Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bekaretin El Değmemiş Tarihi
Bekaretin El Değmemiş Tarihi

Bekaretin El Değmemiş Tarihi

Hanne Blank

Bekâret nedir? Koruyup saklamak mı gerekir, yoksa hemen kurtulmak mı? Kaç çeşit bekâret vardır? Birinin bakire olup olmadığını anlayabilir miyiz? Bekâretin kanıtı yalnızca himen…

Bekâret nedir? Koruyup saklamak mı gerekir, yoksa hemen kurtulmak mı? Kaç çeşit bekâret vardır? Birinin bakire olup olmadığını anlayabilir miyiz? Bekâretin kanıtı yalnızca himen denilen küçücük bir doku parçası mıdır? Kaç çeşit himen vardır?
Yüzyıllardır aile, eğitim, tıp, yasa, din gibi ataerkil kurumlar tarafından bedenlerimiz üzerine inşa edilen bekâret kültürü hakkındaki kapsamlı araştırmasında Hanne Blank bunlar gibi daha birçok soruya yanıt arıyor. Blank, kitabın “Bekâretbilim” başlıklı ilk kısmında bekâretin tıbbi ve bilimsel yönleri konusuna odaklanırken aslında kolayca gözden kaçırılabilecek, varla yok arası, incecik bir zara “himen” adını veren tıp biliminin özünde işlevsiz bir zar parçasını nasıl “işlevli” hale getirdiğini ele alıyor. İkinci kısım “Bakire Kültürü” ise bekâretin toplumsal ve kültürel yönleriyle ilgileniyor: Bekâret gibi soyut kavramları uygulamaya geçirme sürecinin, kaçınılmaz olarak hem geçmişin hem günümüzün ortamını, kuramlarını, düşünüşlerini ve göreneklerini yansıttığını; kuşaktan kuşağa aktarıldığını ortaya koyuyor.
“Bekâret hakkında bildiğinizi sandığınız her şey yanlış,” diyen Blank, bekâretle ilgili olarak şimdiye dek aklımıza gelmeyen, gelse bile hiç sorgulamadığımız sorular üzerinden bu mitin el değmemiş tarihinin izini sürüyor.

Önsöz: Türkiye’de Bekâretin “El Değmemiş” Tarihi

Soruna yol açan kadının bedeni değil, o bedene yatırım yapılma biçimleridir.

Butler 1987:139

Kadın bedeninin ve cinselliğinin, aile, eğilim, hukuk, tıp, dil ve din gibi başlıca toplumsal kurumlar yoluyla sürekli gözlem ve denetim allında bulundurulması, ataerkil düzenlerin özünü oluşturur. Bu kurumların başında gelen baba rolündeki devlet, kimi zaman açıktan açığa, kimi zamansa el altından kadınların hem emek üretme hem üreme anlamındaki üretkenliğini erkek egemenliğini sürdürme yolunda var gücüyle yönelmeye çalışır. Diğer birçok ataerkil toplumda olduğu gibi, Türkiye de de kadınlar, bedensel ve cinsel olarak birçok kontrol mekanizmasına maruz bırakılır. Namus kavramıyla ayrılmaz bir bütün oluşturan bekâret olgusu, bu kontrol mekanizmalarından biridir, hem de en güçlülerinden biri.

Bekâret, tanımlaması çok kolay bir kavrammış gibi görünür. Ne de olsa bu sözcüğü günlük yaşamımızda sıkça duyar ve kullanırız. 5N1K’lik bir konuymuşçasına, arkadaşlarımızla bekâretimizi ne zaman, nerede, nasıl, neden ve kiminle kaybettiğimize dair ayrıntılı konuşmalar yapar, “Acaba bekâretimi kaybettim mi?” korkusuyla doktora koşar ya da Güzin Abla köşesini “Mastürbasyon bekâreti bozar mı?” gibi sorularla donatırız. Ama bekâretin ne olduğunu ya da olmadığını, bunun kimin tanımı olduğunu sorgulamayız hiç. “Kimin namusu?” sorusu kulağı tırmalamazken “Kimin bekâreti?” sorusu saçma gelir, çünkü bekâret, Hanne Blank’in de anlattığı gibi, zaman içerisinde toplumsal bir kurgu olmaktan çıkarılmış, temeli bedenimize atılmış, bireysel ve fiziksel bir olguya dönüştürülmüştür. Peki nedir bekâret? Bir bilmece midir dilden dile dolaşan ve kansız cevabı olmayan:

Gözle görülmez, elle tutulmaz, Bıraktığı kanın altında yatar beyaz. Ya bir çarşaf yatakla durmaz, Ya kefen başında bir çığlık avaz avaz, Bil bakalım nedir bu maraz…

Yoksa duyduğumuzda, ardındaki erkek egemen zihniyeti sorgulamadan gülüp geçmemiz beklenen bir fıkra mıdır:

Adamın biri evlendikten iki gün sonra karısını öldürür ve hakim huzuruna çıkarılır Hakim sorar. “Neden öldürdün oğlum karını?” Adam, “Bakire değildi Hakim Bey,” der Hakim, “O zaman neden birinci gün öldürmedin?” diye sorduğunda, adam. “Birinci gün bakireydi Hakim Bey.” diye cevap verir.

Fıkra bitti, burada gülmemiz lazım… Oysa olmuyor, gülemiyoruz. Hakim ne demek istiyor burada, diye düşünüyoruz umarsızca gülmek yerine. Neden gerekeni yapıp anında öldürmedin de bir gün daha yaşamasına izin verdin kadının, demeye getiriyor hakimin sorusu. Hani adam kadını evliliğin ilk günü öldürse haklı çıkacak ve bir cinayet daha namus gerekçesiyle görmezden gelinecek. Ne de olsa hiç zaman kaybetmeden kanı akıtmak lazım çünkü hepimiz biliyoruz; namus beklemez, kirlendi mi çamaşır suyuyla değil, ancak kanla temizlenir. Gülüp geçmemiz gerekiyor bu fıkralara ama yapamıyoruz. Hepimizin bir şekilde canım yakmış bekâret/namus dediğimiz bu meret; kimimizin kini daha çok, kimimizinkini daha az. Öyle gülüp geçemeyiz.

Bekâretin ne anlama geldiğini öğrenmek için bilmeceleri. fıkraları bir kenara bırakıp ilkokuldan içimize işleyen bir alışkanlıkla sözlüğe bakabiliriz. Türk Dil Kurumu’nun (TDK) internet üzerindeki Güncel Türkçe Sözlüğü’nde “bakire” sözcüğünü aradığımızda, karşımıza “cinsel ilişkide bulunmamış (dişi), kızoğlan. kızoğlankız” açıklaması, “bekâret” sözcüğüne baktığımızdaysa, “kızlık; saflık, temizlik, masumluk” gibi anlamlar çıkıyor karşımıza. Günlük dilde bekâret yerine daha çok kullanılan “kızlık” sözcüğünün anlamına baktığımızda da, “cinsel ilişkide bulunmamış bayanın durumu, bir kadının evlenmeden önceki yaşantısıyla ilgili” tanımlarını görürüz. Bu açıklamalara göre, cinsel ilişki ve/veya evlilik, Türkiye’de bekâretin ana ölçütlerini oluşturuyor. Bir de tabii “kızlık zarı’ diye bildiğimiz anatomik yapı var ki bunun etraflıca açıklaması sözlüklere sığmaz, sığdırıldığında da sayısız kadının yaşamını derinden etkileyen ataerkil bir tanımla değil, toplumsal, politik ve ekonomik çağrışımlardan arındırılmış basit bir anatomik tanımla karşımıza çıkar Ama yine de sözlüğe bakmakta fayda var. Bedenimizdeki bu varla yok arası zar, erkek egemen dil kurumumuz tarafından nasıl tanımlanıyor, anlamlandırılıyor görmek lazım. Görelim ki bedenimizi acilen, yeniden nasıl tanımlamamız gerektiğinin iyice farkına varalım.

TDK sözlüğünde kızlık zarı, “cinsel ilişkide bulunmamış kızların döl yolunu kısmen kapayan zar, ” diye açıklanıyor. Tıpkı bekâret gibi, cinsel ilişki ve, burada açık açık söylenmese de. bekâretin ayrılmaz bir parçası olduğu evlilik ölçütleriyle tanımlanan “kızlık zarı.” kızlarda, yani henüz zifaf yatağında penisin sihirli dokunuşuna nail olmamış ve kadınlık mertebesine erişmemiş dişi insanlarda “dölyolunu” sanılanın aksine tamamıyla değil, kısmen kapatan zardır, Hanne Blank’in bu kitapta sunduğu kapsamlı tarihsel çalışmanın da gösterdiği gibi. bu zarın tıpta adının konulmasıyla ve tıp kurumunun da toplum üzerinde büyük bir güç elde etmesiyle birlikte, bekâret adlı kontrol mekanizması ataerkil toplumlarda ciddi bir değişim geçirmiş ve doktorlar, kadınların bedenleri ve cinsellikleri üzerinde hiç de azımsanmayacak bir yetkiye kavuşmuştur. Bu sözlük tanımında dikkati çeken önemli bir…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur