Çağdaş edebiyatın devlerinden Muriel Spark’tan anlatıda zaman algısını ters yüz eden, vurucu bir roman: Bayan Jean Brodie’nin Baharı.
Uygun adım yürüyenlere, liderlerin gölgelerinde büyüyenlere ve kendi gözlerinde yücelenlerin sefaletlerine zarafetle atılan hınzır bir bakış, trajik bir komedi.
Muriel Spark, çağdaş klasiklerden sayılan bu kendi küçük, etkisi büyük romanda karizmatik ve tartışmalı bir liderin, Bayan Jean Brodie’nin baharını, verimli topraklar üzerine değil, dünya adını da verdiğimiz çorak manzaranın koyu gölgesine itiyor.
Bayan Jean Brodie’nin Baharı, çapraşık bir alemde gelişen fidanların, zamanın insafına kalmış yaşamların ve birey olmanın imkansızlığının çarpıcı resmini gözler önüne seriyor.
- BÖLÜM
Oğlanlar, Marcia Blaine Okulu’nun kızlarıyla konuşurken bisikletlerinin öteki yanında, gidonları tutarak duruyordu; böylece cinsler arasında koruyucu bir çit oluşuyor, oğlanlara da her an Sıvışıcakmış havası veriyordu.
Kızlar panama şapkalarını çıkartamazdı, çünkü okulun kapısından fazla uzakta değillerdi, şapkasız gezmekse suçtu. Kafadaki şapkanın doğru takılış biçiminden bir nebze uzaklaşması, dördüncü ve daha üst sınıftaki kızlarda görmezden gelinebiliyordu: yeter ki şapkalar çapkınca yana eğilmiş olmasın. Şapka kenarının arkada kıvrık, önde inik durmasına dayanan, geçerli kuralda başka sapmalar, incelikli, kurnazca değişiklikler yapılmıyor değildi. Zaten, oğlanlarla konuşurken birbirlerine iyice sokulan beş kızın şapka takış biçimi de birbirinden kesinkes farklıydı.
Bunlar ‘Brodie takımını’ oluşturan kızlardı. Okul müdiresi küçümseyen bir edayla onlara bu adı takmadan önce de böyle bilinirlerdi; ortaokula başladıkları yıldan, yani on iki yaşından beri. O günlerde müfredatla ilintisiz, müdire hanımın deyişiyle “okul içinde okul” kadar, gereksiz bir sürü konudaki engin bilgileri nedeniyle Bayan Brodie’nin öğrencisi oldukları hemen anlaşılırdı. Bu kızların Buchman öğretilerinden, Mussolini’den, Rönesans ressamlarından, temizleme kremiyle yabani çalı merheminin cilde emektar suyla sabuna göre çok daha yararlı olduğundan, ‘aybaşı’ sözcüğünün anlamından haberdar oldukları ortaya çıkmıştı; Winnie the Pooh’nun yazarının Londra’daki evinin döşenişi uzun uzun tanımlandığı gibi, Charlotte Brontë’nin ve bizzat Bayan Brodie’nin aşk hayatları da güzelce anlatılmışti onlara. Einstein’ın varlığından da, İncil’in gerçek olmadığını düşünenlerin savlarından da haberdardılar. Astrolojinin ilkelerini biliyorlardı, ama Flodden Muharebesi’nin tarihini ya da Finlandiya’nın başkentini, hayır. Brodie kızlarının biri dışında hepsi Bayan Brodie gibi parmak hesabıyla sayı sayar, az çok da doğru sonuçlara ulaşırdı.
On altısına basıp dördüncü sınıfa geçtiklerinde, okuldan sonra kapının dışında aylaklık etmeye başladıkları, kendilerini usule uygun, geleneksel sisteme uyarladıkları zaman bile, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde birer Brodie kızı olarak kaldılar; okulda hepsi de ünlüydü, bu da sürekli kuşku ile yaklaşıldıkları ve pek sevilmedikleri anlamına geliyordu. Takım ruhundan yoksundular ve Jean Brodie’yle sürüp giden dostlukları dışında, ortak noktaları da yok denecek kadar azdı. Bayan Brodie ise hâlâ ilkokulda ders veriyordu. Ve kuşkuların odağındaydı.
Marcia Blaine Kızlar Okulu, on dokuzuncu yüzyılın ortalarında kısmen Edinburghlu bir ciltçinin zengin dulu tarafından hibe edilmiş olan yatısız bir vakıf okuluydu. Kadın son nefesine kadar tam bir Garibaldi hayranıydı. Erkeksi portresi büyük salonda asılı durur, her Kurucular Günü’nde kasımpatı ya da dalya gibi dayanıklı çiçeklerden oluşan bir buketle onurlandırıhırdı. Çiçekler bir vazoyla tablonun altına konur, aynı kürsüde açık duran bir İncil’de, altı kırmızı mürekkeple çizilmiş şu yazı göze çarpardı: “Ah, değeri yakutlardan üstün, erdemli bir kadını nereden bulacağım?”
Ağacın altında oyalanan, oğlanlar yüzünden dip dibe, omuz omuza duran kızların hepsi de bir nedenle ünlüydü. Şimdi on altısında ve sınıf mümessili olan Monica Douglas en çok matematik konusundaki yeteneğiyle bilinirdi; kafadan hesap yapar, rakamların zihninde fazlasıyla canlanıp onu eliyle sağa sola hafif tokatlar atacak raddeye getirmesine sinir olurdu. Yaz kış kıpkırmızı bir burnu, uzun, siyah örgüleri ve bir çift kalası andıran kalin bacakları vardı. Monica on altısına bastığından beri panama şapkasını normalden daha yukarıya takıyordu; sanki şapka çok küçükmüş, ne yaparsa yapsın soytarı gibi görüneceğini biliyormuş gibi.
Rose Stanley’nin şöhreti cinsel cazibesiydi. Şapkası kısa sarı saçlarımın üzerine kaygısızca yerleştirilmiş ama tepesi her iki yandan bastırılıp çukurlaştırılmıştı.
Kıvrak jimnastik hareketleri ve göz kamaştırıcı yüzüşüyle bilinen, ufak tefek Eunice Gardiner şapka siperinin önünü yukarıya, arkasını da aşağıya doğru kıvırırdı.
Sandy Stranger şapkanın kenarını çepçevre yukarıya kıvırdığı gibi şapkayı da başının ta gerisine, gidebileceği son noktaya kadar iterdi; buna destek olması için şapkaya, çenesinin altından geçirdiği bir lastik takmıştı. Sandy bazen bu lastiği çiğner, lastik çiğnenmekten kopunca yenisini takardı. Küçük, neredeyse yok denecek gözleri yüzünden adı çıkmış olsa da, asıl şöhretini sesli harfleri söyleyiş biçimine borçluydu; bu özelliği geçmişte, çok uzun zaman önce, ilkokuldayken, Bayan Brodie’yi kendinden geçirirdi. “Hadi, bize bir şiir oku, lütfen; öyle yorucu bir gündü ki.”
“Dokuduğu kumaşı bıraktı, dokuma tezgâhını bıraktı, Üç adımda geçti odayı, Bir de baktı nilüferler açmış, Miğferi gördü, sorgucu gördü, Ve aşağıya, Camelot’a baktı.”
Bayan Brodie bunun üzerine genellikle, “İnsanın moralini düzeltiyor,” derdi, göğsünün önünden geçirdiği elini sınıfa, onları azat edecek olan zilin sesine kulak kesilmiş, on yaşındaki kızlara doğru uzatarak. “Hayal gücünün olmadığı yerde,” diye kestirip atmıştı Bayan Brodie, “insanlar yok olur. Eunice, hadi bir perende at da eğlenceli bir mola vermiş olalım.”
Ne var ki şu anda, bisikletli oğlanlar Jenny Gray’in hitabet derslerinden edindiği konuşma biçimiyle dalga geçiyor, kızı pür neşe aşağılıyorlardı. Jenny oyuncu olacaktı. Sandy’nin en yakın arkadaşıydı. Şapkasının önünü iyice, sertçe aşağıya indirirdi; grubun en güzel, en zarif kızıydı, onun ünü de buradan geliyordu. “Eşeklik etme, Andrew,” dedi o kibirli ses tonuyla. Beş oğlandan üçünün adı Andrew idi; bu üç Andrew, Jenny’ye öykünmeye başladı: “Eşeklik etme, Andrew!” Bu arada kızlar da hoplayıp zıplayan panamalarının altında kıkır kıkır gülüyorlardı.
Ekibin son üyesi Mary Macgregor yanlarına geldi; onun ünü de sessiz sedasız, herkesin suçlayabileceği, kişiliksiz biri olmasından geliyordu. Yanında ekibin dışından Joyce Emily Hammond vardı; bu çok zengin kız okulun âsisiydi, son bir umutla geçenlerde Blaine’e gönderilmişti, çünkü hiçbir okul, hiçbir müdire kızla baş edemiyordu. Üzerinde hâlâ eski okulunun yeşil forması vardı. Diğerlerinin formasıysa koyu eflatundu. Joyce Emily’nin şu ana kadarki en büyük haylazlığı, müzik hocasına arada bir kâğıt toplar fırlatmaktan ibaretti. Her iki adının birlikte kullanılmasını istiyordu ısrarla: Joyce Emily. İşte bu Joyce Emily, ünlü takıma dahil olmak için büyük çaba harcıyor, iki isimli olmanın ona üstünlük sağlayabileceğini düşünüyordu; oysa hiçbir şansı yoktu ve kız bunun nedenini bir türlü anlayamıyordu.
Joyce Emily, “Bir öğretmen geliyor,” dedikten sonra başıyla bahçe kapısını gösterdi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBayan Jean Brodie’nin Baharı
- Sayfa Sayısı152
- YazarMuriel Spark
- ISBN9786055903413
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviSiren Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Uyanış ~ Kate Chopin
Uyanış
Kate Chopin
Yirmi yedi yaşındaki Edna Pontellier varlıklı bir adamla evli, iki çocuk annesi, güzel bir kadındır. Ailesiyle yaz aylarını geçirmek için gittikleri tatil beldesinde kendisine...
- Siddhartha ~ Hermann Hesse
Siddhartha
Hermann Hesse
Brahmanın Oğlu Evin gölgesinde, ırmak kıyısının güneşinde, sandallar arasında, söğütlerin, incir ağacının gölgesinde arkadaşı Brahman oğlu Govinda’yla birlikte büyüdü Siddhartha, Brahmanın yakışıklı oğlu, yavru...
- Beşinci Dağ ~ Paulo Coelho
Beşinci Dağ
Paulo Coelho
Beşinci Dağ, İlyas Peygamber’in romanlaştırtmış öyküsü. İÖ 870 yılında İsrail’den ve bu ülkenin korkunç kraliçesi Yezavel’den kaçıp Fenike’ye sığınan İlyas, İsrail’e yeniden dönebilmesi için...