Bir yazarın hayal gücü ile bir ilahiyatçının tutkusu birleştiğinde ortaya Baraka gibi bir kitap çıkar. John Bunyan’ın Hac Yolunda kitabı kendi kuşağı içerisinde nasıl bir etki yarattıysa bu kitap da bizim kuşağımız içerisinde benzer bir etki yapacak. O kadar harika bir kitap!
Eugene Peterson, İlahiyat Emeritüs Profesörü, Recent College, Vancouver, BC
Baraka’yı okurken, bu büyüleyici romanda ortaya dökülen soruların benliğimin derinliklerinde taşımakta olduğum sorular olduğunu gördüm. Bu kitabın güzelliği, çok zor sorulara basit cevaplar getirmesinden değil, sizi umudu ve şifayı bulduğumuz bir Tanrı’nın merhametine ve sevgisine daha fazla yaklaşamaya davet etmesinden kaynaklanıyor.
Jim Palmer, Divine Nobodies kitabının yazarı
Baraka, bir nevi Tanrı’nın kalbine doğru bir davetiye. William Paul Young’ın sık sık beni Tanrı’dan ve kendimden ayıran perdeyi büyük bir zarafetle kaldırmasını gözyaşları ve neşe içerisinde okurken büyük bir dönüşüm geçirdiğimi hissettim.
Patrick M. Roddy, ABC News kanalının Emmy Ödüllü Yapımcısı
Baraka, Tanrı hakkındaki görüşünüzü sonsuza dek değiştirecek.
Kathie Lee Gifford, NBC kanalının Today Show programının sunucularından
Kesinlikle bugüne kadar okuduğum en iyi kitaplardan biri.
James Ryle, Hippo in the Garden kitabının yazarı.
ÖNSÖZ
Bütün bir hafta sonunu Tanrı’yla, hem de bir barakada geçirdiğini iddia eden birinden kim şüphe etmez ki? Ve işte bu. o barakanın hikâyesi.
Mack’i yirmi yıldan biraz fazla zamandır tanırım. Onunla bir komşumuzun inekleri için bir saman yığınını balyalamasına yardım etmek için gittiğimiz evinde tanışmıştım. İşte o gün bugündür birlikte takılırız, kahve içeriz veya daha çok ben tarçınlı çay içerim. Kahkahaların hiç eksik olmadığı ve arada bir gözyaşının da olduğu sohbetlerimizden her zaman büyük keyif alırız. Açıkçası yaşımız ilerledikçe birlikte daha fazla takılıyoruz, anlarsınız ya.
İnsanların çoğu ona Ailen dese de tam adı Mackenzie Ailen Philips’tir. Bu bir aile geleneğidir: Ailedeki bütün erkeklerin ilk isimleri aynıdır, fakat muhtemelen I., II., III, veya Junior ve Senivr gibi sıfatları kullanmaktan sakınmak amacıyla bu kişiler genellikle ikinci isimleriyle çağrılır. Aslında bu gelenek tele pazarlamacıları tanımanıza da yardımcı olur, özellikle sizi sanki en yakın arkadaşınızın iş gibi arayanları. Demem o ki dedesi, babası ve şimdi de onun en büyük oğlunun ilk ismi Mackenzie’dir ama çoğunlukla ikinci isimleriyle çağrılırlar. Yalnızca karısı Nan ve yakın arkadaşları ona Mack der (bazen hiç tanımadığı kişilerin de ona, “Hey Mack, araba sürmeyi nereden öğrendin sen böyle?” diye bağırdığını da duymuşumdur). Mack. nasırlı elleri ve katı kuralları olan İrlanda asıllı Amerikalı bir çiftçi ailesinin oğlu olarak Ortabatı’da bir yerlerde doğmuştu. Dışarıdan dindar görünen, kilisenin önde gelen İsimlerinden biri olan babası aslında sıkı bir gizli içki içiciydi; özellikle yağmurun yağmadığı veya çok erken yağdığı dönemlerde içiyordu. Mack, babasından pek bahsetmez ama bahsettiği zaman yüzü birden ifadesizleşiverir ve gözleri tüm canlılığını yitirir. Mack in bana anlattığı birkaç olaydan, babasının öyle içtikten sonra mışıl mışıl uyuyan bir adam sevimli değil, karısını deliler gibi dövdükten sonra içki içtiği için Tanrıdan af dilenen bir alkolik olduğunu biliyorum.
On üç yaşındaki Mackenize vaftiz töreni esnasında artık daha fazla dayanamayarak, biraz da çekinerek, içini günah çıkartan bir papaza dökmüştü. Mack gözyaşları içerisinde, sarhoş babasının annesini bayıltana kadar dövmesini çaresizlik içerisinde izlediğim itiraf etmişti. Mack, itirafta bulunduğu kişinin babasının kiliseden yakın arkadaşı olduğunu düşünememişti ve eve vardığında babası onu kapının önünde bekliyordu. Annesi ile kız kardeşleri ortalıkta yoktu. Daha sonra babasının asi oğluna rahat rahat bir ders verebilmek için onları May halasına göndermiş olduğunu öğrenecekti. Dahası onu evin arkasındaki büyük meşe ağacına bağlamış ve burada neredeyse iki gün boyunca kemeriyle dövmüş ve bir yandan içkisini içerken bir yandan da İncil’den ayetler okumuştu.
Mack bu olaydan ancak iki hafta sonra adım atmaya başlayabildiğinde ayağa kalkmış ve evi terketmişti. Fakat evi terketmeden önce çiftlikte bulduğu her içki şişesinin içine haşere zehri koymuştu. Ardından müştemilatın yan tarafında gömülü küçük teneke kutuyu toprağın altından çıkarmıştı. Bütün hazinesi bu kutuda yatıyordu: Aile bireylerinin hepsinin gözlerini sanki güneşe bakıyormuş gibi kıstıkları bir aile fotoğrafı (babası bir yana kaymıştı). 1950 tarihli bir Luke Easter beysbol kartı, içinde çok az Ma Griffe (annesinin kullandığı tek parfüm) olan küçük bir şişe. bir ip makarası ve bir çift iğne, gümüşten yapılmış küçük bir ABD Hava Kuvvetleri F 86 model savaş uçağı maketi ve yaşamı boyunca biriktirdiği parası 15.13 dolar. Daha sonra sürünerek eve girmiş ve yine sızmış babası horlayarak uyurken annesinin yastığının altına bir not sıkıştırıvermişti. Notla, “Umarım beni bir gün affedersin,” yazmıştı. Bir daha asla arkasına dönüp bakmayacağına dair kendi kendine yemin etmişti ve dediğini de yapmıştı ama yeminini pek de uzun süre tutmamıştı.
On üç, yetişkin sayılmak için oldukça erken bir yaştı, fakat Mack’in fazla seçeneği yoktu ve bu duruma hemen uyum sağlamıştı. Sonraki yıllarını nasıl geçirdiğinden pek bahsetmez. Yıllarının çoğunu denizaşırı ülkelerde, dünyayı dolaşarak ve annesine iletilmek üzere büyük ebeveynlerine para göndererek geçirmişti. ülkelerin birinde sanırım bir de silah edinmişti; oysa onu bildim bileli savaştan müthiş biçimde nefret etmiştir. Her ne olduysa (ılımış, yirmili yaşlarının başlarında kendisini Avustralya’da bir papaz okulunda bulmuştu. Mack ilahiyat ve felsefe eğitimini tamamladıktan sonra Amerika’ya dönüp annesi ve kız kardeşleriyle barışmış ve Of egona taşınmış, burada Nannette A. Samuelsen ile tanışıp evlenmişti.
Lisanların konuşup durdukları bir dünyada Mack bir düşünür ve düşündüklerini yapan biridir. Doğrudan kendisine bir şey sormadığınız surete pek konuşmaz. Konuştuğunda ise onu insanların fikirlerini ve deneyimlerini herkesten farklı biçimde gören türden bir ucube olduğunu düşünmekten kendinizi alamazsınız.
Asıl mesele şu: İnsanların çoğunu dinlemeye alışkın oldukları şeyleri dinlemeyi tercih ettikleri bir dünyada onun her şeye farklı yaklaşması insanları rahatsız ediyor. Tanıyanlar onu genellikle severler, düşündüklerinin çoğunu kendine saklaması koşuluyla. Konuşmaya başlaması insanların onu sevmelerini en gellemez konuşması yalnızca insanların kendilerinden tatmin olmamalarına neden olur.
Mack bir keresinde bana, aklından geçenleri gençliğinde daha rahat ifade edebildiğini söylemiş, bu tür konuşmalarının çoğunun aslında yaralarını saran bir hayatta kalma mekanizması olduğunu itiraf etmişti; yaşadığı acıları genellikle etrafındakilere kusmuştu. İnsanların yanlışlarını bir şekilde yüzlerine vurduğunu ve onları aşağıladığını söyler. Hiç de hoş olmasa gerek.
Bu kelimeleri yazarken yıllardır tanıdığım Mack’i düşünüyorum onu gerçekten tanıyanlar dışındakiler için oldukça sıradan ve hiçbir Özelliği olmayan Mack’i. Mack şu anda elli altı yaşına basmak üzere ve bu bölgelerdeki birçok erkek gibi sıradan, biraz kilolu, saçları dökülmeye başlamış, kısa boylu, beyaz tenli biridir. Bir kalabalıkta veya bir satış toplantısı için kasabaya haftada bir yaptığı tren yolculuğu esnasında yanına oturduğunuzda muhtemelen onun farkına varmazsınız bile. İşlerinin büyük kısırımı Wildeat Road caddesindeki ev ve işyeri olarak kullandığı küçük dairede görür. Hiç anlamadığım ileri teknoloji aygıtlar satıyor: Sanki yaşam zaten yeterince hızlı ilerlemiyormuş gibi her şeyi hızlandıran teknolojik aygıtlar.
Bir uzmanla yaptığı konuşmaya kulak misafiri olmadıkça Mack’in ne kadar akıllı olduğunu anlayamazsınız. Konuşulan dilin İngilizceye artık pek benzemediği bu tür konuşmalarına ben tanık oldum ve bir kıymetli taşlar nehri gibi akıp giden kavramları anlamakta güçlük çektim. Hemen her konu hakkında zekice konuşabilir ve her ne kadar sağlam görüşlere sahip olduğunu düşünseniz de sizin kendi görüşlerinizi dile getirmenizi engelleyen nazik bir tarzı vardır.
En sevdiği konular Tanrı ve yaradılış ve insanların kendi yaptıklarına neden inandıklarıdır. Bu konular hakkında konuşurken gözlen parlar, dudaklarında bir gülümseme belirir ve birden ufak bir çocuk gibi, yorgunluğu ortadan kalkar ve ölümsüz, oluverir, içi içine sığmaz olur. Fakat Mack çok dindar birisi de değildir. Görünüşe göre dinle ve hatla derin düşünceler dalmış, ilgisiz ve mesafeli olduğunu düşündüğü Tanrı ile arasında bir sevgi/nefret ilişkisi vardır. Ağzından sıklıkla küçük iğneli sözler çıkar, tıpkı derinlerdeki bir kuyudaki zehre batıp çıkmış delici oklar gibi. Pazar günleri bazen ikimiz de aynı kiliseye (buna 55. Bağımsız Aziz Vaftizci John Cemaati diyoruz) gidip birlikte olursak da, Mack’in orada pek rahat olmadığını söylerim.
Mack. Nan’le büyük kısmı mutlulukla geçen otuz üç yıldan fazla süredir evlidir. Karısının onun hayatını kurtardığını ve bunu yapabilmek için büyük bir bedel Ödediğini söyler. Her ne kadar Mack’in evliliklerinin ilk yıllarında onu feci biçimde incitmiş olduğu hissine kapılsam da görünüşe bakılırsa Nan şu anda onu her zamandan daha fazla seviyor. Nasıl ki yaralarımızın çoğunun kaynağı ilişkilerimiz ise bu yaraların ilacının da ilişkilerimizde yattığını düşünüyorum ve dışarıdan içeriye bakanlar için inceliğin pek anlam ifade etmediğini bilirim.
Her halükârda, Mack evli biri. Nan, ailesinin mozaiklerini bir arada tutan harç işlevi görür. Mack grinin tonlarıyla dulu bir hayatla boğuşurken Nan in görüşleri çoğunlukla siyah ve beyaz kadar nettir. Sağduyu. Nan’in kendisinin göremediği doğal bir özelliğidir Ailesini bir arada tutmak doktor olma hayalini gerçekleştirmesini engellemişti, fakat uzman bir hemşire olmuş ve ölümün eşiğine gelen kanserli hastalarla ilgili yaptığı üstün çalışmalar nedeniyle büyük takdir kazanmıştır. Mack’in Tanrı ile ilişkisi engin iken, Nan’in ilişkisi derindir.
Bu birbirine zıt çiftin olağanüstü güzel beş çocuğu var. Mack. çocukların hepsinin güzelliklerini kendisinden aldıklarını söylemeye bayılır. Ailenin üç erkek çocuğunun ikisi yuvadan uçmuştur: Yeni evli John yerel bir şirketin satış biriminde çalışıyor ve üniversiteden henüz mezun olan Tyler da yüksek lisans…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBaraka "Trajedinin Sonsuzlukta Buluştuğu Yer"
- Sayfa Sayısı280
- YazarWilliam P. Young
- ISBN9759962104
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviProfil Yayıncılık / 2009
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Lost / Yaşam Belirtileri ~ Frank Thompson
Lost / Yaşam Belirtileri
Frank Thompson
Sydney’den Los Angeles’a uçan Oceanic Havayolları’nın 815 sefer sayılı uçağının düşmesiyle, kazadan sonra hayatta kalan 48 yolcu kendilerini, ıssız, tropik ve gizemlerle dolu bir...
- Tropik Güncesi ~ Alvaro Mutis
Tropik Güncesi
Alvaro Mutis
Tropik Güncesi bir ırmakta akıntının tersine, mavna üzerinde yapılan hummalı ve sarhoş edici bir yolculuğun romanı. Hikâye türlü arayışlarla ülkeden ülkeye sürüklenen, günümüze özgü...
- Ruhumun Kadınları ~ Isabel Allende
Ruhumun Kadınları
Isabel Allende
Isabel Allende anılarının derinliklerine indiği Ruhumun Kadınları’nda bize feminizmle ve kadınlıkla ilişkisini anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda yetişkin yaşamının tüm yoğunluğuyla yaşanması, hissedilmesi ve keyif alınması...