Türkiye’de sağ sol, sol da sağdır. Türkiye’nin “solcuları” gericidir. Türkiye’nin ilericileri “sağ” cenahta görülen geniş İslamcı halk kitleleridir.’
İlk kez yayınlandığı 1969 yılında bütün siyasi kavramları altüst eden ve şok etkisi yaratan Düzenin Yabancılaşması, ilerici-gerici, sağ-sol denkleminin yerlerini değiştirmişti. İdris Küçükömer’e göre Türkiye’nin solcuları gericiydi ve halkı yönetilecek koyun olarak görüyordu. Türkiye’nin ilericileri ise sağ cenahta görülen muhafazakâr, geniş İslamcı halk kitleleriydi.
Küçükömer dönemin aydınlarının aksine 1960 anayasasını ve Milli Güvenlik Kurulu’nu antidemokratik buluyordu. Kurtuluş Savaşı antiemperyalist değildi, sadece bir Türk-Yunan savaşıydı. Kimsenin söylemeye bile cesaret edemediği fikirlerinden dolayı İdris Küçükömer maalesef büyük bir ambargoya maruz kaldı, yok sayıldı.
Aradan geçen 40 yıla rağmen fikirleri hâlâ ilk günkü tazeliğini koruyan ve tartışılan Küçükömer ciddi bir övgüyü hak ediyor. Düzenin Yabancılaşması Türkiye’nin meselelerine kafa yoran herkesin okuması ve üzerinde düşünmesi gereken bir başyapıt.
ÖNSÖZ
Bu kitapçık. Akşam gazetesinde 14 17 Ekim 1968 tarihleri arasında “Ortanın Solu” denen akımı eleştirmek üzere yayımlanan dört makalenin genişletilmesiyle ortaya çıkmıştır.
Buna girişmemde asıl sebep, makalelerin yayımlanmasından sonra çeşitli çevrelerden gelen dilek ve ısrarlardır.
Dört makale içinde bence, “Osmanlılarda Kapitalist Düzene Neden Geçilemedi?” başlıklı makale esastır. Ve ilerde belgeleriyle ayrı bir kitap halinde yayımlanacaktır.
Elinizdeki şu kitapçıkta, Osmanlı ve dolayısıyla Cumhuriyet düzeninin nasıl yabancılaştırılmış bir düzen olduğunu ve bunun sonuçlarını özeet olarak açıklamak istedim. Bana göre, düzenin yabancılaştırılması ile bugüne kadar gözlediğimiz Batılılaşmak özdeş görünmektedir. Bu ters düşen hareket karşısında, büyük halk yığınlarının kendilerini savunma cephesi giderek kurulmuştur. Ve bu cephe İslamcı olarak içe dönük ve kapalı olmaya itilmiştir. İşte bu ikileşmenin getirdiği sonuçlan da açıklamakta yararlık gördük. Anlatmak istediğim de budur.
Bu küçük kitabın başlangıcında okuyucuyu yoracak bir anlatımla karşılaşılabilir. Çünkü bu bölüm büyült ölçüde, uzun tarihi bir sürecin açıklanmasında, bir ilk yaklaşımı özet olarak verir. Eğer okuyucu, sabırlı olabilirse, daha sonraki bölümlerde düğümlerin bize göre olan çözümünü bulacaktır. Çözümlemeye çalışırken, tarihi yoğurmak isteyen kişi ya da grupların tarih içinde nasıl yoğrulduklarını da göstermek istedim. Amaç, bu arada bazı kişi ya da grupları kınamak değildi. Ancak kullanmaya çalıştığım metot, açıklanan sonuçları gelirdi.
Kitapçık hatırlanırken hoca olarak, dost olarak İhsan Ada, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Doç. Dr. Halil Sahillioğlu, Nurkalp Devrim, Dr. Mahir Kaynak, Dr. Asaf Sava; Akat, Mehmet Genç, Hüseyin Özdeğer, Enver Meriçli ve Tektaş Ağaoğlu’nun konu üzerinde tartışmalarda ve belgeler hususunda değerli yardımları olmuştur. Kendilerine teşekkür ederim. Fakat burada mevcut iddiaların meydana getirdiği bütünün sorumluluğu elbette dostlara ait değildir.
Eğer bu kadarı ile Türkiye’de halen mevcut cephe, sınıf ve bağımsızlık meselelerinin anlaşılmasına, ancak ana bazı çizgilerle yardımım olursa bu, mutlu kişi olmama yeter.
İdris KÜÇÜKÖMER
SUNUŞ
Düzenin Yabancılaşması üçüncü baskısını yapıyor… ‘—’Kimin “sağcı”, kimin “solcu” olduğunu anlamak için bir turnusol kâğıdı idi, Düzenin Yabancılaşması..,
Bugün de bu özelliğini yitirmeden koruyor… Ve ilginçtir, giderek daha çok ihtiyaç duyulmakta İdris Küçükömer’e. İdris Küçükömer’in sağlığında anlamı değerlendirilmeyen görüşleri, bugün değişik siyasi yelpazelerde değişik biçimlerde ifade edilmekte ve politik hayatla kullanıma sokulmaya çalışılmaktadır.
İdris Küçükömer’in 1969’da şok etkisi yapacak tezleri neydi? Bu tezler bugün de şok etkisi yapabilir mi? İdris Küçükömer 1969’larda demişti ki:
1. Türkiye’nin “solcuları gericidir. Üretim güçlerinin gelişmesinden yana değillerdir, tek merkezli, yukardan aşağı otoriter bir örgütlenmenin savunucusudurlar Halkı yönetilecek sürü olarak görürler.
2. Türkiye’nin ilericileri “sağ” cenahta görülen geniş İslamcı halk kitleleridir. Onlara bu niteliği kazandıran, onların değişmeye ve gelişmeye, dönüşmeye açık olan sosyal, ekonomik istekleridir. Bu istekler üretim güçlerini geliştiricidir, toplumdaki monolitik iktidar yapısını çatlatıcı ve çoğulcudur,
3. 1960 Anayasası gerici, antidemokratik bir anayasadır.
4. Bu Anayasa’daki Millî Güvenlik Kurulu antidemokratik
bir oluşumdur. Sivil iradeyi, askeri monolitik. antidemokratik topak bir güce mecbur edicidir. OYAK vb. girişimlerle ordu yürürlükteki mekanizmaya uyumlu hale getirilmektedir.
5. Türk Millî Kurtuluş Savaşı antiemperyalist değildir. Bir TürkYunan savaşıdır.
6. Yakın dönem tarihinin yeniden yazılması gerekecektir.
7. Türkiye’de “sivil toplum” ilişkilerinin kurulmasının önündeki engeller Türkiye’nin ilerici olduğu sanılan güçlerdi.
8. Türk halkının demokratik yaşamı seçebilmesinin önünde genetik engeller olabilir. Çünkü yüzyıllar boyu sürekli merkezi, topak bir iktidar gücünün önünde “tebaa” ve “kul” olagelmiş insanlarla demokrasi kurulabilir mi? Bu nitelikteki bireyler demokrasiyi isterler mi? İste, İdris Küçükömer’in Düzenin Yabancılaşmasında ve sonraki dönemde işlediği tezler…
Bu tezlerden dolayı Küçükömer’e açıkça ilan edilmeyen bir “ambargo” konuldu. Eleştirmek yerine görüşleri yok sayıldı. Küçükömer “yalnızlıkla” cezalandırılmak istendi.
Ünlü kitabı Düzenin Yabancılaşmasının kısa zamanda biten birinci baskısından sonra, ikinci baskısını yapmak için yoğun baskılarla karşılaştı… Ancak Küçükömer bu ikinci baskıyı yaşamında yapmadı… Yaptırtmadı.
Üstelik büyük maddi sıkıntılar çekmesine rağmen…
Çünkü Düzenin Yabancılaşmasında “nelerin yapılmaması” gerektiğini ortaya koyduktan sonra, bu aşamayı aşmış, “nelerin yapılması” gerektiği konusundaki can alıcı sorularını sormuş ve bu soruların cevaplarını vermek için çalışmalarına başlamıştı. Başlanan çalışma ölümüne kadar sürdü. İdris Küçükömer’in piyasalardan yok olan Düzenin Yabancılaşması kitabı giderek ünlendi, açık artırmalara konu oldu, hem de üzerinde çalışmaya başladığı kitabı büyük bir merakla bekleniyordu…
Bu arada İdris Küçükömer, dönem dönem, Milliyette Ali Gevgilli’nin yönetiminde açıkoturumlara katılıyor ve meraklıların merakını haklı çıkaracak birbirinden pırıltılı görüşler ileri sürüyor, aynı zamanda da kuyrukluyıldız gibi arada bir yazdığı yazılarla düşünce ve siyaset hayatında izlenebilirliğini koruyordu.
İşte elinizdeki kitap, “‘İdris Küçükömer Bütün Eserleri” dizisinin ikinci kitabı.
Düzenin Yabancılaşmasın in üçüncü baskısının daha öncekilerden bir farkı var; İdris Küçükömer’in Düzenin Yabancılaşmasına yapılan eleştirilere verdiği cevabın da bu kitapta yeralmasıydı.
Düzenin Yabancılaşmasının günümüzde “sivil toplum projesi” ve demokrasi için uğraş verenlere önemli katkılar sağlayacağını umuyoruz.
Yücel YAMAN/2002
Yeni Baskıya Ön söz Küçükömer Okumanın Tam Sırası
Ölümünden neredeyse çeyrek asır geçti… Hâlâ hiç dokunulmamış kadar taze Küçükömer düşüncesi… Türkiye’nin tartışma gündemini, başka alanlarda da olduğu gibi Türkiye’de yaşayanlar ve Türkiye’nin hakikatleri oluşturmuyor. Düşünce hayatının en başında bulunması gereken en önemli konular, harta Türkiye’nin baş sorunu, en diplere itilerek, hatta gizlenerek sözde “çoğulcu” bir yapı varmışçasına, monolitik, merkeziyetçi, dolayısıyla kendi içinde demokrat olamayan, “bölünmüşlük ve farklılaşmışlık” ve “çok seslilikten çıkan uyum” içermeyen iradeler Türkiye’de karar verici hale geliyor. Bu durum toplumu daha da içbükeyleştirerek despotik bir yönetime itiyor… Sözde örgütlü milyonlarca insan, çeşitli “parti(!)”lere ayrışmış gibi gözükerek farklı fikirleri tartışıyormuş gibi yapıyorlar… Bu durum üniversitelerde de böyle. Toplumun tümü aynı şeyi türdeşlikten öte aynı makamda, aynı vurgularla söylüyorlar. Sanki karbon kâğıdı ile çoğaltılmış kopyalar. Küçükömer de. İki yüz yıldır düşünmeden, sorgulamadan çalınan ve uygulanan adına “batılaşma” denilen ve sadece rasyonel olana gıpta etme anlamındaki bu uygulamalara “Düzenin Yabancılaşması” dememiş miydi? Bu yüzeysellik Küçükömer’i her seçim sonrasında CHP’nin aldığı yenilgilerden sonra “Türkiye’nin solcuları gericidir, sağcıları ilericidir” diye formüle ederek kolayca hatırlama ilkelliğinde de ortaya çıkmıyor mu?
İdris Küçükömer salt bunu mu söyledi?
Konu üzerine tartışanlar ve Küçükömer düşüncesini bu biçimde sığlığa dönüştürerek hatırlayanlar, anaları tarafından Türkiye’yi yönetmek için doğurulmuş Ankara’nın sahibi olduğunu sananlardır. Bunların komünisti, liberali, müslümanı, faşisti arasında ciddi bir kalite farkı yoktur.
Bilim, siyaset, ekonomi, toplumsal ilişkiler, basın, sendikacılık, kültür, sanat vs.nin tümü benzer nitelikte bir yaklaşımla tartışma gündeminde yer alır. Yani bir nevi Ergenekon bakışı her yerde ve her alanda tanıdık ve bildik jakoben bir bakış açısıdır. Çünkü toplumdaki bu İşlevlerin her biri “insansız. “birey “siz ve yani sonuçta da “halksız”dır… Yani devlet ve hukuk sistemi ve
Çuvala Sığmayan Mızrak!
2000’li yılların başından beri de bu mızrak artık çuvala sığmıyor… Şu günlerde yaşananlar “demokratikleştiğini sanan” suni bir düşünce hayatı, Türkiye’nin gündemini insana keyif verecek biçimde işgal ediyor.
Yasa) ortamın “demokratikleşme” için engel çıkartmayacağı hukuk koşullarının hazırlanması sonrasında bir “insanın “teba” olmaktan çıkarak, global Ölçekte tanımlanan haklarını savunan ve bu haklan geliştiren tanımlı bir “birey” olmasının şartlan nasıl başarılacak sorusu hiç gündeme gelmiyor… Bu açıdan bakılınca Türklerin de Kürtlerin de kaderinin bir “kurtarıcıca havale edilmiş olmasının hüzün verici sefaleti, hissediliyor ama gündemde hiç gözükmüyor…
“Demokratikleşme”nin özüne, “birey “in güçlendirilmesine ve yeniden tanımlanmasına yönelik kaçınılma/, bir tavır alma zorunluluğunun her alanda eğitimden üretime dış baskılarla (AB ve ABD) ortaya çıktığı şu günlerde Profil Yayıncılık, Küçükömer’i yeniden gündeme getiriyor… Böylece Küçükömer ve onun monolitik (tekçi) olmayan “çoklu bölünmüşlüğü savunan düşünce yapısı” bu arayışta bir katkı sağlayabilir…
Bürokratlar zor durumda
Küçükömer’i ve dolayısıyla “sivilleşme” ihtiyacını gündeme taşıyan sebebi yine Küçükömer kavramları ile söylersek, ‘batıcı laik merkeziyetçi ve antidemokratik” güçlerin neredeyse iki yüzyıldır devam eden geleneksel “insanına rağmen” kısmen utangaç ama sis temleş t irilmiş mutlak iktidarının, son yıllarda girdiği her seçimi kaybetmesi ve kazananların da Kiiçükömer düşüncesindeki “İslamcı Doğucu Halk’ı ve onun siyasi iradesini temsil ediyor olması, bürokratlar in kolayca kabul edeceği bir durum değildi… Nitekim bu durum kabullenilmedi… Türkiye birkaç darbe hazırlığı tehdidi yaşadı… Değişik renklerdeki her türjakoben her an vatanın tehlikelerden (kendi halkından) kurtulmasının sorumluluğunu duydu ve sürekli tetikte ve hazırlıkta oldu. Merkeziyetçi ant idemokrat bürokratların şiddetli itirazının sebebi işte bu iki yüzyıllık iktidarın ellerinden alınmasıydı… “İslamcı doğucu halk” adına iktidar olanlar da bu itirazı çok Önemsemiyorlar, ilerde sinirler yatışınca, nasıl olsa bürokratlarla “halka rağmenlik” ve “merkezi antidemokrat yapının niteliklerini koruma konusunda ortak bir noktada aralarında bir uzlaşma doğacağına inanıyorlardı… Dolmabahçe buluşmasının başka bir izahı olabilir miydi?
Bu inanç nedeni ile mesela TC’de hukuku üstün ve yazılı kılan tüm belgeler belki milyonuncu kez hiçe sayılarak Van savcısı dolayısıyla hukuk feda edilmişti bürokratlara… Üstelik hukuk adamları tarafından. Bu olay sadece hukukun çiğnenmesini değil, “İslamcı doğucu halk”ın ve mesela da Kürtlerin güvenini iktidara karşı sarstı. “İslamcı doğucu halk” da bu vesile ile bir üvey evlat olarak merkeziyetçi ve antidemokrat yapının içinde kalıcı iktidar olmanın İdrisyen bir gözle ne manaya gelebileceğini ilk kez görmüş, yaşamış ve anlamıştı. Tabii bu durumda tarla….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Siyasal Düşünce
- Kitap AdıBatılılaşma Düzenin Yabancılaşması
- Sayfa Sayısı256
- Yazarİdris Küçükömer
- ISBN9759962258
- Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviProfil Yayıncılık / 2009