Ünlü caz trompetçisi Klima, tek gecelik sevgilisi hemşire Ruzena, kadınların doğurganlığını artıran özel bir yöntem geliştiren jinekolog Skreta, zengin bir Amerikalı olan Bertlef, Klima’nın kıskanç ve güzel eşi Kamila, Ruzena’nın paranoyak hayranı Frantisek, eski siyasi mahkûm Jakub, babasını henüz küçük bir çocukken kaybeden Olga… Birbirinden apayrı dünyalara sahip tüm bu insanların yollarının kesiştiği ve kendilerini gitgide hızlanan bir valsin ritmine kaptırdığı izole bir kaplıca kasabası…
Milan Kundera en ciddi sorunları, inanılmaz bir “hafiflik”le ortaya koyarak çağdaş dünyanın, bizi trajedimizi yaşama hakkından bile yoksun kıldığını görmemizi sağlıyor. Ayrılık Valsi, insan ruhunun derin gizlerinde elini kolunu sallayarak dolaşan büyük bir ustanın kaleminden çıkmış bir kara komedi.
BİRİNCİ GÜN
1
Sonbahar başlıyor, ağaçlar sarıya, kızıla, kahverengiye dönüyor; güzel vadisinin içindeki küçük kaplıca kasabası alevlerle sarılmış gibi. Kemerlerin altında kadınlar gelip gidiyor, su pınarlarına eğiliyorlar. Çocuk sahibi olmak isteyip olamayan kadınlar bunlar, kaplıcanın sularında doğurganlık bulmayı umuyorlar. Erkekler sayıca çok daha az olsa da yine de görmek mümkün, çünkü söylenene göre, doğurganlık konusundaki meziyetlerinin yanı sıra, bu sular kalbe de iyi geliyor. Her halükârda burada dokuz kadına bir erkek düşüyor ve bu durum kısırlık için şifa bulmaya gelen kadınların havuzuna bakan bekâr, genç hemşireyi çileden çıkarıyor! Burası Ruzena’nın doğduğu yer, annesi ve babası hâlâ burada. Günün birinde bu kasabadan, bu korkunç kadın kalabalığından kaçıp kurtulabilecek mi? Bugün pazartesi ve mesai sona ermek üzere. Çarşafa sarması, yatağa yatırması, yüzlerini silip kurulaması gereken birkaç şişman kadın daha var ve bunları yaparken gülümsemesi lazım. Biri etine dolgun, kırk yaşlarında, öteki daha genç ve zayıf iki meslektaşı, “Ee, telefon edecek misin?” diye soruyorlar Ruzena’ya. “Neden etmeyeyim?” diyor Ruzena.
“Hadi o zaman! Korkma!” diye karşılık veriyor kırklarındaki kadın ve onu hemşirelerin dolapları, masaları ve telefonlarının bulunduğu soyunma kabinlerinin arkasına götürüyor. “Onu evinden aramalısın,” diyor zayıf hemşire muzipçe, üçü de kıkırdıyor. “Tiyatronun numarasını biliyorum,” diyor Ruzena, kahkahalar dinince.
2
Berbat bir konuşma yaşandı. Adam telefonda Ruzena’nın sesini duyar duymaz dehşete kapıldı. Kadınlar onu ezelden beri korkuturdu fakat hiçbir kadın buna inanmaz, bunun sadece flörtöz bir şaka olduğunu düşünürdü.
“Nasılsın?” diye sordu.
“Pek iyi değil,” diye yanıt verdi Ruzena.
“Neyin var?”
“Seninle konuşmam gerek,” dedi dokunaklı bir tonla.
Adamın yıllardır korkuyla beklediği o dokunaklı
tondu bu.
“Nedir o?” diye sordu boğuk bir sesle.
“Kesinlikle seninle konuşmam gerek,” diye tekrarladı Ruzena.
“Ne oluyor?”
“İkimizi ilgilendiren bir şey.”
Adeta dili tutulmuştu. Bir an sonra yineledi: “Ne
oluyor?”
“Altı hafta gecikti.”
Adam kendine hâkim olmak için büyük bir çaba
sarf ederek, “Muhtemelen bir şey yok. Böyle şeyler ara
sıra olur, bir anlama gelmez.”
“Hayır, bu kez öyle değil.”
“Mümkün değil. Kesinlikle mümkün değil. En azından, benden kaynaklı bir durum olamaz.” Ruzena sinirlendi. “Beni ne sanıyorsun sen!” Onu gücendirmekten korkmuştu, çünkü birdenbire her şeyden korkmuştu: “Hayır, niyetim seni incitmek değil, bu çok saçma, niye seni incitmek isteyeyim ki, sadece böyle bir şeyin olamayacağını söylüyorum, korkmana gerek yok, çünkü bu kesinlikle imkânsız, fizyolojik açıdan imkânsız.” “Bu durumda konuşmak anlamsız,” dedi Ruzena daha da sinirlenerek. “Rahatsız ettiğim için kusura bakma.” Telefonu kapatacağından korktu. “Hayır, ne münasebet. Beni aramakla iyi ettin! Sana memnuniyetle yardımcı olacağım, elbette. Her şey halledilebilir.” “Halledilebilir derken ne demek istiyorsun?” Kendini rahatsız hissetti. Söylemek istediği şeyi telaffuz etmeye cesaret edemedi: “Ee… şey… halledilebilir.” “Ne demeye çalıştığını biliyorum fakat hiç ümitlenme! Unut bunu. Hayatımı mahvetmek zorunda kalsam bile böyle bir şey yapmayacağım.” Adam tekrar dehşete düştü, ama bu kez çekinerek de olsa saldırıya geçti: “Madem konuşmamı istemiyorsun, öyleyse beni neden aradın? Benimle görüşmek mi istiyorsun yoksa zaten kararını verdin mi?”
“Seninle görüşmek istiyorum.”
“Seni görmeye geleceğim.”
“Ne zaman?”
“Haber vereceğim.”
“Peki.”
“Görüşürüz o halde.”
“Görüşürüz.”
Adam telefonu kapadı ve orkestrasının bulunduğu
küçük salona döndü.
Beyler, prova bitti. Bugün daha fazla devam edemeyeceğim,” dedi.
3
Ahizeyi yerine koyunca öfkeden kıpkırmızı oldu. Klima’nın haberi karşılama biçimi onu kırmıştı. Zaten bir süredir ona kırgındı. İki ay önce tanışmışlardı; ünlü trompetçinin orkestrasıyla beraber kaplıcada sahne aldığı bir akşamda. Konserin ardından, Ruzena’nın da davetli olduğu bir parti düzenlenmişti. Trompetçi herkesin arasından onu gözüne kestirmiş ve geceyi onunla geçirmişti. O zamandan bu yana da herhangi bir yaşam belirtisi göstermemişti. Ruzena ona selamlarını ilettiği iki kart göndermişti fakat adam hiç yanıt vermemişti. Bir keresinde başkentteyken tiyatroya telefon etmiş ama Klima’nın grubuyla provada olduğunu öğrenmişti. Telefona cevap veren adam adını sormuş, sonra da gidip Klima’ya haber vereceğini söylemişti. Birkaç dakika sonra döndüğündeyse provanın bittiğini, trompetçininse gittiğini bildirmişti. Klima’nın onu başından savmak için yalan söyleyip söylemediğini merak etmiş ve zaten o sırada bile hamile olduğundan korktuğu için daha da çok içerlemişti. “Bunun fizyolojik açıdan imkânsız olduğunu iddia ediyor! Harika, fizyolojik açıdan imkânsız! Çocuk dünyaya geldiğinde ne diyecek acaba!” İki iş arkadaşı onu içtenlikle onaylıyordu. Ertesi sabah, buhar içindeki salonda arkadaşlarına, ünlü adamla geçirdiği eşsiz geceyi anlattığında, trompetçi derhal hepsinin ortak malına dönüşmüştü.
Hayaleti, hemşirelerin girip çıktıkları odada onlara eşlik ediyordu; adı geçtiğinde, yakından tanıdıkları biriymiş gibi kıkır kıkır gülmelerine yol açıyordu. Ruzena’nın hamile olduğunu öğrendiklerinde de tuhaf bir keyifle doldular, çünkü şimdi hemşirenin rahminin derinliklerinde, fiziksel olarak da onlarlaydı. Kırklarındaki kadın hafifçe Ruzena’nın omzuna vurdu: “Hadi kızım, sakinleş hadi! Sana bir şey getirdim.” Sonra da epey buruşuk ve kirli bir dergi çıkardı: “Bak!” Üçü de, dudaklarının önünde bir mikrofonla sahnede duran genç, güzel bir esmerin fotoğrafına baktı. Ruzena bu birkaç santimetrekare üzerinde kaderini çözmeye çalıştı. “Bu kadar genç olduğunu bilmiyordum,” dedi endişeyle. “Hadi ama!” dedi kırklarındaki kadın gülümseyerek. “Bu fotoğraf on yıllık. İkisi de aynı yaştalar. O kadın senin rakibin olamaz!”
4
Klima, Ruzena’yla yaptığı telefon görüşmesi sırasında bu korkunç haberi uzun süredir beklediğini hatırladı. Elbette, Ruzena’yı o vahim gecede hamile bıraktığını düşünmek için hiçbir makul gerekçesi yoktu (aksine, haksız yere suçlandığından emindi), ama yıllardır, Ruzena’yı tanımadan çok önceden beri böyle bir haber bekliyordu. Kendisine âşık bir sarışın, onu evliliğe zorlamak için hamile numarası yapmayı düşündüğünde yirmi bir yaşındaydı. Mide kramplarına ve en sonunda hastalanmasına yol açan katlanılmaz haftalardı bunlar. O zamandan beri, hamileliğin her an, her yerde indirilebilecek bir darbe, paratonerin olmadığı, telefonda dokunaklı bir sesle bildirilen bir darbe olduğunu biliyordu (evet, o feci haberi sarışın da ona önce telefonda vermişti). Yirmi birinde deneyimlediği bu olay daha sonra kadınlara her daim bir endişeyle (ve yine de büyük bir şevkle) yaklaşmasına, her aşk buluşmasından sonra feci sonuçlardan korkmasına yol açmıştı. Hastalıklı ihtiyatlılığının böyle bir felaket olasılığını yüzde birin binde birine düşürdüğünü düşünse de, bu binde bir bile onu korkutmayı başarıyordu.
Bir keresinde, boş bir akşamın cazibesine kapılarak iki aydır görmediği genç bir kadını aradı. Kadın onun sesini tanıyınca, “Tanrım, sensin!” diye haykırdı. “Dört gözle telefonunu bekliyordum! Beni aramana o kadar ihtiyacım vardı ki!” dedi. Bunu öyle ısrarla, öyle dokunaklı söyledi ki Klima’nın yüreğine o tanıdık endişe saplandı ve o korkunç ânın geldiğini hissetti. Gerçekle mümkün olduğu kadar çabuk yüzleşmek istediği için de saldırıya geçti: “Peki, bunu neden böyle trajik bir tonda söylüyorsun?” “Dün annem öldü,” diye yanıtladı genç kadın. O da korktuğu talihsizlikten günün birinde kurtulamayacağını bilmesine rağmen rahatladı.
5
“Pekâlâ yeter. Bu da ne demek oluyor?” dedi baterist, Klima nihayet kendine geldi. Etrafındaki müzisyenlerin endişeli yüzlerine baktı ve onlara başına gelenleri anlattı. Adamlar enstrümanlarını yere bırakıp tavsiyeleriyle ona yardımcı olmak istediler. İlk tavsiye radikaldi: On sekiz yaşındaki gitarist, az önce gruplarının kurucusuna ve trompetçisine telefon eden bu tür kadınların sertçe def edilmesi gerektiğini söyledi. “Ona istediğini yapabileceğini söyle. Velet senin değil, seninle hiçbir ilgisi yok. Israr ederse, kan testi babanın kim olduğunu ortaya çıkarır.”
Klima kan testlerinin genellikle bir şeyi kanıtlamadığına ve böyle bir durumda kadının ithamının ağır bastığına dikkat çekti. Gitarist, kan testine falan gerek kalmayacağını söyledi. Bu şekilde def edilen genç kadın gereksiz adımlardan kaçınmaya özen gösterecek, ithamda bulunduğu adamın hanım evladı olmadığını anlayınca da çocuktan kendi imkânlarıyla kurtulacaktı. “Yine de çocuğu doğurmak isterse, o zaman orkestradaki müzisyenler olarak hepimiz mahkemeye gidip o gece onunla yattığımızı söyleyeceğiz. Hangimizin baba olduğunu bulmaya çalışsınlar bakalım!” Klima, “Benim için bunu yapacağınızdan şüphem yok,” dedi. “Ama o zamana dek belirsizlik ve korkudan aklımı kaçırırım. Bu tür konularda dünyanın en korkak insanıyım ve her şeyden önce ihtiyacım olan şey kesinlik.” Hepsi bunda hemfikirdi. Gitaristin önerisi prensipte iyi olmasına iyiydi fakat herkese uygun değildi. Özellikle de sinirleri sağlam olmayan bir adam için düşünülemezdi. Kadınların son derece riskli bir teşebbüste bulunma zahmetine değdiğini düşündüğü ünlü, zengin bir adam için de uygun değildi. Bu nedenle, genç kadını sertçe def etmek yerine, kürtaja rıza göstermesi için onu ikna etmek gerektiğinde karar kıldılar. Ama hangi argümanları seçmeliydiler? Üç temel hipotez öngörülebilirdi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıAyrılık Valsi
- Sayfa Sayısı224
- YazarMilan Kundera
- ISBN9789750761591
- Boyutlar, Kapak14 x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Karanlık Dükkânlar Sokağı ~ Patrick Modiano
Karanlık Dükkânlar Sokağı
Patrick Modiano
Gizemli bir kaza sonucunda hafızasını kaybeden ve geçmişini ardında bırakıp özel dedektiflik yapmaya başlayan Guy Roland, on yıl sonra geçmişiyle yüzleşmeye, gerçek kimliğini keşfetmeye...
- Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara ~ Mathias Énard
Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara
Mathias Énard
Leonardo da Vinci’nin projesini reddettikten sonra, kendisinden Haliç üzerinde yapılacak bir köprü planı isteyen II. Bayezid’in davetini kabul eden Michelangelo, 13 Mayıs 1506 günü...
- Ada ~ Aldous Huxley
Ada
Aldous Huxley
Aldous Huxley’nin, 1962 yılında yayımlanan son kitabı Ada, yazarın en bilinen romanı Cesur Yeni Dünya’nın ütopik ikizi. Otomatik Portakal’ın yazarı Anthony Burgess’ın da en...