Fournier’den ebedi yalnızlığa mahkûm olmuş ruhlar için edebi katkılar…
“80 yıl sonra artık bekleyecek sabrım kalmadı. Daha yola çıkmadan varmak istiyorum. Her şeyin hemen olmasını istiyorum ama hiçbir şey olmuyor. Sürekli bekleme halindeyim; bir mektubu, çalmayan bir telefonu, geç kalan birini bekliyorum hep; hiç huzurum kalmadı.”
“Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık”, zaman, sabır(sızlık), aciliyet ve beklemek üstüne bir elkitabı. Kaleminden kara mizahı ve hüznü eksik etmen Fournier hayat(ıy)la dalga geçmeye, kendine iğneden çok çuvaldızı batırmaya devam ediyor.
Çağdaş Fransız edebiyatının en verimli isimlerinden biri olan Jean-Louis Fournier Türk okurunun da son dönemdeki gözde yazarlarından biri…
*
Kitabı Beklemek
Editörüm sabırsızlanıyor. Sabırsızlıkla ilgili kitabımı bir an önce bitirmemi istiyor.
Hiç vakit kaybetmeden kitabımın bir maketini yaptırdı ve sayfa sayısını dahi basına bildirdi.
Böylelikle beni 210 sayfadan oluşacak “sabır ve günlük telaşlarımız üzerine samimi, mizahi yönü kuvvetli ve oldukça melankolik bir metin” yazmaya mahkûm etti.
Neden acele ettiğini anlayabiliyorum…
Bana söylemeye cesaret edemiyor. Bir aksilik olursa diye. Kitabımı bitiremeden göçüp giderim diye korkuyor.
Öyle bir durum olsa bile, yazdıklarımı ben öldükten sonra pekâlâ gözden geçirebilir. Üstelik iyi de reklam olur doğrusu.
Johnny’nin plaklarının satışını düşünüyorum da…
Schubert’i ve onun dokuz senfonisini de düşünüyorum tabii. En meşhuru, tamamlayamadığı senfoni oldu sonuçta.
Tesisatçıyı Beklemek
Çalışma odamdayım.
Sürekli tekrar eden bir gürültü duyuyorum, öyle çok yüksek değil, düzenli olarak düşen bir damla suyun çıkardığı gürültü. Yağmur desem? Yok, gökyüzü masmavi, hava gayet güzel. İçeride yağmur yağıyor. Herhalde duvarın içinde bir kaçak var. Tesisatçıyı aramam gerek.
Tesisatçının adı Mösyö Lagoutte*, yaptığı işe ne kadar da uygun bir adı var.
Mösyö Lagoutte’un gelmesini sabırsızlıkla beklerken düşen damlaları sayıyorum.
Yarın Var
Uluyor, yüzü acıyla buruşuyor, yaşlarla dolu gözleri kafasından fırlayacak gibi, ağzı büzülüyor.
Bir haftalık herhalde. Daha saçları çıkmamış.
Acısı dayanılmaz gibi görünüyor.
Alt tarafı bir çığlık, ilkel bir çığlık hatta. Munch’un çığlığı mı?
Ona ne oluyor?
Bunsen ocağıyla ayaklarını mı tutuşturuyoruz? Bağ makasıyla ayak parmaklarını mı kesiyoruz? Yoksa korkuyor mu? Yaşamaktan mı korkuyor? Hayır. Sadece acıkmış…
Restoranda yemek gelmediğinde aynen böyle davranmaya ne dersiniz, uluyarak yerlerde yuvarlanma fikri kulağa nasıl geliyor? Sabırsızlanıyorsunuz ama yemeğinizin geleceğini biliyorsunuz. Sabırla acı çekerek, bekliyorsunuz.
İyi yetişmiş insanlara diyebileceğiniz gibi ona beklemesini söyleyemeyiz, sonuçta o henüz yetişmiş biri sayılmaz.
Beklemenin ne demek olduğunu daha bilmiyor. Bu onun için henüz var olmayan bir sözcük.
O sadece “şimdi” ve “asla” sözcüklerini biliyor. Biberonunu vermeden birazcık bekletin onu.
Böylelikle ona iki hediye vermiş olacaksınız: Biberonunu tabii ve daha da önemlisi, ona yarının var olduğunu öğretmiş olacaksınız. İyisiyle, kötüsüyle…
Bebek olan aslında benim.
80 yıl sonra artık bekleyecek sabrım kalmadı.
Daha yola çıkmadan varmak istiyorum.
Her şeyin hemen olmasını istiyorum ama hiçbir şey olmuyor. Sürekli bekleme halindeyim; bir mektubu, çalmayan bir telefonu, geç kalan birini bekliyorum hep; hiç huzurum kalmadı.
Eskiden en değerli varlıklarımı beklerdim. Annemi, eşimi, kızımı, hep kadınları bekledim durdum…
Ömrümü beklemekle geçirmiş olacağım, hatta çöldeki Tatarları bile…
Tatar Çölü’nde Drogo Tatarları bekler. Onlarla hiç karşılaşmaz. Beklemekten çok daha önemli bir şey var gerçi…
Dino Buzzati’nin romanı olağanüstü bir hayat alegorisidir, hep şaşırtıcı olanı beklediğimiz bu hayattaki tek hakiki olay ölümdür aslında.
“Cesur ol Drogo, bir asker gibi korkusuzca çık ölümün karşısına, tıpkı bir geçit törenindeymişçesine dimdik dur ve tereddüt etmeden gölgenin sınırını aş, hatta gülümse.”
En Kötüsünü Beklemek
Brassens, “Sahilde biri eksikse, ölmüş demektir” diyor şarkısı Les Copains d’abord’da.
Birini bekliyorsam ve geç kaldıysa, ölmüş demektir.
En kötüsünü hayal etmeyi çok iyi bilirim.
Hayal gücüm oldukça geniştir. Sürekli endişelerle doldurur aklımı, oldukça titizlikle düşünülmüştür hepsi, öyle ufak tefek şeyler de değil üstelik, gerçek birer dramdır her biri.
Kaç kere annemin öldüğünü kurdum kafamda?
Bana yardım ediyordu gerçi: Kendisi gerçek bir hastalık hastasıydı. Doktor olan babamın tıp kitaplarını okumuştu. Ölümcül hastalıkların tamamının semptomlarını bilirdi. Pek çok kez tetanosun kuluçka evresinde olduğuna inanmıştır mesela: Yara koldaysa kuluçka evresi 12 gün sürer, ayaktaysa 21 gün.
Beraber kaç günü kaldığını sayardık.
Pek çok kez ajandama annemin öleceği günü not etmişimdir, başta dolmakalemle yazıyordum, sonra kurşunkalemle yazmaya devam ettim.
Bütün hastalıklara yakalanırdı: Tetanos, beyin tümörü, tüberküloz, üstelik pek çok kez…
Kardeşlerimle ben aralıklı yetimlerdik.
Annemi Bekliyorum
Annem o günü Lille’de geçirecekti. Akşam yemeğine kadar dönecekti tabii.
Kardeşlerimle onu bekledik.
Geç kalmıştı. Tek endişelenen bendim. Her zamanki gibi sinirlerim bozulmuştu.
O akşam yemek yiyemedim. Gece çökerken daha çok endişelenmiştim. Yattım ve Tanrı’ya annemi eve göndermesi için dua ettim. Bir “Babamız”, on tane de “Sizi selamlıyorum Meryem” duasını okuyayım, siz de onu bize geri gönderin olur mu?
Sessizliğini kabul ettiğine yorardım.
Duamı eder ve beklerdim.
Gelmezdi.
Ben de duaları iki katına çıkarırdım. İki kere de tespih çekerdim.
Yok. Gelmezdi.
Kan ter içinde kalırdım. Yatağımda döner durur, iyice telaşlanırdım.
Duaları artırırdım yine: Beş kere on, yani elli tane “Sizi selamlıyorum Meryem❞ okurdum.
Yine de bir şey
olmazdı.
Anne, ölmeni istemiyorum.
Tanrım yapma bunu: Önce beni al. Yeter ki annem dönsün, ben her şeye hazırım. Benden ne isterseniz yaparım.
Her şeyimi öne sürerdim.
Geri dönerse söz veriyorum rahip olacağım.
Sonunda dönmüştü. Ben rahip olmadım gerçi. Tanrı sözümü unutmamıştı.
Benimle daha sonra ilgilenecekti.
..
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıBekleyecek Vaktim Kalmadı Artık
- Sayfa Sayısı104
- YazarJean-Louis Fournier
- ISBN9789750854583
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Atlas ~ Jorge Luis Borges
Atlas
Jorge Luis Borges
Fotoğrafların açıkladığı metinlerden ya da fotoğrafları açıklayan cümlelerden oluşan bir kitap değil bu. Her bir bölümün içeriğini meydana getiren, imgelerle sözcüklerin uyumlu birliği. Bilinmeyeni...
- Körebe – Kelebeğim Münevver’in Ardından ~ Süreyya Karabulut
Körebe – Kelebeğim Münevver’in Ardından
Süreyya Karabulut
Kızını kurban veren bir babanın haykırışını elinizde tutuyorsunuz. “Körebe, Kelebeğim Münevver’in Ardından…” aslında kelimelerin yetersiz kaldığı elim bir cinayetin ardında ve öncesinde yaşananları anlatıyor....
- Asmalımescit 74 (Bohem Hayatı) ~ Fikret Adil
Asmalımescit 74 (Bohem Hayatı)
Fikret Adil
Geçen yüzyılın başında İstanbul’da doğup büyüyen Fikret Adil, “bohem” kavramının içini gerçek anlamda dolduran bir yaşam sürmüştür. Üstelik bunları yazıya dökmesiyle yalnızca bir “Fikret Adil...