Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Başka Kentler, Başka Denizler – 2
Başka Kentler, Başka Denizler – 2

Başka Kentler, Başka Denizler – 2

Murat Belge

Murat Belge, Başka Kentler, Başka Denizler’in 2. cildinde, “seyahatname”sine devam ediyor. Bu “seyahatname”de de kültür, tarih, yemek, insanlar, edebiyat ve sanat; ülkelerin, şehirlerin içlerinde…

Murat Belge, Başka Kentler, Başka Denizler’in 2. cildinde, “seyahatname”sine devam ediyor. Bu “seyahatname”de de kültür, tarih, yemek, insanlar, edebiyat ve sanat; ülkelerin, şehirlerin içlerinde yaşadıkları şekliyle, dönemler arası farklılaşan zenginlik ve fakirlikleriyle anlatılıyor. Amerika bu ciltte yine başköşede ama bu sefer orta-batı özellikle öne çıkıyor; hem de Amerikan siyasal düşüncesinin, siyasal işleyişinin tarihine vurgu yapılarak, incelenerek. Sonra başka bir kıtaya, Afrika’ya uzanıyor “seyyah”ın yolu; Güney Afrika’yı geziyor. Kara kıtanın, kara kaderli bu parçasını anlatıyor. Birinci ciltte de yer alan Orta Avrupa ise, coğrafyanın yine büyük parçası Almanya ile kendine iri bir pay kapıyor. Böylece tarihsel ve kültürel bir Avrupa aktörü, Orta Avrupa anlatısını tamamlamak üzere seyahatnamedeki yerini alıyor. Akdeniz’in iki istisnai ülkesi İspanya ve Portekiz, uzun uzun, neredeyse bütün o yılankavi sokaklarında okuyucuları gezdirerek karşımızda beliriveriyor. Kuzey Avrupa’dan İsveç ve o kadar kuzeyde olmayan Belçika ile kitabın Avrupa kısmı kapanıyor. Bir süre Dubai’de dolaşıyoruz. Kore ise Uzak Asya’nın kitaba davetli tek konuğu. Murat Belge’nin her zamanki rahat dili, esprileri ile “dünyayı gezdirdiği” bu seyahatname, üçüncü ve dördüncü ciltleriyle devam edecek.

İÇİNDEKİLER
Önsöz 7
Amerika Birleşik Devletleri 9
Güney Afrika Cumhuriyeti 89
Almanya 151
İspanya 265
Portekiz 351
İsveç 405
Belçika 443
Kore 489
Dubai 509

Önsöz

Başka Kentler, Başka Denizler’in ikinci cildini de yazıp yayımladım. İkisi arasında beş yıllık bir ara oldu. Sayfa sayısı bakımından, ikinci birinciyi geçti. Ama bunca sayfadan sonra, yazılmışa bakıyorum, bir de henüz yazılmamışı hesaplamaya çalışıyorum… İkinci kümede yer alan epey daha fazla gibi. Bu da doğrusu biraz endişe veriyor. “Fazla mı uzattım ben bu işi?” endişesi. Örneğin, bitmiş durumdaki “İtalya” bölümünü de buraya koysak, kitabın boy bos dengesi iyice bozulacaktı. Daha Britanya ile Fransa, çok gidip geldiğim yerler; koskoca Hindistan; gerçi hepsi bir kere gittim, ama söylenecek laf çoktur, Rusya; Yugoslavya’sı (şimdi kaç parçaya ayrıldı), Yunanistan’ı; kuzeyde Hollanda ile Danimarka’sı; Brezilya… Bu gidişle ciltleri dörtleyeceğim gibi görünüyor. Tabiî bir sorun da, gezilerin bitmemesi. Yukarıda, gidip görüp de henüz yazamadıklarımın listesini çıkardım. Onları yazmayı bitirinceye kadar yeni yerlere gitmek ve yeni yerler görmek var. İşte, ikinci ciltte hemen başıma geldi: Amerika’ya da, İspanya’ya da, o ilk ciltten sonra birkaç kere gittim, yeni yerler gördüm. Bu durum şöyle bir teknik zorluk çıkarıyor: bir ülkeyi bir ciltte okumuş olanlar ne olacak? Yani, İspanya birinci ciltte olduğuna göre, sonradan İspanya üstüne yazdıklarımı da o cildin son baskısına alabilirim buna göre. İşte o zaman daha önce alanlar o yeni kısımları görmemiş olacaklar. Yeniden satın alacak değiller elbette. Bu durumda zaten farklı bir yöntem uygulama imkânı kalmıyor. Demek ki bazı ülkeler belki de her ciltte yeni bölümler halinde yer alacak. O kadarını tahmin etmiyorum ama en azından teorik olarak mümkün.

İstanbul için bir “gezi rehberi” yazmış olmamın, bu kitabın çeşitli bölümleri üstünde de bir etki yarattığına birinci cildin önsözünde değinmiştim. Örneğin, uzun geldiği için buraya sığdıramadığım İtalya bölümü, orada Venedik, Floransa, Roma özellikle böyle bir eğilim taşıyor. Bu eğilim, saydığım kentler gibi, çok sayıda önemli bina varsa ve ben de bunları iyi gezme imkânı bulmuşsam, daha çok güçleniyor. Şüphesiz ben bu kentlerin hiçbirini İstanbul’u bildiğim gibi bilemem. Zaten, dikkat edilirse “orası böyledir, burası şöyledir”den çok, “oraya gittim, buraya baktım” üslûbu egemendir. Bu ciltlerin, yolculuğa çıkan kişinin eline alıp kent dolaşması için yazılmadığı belli; ama, ola ki giderken yanınızda bulundurdunuz, orada bu anlamda da bazı ipuçları bulacağınız şekilde yazmanın bir sakıncası olacağını düşünmüyorum. Öte yandan, bir “gezi kitabı”nda aranması normal olan kapsayıcılığa sahip olma iddiasında hiç değilim. Bir şeyin varlığından haberdarım ama kendim görmemişsem, bunu belirtiyorum. Neyse, zaten yeterince hacimli olan bu cildi bir de önsözle uzatmayayım, söylenecek fazla bir söz de yok nasıl olsa.

Amerika Birleşik Devletleri

Bu kitabın birinci cildine, yurt dışına ilk gidişim olan Amerika’da geçirdiğim yaklaşık bir yılın anılarıyla başlamıştım. O yazı, böyle bir kitap daha hiç düşünülmeden, bir dergide yayımlanacak kendi başına bir yazı olarak tasarlandığı için, yapısı epey farklıdır. Bunları orada da söylemiştim. Gene o yazıda, 1960- 61 arasındaki bu ilk ziyaretimden sonra, 1994’te, yani 23 yıl sonra, yeniden gittiğimi de belirttim ve o yeni izlenimlere de, doğal olarak, yer verdim. Orada “… Amerikan toplumu 1990’lara yeniden düşman kavramına alışmış, bunu neredeyse iptila haline getirmiş bir ruh haliyle girdi. Düşmana ihtiyacı var” demişim. İstemediğim kadar haklı çıktım. 1994’ten sonra, üstüste Amerika’ya gider oldum. İlk üç sefer New England’dı hedefim; Boston değilse Princeton. Ama mesafeler yakın olduğu için gene aileyi gördüm. Sonra iki kere de ta Pacific kıyısına kadar gittim. Bir keresindeyse Minnesota’ya. Şimdi, kitabın ikinci cildine, New England sonrası ziyaretlerimi anlattığım gezilerle başlayayım, diye düşündüm. Ama bunların arasına önceki anıları da katacağım, uygun noktalarda. Anlaşılan, yazmayı, yazıp bitirmeyi başarabilirsem, üçüncüsü de böyle olacak.

Chicago

2002’de İstanbul’dan doğruca Chicago’ya uçtum. Bu gidişte asıl amaç, Ceren’i, yani Seattle’da doktora için bulunan kızımı görmekti. Tanıdıklar, yol parasını çıkarmak için, Philadelphia’da bir toplantıya benim de çağrılmamı sağlamışlardı. Bu seminerde bulunduktan sonra Seattle’a geçecektim. Bunlar hepsi, daha önce görmemiş olduğum yerlerdi. Amerika’ya bundan önceki gidişlerimde daha sigara içiyordum. Ama Amerika’nın sigara karşısındaki faşizan şiddetinden ötürü bu uzun sigarasız uçuşlar bana cehennem gibi gelirdi. Bu sefer zaten bıraktığım için ondan ileri gelen bir rahatsızlığım olmadı. Airbus’la gidiyorduk. Koridorun ötesinde, benim hizamda, Amerikalı olduğunu sandığım, çok seçkin görünüşlü, orta yaşlı bir hanım oturuyordu. Bir iki saat sonra bu (“Amerikalı”!) hanım bana “Murat Bey” diyerek bir konu açtı ve konuşmaya başladık. Adı Hediye idi. Vaktiyle, İstanbul Üniversitesi’nde hocayken, kızkardeşi Hadiye öğrencim olmuş. Bundan bir yıl önce de, kızı Melek, Bilgi Üniversitesi’nin Yaz Okulu’nda öğrencilerim arasındaymış. Melek’i hemen hatırladım, ama adını hatırlamama rağmen Hadiye’yi görene kadar gözümün önüne getiremedim. Hediye Hanım uçakta nerede kalacağımı sorunca, ben de ona tavsiye edeceği otel sordum. Kısa da olsa, bir fikir edineyim diye, Chicago’da bir gece geçirmeye karar vermiştim. Zaten batıya doğru gittiğimiz için bu on bir saatlik uçuşun sonunda, öğle sularında oraya varmış oluyorduk. Çok zaman sayılmasa da, insan bu süre içinde birçok şey görebilir – başka işi olmayınca. Hediye Hanım beni kendi evlerine davet etti. Ben de doğrusu bundan çekiniyordum, çünkü onun birkaç aydır Türkiye’de olduğunu öğrenmiştim. Böyle uzunca bir ayrılıktan sonra aile kavuşurken arada münasebetsiz bir misafir olarak zuhur etmek istemedim. Ama evlerinin fiziksel yapısı öyle olduğu için, benim bağımsız bir dairede kalacağımı ve kimsenin benimle uğraşmayacağını söylemesi üstüne kabul ettim. Bana müthiş bir iyilikti tabiî bu. Üstelik, o sözü de tutmadılar, fena halde şımarttılar. Uçak, hep olduğu gibi, Kanada üzerinden kıtaya girdi. Göllere doğru alçalmaya başladı. Hazar için “göl değil, denizdir,” diyecek olursak, dünyanın en büyük gölü bu. Demezsek, dünyada ikinci. Hazar 371.000 km2 bir alanı kaplıyor; burası ise 245.000 km2. En kuzeyde ve batıda yer alan, ayrıca en büyük olanı Superior ile onun hemen güneyindeki, bizim şimdi üstünden geçtiğimiz Michigan, sularını az daha doğudaki Huron’a boşaltıyorlar; Huron’da biriken su, bir nehir oluşturarak Erie’ye akıyor; onun doğu ucundan da fazla su beşinci göl olan Ontario’ya doğru akarken, Erie daha yüksek olduğu için, yolda Niagara Şelâlesi’ni oluşturuyor. En küçük göl Ontario’dur (bu, ayrıca, Kanada’nın ona bitişik eyaletinin adı). Fazla su St. Lawrence nehrini meydana getirir, bin kilometreden fazla bir mesafe gittikten sonra Kanada’nın St. Lawrence Körfezi’nde Atlas Okyanusu’na dökülür. Montreal ve Quebec, yani Kanada’nın Fransız bölgesindeki en önemli kentler, bu nehir üstünde kurulmuş şehirlerdir. Ayrıca, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde yapılan Erie Kanalı, bu gölle Hudson Nehri, dolayısıyla New York arasında bir suyolu oluşturur. Bu kanal üzerinde de ABD’nin Albany, Syracuse gibi kentleri var. Ülkenin bildiğimiz şekilde gelişmesinde bu kanalın büyük rolü olmuştur. Buna yeniden değineceğim. Uçak, son derece geniş bir alana yayılan bu göllerden yalnız Michigan’ın üstünden geçerek Chicago’ya doğru alçalıyordu, ama göl tek başına da yeterince uçsuz bucaksız görünüyordu. İyice alçalınca solumuzda kent seçilir hale geldi – başta Sears gökdeleniyle. Kenti geçip daha güneybatıya devam ettik. Havaalanı oradaymış. Hediye’nin kocası Ron karşıladı bizi ve böylece kente gittik. Onların evi de kentin alana yakın ucundaydı. Ron Polonya asıllıymış. Bu kentte hatırı sayılır miktarda Polonyalı olduğunu bilirim. Ron’la hemen birbirimize ısındık. Hiç üstüne vazife olmadığı halde bana kenti gösterme işine talip oldu. İlkin göl kıyısına gittik – yani, kentin bitiminde sayılabilecek bir kıyısına. Nisan olmasına rağmen tek tük bazı tekneler dolaşmaya başlamıştı. Ama marinalar henüz büyük ölçüde boştu (anlaşılan tekneleri kışın başka yerlerde tutuyorlar). Hava olağanüstü sıcak ve güneşliydi. Zaten uçak inerken 26 derece gibi bir şey söylemişlerdi de pek aklım almamıştı; ama bilgi doğru çıktı. Bense çok daha kışlık öte beriyle gelmiştim. Ama Ron bir t-shirt verdi ve açık havaya böyle çıktık. Gölün içine uzanan beton bir rıhtım yapmışlar. Üstünde balık tutan bir yığın insan. Som ve bir çeşit alabalık buranın en iyi balıklarıymış ama iyice azalmışlar. Şimdi işbaşında olanlar bir çeşit sazan peşindeymiş. Bunu da gördüm. Bizdekilere pek benzemeyen, oldukça ufarak bir balık. Ayrıca, adım başında, atılmış balıklar duruyordu. Meğer bu bir çeşit kaya balığıymış ve Baltık tarafından, gemilerle buraya gelmiş. Deniz balığı olduğu halde bu gölleri sevmiş ve hızla çoğalmaya başlamış, şimdilerde bayağı ortalığı kaplamış. Bu iş böyledir. Sonradan gelen, oranın yerlileri –her kimse onlar– onu tanımadığı ve dolayısıyla avlamaya alışık olmadığı için, hemen çoğalır. Tatsız, yenmeyen bir balık olduğu için tutunca yeniden suya da atmıyor, büsbütün çoğalmasın diye böyle rıhtımda ölmeye bırakıyorlarmış. Kıyıda böyle biraz oyalandıktan sonra yeniden arabaya bindik ve bu sefer kent merkezine doğru gittik. Kıyı boyunca gidip Tarih Müzesi’nin oralardan içerilere saptık ve gökdelenlerin arasından gene eve doğru –yani kuzeye– döndük. Akşam yemeğini evde yemeye karar vermiştik çünkü. Gidip gelirken Ron’la caz üstüne konuşuyorduk. Ben cazı dinlemeyi severim ama çok anlamam. Ron’un epey iyi bildiği belliydi. “Chicago style” denilen, bu kente özgü önemli bir caz birikimi olduğunu şöyle bir duymuşluğum var. Okuduğum şeylerden bunun New Orleans tarzına yakın olduğu da kalmış. Bu da şa-

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Gezi Kitapları
  • Kitap AdıBaşka Kentler, Başka Denizler - 2
  • Sayfa Sayısı517
  • YazarMurat Belge
  • ISBN9789750505126
  • Boyutlar, Kapak13x19,5, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Militarist Modernleşme – Almanya, Japonya ve Türkiye ~ Murat BelgeMilitarist Modernleşme – Almanya, Japonya ve Türkiye

    Militarist Modernleşme – Almanya, Japonya ve Türkiye

    Murat Belge

    Murat Belge, Militarist Modernleşme’de Almanya, Türkiye ve Japonya’da yaşanan militarist modernleşme sürecini karşılaştırmalı örneklerle ele alıyor. Almanya örneğini İtalya, Japonya örneğini Hindistan ve Türkiye...

  2. Başka Kentler, Başka Denizler – 4 ~ Murat BelgeBaşka Kentler, Başka Denizler – 4

    Başka Kentler, Başka Denizler – 4

    Murat Belge

    Murat Belge, seyahatnamesinin 4. cildine dünyanın güneyiyle başlıyor. Önce Latin Amerika’ya, Brezilya’ya götürüyor okuyucularını, bin bir çeşitlilikle göz kamaştıran doğa, insan ve ruh iklimini...

  3. Başka Kentler, Başka Denizler – 3 ~ Murat BelgeBaşka Kentler, Başka Denizler – 3

    Başka Kentler, Başka Denizler – 3

    Murat Belge

    Murat Belge, Başka Kentler, Başka Denizler’in 3. cildinde okuyucusuyla birlikte çıktığı seyahate kaldığı yerden devam ediyor. Önceki ciltlerde olduğu gibi bu ciltte de dünyanın...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur