Az Gittim Uz Gittim şiir tadında iki masaldan oluşuyor. Kitaba adını veren birinci masalda, Memiş’in bey kızına kavuşmak için verdiği savaş; Barış Koyağı adlı ikinci masalda ise insanları doğayla barış içinde yaşatma çabası anlatılıyor.
“Televizyondaki diziyi izlemekten bir akşamlığına vazgeçin ve bu kitabı yüksek sesle okuyarak bir akşamınızı şenlendirin. Eğer masalların artık öldüğünü düşünmek üzereyseniz, bu kitap sizi bundan alıkoyacaktır. Hem, sular akar da masal durur mu?”
Radikal Kitap
Yaz mı desem, güz mü desem? Dağda mı desem, bağda mı… Zamanını, yerini anımsamıyorum. İçim depreşti bir türkü tutturdum. Bütün kuşlar ötüşünü kesip dinlemeye durdu. Kurbağalar ötmedi, yılanlar tıslamadı. Türkünün birini bırakıp, birine başladım. Dalıp gitmişken bir hışırtı duydum. Birileri geliyordu ağaçların gerisinden. Dönüp baktım ki ne göreyim… Ninem, – Ne gördün, dedi. – Aya doğma ben doğayım, güne doğma ben doğayım, diyen bir… Ninem, – Neden uzatıyorsun kör olmayasıca, dedi. Dosdoğru söylesene ne gördüğünü.
– Kirk katar devesiyle, kırk kızın arasında, kırk örgülü saçlarıyla, ay parçası gibi bir kız gördüm. Saçları altın sırmalı, göğsü gümüş düğmeli, gözü siyah sürmeli… Ninem dayanamayıp sordu: – Kimin kızıymış o öyle? – Bilir miyim nineciğim, dedim. Bilir miyim, bu gün görmemiş, yel değmemiş, kar aklığındaki kızın kim olduğunu. Bir oradayım, bir burada. Tepelere çıkıp türküler söylüyorum. Yaşlıların suyunu doldurup güçsüzlerin yükünü taşıyorum. Serçeye saldıran şahine, tetik düşüren avcıya engel oluyorum. Uzak dağlardan kopan çığları, kan köpük yaz sellerini durduruyorum…
Atıyorum tutuyorum, bala şeker katıyorum. Allıyorum pulluyorum, düşünmeden sallıyorum. Tutan oluyor, tutmayan oluyor. Yutan oluyor, yutmayan oluyor. Bu ne biçim masal, deyip fırlatıp atan oluyor. Gözlerini açıp, – Ne zaman oldu bunlar, diyor ninem. – Sen doğmadan önce oldu, diyorum. Şaşırıp kalıyor. – Senin yaşın kaç, diyor. – Annemden yüz yıl önce, babamdan bin yıl sonra doğmuşum. Kendi göbeğimi kesip kendi adımı koymuşum. Ara bul kaç yaşında olduğumu. O da yalan, bu da yalan, fili yuttu yavru bir yılan. Ninem, parmaklarını sayadursun, ben sürdürdüm masalımı.
AZ GİTTİM UZ GİTTİM
O gün, erken kalkmıştım. Bilmediğim bir sevinç, bir coşku vardı içimde. Dursam duramıyorum, otursam oturamıyorum. Bir şeyler dürtüyor içimden: Koş diyor, düş diyor. Şu dağları aş, diyor. Koşuyorum dere boyunca. Sularla birlik olup akıyorum. Kanat çalıp uçuyorum. Yerdeki çiçeklerle, daldaki kuşlarla, sudaki balıklarla konuşuyorum. Bir solukta ağaca tırmanıyor, bir koşuda Geyik Dağı’na ulaşıyorum. Koştum koştum, yoruldum. Akıp akıp duruldum. Bunca yalan yeter, dedim; varıp beşiğime uzandım. – Ne istiyorsun, dedi ninem.
– At dedim, tut dedim, bir masal anlat, dedim. – Bak, dedi sen bu alığa, sudan çıkmış balığa. Yaş kesmeden, baş kesmeden, buyruk verip masal anlat, diyor. Maval değil, masal bu. Anlayana, dinleyene anlatırım ben. Baktım olacak gibi, söz yerini bulacak gibi değil; Öyleyse ben sana anlatayım, dedim. Beşikten çıkıp, eşiğe oturdum. Emziği ağzında ballanan nineme, bir masal anlatmaya durdum. Masal bu ya, çocukluğumu yaşamadan genç oldum. Başladım anlatmaya: Şaştılar, şaşırdılar. Anam düştü beşikten, babam düştü eşikten. Seni kör olasica seni deyip peşime düştüler. Önüm dağ, arkam bağ. Varıp birine sığınayım, dedim. Var varanın, sür sürenin; izinsiz bağa girenin, varın siz düşünün sonunu. Güç kurtuldum ellerinden. Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim.
Çayır çimen biçerek, soğuk sular içerek altı ay, bir güz gittim. Bir de dönüp baktım, bir arpa boyu yol gitmiştim. Vay dedim, vaylar dedim, bitmez bu yollar, dedim. Vurdum özümü suya. Kuru idim islandım, deli idim, uslandım. Bindim bir kayığa, kayıkçının küreği, tıp tip atar yüreği.
Akşama fincan böreği. Yedim yedim doymadım. Güneş döndü, ay döndü, nerde göğün direği? Kim aldı, kim götürdü? Nerde barış çöreği? İlksiz zaman içinde, kalbur saman içinde… Yazarlar çizer, çizerler yazar iken; ben annemin beşiğini, tingir mingir sallar iken, aynı zamanda dağda kuzu çobanlığı yapıyordum. Koşmaktan düşmekten yoruldum, değneği atıp evin yolunu tuttum. Varıp durdum kapıya, razıydım kırk sopaya. Ben artık çobanlık yapmayacağım, dedim. Ya koyunlar, kuzular, dediler. Sayışalım, anlaşalım, dedim. Ay dediler, vay dediler, hadi bakalım say, dediler. Yağmur yağdı, gök çatladı. Yetmiş ikisinin ödü patladı. Önce gitti baş kuzu. Arkasından beş kuzu… Birini verdim kasaba. Onunu katma hesaba…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye-Roman-Masal
- Kitap AdıAz Gittim Uz Gittim
- Sayfa Sayısı96
- YazarHamdullah Köseoğlu
- ISBN9789758275502
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /