Ludwig van Beethoven’ın müzik hayatı 1780’lerde, Almanya’da,ailesini geçindirmek için saray orkestrasında viyola çalmasıylabaşlamıştı. Mutsuz ve öfkeli babasının evde yarattığı kasvetlihavayı, en çok kardeşi Karl’la, Ren Nehri kıyısında zaman geçirerekkırıyordu. Giderek yitirdiği işitme yetisine rağmen, müziğini doğayaduyduğu sevgiyle bestelemek ve büyük kitlelere erişilir hale getirmekistiyordu. Sarayda ya da birinin emri altında değil, halkın içinde,herkes gibi yaşayarak yapacaktı bunu. Çünkü Beethoven’a göremüzik, soluduğumuz hava kadar doğaldı ve herkes içindi.
Klasik Batı Müziği’nin önemli bestecilerinin yaşamlarını 2006’danbu yana çocuklar için romanlaştıran yazar, viyola sanatçısı veakademisyen Göknil Özkök, bu kez doğanın sesini, renklerini,biçimlerini, kokularını müzikle anlatmayı hayatınınamacı olarak gören; aksi mizacının ardında yüreğimerhametle çarpan, çağlara ilham olmuş bir ozanın,Ludwig van Beethoven’in yaşamını kaleme alıyor.
İçindekiler
Bonn, 1782, 13
Viyana, 1818, 21
Anlat Bana, 28
Ren Nehri Kıyısında, 1782, 31
Müziğin Sözcükleri, 38
Mutfaktaki Gizli Mutluluk, 44
Mart 1787, 50
Güzelliğe Bakan Pencere, 56
Mozart, Salieri ve İmparator Joseph, 61
Keder Dolu Mektup, 70
Temmuzda Veda, 74
Dostum Wegeler Bonn, 1789, 77
Karşılaşma, 87
Tuşlara Fısılda Eleonore, 93
Evdeki Kara Bulutlar, 102
İksir, 106
Kırda Davet, 112
Beklenen Teklif, 118
Ayrılık, 122
Geçmişten Yüzler, 127
Savaş Yanından Geçerken, 131
Viyana’da Hayat, 137
Derslerden Dostluğa, 141
Beethoven’ın Odası, 147
Kemirgen, 157
Yine Bir Arada, 162
Wegeler’e Mektup, 174
Sanatın Sunduğu Güzellikler, 178
İnsanlardan Uzakta, 1802, 183
Vasiyetname, 187
Yeni Bir Senfoni, 190
Yeni Evde Eski Dostlarla, 196
Kaspar Karl, 208
Bir İcat Hayat Kurtarabilir mi?, 211
Yeni İcatlar, 215
Viyana, 1818, 220
Hayat ve Paylaşılanlar, 223
7 Mayıs 1824, Konser, 232
Karl, 243
Kardeşi Johann’ın Evinde, 249
Son Mektuplar, 259
Oyun Bitti, 267
Hayatımın en güzel iki notasına,
Yaz’a ve Ozan’a…
“Sanatınızı yalnızca icra etmeyin,
aynı zamanda onun sırlarına doğru yol alın.”
Ludwig van Beethoven
BONN, 1782
Karanlık odanın köşesine sinmiş oğlunun karşısında hareketsiz duruyordu Johann van Beethoven. Öyle iri yapılıydı ki, kapı aralığından süzülen ışık, soğuk, renksiz bir duvar gibi ayakta, kıpırtısız duran çocuğun üzerine düşürmüştü adamın gölgesini. Bir süredir huzursuzluk ve öfke hâkimdi eve.
Kışın kasveti ve soğuğu diğer evlerde aile sıcaklığına yenik düşerken, Beethoven’ların evinde tüm sertliğiyle yaşamı zorlaştırıyordu. “Bugün piyano çalıştın mı?” diye sordu baba Beethoven, kararlı ve sert bir sesle. Yanıt gelmedi. “Efendim?” diyerek sesini biraz daha yükseltti babası, elini kulağına götürerek. “Duyamadım!”
Johann van Beethoven saray korosunda şarkı söyleyen bir tenordu. Sahip olduğu güçlü ve tiz sesini koroda hakkıyla kullanamasa da, iş çocuklarına bağırmaya gelince camları titretmeyi başarıyordu. “Evet, seni dinliyorum,” dedi. Bu kez sesini iyice alçaltmış, yüzünü Ludwig’in yüzüne doğru yaklaştırmıştı. Sözcükler, tıslayan bir yılan gibi, simsiyah gözleri korkuyla büyümüş çocuğun yüzüne doğru uzuyordu sanki. “Evet baba, söylediğin gibi çalıştım,” dedi Ludwig aceleyle. Çünkü hemen yanıt vermezse, bu yılan evin dört bir yanını sarabilirdi. Verdiği yanıtla rahatlamıştı ki, gerginlik yaratacak yeni bir soru sordu babası.
“Nerede? Nerede çalıştın?” Derisi gıcırdayan çizmeleriyle ahşap zeminde bir sağa bir sola doğru yürüyen babasını takip ediyordu gözleriyle. Bu gıcırtılar Ludwig’i iyice geriyor, kalp atışlarını hızlandırıyordu. “Bugün saraydaydın. Bütün gün provan vardı, değil mi? Koskoca bir gün, piyano yerine orkestrada viyola çaldın,” diyerek çenesini kaşıyor, duvarlara, tavana bakıyordu. Babasının bu halleri Ludwig’in içinde yavaş yavaş şişen bir balon gibi göğsünü sıkıştırıyor, soluk almasını neredeyse imkânsız hale getiriyordu.
“Bana yalan söyleme Ludwig. Duydun mu beni?” Az önce duvarlar üzerinde gezinen gözleri şimdi Ludwig’in simsiyah gözlerinin derinliklerine kilitlenmişti. Öfkesi, her defasında biraz daha büyüyen kıvılcımlar saçıyordu. Ludwig ise sessizliğin kafesine hapsolmuş bir kuş gibi korunmasız, titreyen bacakları üzerinde durmaya çalışıyordu ki, bir anda babasının büyük adımlarla kendisine doğru yürüdüğünü gördü. Yerinden kalkmaya fırsat bulamadan, babasının kolundan çekmesiyle kendini yerde sürüklenirken buldu. “Neyi yüzüme vurmaya çalışıyorsun acaba, ha? Sarayda bir işin var ve para kazanıyorsun artık! Neden? Çünkü ben sizin geçiminizi sağlayamıyorum.
Benim istediklerimi yapmamana neden bu, öyle değil mi? Bana kafa tutmak aklınca!” Ludwig babasının sesindeki bu alaycı tondan, sürekli kendi kendisini aşağılamasından bıkmıştı. En kötüsü de aklına bile getirmediği durumlardan ötürü suçlanmaktı. Yine sarhoştu babası; evini ve ailesini geçindirememesinin nedeni de pekâlâ buydu. İçkiye harcadığı para, maaşının yarısından fazlaydı üstelik. Ama baba Beethoven’ın umurunda bile değildi bu. Saraydaki işini sürekli içtiği için kaybedebilirdi ama ona sorsanız, içmesinin sebebi saraydaki işinden memnun olmamasıydı.
Odanın kapısını, çizmesinin aşınmış burnuyla iterek açan baba Beethoven, kapının arkasında duran iki küçük oğlanı, Karl ve Johann’ı öfke dolu bakışlarla uzaklaştırdı, Ludwig’i de hızla odanın ortasına fırlattı. Anneleri Maria Magdelena diğer odanın kapısından acı dolu gözlerle oğluna bakıyor, sesini çıkaramadan bekliyordu. “Bu aileden deden gibi bir müzisyen yetişti. Onun ismini taşıyorsun sen,” diye homurdanmaya başladı babası. Her akşam aynı şeyleri söylemekten usanmıyordu bu adam.
Ludwig’in kendisinden iki yaş küçük kardeşi Karl, her an harekete geçecekmiş gibi kıpır kıpırdı ama bir yandan da babasından ödü kopuyordu. Babaları masanın önündeki sandalyeye oturup konuşmasını sürdürdü. “Tek isteğim, şu sahip olduğun yeteneğini herkese göstermendi. Sen de dâhi çocuk olarak ülke ülke gezebilseydin, hepimiz para içinde yüzecektik. İmparatorluklardan, krallıklardan altın yağacaktı evimize. Ben de gurur duyacaktım oğlumla ama artık çok geç.
On iki yaşındasın. Küçük bir çocuk değilsin, yeteneğin de kimsenin umurunda değil artık. Çöpe attın tüm yeteneğini sen. Ahmak!” Ludwig babasının tüm bu söyledikleri için derin bir üzüntü duyuyordu. Müziği ve yeteneği için söylenen onca övgü dolu sözü babası umursamıyordu bile. Onun tek derdi, ünlü bir çocuğun babası olabilmekti. Mozart’ın babası Leopold Mozart gibi. “Ludwig yeteneğini çöpe atmadı baba!” Babalarının öfke dolu sesinden sonra duyulan bu cılız ama korkusuz ses, Ludwig’i ve annesini dehşete düşürmüştü. “Ludwig’in yeteneğinden ve bestelerinden herkes nasıl bahsediyor, hiç mi duymuyorsun?” Johann van Beethoven ağır bir hareketle başını diğer iki oğlunun, Karl ve Johann’ın durduğu yöne çevirdi. “Eeeh!” diyerek tekrar önüne döndü baba Beethoven. Boş bardağını masaya vurdu.
Maria Magdelena hemen içki sürahisini kocasına uzattı, tüm kalbiyle bir an evvel susmasını ve sızmasını dileyerek. Annesinin ellerinin titrediğini bir tek Ludwig gördü. “Sen hiç konuşma istersen, müzikten zerre kadar anlamayan yeteneksiz çocuk!” Anne Maria Magdelena, Karl’ın gözünün içine bakıyordu susması için ama Karl, babalarının abisine bu kadar yüklenmesine dayanamıyordu. “Ludwig çok çalışıyor. Her akşam piyanonun başında. Akşamları evde olsan görürsün.”
“KARL!” Annesi daha fazla dayanamamış, Karl’ı susturmak için araya girmişti. Ama Karl öfkeyle kükreyen küçük bir aslan yavrusuna benziyordu. “Eğitimini sürdürmesi gerekirken bizim için para kazanmak zorunda! Senin yüzünden!” dedi. Sesinin ne kadar yükseldiğinin farkında değildi. Babası yüzünde alaycı bir gülümsemeyle ayağa kalktı, bir an dengesini bulmak için masaya tutundu ve kendini Karl’ın durduğu yöne doğru bıraktı. Bunun ardından ne geleceğini bilen Ludwig kendisini babasının önüne doğru attı ve, “Dur! Sakın ona bir şey yapma!” dedi ama babasının öfkesi artık söndürülmesi zor bir yangına dönüşmüş, alevlerini her yere saçmaya başlamıştı.
Elini havaya kaldırdığında, Ludwig kardeşinin önüne geçmişti. İşte o an yüzüne esaslı bir tokat yedi. Tokat kulağına gelmişti. Büyük bir çınlamayla sersemledi. O çınlama büyük bir uğultuya dönüştü. Karl, Ludwig’e sarıldı. Maria Magdelena, elinden hiçbir şey gelmiyor olmasının pişmanlığını yüreğinin en derin yerinde hissederek oğluna doğru yaklaştı ve yanındaki sandalyeye yığılıp kaldı. Küçük Johann ise olduğu yerde başını önüne eğmiş, omuzları sarsılarak ağlıyordu. Johann van Beethoven bu tablonun içinde kalmamak için hızlı adımlarla sağa sola çarparak odadan çıktı.
Yatak odasına gidip kendini yüzüstü yatağa bıraktı ve evin duvarlarını titreten horultusunu etrafa saldı. Bu sahnenin sıklıkla oynandığı kasvetli evin, bir zamanlar daha huzurlu bir yuva olduğunu hatırlıyordu çocuklar. Anneleri her zaman sessizdi, içe dönüktü ama en azından çok sevdiği kocasıyla ve çocuklarıyla mutluydu. Ne yazık ki, Johann van Beethoven’ın başarısız bir müzisyen olması, hırsı ve kendini yetersiz görmesi günden güne onu çekilmez bir adama dönüştürmüştü. Kendi babası Ludwig van Beethoven ne kadar önemli bir müzisyen ve saygıdeğer bir insansa, kendisi babasının yarısı kadar bile olamamıştı. Bu onu deliye çeviriyordu. Kendi hayallerini oğlunun gerçekleştirmesini ummuştu ama bu planı da kendince başarısız olunca, Johann van Beethoven kendini içkiye vermiş; sarhoş, kaba, dengesiz bir adam olup çıkmıştı.
Görünmez bir bulut, odadaki üç kardeşi ve annelerini ağırlığıyla eziyordu sanki. Nefes almak olanaksız gibiydi. Karl ve Ludwig yerlerinden kıpırdamamış, birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. İkisinin de aklından aynı düşünce geçiyordu. Ludwig kardeşinin elini sımsıkı tutarak, “Tüm bunlar bitecek,” dedi. “Biz bu evden ayrıldığımızda bitecek.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Biyografi-Otobiyografi
- Kitap AdıBeethoven: Müziğin Ozanı
- Sayfa Sayısı275
- YazarGöknil Özkök
- ÇevirmenEmrah İmre
- ISBN9789750763168
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2024