Çocuklara “hayal kurma dersleri” veren yazar Pelin Güneş’in ödüllü kitabı Babama Kamera Vermeyin, genç illüstratör Gözde Eyce’nin neşeli çizimleri ve gözden geçirilmiş baskısıyla yeniden raflara giriyor.
Bilgi çağı çocuklarının, okul ve aile yaşantılarını ince ve tatlı bir mizahla işleyen on öykünün yer aldığı bu ele avuca sığmaz kitap, yetişkin dünyasını anlamaya çalışan çocukların başından geçen komik ve düşündürücü olayları konu ediniyor.
Teknoloji bağımlılığı, enflasyon gibi günceli yakalayan evrensel meselelere temas eden yazar; öykülerini kaleme alırken şiir, günlük, roman ve masal gibi farklı edebi türlerden beslenerek, çocukları yeni okumalar yapmaya heveslendiriyor.
Yeni doğan çocuklarına dair her gelişmeyi bir günlüğe kaydeden telaşlı bir anne-baba, dedesinin tırnaklarını boyayıp suçu perilerde arayan Rüya, Tom Sawyer’a yepyeni bir kader biçen Sinan, özel hayatına saygı isteyip babasını üst mercilere şikâyete hazırlanan Kutay, gazete haberleri ile ilgili makaleler yazmaya koyulan gözlemci öğrenciler ve diğerleri… Herkese bir yerden tanıdık gelecek bu çocuklar, gülmeyi yaşamın her ânında yakalamayı başaran, eğlencenin tadını çıkaran özgür ruhlar. Gelin onlara hep birlikte kulak verelim ve hızla değişen dünyaya nasıl da ilham verici bir şekilde ayak uydurduklarına tanıklık edelim…
Günümüz çocuklarının keskin zekâlarına bir kez daha hayran bırakan Babama Kamera Vermeyin, yazılışının üstünden yaklaşık yirmi yıl geçmesine rağmen güncelliğinden hiçbir şey yitirmiyor, küçük kalpleri ve beyinleri meşgul eden “hassas” mevzulara eğilerek, asla eskimeyecek bir anlatı sunuyor.
“Babama Kamera Vermeyin çocuk gerçekliğinden uzaklaşmadan, çocuklara ideal örnekler sunmadan ve parmak sallamadan da ne kadar çok şey anlatılabileceğinin güzel bir örneği…”
İçindekiler
Sevgili Günlük ……………………………………………………………….7
Babama Kamera Vermeyin………………………………………..13
Zavallı Tom Sawyer…………………………………………………… 28
Yedi Kere Sekiz…………………………………………………………… 37
Kuduniler………………………………………………………………………44
Pire Debbie………………………………………………………………….. 56
TV Yasağı………………………………………………………………………77
Enflasyon Canavarı……………………………………………………. 84
Periler Yapmış……………………………………………………………..95
Koleksiyon…………………………………………………………………. 103
Sevgili Günlük
Annemle babam ben doğduğumda bir günlük tutmaya başlamışlar. Geçen gün annem günlüğü yatağının üzerinde unutunca dayanamayıp sayfalarını şöyle bir karıştırdım. Yaptıklarımı okuyunca onlara acıdım doğrusu. Ben büyüyünce çocuk istemiyorum, uğraşamam. Bir kere şımarık olurlar, her istedikleri yapılsın isterler, dayanamam valla… 18.04.1998’de annem şöyle yazmış: Dün akşam salondaki vazoyu gözümün içine bakarak yere atman beni çıldırttı. Teyzenin hediyesiydi, tuzla buz oldu. Sinirlendiğimi görünce sadece omuz silktin. “Gözüm görmesin, çabuk odana!..” diye bağırdım. Orada öylece durup bana baktın. Göz kenarlarında biriken damlaları inatla tutuyordun. Arkanı dönüp süklüm püklüm odana yürüdüğünde koşup sarılmak istedim, diye devam ediyordu. Oyuncaklarımdan birini bir çocuğun kırdığını düşündüm, hak verdim anneme.
Diğer sayfaya geçtim, babamın el yazısıydı: Seninle ilk maça gittiğimiz günü hatırladın mı? Beşiktaş-Bursaspor maçıydı ve ligin en önemli haftasıydı. İkimiz de yüzümüzü siyah beyaza boyamıştık. Senin üzerinde babaannenin ördüğü siyah beyaz hırka, bende de aynı renklerde atkı ve bere vardı. Annenin tüm karşı koymalarına rağmen seni götürmeye kararlıydım. Stada girip yerimizi bulana dek elime yapışmıştın sanki. Ne kalabalıktı ama! Etrafına bakmaya bile korkuyordun. Yerimizi güç belâ bulup oturduktan on dakika sonraydı. Birden yok oluverdin. O an ne yapacağımı şaşırdım. Sağa sola bakındım, ön sıralar, arka sıralar… Yok, yok! Birden nereye kayboluvermiştin? Yanımdakilere sordum, biri aşağı doğru inerken görmüştü seni. Hemen fırladım, merdivenleri üçer üçer atlıyordum. Sahaya yakın sıralardan birinde kazağını gördüm. Çevremdekilere dirsekler, tekmeler atarak yol açıyordum kendime. Soluk soluğa yanına geldim. “NEREDESİN SEN!” diye kükrediğimi hatırlıyorum. Hiçbir şey olmamış gibi bana baktın. Haşlanmış mısır koçanı vardı elinde, onu gösterip, sakince, ‘Bu bitti,’ dedin. Koluna yapıştığım gibi çektim seni kalabalıktan. Tam o sırada tribün ayağa fırladı, “Goool!” diye. Gitti güzelim maç.
Babamla maça gidişimizi hayal meyal hatırlıyordum; ama bana bağırışı dün gibi aklımdaydı. 25.08.1998’de yine annemden bir not vardı:
Yaptığına inanamıyorum, örgümden ne istedin be çocuk? Bitirmek üzere olduğum kazağın kollarını sökmüşsün. Sabah sabah hiç işin yok muydu be oğlum? Söktüğün yetmezmiş gibi bir de bütün koltukların ayaklarına dolamışsın. Ev örümcek ağı gibi. Seninle ne yapacağım?
Ohhh! Nihayet iyi bir şey… Anaokulu gösterimi anlatmış dayım da:
Seni dün gece sahnede izlemek, bize verdiğin en güzel hediyeydi. Cümbüş Ağa rolünde ne kadar başarılıydın canım oğlum. Yoksa dayın gibi sen de tiyatroyu mu seçeceksin? İnan, seni desteklerim…
Cümbüş Ağa rolünü sınıftaki en gürbüz çocuk olduğum için bana vermişlerdi; evde bunu söylememiştim tabii. Demek başarılıymışım. Olamaz!.. Anneannemin el yazısı, üstelik o berbat yolculuğu anlatmış:
21.02.2001
Bir daha seninle otobüse binersem ne olayım! Rezil ettin beni. Yol boyunca hiç susmadın. Arkadan, ‘Yeter artık hanım, sustur şu çocuğu!’ sesleri geldikçe ne yapacağımı şaşırdım. Çay kahve dağıtan görevliye önce, ‘Çay,’ dedin; çay gelince de, ‘Kola isteyecektim,’ dedin. Üstelik gelen kolayı da köpürtüp döktün. Elindeki o zımbırtıyla o kadar sesli oynadın ki tüm yolcular kaç puan aldığını ezberledi.
Mola sırasında elimi bırakıp tuvalete koştun, yarım saat çıkmadın. Otobüsü kaçırıyorduk az kalsın. Yol boyunca ne zaman uyumaya çalışsam attığın çimdikleri de unuttuğumu sanma. Anneannen
Babamın yazısı da felaketti:
Artık ne yapacağına karar ver. Paten dedin, paten takımı alındı; iki hafta bile yapmadın. ‘Yüzme,’ dedin, üç hafta her pazar sabahı seni havuza götürdüm; dördüncü hafta bıraktın. Resme merak saldın, boya takımları açılmadan evde duruyor. Şimdi bütün gün elindeki o jöle gibi topla odanda oynuyorsun; üstelik sıkılmadan. Ne tuhaf çocuksun.
Defteri aceleyle kapatıp yatağın üzerine bıraktım; çünkü annem gelmişti. Hemen kendi günlüğüme koştum ve aklıma gelenleri yazmaya başladım:
21.06.2003
Sevgili günlük,
Benim hakkımda yazı yazdıkları bir defter var. Akıllarına geleni yazmışlar.
Hatta anneannem, o aptal yolcul…
Babama Kamera Vermeyin
Amcamın yeni aldığı kamera bizimkilerin ilgi odağı olmuştu. Babamın ve amcamın elektronik eşyalara olan merakları yüzünden babaannemin eviyle bizimki, yumurta kaynatma makinesinden tutun da bıyık düzeltme makinesine kadar, bir sürü ıvır zıvırla doluydu. Amcam teknik özelliklerini bir çırpıda saydığı bu teknoloji harikası makineyle durmadan çekim yapıyordu: “Eveeet, hadi geçin bakalım yan yana, yaklaşın. Kutay’ı kucağına al abicim, doğal olun doğal, ben yokmuşum gibi davranın.” “Kutaycığım, burnunu karıştırma artık istersen.”
“Doğal olun demiştin amca.” Annemle anneannem kamerayı görür görmez, “Ay ay! Dur çekme şimdi, saç baş dağınık, üstümüze doğru dürüst bir şeyler giyelim,” diye kaçışıyorlardı. Babam koltuğuna iyice yerleşiyor, “Çek oğlum çek,beni böyle çek. Biz neysek oyuz, kimseden korkmayız,” diyordu. Çekimler sırasında babama da bir heves geldi. Depodan unutulmuş kamerasını çıkardı, eski kayıtları gözden geçirdi. Neler yoktu ki: Dedemlerin köydeki evinin bahçesinde bir akşam yemeği, babamın iş arkadaşlarıyla gidilen piknik, köpeğimiz Doli’nin yavrulayışı, benim bebeklik görüntülerim, okula başlamam… İş dönüşü eski kayıtları gözden geçiriyor, kameraya aldığı yeni parçaları deniyor ve tabii yine çekim yapıyordu.
Geçenlerde babamın iş arkadaşı Bahattin amcalar bizdeydi. Babam onlara kamerayı gösterecek ya… Benim doğumumdan dört yaşıma kadar çektikleri filmi izletmeye kalkmasın mı! Tabii Bahattin amcayla meraklı eşi pek sevindiler bu işe. “Hadi izleyelim, ay ne güzel! Bahattin biz de alalım,” dedi Meral teyze. “Şermin bir filmi bile olmadan büyürse bize ne der ileride?’’ Şermin benimle yaşıt kızlarıydı, pek hoşlanmazdım.
“Alacaksın di mi baba?” diye mızıldadı Şermin. Bahattin amca çaresiz, başını salladı. Babam elinde kamera çantasıyla geldi: “Hah buldum işte, şu televizyon kablosunu da takalım. Hanım sen çayları koy, başlayacak şimdi.” Herkes, sekiz Oscarlı filmin gala gecesiymiş gibi salonun en güzel yerlerine geçip oturdu. Perdeleri iyice kapadılar, uzak gözlüklerini taktılar, pürdikkat izlemeye hazırlandılar… ‘Ben buradayım. Hooop, yanınızdayım! Seyretmek isteyen bana baksın!’ demek geldi içimden, sustum. Kayıt, hastanede başlıyordu. Doğumumu yaptıran doktor, solgun ve telaşlı görünen babamla asker arkadaşı gibi sarmaş dolaş poz vermişti.
Sonra annem geliyordu görüntüye, babamla ikisi beni ortalarına almışlar, el sallıyorlardı kameraya. Meral teyze anneme bakıp, “Ay Füsuncuğum ne kadar kilo almışsın, nasıl verdin sonra?” diye soracak oldu. Bahattin amca onu susturdu: “Susuuun! Doktor bir şeyler söylüyor, duyamıyorum!”
“Doktor, ekonomik gidişatın iyi olmadığını, enflasyonun artmaya devam edeceğini, bu ay da memurun zam alamayacağını söylüyor Bahattin amca,” dedim. Babam ters ters baktı, görüntüyü başa aldılar ve susmamı söylediler. Doktor benim sarılık olduğumu, birkaç gün daha hastanede kalmamız gerektiğini söylüyordu. Annem araya girdi: “Neler çektik neler, on gün yattı çocukcağız ışıklar altında.” Sonra hastaneye gelen yakınlar girdi görüntüye. Dayım, amcam, anneannem, dedem… Herkes başıma toplanmıştı. Dayım sözde fark ettirmeden ayaklarımı gıdıklıyordu. Kamerayı görünce de toparlanıp, “Eee, ayakları tıpkı benimkiler, maşallah!” diyordu. Anneannem dayımı kenara ittiriyordu.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Öykü
- Kitap AdıBabama Kamera Vermeyin
- Sayfa Sayısı112
- YazarPelin Güneş
- ISBN9786052853047
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Şahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler ~ Batıkan Köse
Şahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler
Batıkan Köse
“Abi bana iki öykü sar.” “Az bekle, çıkar.” Elleri yana yana tezgâha öyküleri bıraktı, üstü başı mürekkepti. Elimi uzattım, “Dokunma,” dedi. Yazıcıdan yeni çıkmışlar....
- Akıntı Adaları ~ Ernest Hemingway
Akıntı Adaları
Ernest Hemingway
Hemingway’in bizzat yaşadığı ve duygusal yönü ağır basan serüvenlerden yola çıkılarak yazılan Akıntı Adaları, yazarın son kitaplarından biridir. Hemingway üç bölümlük bu romanda, hareketli...
- Hayaletin Yaratıkları ~ Joseph Delaney
Hayaletin Yaratıkları
Joseph Delaney
Hangi öcü türü mezar taşlarını kırıp, cesetleri mezardan çıkarıp, tabutlarını paramparça ediyor? Aynı zamanda Kış Lordu olarak da bilinen ve ilk insanlar tarafından yoğun...