“Sarı telefon bir gün olsun çalmadığı halde sehpadaki varlığını senelerce korudu. Zamanla ahizesi kırıldı, sonra tuşları çıktı, ardından kablosu koptu. Bir sabah annem sarı telefonu kömür sobasına attı. İçimde, sivilceli ve çilli bir çocuğun “Alo!” sesini duydum. Açsaydın, “Seni seviyorum,” diyecektim.”
İsmail Saymaz, bazen bir Erzurum türküsünün soluğunu ya da Karadeniz’in yerinde duramayan rüzgârını İstanbul’un baş köşesine getiriyor; bazen de İstanbul’un hovardalıklarını, neşesini ve rengini tutup memleketin dört bir yanına salıveriyor. Ruhunu Kore Dağları’nda yaralayanların, ürkek gözlerle sinema perdesine bakanların, ilkokul günlerini hiç unutamayanların, büyük şehri görünce sudan çıkmış balığa dönenlerin, aşktan uykusu kaçanların, nabzı devrim hayaliyle atanların ve ömrünü bir fıkra gibi yaşayıp bir ağıtla bitirmek zorunda kalan insanların hikâyeleri…
Balkon Sefası, memlekete sevdalı kelimelerle yazılmış öyküler…
İÇİNDEKİLER
Birinci Bölüm
Muayene……………………………………………………………………………………………….9
Ses Sineması………………………………………………………………………………….13
Ben de Seni Öyle Özleyeceğim……………………………………….17
Bünyamin…………………………………………………………………………………………21
Goicihe Emice………………………………………………………………………………..25
85-86…………………………………………………………………………………………………….29
Cennet…………………………………………………………………………………………………..33
Yoldaşa Veda………………………………………………………………………………..37
İkinci Bölüm
Poşa’nın Kızı………………………………………………………………………………….45
Aday Adayı……………………………………………………………………………………..49
Kısmet………………………………………………………………………………………………….53
Yağ Çiçeği…………………………………………………………………………………………57
İftar Topu………………………………………………………………………………………….61
Sağdıç …………………………………………………………………………………………………..65
Karilar Pilajı…………………………………………………………………………………..69
Amme Malı……………………………………………………………………………………..73
Zelzele…………………………………………………………………………………………………..77
Afişteki Kadın………………………………………………………………………………81
Karışık Tost…………………………………………………………………………………….85
Sarı Telefon……………………………………………………………………………………..89
Ah, Yasemin………………………………………………………………………………….93
Taziye Evi…………………………………………………………………………………………97
Balkon Sefası………………………………………………………………………………101
Gont……………………………………………………………………………………………………..105
Papara……………………………………………………………………………………………….109
İhtiyaç Molası…………………………………………………………………………….113
Sinek Arabası…………………………………………………………………………….117
Akasya Reçeli……………………………………………………………………………..121
Birinci Bölüm
Muayene
Doktor, masanın üzerindeki kan tahlili sonuçlarına dikkatle bakarak birkaç sayının etrafını kırmızı kalemle çizdi. Gözlerini evraktan kaldırıp, “Kolesterolünüz yüksekmiş,” dedi. Düşünceli ve tedirgindi. Bir sırrı öğrenmek istercesine, “Ailenizde kalp krizi geçiren var mı?” diye sordu. O an aklıma, Rize Devlet Hastanesi’nin kapısındaki bankın üzerinde, ellerini yumruk yapıp alnına dayamış halde ağlayan Yıldıray dayım geldi. Apansız inen kalp krizi dayımı babasız, beni dedesiz bırakmıştı. Dedem İsak Tanrıverdi, şu dünyada kaybettiğim ilk yakınımdı.
Dedem, 1929’da dünyaya gözünü açtığı andan 1951’de Kore Savaşı’na asker olarak gönderildiği tarihe kadar bir gün olsun Erzurum’daki köyümüzden ayrılmadı. Kunuri’de, üzerlerine yağdırılan kurşunlarla ağır yaralanmıştı. Bindirildikleri gemilerle Kore’ye gönderilirken de rençper Osman’ın oğlu İsak’tı, madalyasız bir gazi olarak köye döndüğünde de… Onlar Türkiye’ye uğurlanırken, Kore dağlarında cesedi kalanlar ve dönemeyenler vardı.
Ne vakit Erzurum Radyosu’nda türkü saati başlasa beyaz radyosunu sabitlediği duvarın altındaki minderde bir ayağını diğer bacağının altına almış halde uzaklara dalardı dedem. Mavi boyalı pencereden cılız kavaklar ve kıraç dağlar görünürken, dedemin içine doğru yankılanan hıçkırışları radyodan yükselen Erzurum türküsüne karışırdı:
Kore dağlarında ot kucak kucak
Ne bilsin analar böyle olacak
İrahmet yerine kurşun yağacak
Gitti de gelmedi, buna ne çare
Dedemi ya pencerenin pervazına yaslanmış halde ötelere bakarken, yahut sabah ezanından sonra kuzulara avucunda tuz verirken hatırlıyorum. Bazen de elceklerle samandan halat ördüğü akşamki gibi otuz iki dişini birden göstererek, keyifle gülerken… Kısacık boyu ve tombul gövdesiyle peynir tulumunu andırdığı için köylüler dedeme “Tulum İsak” lakabını takmıştı.
Dedem Kore’den döndükten sonra anneannem Peruza ile evlendi. Annem beş çocuklarından ikincisi, dört kızlarından biriydi. Baktıkları hayvanlar bu nüfusu doyurmaya yetmediğinden, dedem Rize’nin yolunu tuttu. Kışın şehirde hamallık, yazın köyde rençperlik yaptı. 70’li yıllarda talihini İstanbul’da aradı. Hasköy, Kasımpaşa ve Kulaksız’ın ara sokaklarında el arabasıyla balık satarak ekmeğini kazandı.
Benim ortaokula başladığım yıl, kışı geçirmek için Rize’ye, bizim yanımıza gelmişti. Gündüzleri bazen bir balık tezgâhı başında müşteri bekleyerek, bazen Muharip Gaziler Derneği’nde “Ankara’dan haber var mı?” diye sorarak geçiriyordu. Çünkü Kore Savaşı’ndan yirmi dört yıl sonra, ancak 1974’te bağlanan aylıkları, 1983’te ellerinden alınmıştı. Kore gazileri ancak 1991’de maaş hakkına yeniden kavuşmuştu.
Dedemin sevinci yalnızca bir yıl, 9 Aralık 1992 gününe kadar sürebildi. O gün çay içmek için girdiği, babama ait Bahar Kıraathanesi’ndeki bir masada yüreğine inen krizle can verdi. Bize veda ederken sessiz ve vakurdu. Ondan geriye bir köy evi, artık otu bile biçilmeyen birkaç çayır ve beyaz radyosu kaldı
Ben dedemin öldüğünü okuldan eve dönerken öğrendim. Rize Devlet Hastanesi’nin avlusuna vardığımda, kapının önünde toplanmış köylülerimizi gördüm. Kalabalığa yaklaştıkça bankın üzerinde sessizce ağlayan dayımı fark ettim. O an ben de ağladım.
Doktor bana, “İyi misiniz İsmail Bey?” diye sorunca Rize’de değil İstanbul’da, muayene için geldiğim bir hastanede olduğunu hatırladım.
“Ailenizde kalp krizi geçiren kimse var mı?” diye sorusunu yineledi doktor.
“Dedem…” dedim. “Dedem, altmış üç yaşında kalp krizinden ölmüştü.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıBalkon Sefası
- Sayfa Sayısı124
- Yazarİsmail Saymaz
- ISBN9789750529146
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kendine Ait Bir Oda ~ Virginia Woolf
Kendine Ait Bir Oda
Virginia Woolf
Kendine Ait Bir Oda, çağdaş yazının en etkili feminist metinlerinden ve kadın hareketinin klasikleşmiş manifestolarından biri. 1929’da yayımlanan Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un...
- Tuhaf Alan ~ Burcu Canar
Tuhaf Alan
Burcu Canar
Tuhaf Alan edebiyat, felsefe, iletişim alanına sessizlik ile bakar; sessizliği değil; sessizliğe yazar. Tuhaf olan, bu metnin edebiyat, felsefe veya iletişim alanlarına ilgi duyan okurları, “edebiyat, felsefe veya...
- İşimle Başım Dertte ~ Toprak Işık
İşimle Başım Dertte
Toprak Işık
İşimle Başım Dertte Kimin değil ki? Doktorların mühendis, mühendislerin avukat, avukatların eczacı olmak istedikleri bir dünyada yaşıyoruz. Öyleyse üzerinde kafa yormaya değer bir sorun...