Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bahçemde Yeşeren Umutlar
Bahçemde Yeşeren Umutlar

Bahçemde Yeşeren Umutlar

Debbie Macomber, Ozan Aydın

NEFES ALDIĞIMIZ SÜRECE HİÇBİR ŞEY İÇİN GEÇ KALMIŞ SAYILMAYIZ… Aradan uzun yıllar geçmişti. Bu süre içinde yaralarım iyileşmiş, mutlu bir evliliğim ve iki çocuğum…

NEFES ALDIĞIMIZ SÜRECE HİÇBİR ŞEY İÇİN GEÇ KALMIŞ SAYILMAYIZ…

Aradan uzun yıllar geçmişti. Bu süre içinde yaralarım iyileşmiş, mutlu bir evliliğim ve iki çocuğum olmuştu. Tüm bunlara bakıldığında her şey yolunda gibi görünüyordu ama iç dünyamda hissettiklerim bambaşkaydı.

Eksik kalan bir şeyler, geçmişime dair cevaplanması gereken sorular vardı. Gidilmemiş yollara, gerçekleşmemiş hayallere duyduğum merak sürekli aklımı kurcalıyor, zamanı geri almak ve yarım kalan anıların kapılarını aralamak istiyordum.

Yaşadığımız dünyanın iyi-kötü, acı-tatlı ne çok sürprizle dolu olduğunu anlatan, şaşırtıcı olduğu kadar etkileyici bir roman. Debbie Macomber, Küçük Mucizeler Dükkânı ve Bir Yumak Mutluluktan sonra yeni kitabı Bahçemde Yeşeren Umutlar ile seriye bambaşka bir lezzet katıyor.

***

Vivian Leary, sokağın köşesinde kıpırdamadan durup bir o yana bir bu yana baktı. Nerede olduğunu ya da yolunu nasıl kaybettiğini bilmiyordu. Oysa ömrünün tamamını Colville’de geçirmişti. Bu kasabanın her karesini avucunun içi gibi bilmeliydi, biliyordu. Ama hatırladığı son şey, postaları almak için dışarıya çıktığıydı; bunun üzerinden saatler geçmiş olmalıydı.

Sokak ona tanıdık gelmiyor, evler hatırladıklarına benzemiyordu. Chestnut ve Elm’in kesiştiği yerde duran Henderson’ların evi onun pusulasıydı ama o da görünürde yoktu. Aradığı evin panjurlarının en son yeşile, geri kalanının da beyaza boyandığını hatırlıyordu. Korkmaya başlarken, nerede şu ev, diye merak etti. Gerçekten de neredeydi? George bu kadar geç kaldığı için ona kızacaktı. Ama nasıl olur da unuturdu? George ölmüştü.

Üzerine çöken kederin ağırlığı yıkıcı ve bunaltıcıydı. Sevgili kocası George vefat etmiş, altmışıncı yıldönümlerine iki ay kala kollarından alınmıştı. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki…

Geçen kasımda kocası kiliseye gitmeden önce arabasını ısıtmak için dışarıya çıkmış, birkaç dakika sonra garajın zeminine yığılmıştı. Kalp krizi geçirmişti. Ambulansla gelen sevimli genç adam, George’un daha yere düşmeden hayata veda ettiğini söylemişti. Bu sözleri Vivian’ı teselli edecek bir şeymiş gibi dile getirmişti. Ama hiçbir şey Vivian’ın o berbat sabahta yaşadığı şoku hafifletmeye ya da korkusunu dindirmeye yetmezdi.

Vivian gözlerini sıkıca yumup açtı, mayısın ılık havasına rağmen çıplak kollarından yukarıya bir ürperti yükseldi. Gittikçe artan endişesine hâkim olmaya çalıştı. Evinin yolunu nasıl bulacaktı?

Susannah olsa ne yapılacağını bilirdi ama Vivian birden kızının artık Colville’de yaşamadığını hatırladı. Elbette Susannah evde değildi. Kendi evi vardı. Seattle’daydı, öyle değil mi? Evet, oradaydı. Evliydi ve iki güzel çocuğu vardı. Susannah ile Joe’nun çocukları. Tanrı aşkına neden adlarını hatırlayamıyordu? Torunları onun gurur ve neşe kaynağıydı. Yüzlerini fotoğraflarına bakıyormuş gibi çok net hatırlayordu ama adları aklına gelmiyordu.

Chrissie. İçi birden rahatladı. Torunun adı, Chrissie’ydi. Önce o doğmuş, üç yıl sonra da Brian dünyaya gelmişti. Yoksa dört mü? Vivian bunun önemsiz olduğuna karar verdi. Artık adlarını hatırlıyordu nasılsa.

Şimdi nerede olduğuna ve nereye gideceğine odaklanması gerekiyordu. Hava çoktan kararmaya başlamıştı, amaçsızca sokaklarda dolanmayı istemiyor, ama ne yapacağına da karar veremiyordu.

Etrafta birileri olsa durdurup Woods Road’a nasıl gidebileceğini sorabilirdi.

Hayır… Woods Road çocukken yaşadığı yerdi. O zamanlar öğrenciydi, hem daha o zamanlar savaş bile başlamamıştı. Evinin adresini hatırlayabilmeliydi! Neler oluyordu böyle?”

Aradığı yer, George’la yaklaşık kırk beş yıl önce aldıkları, çocuklarını büyüttükleri evdi. Korku ile utanç karışımı bir hisse kapıldı. Seksen yaşındaki bir kadın nerede yaşadığını bilmeliydi. George bunları öğrense üzülür, telaşa kapılırdı… Ama böyle bir şey olmayacaktı. Bu durum Vivian’ın kendisini iyi hissetmesini sağlamadı. Ona ihtiyacı vardı, ama George yanında değildi. İçini kaplayan yoğun duygulardan dolayı ellerini kavuşturdu.

Nereye gittiğini bilmemesine rağmen tekrar yürümeye başladı. Belki yürümeye devam etse, iyice odaklansa hafızası yerine gelirdi.

Bacakları çabucak yoruldu ve yolun kenarında bir bank görünce rahatlayıp iç çekti. Belediyenin, otobüs durağı bile olmayan bir yere neden güzel bir bank yerleştirdiğine anlam veremedi. Vatandaşların verdiği vergiler heba edilmişti. George bunu öğrense sinirden küplere binerdi. Onca yıl boyunca yüksek mahkemede hâkimlik yaparak kamuya hizmet etmişti. Ayrıca çok disiplinli ve karakterli bir adamdı. Vivian onunla nasıl da gurur duyardı.

Yine de oturacak bir yer bulduğuna minnettardı, durumdan şikâyet edecek hali yoktu. George kamu sorumluluğuyla ve belediyelerin kaynakları çar çur etmesiyle ilgili fikirlerini çok açık dile getirirdi. Vivian her ne kadar kocasının görüşlerini dinlese de onunla her zaman aynı fikirde olamazdı. Söz konusu siyaset ve benzer konular olunca kendi görüşlerini önemser, ama genelde bunları George’la konuşmazdı. Bu, evliliklerinin başlarında öğrendiği bir şeydi. George fikirlerinin üstünlüğünü başka insanlara kabul ettirmeye çalışır, karşısındaki kişi yılana kadar da tartışmaya devam ederdi. Vivian sırf bu yüzden farklı şeyler düşündüğünde sesini çıkarmazdı.

Vivian bankta otururken, hatırlayabileceği bir yer görme umuduyla etrafına bakındı. Epey işlek bir sokaktaydı. Arabalar vızır vızır yanında geçiyor, ışıklar gözlerini kamaştırıyor ve başının dönmesine sebep oluyordu. Oturduğu için artık kendisini o kadar yorgun hissetmiyordu. Bu iyiye işaretti çünkü düşünmesi gerekiyordu. Önemli olan da buydu. Adresi, telefon numarası ve tanıdıklarının adı gibi önemli bilgileri unutmaktan nefret ediyordu. Bunları George vefat ettikten sonra daha sık yaşamaya başlamıştı, bu yüzden de korkuyordu.

Belki gözlerini bir anlığına yumması işe yarardı. Rahatlamaya, aklını boşaltmaya çalışacaktı; çünkü duyduğu endişe hafızasına güvenmesini daha da zorlaşıyordu.

Güneş battığı için hava serinlemişti. Üzerine bir yelek almalıydı, öğleden sonra bahçede çalışmış, gündüzün sıcaklığına aldanmıştı. Bu ilkbahar bahçesinin durumu çok iç açıcı olmasa da, süsenleri güzel açmıştı. Yıllardır bahçesiyle gurur duymuştu ama şimdiki halini gördükçe üzülüyordu. Elinden geleni yapmıştı ancak yapılması gereken çok şey vardı. Yabani otları temizleme, budama, mevsimlik bitkileri ekme… Öğle yemeğinden sonra çiçekleri sulamaya karar vermiş, postaya bakmadığını hatırlamıştı. İşte o ara, mahalledekilerin ortaklaşa kullandığı posta kutusuna bakmak için dışarı çıkmıştı. Ama görüldüğü gibi kaybolmuş, kafası karışmış ve korkuya kapılmıştı.

Vivian o an birinin geldiğini hissedip gözlerini açtı. Aklının ona ihanet edip etmediğini merak ederken başını kaldırdı, damarları sevinçle canlandı.

“George?”

Elli dokuz yıllık kocası hemen yanında durmuş, yakındaki sokak lambasının altında bir gölge gibi belirmişti. Gülümsemesi içini ısıttı, gözlerini kocaman açıp kocasının kaybolacağından korkarken doğruldu. Kocası yardımına koşmuş, onu kurtarmaya gelmişti.

“Bu, sensin, öyle değil mi?”

Cevap vermedi ama orada hareketsizce durdu. Vivian her zaman böyle yakışıklı biriydi, diye düşündü; geniş omuzlarına ve kendinden emin duruşuna hayran hayran baktı.

Lise âşıklarıydılar ve çocukluktan beri birbirlerini tanıyorlardı. George Leary, ona evlenme teklif edince Vivian kendini dünyanın en şanslı kızı hissetmişti. George, Avrupa’ya savaşa gittiğinde yaklaşık üç yıl ayrı kalmışlardı. Sonra da kocası askerlik yasa tasarısı üzerine çalışmak için üniversiteye gitmişti. O zamanlar verdiği uğraşların karşılığını almış, birkaç yıl serbest avukatlık yaptıktan sonra hâkimliğe getirilmişti. Vivian’ın hayatının ilk ve tek aşkı olmuştu. Vivian onu çok ama çok özlüyor, en çok ihtiyaç duyduğu anda yanına gelmesine seviniyordu.

Vivian ona uzandı ama George geri çekildi. Vivian hemen elini indirip altdudağını ısırdı. Ona dokunamayacağını anlamalıydı. Ölülere dokunamazdı.

“Kayboldum,” diye fısıldadı. “Bana kızma ama evin yolunu bulamıyorum.”

George bir kez daha gülümsedi. Kocasının ona kızmadığını anlayınca Vivian’ın içi rahatladı. Kocası ölmeden önce de bazı şeyleri unuturdu, gizlemeye çalışsa da bazen George’un bunlardan yıldığını fark ederdi.Yemek yapmayı bilebırakmıştı; bunun sebebi birçok tarifini artık unutmuş olmasıydı. Yemek kitaplarındakiler de okunması zor ve kafa karıştırıcıydı. Ama George hiçbir zaman şikâyetçi olmamış, hatta sık sık ikisi için çorba pişirmişti.

Vivian neler olduğunu açıklaması gerektiğini düşündü. “Postaya bakmaya gittim ve herhalde sonra yürüyüş yapmaya karar verdim; çünkü etrafa baktığımda evime yakın bir yerde olmadığımı anladım.”

George elini uzattı, Vivian ayağa kalktı.

“Beni eve götürür müsün?” diye sordu, hüzünlenmesine ve kendisini çaresiz hissetmesine kızdı.

George cevap vermedi. Vivian ölülerin konuşamadığını da anladı. Önemli değildi. George yanında oldukça bunların hiçbirini önemsemiyordu. O ölüp gideli altı ay olmuş, o ayların her biri de ona sonsuzluğu tattırmıştı.

“Gelmene çok sevindim,” diye fısıldadı, sesinin hissettiği duygularla çatlamasını gizlemeye çalıştı. “George, seni çok özledim.” Boş boş konuştuğunu bilmesine rağmen ona bahçesinden bahsetti. George onun çok konuşmasını sevmezdi ama Vivian kocasının birazdan gitmek zorunda kalacağından ve anlatmak istediği onca şeyi anlatamayacağından korkuyordu. “George, Martha’nın hırsızlık yaptığından eminim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Evi temizlemeye geldiğinde onu akbabalar gibi izliyorum, sonradan bazı şeylerin kaybolduğunu fark ediyorum. Göz göre göre beni soymasına izin veremem ama onca yıldan sonra onu kovmayı da hiç istemem. Ne yapmalıyım?” Bir cevap duymayı beklemiyordu, cevap da alamadı zaten.

Sonra aniden evini gördü. 1961’den beri yaşadıkları Chesnut Bulvarı’ndalardı. Vivian tırabzana tutunup her basamağı teker teker zorlanarak çıktı. George’a teşekkür etmek için arkasına döndü ama sevgili kocası çoktan ortadan kaybolmuştu.

İç çekerek, “Ah, George,” dedi. “Ne olur bana geri dön. Ne olur.”

Eklendi: Yayım tarihi

“Bahçemde Yeşeren Umutlar” için 3 yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıBahçemde Yeşeren Umutlar
  • Sayfa Sayısı464
  • YazarDebbie Macomber
  • ÇevirmenOzan Aydın
  • ISBN9786053480037
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviMartı Yayınevi / 2012

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Melekler Korusun ~ Debbie MacomberMelekler Korusun

    Melekler Korusun

    Debbie Macomber

    Shirley, Goodness ve Mercy, meleklerin işlerinin asla bitmeyeceğini bilirler; hele yılın en güzel dönemi olan Noel’de. Yardımcı melekleri Will’i de kanatlarının altına alırlar ve...

  2. Bir Dilekle Başladı Her Şey ~ Debbie MacomberBir Dilekle Başladı Her Şey

    Bir Dilekle Başladı Her Şey

    Debbie Macomber

    Bir Dilekle Başladı Her Şey Dilekler, içtenlikle istenince gerçekleşen hayallerdir… Hayata yeniden tutunmak için önünde yirmi dilek duruyordu… Kâğıda döktüğü yirmi hayal… Acı çekmektense...

  3. Mucizeler Dükkanına Dönüş ~ Debbie MacomberMucizeler Dükkanına Dönüş

    Mucizeler Dükkanına Dönüş

    Debbie Macomber

    İsteyince, her sorunun bir çözümü olduğunu anlıyor insan... Aşkın ve arkadaşlıkların filizlenerek çoğaldığı, zamanla sımsıcak ilişkilere dönüştüğü bir sokak hayal edin. Her iki yanında...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Veronika Ölmek İstiyor ~ Paulo CoelhoVeronika Ölmek İstiyor

    Veronika Ölmek İstiyor

    Paulo Coelho

    Paulo Coelho’nun ustalığı, herkese seslenebilmesinden kaynaklanıyor. Sevecen, ama etkili bir öğretmen. Kitapları tüm dünyada 100 milyon satmış olan Coelho’nun şaşırtıcı çekiciliğinin nedeni de bu...

  2. Natürmort ~ Josef WinklerNatürmort

    Natürmort

    Josef Winkler

    2008 yılında Almanca’nın en önemli edebiyat ödülü sayılan Georg Büchner Ödülü’nü kazanan Josef Winkler, Roma’da hayatın nabzının attığı yerlere götürüyor bizi. Bir yanda Vittorio...

  3. İnsanlığımı Yitirirken ~ Osamu Dazaiİnsanlığımı Yitirirken

    İnsanlığımı Yitirirken

    Osamu Dazai

    Dazai’nin yarı otobiyografik romanı İnsanlığımı Yitirirken, içinde yaşadığı toplum tarafından kabul görmediğini hisseden ve yalnızlığın varoluşsal kaygısıyla yüzleşmek zorunda kalan Yozo adında bir adamın...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur