Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Aytaşı
Aytaşı

Aytaşı

Wilkie Collins

Yıllar önce bir Hindu tapınağından gasbedilen, Aytaşı olarak bilinen, paha biçilemez Hint Elması doğum gününde genç Rachel Verinder’a hediye edilir, ancak aynı gece ortadan…

Yıllar önce bir Hindu tapınağından gasbedilen, Aytaşı olarak bilinen, paha biçilemez Hint Elması doğum gününde genç Rachel Verinder’a hediye edilir, ancak aynı gece ortadan kaybolur. Evdeki herkes bir şüphelidir, elması çalanın kim olduğunu bulmak kolay olmayacaktır. Ayrıca Elmas’ı her yerde takip eden, rivayetlere göre Elmas’ın koruyucuları olan üç Hintli de hesaba katılmalıdır.

Kendinden sonraki polisiye anlatı türünün klasik unsurları haline gelen İngiliz kır evinde hırsızlık, hırsızın evdekilerden biri olması, okuyucuyu yanlış yönlendirme, zeki bir dedektifin devreye girmesi, yanlış şüpheliler ve şaşırtıcı bir son gibi asli unsurları barındıran Aytaşı, yalnızca tarihi öneme sahip bir eser olmakla kalmıyor, hikâyenin kurulmasındaki ustalık ve İngiliz İmparatorluğu’nun suçlarına bakış açısıyla yarattığı türün sınırlarını aşıyor. İlk yayımlandığı tarih olan 1868’den bugüne değerinden hiçbir şey kaybetmeyen bu roman, adeta bugün basılmışçasına ilgi çekici ve eğlenceli kalmaya devam ediyor.

GİRİŞ
SERİNGAPATAM TAARRUZU (1799):
(Ailevi belgelerden alıntılanmıştır.)
I. BÖLÜM

Hindistan’da kaleme aldığım bu satırlarda, İngiltere’deki akrabalarıma sesleniyorum. Maksadım, beni kuzenim John Herncastle’ın uzattığı dostluk elini reddetmeye iten sebepleri açıklamak. Bu konuda bugüne dek gösterdiğim ihtiyat, hakkımdaki hüsnüzanlarını kaybetmeye razı olamayacağım aile mensuplarınca yanlış değerlendirilmiştir. Kendilerinden ricam, anlatacaklarımı okuyuncaya dek kararlarını ertelemeleridir. Ve şerefim üzerine yemin ederim ki yazmak üzere olduklarım kesin olarak ve harfiyen gerçeğin ta kendisidir. Kuzenim ve şahsım arasındaki mahrem ihtilaflar, ikimizin de ilintili olduğu önemli bir kamusal vukuat -1799 yılının mayıs ayının dördünde- General Baird tarafından yönetilen Seringapatam Taarruzu esnasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Koşulların açıkça anlaşılabilmesi için bir anlığına taarruzun öncesine ve Seringapatam Sarayı’nda saklı mücevher ve altın hazinelerine dair ordugâhımızda dolaşan hikâyelere dönmem gerekiyor.

II. BÖLÜM

Bu hikâyelerin en akılalmazlarından biri, bir Sarı Elmas’la, Hindistan tarihçelerine ününü salmış değerli bir taşla ilgilidir. Bilinen en eski hikâyeler, taşın Ay’ı simgeleyen dört kollu bir Hint tanrısının alnında durduğunu anlatır. Kısmen ilginç renginden, kısmen de süslediği ilahın etkisini hâlâ hissettiğine dair batıl bir inanca yol açmış olmasından, ayın kâh yakınlaşıp kâh uzaklaşmasıyla artan ve azalan parıltısından ötürü günümüzde Hindistan’da hâlâ bilindiği üzere o adı almıştır; AYTAŞI adını. Duyduğuma göre antik Yunan ve Roma’da da benzer şekilde Ay’dan etkilendiği varsayıldığı için yine koleksiyoncuların günümüzde kullanmaya devam ettiği, adını Ay’dan alan fakat Hindistan’dakinin aksine tanrıların hizmetine adanmış olmayan, diğerine kıyasla daha değersiz ve sadece kısmen saydam bir taş da bir benzer batıl inancın yayılmasına sebep olmuş. Sarı Elmas’ın maceraları, Hıristiyanlığın on birinci yüzyılında başlıyor. O tarihte Müslüman fatih Gazneli Mahmut, Hindistan’a girdi, kutsal Somnat şehrini ele geçirdi ve şehrin Doğunun harikalarından biri olan yüzlerce yıllık ünlü tapınağının, Hindu kutsal yolculuklarının son durağı olan bu mabedin zenginliklerine el koydu. Mabette tapınılan tüm ilahlardan sadece Ay ilahı, fatih Müslümanların açgözlülüğünden kaçırılabildi. Üç Brahma rahibinin koruduğu kutsal ilah, alnında taşıdığı Sarı Elmas’la birlikte bir gece vakti yola çıkarıldı ve Hindistan’ın ikinci kutsal şehrine, Varanasi’ye nakledildi. Ay ilahı burada, yeni bir mabette, değerli taşlarla bezeli, çatısı altın sütunların üzerinde yükselen bir odaya yerleştirildi ve tekrar ibadete açıldı. Yeni tapınağın tamamlandığı gece Koruyucu Vişnu, üç Brahma rahibine rüyalarında göründü. Koruyucu Vişnu mukaddes nefesini ilahın alnındaki Elmas’a üfledi. Rahipler diz çöktü ve yüzlerini cüppeleriyle sakladılar. Akabinde Vişnu, Aytaşı’nın o andan insan neslinin sonuna kadar üçer rahip tarafından nöbetleşe olarak korunmasını buyurdu. Rahipler anladı ve tanrısal iradeye boyun eğdi. Koruyucu kutsal taşa elini uzatmaya cüret edecek kişinin ve ailesinin ve onun soyundan gelenlerin başından felaketlerin eksik olmayacağı kehanetinde bulundu. Ve rahipler bu kehaneti tapınağın kapılarının üstüne altın harflerle yazdı. Bir çağ öbürünü kovaladı ve rahiplerin halefleri nesilden nesile paha biçilmez Aytaşı’nı gece gündüz korudu. Bir çağ öbürünü kovaladı ta ki on sekizinci yüzyılın ilk yılları gelip de Babür Şahı Evrengzib’in saltanatı başlayana kadar. Onun emriyle Brahma tapınakları bir kez daha yıkım ve yağmanın kurbanı oldu. Dört kollu ilahın mabedi kutsal hayvanların katliyle kirletildi; ilahların suretleri paramparça edildi ve Aytaşı’na da Evrengzib’in ordusundaki kıdemli bir subay tarafından el konuldu. Kayıp hazinelerini aleni şiddet vasıtasıyla kurtaracak güçleri olmayan üç muhafız keşiş, taşı tebdilen takip edip, korumaya devam etti. Nesiller nesilleri izledi, kutsal taşa el koyan küstah savaşçı sefilce helak oldu, Aytaşı üzerinde taşıdığı lanetiyle bir kanunsuz Müslümanın elinden diğerininkine dolaşıp durdu ve tüm bu tesadüf ve el değiştirmelere rağmen üç muhafız keşiş görevlerine Koruyucu Vişnu’nun kudretinin kutsal taşlarını onlara geri getireceği günü bekleyerek devam ettiler. Hıristiyanlığın on sekizinci yüzyılının sonlarına gelindiğinde, Elmas Seringapatam Sultanı Tippoo’nun eline geçti, o da taşı bir hançerin sapına süs niyetine kaktırıp hanedan cephaneliğinin en kıymetli ganimetleri arasında tutulmasını buyurdu. Bu şartlar altında dahi üç muhafız, koruma görevlerini Sultan’ın sarayının içinde, gizliden gizliye yerine getirmeye devam etti. Tippoo’nun hanesinde diğerlerine yabancı fakat efendilerinin güvenini Müslüman inancına uyarak, yahut uyuyor görünerek, kazanmış üç subayı olduğu söylenmekte ve bu üç adamın kılık değiştirmiş üç keşiş olduğu rivayet edilmekteydi.

III. BÖLÜM

Ordugâhımızda anlatıldığı şekliyle Aytaşı’nın acayip hikâyesi böyledir. Hikâye, kendisinin fevkaladeye duyduğu sevgi sebebiyle ona inanan kuzenim dışında hiçbirimizi etkilememişti. Seringapatam Taarruzu’ndan bir önceki akşam bana ve diğerlerine, hikâyeye masal muamelesi yapmamızdan ötürü şaşılacak derecede sinirlenmişti. Budalaca bir münakaşa patlak vermişti ve Herncastle aksi mizacına yenik düşmüştü. Huyu olduğu üzere böbürlenerek İngiliz ordusunun Seringapatam’ı zapt etmesi durumunda Elmas’ı parmağında göreceğimizi iddia etmişti. Bu nüktesi gürültülü kahkahalarla karşılanmış ve hepimiz bu meselenin o gece ordugâhta son bulduğunu zannetmiştik. Şimdi, müsaade ederseniz, sizi taarruz gününe götüreyim. Taarruz başlar başlamaz kuzenim ve ben ayrı düşmüştük. Ne nehri geçerken ne İngiliz bayrağını surlarda açılan ilk gediğe dikerken ne de attığımız her adım için savaşarak gediği geçip şehre girerken onu bir kez olsun görmüştüm. Herncastle’la ancak gün ışırken, şehir elimize geçtikten ve General Baird’in bizzat kendisi Tippoo’nun cansız bedenini bir yığın katledilmiş askerin arasında bulduktan sonra karşılaştık. İkimiz de General’in emriyle fethi takip eden karmaşa ve yağmayı engellemekle görevlendirilmiş bir ekibin içindeydik. Ordunun gerisinden gelen siviller ağza alınmayacak taşkınlıklar yapmışlar ve daha da beteri, askerler Saray’ın hazine odasının korunaklı kapısından bir şekilde içeri girip altın ve mücevherleri talana başlamışlardı. Kuzenimle kendi askerlerimizin disiplin kurallarına uymalarını sağlamak için gitmiş olduğumuz hazine odasının önündeki bahçede karşılaşmıştık. Tecrübe etmiş olduğumuz korkunç katliamın, Herncastle’ın ateşli tavrını iyiden iyiye bir cinnete dönüştürmüş olduğunu açıkça görebiliyordum. Bana göre kendisine verilmiş olan görevi gerçekleştirebilecek ehliyete sahip değildi. Hazinede had safhada karmaşa ve hengâme mevcuttu fakat şahsen hiçbir şiddet olayına tanıklık etmedim. Askerler kendilerini, tabiri caizse, güleryüzle rezil etmektelerdi. Bir-

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıAytaşı
  • Sayfa Sayısı
  • YazarWilkie Collins
  • ISBN9786057496113
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviYedi Yayınları / 2021

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Kayıp Kardeş ~ Sophie McKenzieKayıp Kardeş

    Kayıp Kardeş

    Sophie McKenzie

    Kayıp Kız’ın yaşadıklarının üzerinden iki yıl geçmiştir. Sınav stresi ve bir de bu yetmezmiş gibi ortaya çıkan yeni aile trajedisiyle uğraşmak zorunda olan on...

  2. Lux 3 – Opal ~ Jennifer L. ArmentroutLux 3 – Opal

    Lux 3 – Opal

    Jennifer L. Armentrout

    Hâlâ kendini beğenmiş öküzün teki olsa da artık Daemon’a direnmekten vazgeçtim çünkü, off…. ona çılgınlar gibi âşığım. Daemon’ın duygularından bir türlü emin olamıyordum ama...

  3. Miras ~ Miguel BonnefoyMiras

    Miras

    Miguel Bonnefoy

    Fransa’daki bağları amansız bir salgınla kuruyup giden bir bağcı sağ kalan son asma kökünü cebine koyar ve onu California’ya taşımasını umduğu gemiye biner. Fakat...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur