Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Beklerken – Zamanın Bilgisi ve Öznenin Dönüşümü
Beklerken – Zamanın Bilgisi ve Öznenin Dönüşümü

Beklerken – Zamanın Bilgisi ve Öznenin Dönüşümü

(Derleyen) Özge Biner, (Derleyen) Zerrin Özlem Biner

“Beklemek zamanla ilgili bir eylem. (…) Art arda gelen zamanda arkadan gelecek olanı içeriyor. Bir tür zamanın içinde bekleme, bir nevi ‘sakin ol, arkadan…

“Beklemek zamanla ilgili bir eylem. (…) Art arda gelen zamanda arkadan gelecek olanı içeriyor. Bir tür zamanın içinde bekleme, bir nevi ‘sakin ol, arkadan gelecek’ anlamı taşıyan bir bekleme hali. (…) Epistemolojik olarak yumuşaklıkla, sakinlikle bir alakası var ‘bekleme’ sözcüğünün. Bir tür sükûnet, eylemsizlik aynı zamanda. Sert bir eylemsizliği çağıran bir eylem aslında beklemek.”
Nilgün Toker

İktidar ile öznenin ilişkisinde beklemenin, daha doğrusu bekletilmenin, eylemsizliğe zorlayan bir niteliği var. Bununla beraber bekle(til)me deneyimi, yeniden biçimlendirdiği özneyi yeni bir eylemliliğe sevk edebiliyor. Nasıl? Bekle(til)mek insana ne yapar, onu nasıl etkiler? Bekle(til)menin ritmi ve rutini, nasıl duygusal etkilere yol açar? Olağanüstü hal politikaları “altında,” hukuki pratiklerin adaletsizliği karşısında, belirsizlik ve sürekli tetiklik halindeki bekleyiş… Mahkeme kapılarındakilerin bekleyişi… Açlık grevi ve ölüm oruçlarındaki
bekleyiş… Mültecilerin ve sınırda kalan veya sınır geçenlerin “yerleşme” bekleyişi… Ve bambaşka bir deneyim: Bektaşilerin tekke ve zaviyelerinin kapatılması üzerine “kollektif eylemsizlik” içinde döngüsel zamanın getireceği adaleti bekleyişleri…

Zerrin Özlem Biner ve Özge Biner’in hazırladıkları derlemede ayrıca Özlem Durmaz, Aslı İkizoğlu Erensü, Özgür Sevgi Göral, Rabia Harmanşah, Sevcan Karcı, Kemal Vural Tarlan ve Nilgün Toker’in katkıları yer alıyor.

İÇİNDEKİLER
SUNUŞ
ÖZGE BİNER – ZERRİN ÖZLEM BİNER ………………………………………………………………………9
NİLGÜN TOKER’LE BEKLEMEYE DAİR…
ZERRİN ÖZLEM BİNER – ÖZGE BİNER ……………………………………………………………………25
“İMKÂNSIZ BİR TALEP” OLARAK ADALETİ BEKLEMEK:
KAYBEDİLENLER VE YAKINLARI
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL ………………………………………………………………………………………………….45
TOPLUMSAL HAFIZA BAĞLAMINDA
ERGENEKON SÜRECİNİN KADINLAR ÜZERİNDEKİ
ETKİSİ: VARDİYA BİZDE PLATFORMU ÖZELİNDE
BİR DEĞERLENDİRME
SEVCAN KARCI ……………………………………………………………………………………………………………..87
ÖLÜMÜN SINIRINDA BEKLEME/ME
ÖZLEM DURMAZ………………………………………………………………………………………………………… 119
ZAMANIN DÖNGÜSELLİĞİNDE BEKLEMEK:
BEKTAŞİLER VE TEKKELERİNİN
YASAKLANMASI ÜZERİNE
RABİA HARMANŞAH…………………………………………………………………………………………………. 141
BİR GEÇİŞ ŞEHRİNDE GİTMEYİ BEKLEMEK:
ZAMANLA YÖNETİLMEK, ZAMANA DİRENMEK
ASLI İKİZOĞLU ERENSÜ …………………………………………………………………………………………. 159
SURİYELİ MÜLTECİLERİN
ZAMAN ALGISI VE DENEYİMİ
ÖZGE BİNER……………………………………………………………………………………………………………….. 183
SINIRDA BEKLEMEK
KEMAL VURAL TARLAN…………………………………………………………………………………………… 203
YAZARLAR …………………………………………………………………………………………………………………. 227

SUNUŞ
ÖZGE BİNER – ZERRİN ÖZLEM BİNER

Ocak 2014

Bu çalışmayı 2014 yılının Ocak ayında İzmir 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi Onkoloji Bölümü’nde hayat ve ölüm arasındaki çizgide beklerken yaptığımız konuşmalar esnasında kurgulamaya başladık. İktidar-özne ilişkisinde bekle(til)menin anlamı, edimi ve işlevi her ikimizin de merak ettiği, üzerine kafa yorduğu meselelerdi. Bekle(til)menin ritmi, rutini ve etkisine dair sezgisel bir öngörümüz vardı. Ne var ki, bu öngörü başka hayatlara tanıklıklarımız üzerinden oluşmuştu. O zamana kadar mutlak bir belirsizlikte bekleme sürecini kişisel olarak deneyimlememiştik. Ocak 2014’te babamızın kanser hastalığıyla olan son mücadelesinde ailece 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi Onkoloji Bölümü’ne taşındık. Kendimizi iç içe geçmiş, birbirinden farklı bekleme süreçlerinin özneleri olarak bulduk. Yeni bir gündelik hayat ritmi, zaman akışı, zamana dair yeni referanslar düşündüğümüzden hızlı yer buldu hayatımızda. Yaşama dair içsel ve reel bir umudun var olması eylemselliği canlı tutuyordu. Çok meşguldük. Umut etmekle, umut ettiğimizin gerçekliğini yoklamakla, elden ne geliyorsa onu yapmakla o kadar meşguldük ki, durmaya, düşünmeye vakit yoktu. Gündelik hayatın bu kurgusu Şubat 2014’te değişti. Hayat düşüşe geçmiş, ölümü beklemenin zamanı gelmişti. Babamın doktoru, aynı zamanda yakın dostu, bir sabah kapının önünde belirdi. Her zamanki sakinliğiyle “son haftalar,” dedi. Haftaların sayısı belli değildi. Dörtten az olduğu öngörülüyordu. O andan itibaren yeni bir bekleme süreci başladı. Bu seferki, beklenenin öngörülebildiği, zamanın olabildiğince yavaş aktığı, insanı içine alan, sürükleyen bir bekleme haliydi.

Yaşama dair umut üzerinden harekete geçirdiğimiz eylemselliğimiz tamamen paralize oldu. Bu durum hayatın algıladığımız hızını yavaşlattı. Mekanik saat ve içsel saat arasında bir tür dengesizliğe sebep oldu. Bekleyişin bu yeni hal ve koşulu için yeni bir var olma biçimi, edimi bulmamız gerekti. İşte tam bu noktada, günün belli saatlerinde dışarı çıkarak yürümeye, yürürken hayattaki farklı bekleme deneyimlerini öznel zaman algı ve deneyimimiz üzerinden konuşmaya başladık. Bekleme süreçlerindeki duygu, düşünce ve performans alanlarının, eylem ve eylemsizlik hallerinin, zaman algı ve pratiklerinin neye karşılık geldiğini, bekleyen ve bekleten ilişkisi üzerinden tahayyül etmeye çalıştık. Yapacak bir şey kalmamasının yarattığı dengesizlik ve iki üç hafta sonrasının hayatımıza getireceği kopuşla başka nasıl başa çıkacağımızı bilmiyorduk. İç konuşmalarımız büyüdü. Bizden öteye geçti. Bir süre sonra, belirsizlik içinde bekle(til)menin bireyin duyularına, zaman algısına, hayatla kurduğu ilişkiye ve iradesine ne yaptığını Türkiye’de iktidar-özne ilişkisi üzerinden tartıştığımız seanslara dönüştü. Üç hafta boyunca yaptığımız bu tartışmalar bu kitabın çıkış noktasını oluşturdu. Bizi, 11-12 Haziran 2015’te İstanbul’da zamansallık, iktidar ve öznellik üzerine düzenlediğimiz bir konferansta bu çalışmayı mümkün kılan değerli yazarlarla buluşturdu.

Haziran 2015

11-12 Haziran 2015 tarihlerinde Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde Türkiye’de iktidarla ilişkisi “beklemek” üzerine kurulan bireylerin şimdiyi nasıl deneyimlediğini, bu süreçte geçmiş algısı ve gelecek kurgularının neye dönüştüğünü masaya yatırdık. Tartışmanın temel meselesi, bekle(t)menin iktidar tarafından yönetim biçimi olarak kullanıldığı durumlarda bireylerin zaman deneyimlerinin, eylem ve eylemsizliklerinin, iktidarla ilişkilerinin neye dönüştüğüydü. Meseleyi dört soru üzerinden irdeledik: İktidar bekletmeyi ne tür bir yönetim aracı olarak kullanır? Yasal ve politik iktidar aracı olarak kullandığı durumlarda bu süreç öznenin eylem ve eylemsizliğini nasıl yapılandırır? İktidarözne ilişkisini nasıl değiştirir, iktidarı neye dönüştürür? İki gün süren konferansta Türkiye’de tutuklu yargılanan, barışı, özrü, yasal tanınmayı bekleyen kişilerin deneyimlerini konuştuk. Bir araya gelen çalışmalar tarihsel anlamda farklı dönemlerdeki bekletilme ve bekleme pratiklerine dayanıyordu. Erken Cumhuriyet döneminde çıkarılan tekke ve zaviyelerin Kapatılmasına Dair 677 sayılı Kanun’dan etkilenen Bektaşilerin bekle(til)me süreçleri, Çoruh Nehri üzerinde inşa edilmesi planlanan baraja karşı yürütülen mücadelenin sebep olduğu bekleme halleri ve bu hallerin dönüştürdüğü ekonomik beklentiler, politik ve duygusal tahayyüller, 1980 dönemi sıkıyönetim mahkemesi arşivinin Kürt siyasi mücadelesine ve cezaevindeki gündelik hayat döngüsüne dair verdiği ipuçları, 1990’lı yıllarda Güneydoğu’da olağanüstü hal yönetimi altında yaşamanın dayattığı beklemeler, barış sürecinin belirsizliği içinde beklemek istemeyen Kürt gençlerinin şimdiki zaman eylemsellikleri, gelecek zamana dair beklentisizlikleri ve 2000-2007 arasında süren ölüm oruçları esnasındaki bekleme halleri ilk günün konuşmalarını oluşturdu. İkinci günkü tartışmalar daha çok içeride (hapishane) ve dışarıda yasal belirsizlik üzerinden deneyimlenen bekleme süreçlerinin bireysel hayatlara olan etkisi üzerineydi. Ergenekon sürecinde Silivri mahkemeleri önünde bekleyen tutuklu yakınları, Terörle Mücadele Yasası çerçevesinde yargılanan tutuklu öğrenciler, cinsiyet değiştirme davasında yasal izin bekleyen trans bireyler ve yasal sürecin kıskacında ülkeden gitmeyi bekleyen mülteciler konuşmaların öznesiydi. Tartışmalar iki önemli nokta etrafında toplandı: İktidarın yasa üzerinden bireyleri zamansal ve mekânsal olarak hapsettiği belirsizlik alanlarında, bireysel eylemsellikler kolektifleşebiliyordu. Bunu takiben de bireylerin vermiş olduğu mücadele sadece iktidarla ilişkilenme biçimlerini değil, iktidarın yönetim tekniklerini de değiştiriyordu. Başka bir deyişle, beklemek eylemi iktidar ve öznenin öngörülmesi zor bir şekilde birlikte dönüştüğü hem mekânsal hem de zamansal bir pratikti. Bu iki gün sonunda yazıların “beklemek” üzerine olan bir kitap çalışmasında bir araya gelmesi için sözleştik ve çalışmaya koyulduk.

Temmuz 2015-2018

Zamanla umut üzerinden ilişki kurduğumuz beraber düşünme ve üretme süreci Temmuz 2015’ten itibaren ölümlere, savaş ve yıkımlara tanıklık etmenin getirdiği çaresizlikle sekteye uğradı. 2015’e dair zihinde mekânsal ve zamansal olarak keskin bir şekilde kayıtlı iki tarih var: İlki 20 Temmuz 2015. Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde düzenlenen bombalı intihar saldırısında otuz üç genç insanın hayatını kaybettiği pazartesi, öğle vakti. Bir diğeri, 10 Ekim 2015. Ankara’da yaşanan bombalı intihar saldırılarında, barış mitingi için toplanmış yüzden fazla sayıda kişinin hayatını kaybettiği pazar sabahı. Her iki saldırıda hayatını kaybedenlerin kesiştiği ortak sorumluluk alanı, savaşın sebep olduğu yıkımın karşısında durmaktı. Temmuz 2015’ten itibaren, Türkiye ölüm ve ihtimalinin gündelik hayatta normalleştirilebildiği bir sürece girdi. Bu süreçte barışı beklemenin, barış sürecinden medet ummanın yerini, savaşa karşı yaşam hakkını savunmak, kaybı görünür kılmak, yas tutma yetisini kaybetmemek için mücadele vermek aldı. Diyarbakır, Şırnak, Hakkâri ve Mardin şehir merkez veya ilçelerinde büyük bir yıkım savaşı yaşandı. 16 Ağustos 2015 ile 21 Ocak 2016 tarihleri arasında on dokuz ilçede ne zaman sonlanacağı önceden haber verilmeyen, gün boyu süren elli sekiz sokağa çıkma yasağı ilan edildi.1 İnsanlar yaşadıkları yerlerde önce günlerce çatışmaların çıkacağı günü, sonrasında da kaçamadıkları sesler içinde günlerce çatışmaların sona ermesini beklediler.2 Beklemenin ve bekletmenin hem tanıdık hem de yeni bir şekli söz konusuydu. Maruz kalınan şiddetin ne tür bir şiddet olduğuna, bu şiddet karşısında harekete geçirilen eylemsellik hallerine bu sefer anında tanıklık etmek mümkündü. Yaşanan şiddetin görüntüleri çekiliyor, internet ve elektrik kesintisi olmadığı zamanlarda bunlar sosyal medya üzerinden paylaşılıyordu. Acil tıbbi müdahalelerin gerekliliği, görüntü ve yazışmalar üzerinden iletiliyordu. Şiddet yaşamı hedefliyordu, yaşamın ölüm karşısında kaybettiği anlarda bu sefer cenazeler bekletiliyordu.

15 Temmuz 2016 politik ve yasal anlamda yeni bir şiddet döngüsüne girilen başka bir tarih. Bu tarihten itibaren belirsizlik üzerinden bekleterek yönetme biçimi gündelik hayatin her alanına en ince şekilde sızdı. 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe girişiminde iki yüz elli bir kişi hayatını kaybetti. Ertesi gün itibariyle tüm ülke genelinde iki yıl boyunca olağanüstü hal (OHAL) yönetimi uygulandı. Hemen akabinde, kanun hükmünde olduğuna karar verilen kararnameler (Kanun Hükmünde Kararname/KHK) yayınlandı. Kanun hükmünde kararnameler hayatın her anına müdahale edilebilirliğin toplumsal gerçeklikte karşılık bulmasına ivme kazandırdı. Her biri, binlerce insanı ne kadar olduğu bilinmeyen bir süre yaşadıkları mekân ve zamanın dışında bıraktı. Bu süreçte, hukukun işleyiş şekli, sivil hak ve özgürlüklerin askıya alınması, her türlü eleştirel fikre olan tahammülsüzlük ve cezalandırma, yaşamın öngörülemezliğini kaygı, korku ve tedirginlik üzerinden sabitledi. Gündelik hayatın akışına yeni bekleme halleri ve koşulları yerleştirdi.

KHK’lerin yayınlamasını beklemek bu yeni hallerden biriydi. OHAL’in uygulandığı iki sene boyunca on binlerce kişinin işini kaybetmesine, hak ve özgürlüklerinin elinden alınmasına yol açan otuzdan fazla KHK yayınlandı. Bunlardan ilki darbe girişiminden sekiz gün sonra, 23 Temmuz gecesinde, sonuncusu ise OHAL’in bitmesine on gün kala 7 Temmuz 2018 tarihinde açıklandı. Yayınlanan kararnameler arasındaki zaman dilimi sabit değildi. Genellikle perşembe veya cuma günleri yayınlanıyorlardı. Kimi zaman öncesinde kamuoyuna duyuruluyordu, kimi zamansa duyurulmuyorlardı. Bu durum yeni bir KHK’nin çıkma ihtimalini zamansal olarak herhangi bir perşembe veya cuma gecesinde sabitledi. Belirsizlik ve tetikte bekleme halindeki süreklilik, eylemsellik halini ve kapasitesini koşullandırdı. KHK yayınlandığı zaman listelerden isim ve kurum tarama, ismine rastlanan tanıdıklarla iletişime geçme/iletişimi kesme işi ayda birden fazla yapılır oldu. Yayınlanan KHK’da ismin bulunmaması KHK sonrasında pratik edilen bekleme rutininde çok ciddi bir değişikliğe neden olmuyordu. İsmin bulunması ise o zamana kadar deneyimlenen gündelik hayatı yerle bir ediyor, yepyeni bir var oluş biçimini öğrenmeyi, yeniden bir gündelik hayat kurmayı, beklemenin yeni rutinine alışmayı gerektiriyordu. KHK’li olmak ve olmamak iktidar-özne ilişkisinde yeni bir belirleyiciye dönüştü. Bunun gerçekliği ve ihtimali insanların zaman mekân ilişkisini, duygu ve düşünce performansını etkiledi.

Belirsizlikte bir diğer bekletilme pratiği hukuki alana müdahale üzerinden yaşandı. Gözaltı karar ve uygulamaları, tutuklu ve tutuksuz yargılama süreçleri beklemenin yeni bir tipolojisini dayattı. Her an her şeyin olabilmesi ihtimali kamusal alanda kabul gören bir beklentiye dönüştü. Zamansal anlamda kestirilemeyen ve hayatın her alanına değen gözaltı ve tutuklama kararları, yargılama süreçleri belirsizlik rejiminin etkisini sertleştirdi. İktidar, özneyle olan ilişkisini cezalandırma/cezalandırmama pratiği üzerinden düzenledi. Ceza sürecinde verilen derslerle “kabul gören normu” belirledi.5 Milletvekilleri, avukatlar, gazeteciler, insan hakları savunucuları, öğrenciler, akademisyenler, sivil toplum çalışanları cezalandırma sürecinde hedef aktörlere dönüştü. Beklemenin bu yeni tipolojisinde bekle(til)me hal ve koşulları öznenin belirsizlikte tutulduğu mekâna göre farklılaştı. Öte yandan mekânsal farklılığa rağmen bekletilen belirsizliğin benzerliği beklemenin şiddetine maruz kalmada bir tür vardiya yarattı. Bekleme mekânsal anlamda sadece devlet kurumlarının için de ve/ya önünde değil, aynı zamanda evlerde, işyerlerinde ve insanların sosyalleştiği kamusal alanlarda yaşandı. Mahkeme kapıları, hapishaneler, evler, kamusal alandaki sosyalleşme alanları beklemenin eşzamanlı hem bireysel hem de kolektif olarak deneyimlendiği mekânlara dönüştü. Bu durum farklı bekletilme hal ve koşullarında bir tür etkileşim yarattı. Bekletilirken deneyimlenen duygu ve düşünceler arasında geçirgenliğe vesile oldu. Kronik bekletilme6 karşısında verilen mücadelenin kamusal ölçekte bireysel ve kolektif alanlarını belirledi. Hukuka olan inanç azalmasına rağmen, hukuki sürece başvurular devam etti. Hukuki yollara başvurmak – her hak ihlali karşısında– ihlali kayıt altına almanın bir yolu olarak görüldü. Hukuktan umulamayan medet zamansallıktan umuldu. Şiddet döngüsünde gündelik hayatın sürekli kesintiye uğraması ve her kesintiye uğradığında yeniden inşası içinde yaşanan politik sürece anlam verme, yeni bir biçimde sorgulama çabasını da beraberinde getirdi. Bu durum üç zaman diliminin tek soruda buluştuğu bir düşünme sürecine vesile oldu: Gelecek tahayyülünün engellendiği, şimdideki hayatın kesintiye uğradığı, her alanına müdahale edilebilirliğin toplumsal gerçekliğe yerleştirildiği bir bağlamda yeni var oluş alanları nasıl açılabilir?

Nisan 2019

Bu çalışma bu soruya verilen bir cevap aslında. İçinde yaşadığımız sürece anlam verme çabasının bir ürünü. Dört sene önce bir kitapta bir araya getirmek için sözleştiğimiz bir çalışmanın bu kadar uzun bir zaman diliminden sonra sonlandırılabilmesi entelektüel üretimin belirsizlik vardiyasında payına düşeni almasıyla alakalı. Öte yandan, sözün geç de…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Araştırma-İnceleme Politika
  • Kitap AdıBeklerken - Zamanın Bilgisi ve Öznenin Dönüşümü
  • Sayfa Sayısı229
  • Yazar(Derleyen) Zerrin Özlem Biner , (Derleyen) Özge Biner
  • ISBN9789750527470
  • Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2019

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur