Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Köprü
Köprü

Köprü

Ayşe Kulin

Elmas da sargılı kollarını bebeğe uzatmıştı. Canını yakmaktan korkarak usulca bırakmıştı Bayram, oğlunu Elmas’ın kucağına. Şimdi burun burunaydılar Elmas’la Öksüz. Bir dişi hayvanla yavrusu…

Elmas da sargılı kollarını bebeğe uzatmıştı. Canını yakmaktan korkarak usulca bırakmıştı Bayram, oğlunu Elmas’ın kucağına. Şimdi burun burunaydılar Elmas’la Öksüz. Bir dişi hayvanla yavrusu gibi koklaşıyor, burunlarını birbirine sürütüyor, birbirlerinin boynuna gömülüyor ve tuhaf mırıltılar çıkartıyorlardı. Bebenin küçük elleri, Elmas’ın saçlarında, Elmas’ın dudakları bebenin yüzünde dolaşıyordu. Elmas, ne diğer hastaları ziyaret edenlerden ne de Bayram’dan hiç utanmadan, hiç gocunmadan, memesini çıkarıp bebenin ağzına vermişti. Bebek mutlu bir kedi yavrusu gibi guruldayarak şapır şupur emiyordu süt akıtmayan, kuru memeyi. Kadınla çocuk birbirleriyle iç içe geçmiş, tek vücut olmuş gibiydiler.Köprü.. Olağanüstü bir bürokratın, otuz yıl bekledikten sonra kavuşulan bir köprünün ve doğunun töreye teslim olmuş insanların öyküsü. Ayşe Kulin’in kaleminden.

VALİ, BAYRAM VE ÖKSÜZ (1993)

 

Üç günden beri dur durak tanımadan esen deli rüzgâr birden kesiliverince, kar, Munzur ve Keşiş dağlarının koynuna sereserpe uzanmış Erzincan’ın üstüne, tül cibinlik gibi inmişti. Karla kaplı çıplak ağaçlarından, saçakları buz tutmuş evlerine kapanmış insanlarına, dam altlarına sığınmış bezgin sokak köpeklerine kadar tüm canlılarıyla uzun bir kış uykusuna dalmış gibiydi şimdi şehir.

Erzincan’ın ne zaman ne yapacağı belli olmazdı. Ne istediğini hiç bilmeyen şımarık bir kadın gibiydi. Karın bembeyaz örtüsü altında uyuşmuş yatadururken, birdenbire miskinliğinin öcünü almak ister gibi çalkalamaya başlardı kalçalarını. O böyle beşik gibi sallandı mı, nice dağların yamaçlarını tutan kar, yükseklerden aşağılara iner, ovalarda çağıldayan akarsularla buluşur, yerle gök birbirine geçerdi. Toz, duman, çığlık ve kar arasında savrulurdu canlar. Üstelik daha çok da yeniydi böylesine kudurup azması. Evleri yerle bir etmiş, kurbanlarını yutmuş, tüm hırsını kustuktan sonra, durulmuştu. Erzincanlılar, bir süre sessiz kalacağını bilirlerdi şehirlerinin. Tekrar ne zaman azacağı pek belli olmazdı ama… Daha değil… daha değil. Onca cana kıydıktan, onca ocağı söndürdükten, onca binayı, ağacı devirdikten sonra, iyice yorgun düşmüştü şehir. Dinlenme sürecindeydi. Belki de o yüzden, gevşek bir miskinlik içindeydi Erzincanlılar.

Buza kesmiş kentin sokaklarını koşarak geçen köylü, göğsüne bastırdığı yüküyle şimşek gibi daldı taş binanın kapısından. Nefes nefese ve soğuğa rağmen ter içindeydi. Gövdesinden yükselen sıcaklık ve ekşi koku. Hoş Ali ile İsmail’in yüzüne, keskin bir bıçak gibi çarptı.

“Vali nirde?” diye sordu kapı girişini tutanlara. Hoş Ali başıyla yukarı katı işaret etti. Adam merdivenlere hamle etti hemen. Geniş beyaz basamakları üçer dörder atlayarak çıkmaya başladı. “Hop! Hop! Yavaş ol ula, aburaya gel, yükünü göster önce,” diye bağırdı İsmail.

“Bırah getsin. Gızar şimdi yugardaki,” dedi Hoş Ali.

Az mı zılgıt yemişlerdi yukardakinden, vatandaşı sorgu sual ettikleri için. Neresinden çıkıyor bunca ses bu ufak tefek gövdenin diye düşünürdü Hoş Ali, yukarıdaki kükrediği zamanlar. Şu binanın kapısından içeri, bina vilayet binası oldu olalı, denetim yapılmadan kimseler bırakılmazken, bu tutturmuştu odamın kapısı açık duracak, her gelen ille de engellenmeden merdivenleri çıkıp yanıma girecek, diye. Acayip adamdı vesselam. Keyfi meyfi kalmamıştı, vali makamında odacı ya da nöbetçi olmanın. Her önüne gelen hışır hışır girmeye başlamıştı makama, kapı ardına kadar açık durduğundan, vuracak kapı bile bulamaksızın.

İlk geldiği günlerde söylediklerini ciddiye almamış, yine eski tas eski hamam davranmışlardı cümle kapısındaki nöbetçiler. Ama, çabuk öğrenmişlerdi. Atik tavırları, cin bakışlı gözleri, kızıla çalan kahverengi saçlarıyla, aceleci bir genç tilkiyi andıran adam, her sözün arkasında duruyor, emirleriyle kesin itaat istiyordu. Asabiydi, birazda çatlaktı, kesin!

 

“İyi de, göhsünün üstünde bir poh sahlirdi. Sileh mileh olmesin?” dedi İsmail endişeli bir sesle.

Hoş Ali, “Ben azardan neyi bıhtım gayri, aga. İstirsen sen düş herifin peşine,” der demez, atıldı İsmail. Ama köylü çoktan uçup gitmiş, görünmez olmuştu yukarı çıkan merdivenlerde.

Vali, koltuğunda sol yanına doğru kaykılmış, sol omzuyla kulağının arasına sıkıştırdığı telefonda konuşurken, bir eliyle önündeki defteri karıştırıyor, diğer eliyle de not alıyordu küçük bir kâğıda. Hoş Ali’nin hep arkasından konuştuğu gibi, “Gıçına da bi zurna dagsa da çalsa barim,” dediği pozdaydı tam. Tek bir iş yaptığı görülmemişti ki hiç… On işi birden yürütürdü illa. İçeri gireni hemen fark edemedi bu yüzden. Ancak, masasının üzerine adeta fırlatılan bohçanın gürültüsüyle başını kaldırınca gördü gözlerinden ateş ve acı fışkıran köylüyü. Omzundan düşen telefonu zor yakaladı ve önünde dikilen adama baktı, gözlüklerinin üstünden.

“Hayrola hemşerim?” dedi.

İsmail tam o anda daldı içeri ve valinin önündeki masada duran alacalı bez yığınını kapmak istedi. Köylü göğsünden itekledi İsmail’i.

“Bombe filen mi goydin ula sen bu çaputa?” diye avaz avaz bağırdı İsmail.

Vali de ayaklanmıştı şimdi. Aynı anda Hoş Ali yanında bir iki kişiyle odada bitmiş, köylüyü derdest edivermişlerdi.

“Ne bu? Bomba mı var burada? diye sordu vali, gözleriyle çıkını işaret ederek ve sakin olmaya çalışarak. Çıkından yükselen tuhaf koku tüm odayı tutmuştu. Valiye yanıt vermek İstermişçesine, ince, keskin hır ses yükseldi bezlerin arasından. Herkes susup kulak kesildi.Önce bir hayvan iniltisini andıran çığlık, giderek çok ince bir insan sesine dönüştü ve doldurdu odayı.

“Nedir bu?” diye sordu vali.

“Bebedür,” dedi köylü.

Odadakiler ferahladılar ve yavaşta, masanın üzerinde duran bohçaya yaklaştılar. İsmail uzak durmaya çalışarak, elini uzatıp bohçayı kurcaladı. Aralanan bezlerin içinden, yeni doğmuş bir bebenin kurabiye büyüklüğündeki yüzü gözüktü…

 

Eklendi: Yayım tarihi

“Köprü” için 4 yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıKöprü
  • Sayfa Sayısı240
  • YazarAyşe Kulin
  • ISBN9789752892637
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviEverest Yayınları / 2010

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hazan ~ Ayşe KulinHazan

    Hazan

    Ayşe Kulin

    Hazan, sonbahar demek. Hüzünle akraba olan bu sözcüğün bir başka anlamı özlem ve ayrılık mevsimi… bir diğeri sararıp solmuş, eski canlılığını kaybetmiş kimse. Kimi...

  2. Kördüğüm ~ Ayşe KulinKördüğüm

    Kördüğüm

    Ayşe Kulin

    “Hayatım, beni cehenneme savuran bir rüzgârla altüst olmuştu, böyle olmasında ne suçum ne de katkım vardı. Etrafımda neler dönüyor, bilmiyordum. Fakat tuhaf bir şekilde...

  3. Adı Aylin ~ Ayşe KulinAdı Aylin

    Adı Aylin

    Ayşe Kulin

    Aylin Radomisli Cates, 19 Ocak 1995 Perşembe günü, evinin bahçesinde, o sabah evini temizlemeye gelen hizmetçisi tarafından, kendi arabasının altında ölü bulundu. Üstünde ve...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Tehlikeli Şarkılar ~ Tuna KiremitçiTehlikeli Şarkılar

    Tehlikeli Şarkılar

    Tuna Kiremitçi

    Başkomiser Perihan Uygur yine şehrin tekinsiz sokaklarında…  Ünlü romancı Nadir Surkultay’ın eski eşi ve çevirmeni Alman vatandaşı Eva Surkultay Balat’taki evinde ölü bulunur. Başta...

  2. Düşte Kördüğüm – Bir 28 Şubat Romanı ~ Mehmet KaraDüşte Kördüğüm – Bir 28 Şubat Romanı

    Düşte Kördüğüm – Bir 28 Şubat Romanı

    Mehmet Kara

    Rektörün ancak kendine yetecek kadar yayınları vardı. Fakat çevresinde bülbül gibi şakıyan, kalabalık “Sayın”ları vardı. Hepsi birden fark edilmese de üniversitenin kadrosu epeyce kalabalıktı....

  3. Üçüncü Dünya Savaşı (Çin ABD’yi İşgal Ettiğinde) ~ Burak TurnaÜçüncü Dünya Savaşı (Çin ABD’yi İşgal Ettiğinde)

    Üçüncü Dünya Savaşı (Çin ABD’yi İşgal Ettiğinde)

    Burak Turna

    2006 yılında yayınlandıktan sonra dünya çapında medyanın ilgi odağı olan Üçüncü Dünya Savaşı insanı hayrete düşüren öngörüleri ve kurgusuyla Epsilon Yayınları imzasıyla okuruyla buluşuyor!...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur