorganlar da dursun şimdilik. Benim odaya geç sen hele, ben geliyorum.” Çocuk aklı. İşten kaytardığıma sevinip hoplaya zıplaya geçtim onun o pis odasına. Leş gibi ot koktu. Açık duran camın kenarına oturdum. Ellerime bakıp güldüm. Suda çok kalınca yaşlanıyordu ellerim, kocakarı oluyordum onlar gibi. Çok ses vardı dışarıda. Önüm sıra uzanan toprak yola baktım. Refika Teyze’nin tavuklarına, evin önündeki patpatın inmiş lastiklerine, taşların üzerinde oynayan çocuklara. Sonra kafamı gökyüzüne çevirdim. Aklım almadı. “Çok büyük.” Kuşların evlerini nasıl bulduklarına şaştım. Üzüldüm de saklanacak yerleri olmayışına. Ayak sesi geliyordu. Merdivenden odaya doğru. Terlikler ve bacak ağrısının verdiği ahlar oflar. Bir de makas gıcırtısı. Kapkara, kocaman ve kör bir makasın ağır sesi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Deccal’in Hatırı ~ Sezgin KaymazDeccal’in Hatırı

    Deccal’in Hatırı

    Sezgin Kaymaz

    “Bir çift ölü göz gözlerinin içine dikilmiş, öbür dünyadan buna bakıyordu sanki. Ve ne kadar kibar konuşuyordu ölü. Kılığına bak, ya otopark değnekçisi ya...

  2. Mendil Altında ~ Memduh Şevket EsendalMendil Altında

    Mendil Altında

    Memduh Şevket Esendal

    1946 yılında Hikâyeler İkinci Kitap, 1958’den itibaren Mendil Altında adıyla yayımlanan bu öykülerinde Memduh Şevket Esendal, yine kendine has bir atmosfer yaratıyor. Büyükelçilik, müfettişlik...

  3. Atmaca ~ Hikmet HükümenoğluAtmaca

    Atmaca

    Hikmet Hükümenoğlu

    Saat ikiyi on dört geçiyordu. Daha fazla beklemenin anlamı yoktu artık. Ayağa kalkmak için sandalyemi ittiğimde çıkan gıcırtı sınıfta yankılandı. Sami Hoca tahtaya dönmüş...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur