Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Aynadaki Hanımefendi
Aynadaki Hanımefendi

Aynadaki Hanımefendi

Virginia Woolf

İnsanlar açık çek defterlerini ya da işledikleri korkunç bir suçu itiraf ettikleri mektupları ortalıkta bırakmadıkları gibi odalarına da ayna asmamalılar. Bu derlemede yer alan…

İnsanlar açık çek defterlerini ya da işledikleri korkunç bir suçu itiraf ettikleri mektupları ortalıkta bırakmadıkları gibi odalarına da ayna asmamalılar.

Bu derlemede yer alan beş öyküde kâh bir aynadan yansıyanları izliyor, kâh gün ışığını, doğayı ve yaşamı kutsuyor, kâh erkeklerin işe yarayıp yaramadığını sorgulayan bir kadın cemiyetinin sohbetlerine ortak oluyoruz. Virginia Woolf, gençliği ve genç bedenleri olumlayan bir toplumda kadın olarak yaşlanmaya karşı duyulan kolektif korkuyu araştırırken Edward dönemi materyalizmine zarif ama aynı zamanda alaycı bir üslupla cesur bir eleştiri getiriyor.

“Virginia Woolf öncü bir edebiyatçı ve modernist dönemin tartışmasız en büyük İngiliz yazarıydı.”

The Book Collector

İçindekiler

Aynadaki Hanımefendi: Bir Yansıma…………………………….. 11
Bir Cemiyet……………………………………………………………… 19
Duvardaki İz ……………………………………………………………. 39
Katı Cisimler……………………………………………………………. 51
Lappin ile Lapinova ………………………………………………….. 59

AYNADAKİ HANIMEFENDİ
BİR YANSIMA 

İnsanlar açık çek defterlerini ya da işledikleri korkunç bir suçu itiraf ettikleri mektupları ortalıkta bırakmadıkları gibi odalarına da ayna asmamalılar. O yaz günü insan, koridorda asılı uzun aynaya bakmadan edemiyordu. Tesadüf işte. İnsan salondaki koltuğa gömülü otururken Venedik aynasında sadece karşıdaki mermer masa değil, masanın arkasındaki bahçenin bir bölümü de görülebiliyordu. İki yanı uzun boylu çiçeklerle kaplı uzun bir çim patika da aynanın altın çerçevesiyle bir açıda kesilene dek görünüyordu. Ev boştu; insan salonda yalnız olduğundan kendini, uzandığı yerde çimen ve yapraklarla örtünüp gizlenerek en ürkek hayvanların –porsukların, susamurlarının, yalıçapkınlarının– özgürce dolaşmasını izleyen şu doğabilimciler gibi hissediyordu.

Oda o öğleden sonra bu tür ürkek yaratıklarla doluydu; ışık huzmeleriyle ve gölgelerle, uçuşan perdelerle, yere düşen taçyapraklarla; insana ancak kimse bakmadığında gerçekleşiyormuş gibi gelen şeylerle. Halıları ve taş şöminesi, duvara gömülü kitaplıkları ve altın sarısı-kırmızı lake dolaplarıyla kırsaldaki bu sessiz oda bu tür gececi yaratıklarla doluydu. Piruetle odaya giriyor, parmak ucunda narince yürüyor, kuyruklarını açıyor, hayalî gagalarıyla orayı burayı didikiyorlardı; turnaydılar sanki ya da pembe renkleri solmuş zarif flamingo sürüleri, belki de kuyrukları gümüş damarlarla bezeli tavus kuşları. Bazen de kaynağı belirsiz ışık patlamalarıyla kararmalar yaşanıyordu, bir mürekkepbalığı havayı birdenbire mora boyamış gibi; odayı insanmışçasına tutku, öfke, kıskançlık, hüzün kaplıyor, sarıyordu.

Hiçbir şey iki saniye aynı kalmıyordu. Ama odanın dışında ayna, koridordaki masayı, ayçiçeklerini, bahçedeki patikayı öyle ayrıntılı, öyle sabit bir şekilde yansıtıyordu ki bu yansımadaki gerçekliklerinin içinde mıhlanıp kalmış gibilerdi. Tuhaf bir tezattı bu – içeride her şey değişken, dışarıdaysa her şey durgundu. İnsan bir buraya bir oraya bakmadan edemiyordu. Ayrıca bütün kapı pencere, sıcak yüzünden açık durduğundan düzenli bir iç çekiş ve koyveriş sesi duyuluyordu, geçip gidenin ve yok olanın sesi, insanın nefesi gibi yükselip alçalan bir ses; oysa o esnada aynadaki şeyler nefes almayı bırakmış, ölümsüzlüğün büyüsüyle kıpırtısız duruyordu. Yarım saat önce evin sahibi Isabella Tyson üstünde ince yazlık elbisesi, kolunda sepetiyle bahçedeki patikada ilerlemiş, aynanın yaldızlı çerçevesini geçince de kaybolmuştu. Tahminen çiçek toplamak için aşağı bahçeye inmişti; insan ona hafif, olağanüstü, bol yapraklı, salkımlı bir şeyler toplamayı yakıştırıyordu, akasma mesela ya da şu, çirkin duvarları sarıp yer yer beyaz ve mor çiçekler açan zarif çitsarmaşığı. Dümdüz yükselen gül ağaçlarında lamba misali parlayan güllerden, dimdik duran yıldızçiçeğinden ya da kaskatı kesilmiş kirlihanım çiçeğinden ziyade olağanüstü ve titrek çitsarmaşığını andırıyordu kadın. Bu benzetme insana, geçen onca yıla rağmen onu hâlâ ne kadar az tanıdığını gösteriyordu; zira elli beş-altmış yaşındaki kanlı canlı bir kadın zaten bir çelenk ya da asma bıyığı sayılamaz. Bu kıyaslamalar sadece boş ve yüzeysel değil aynı zamanda acımasızdır zira çitsarmaşığı misali titret titrek araya girerek insanın gözlerini gerçeğe örterler. Gerçek olmalı, arkada bir duvar olmalı.

Oysa tuhaftır ki insan onu bunca yıldır tanımasına rağmen Isabella’nın gerçeğinin ne olduğunu söyleyemiyor, yok çitsarmaşığıymış, yok akasmaymış diye laflar uydurmaktan başka bir şey yapamıyordu. Ama gerçekleri saymak gerekirse; kız kurusuydu, zengindi, bu evi satın almış ve içindeki halıları, sandalyeleri, dolapları, şu an insanın gözü önünde gececi yaşamını sürdüren bütün eşyayı elceğiziyle –çoğunlukla dünyanın en ücra köşelerinde, zehirli ısırıkları ve oryantal hastalıkları göze alarak– toplamıştı. Bazen üstünde oturduğumuz, yazı yazdığımız, dikkatle yürüdüğümüz bu eşya onu bizden daha iyi tanıyormuş gibi geliyordu.

Dolapların hepsinde küçük çekmeceler vardı, çekmecelerin her biri de şüphesiz tomar tomar mektupla, aralarına lavanta ve gül yaprakları serpiştirilmiş, ucu fiyonklu kurdelelerle bağlanmış mektuplarla doluydu. Çünkü –aranan şey gerçeklerse– bir başka gerçek de Isabella’nın pek çok kişiyle yolunun kesiştiği, pek çok dostunun olduğuydu; böylece insan çekmecelerden birini açıp mektupları okuma cüreti gösterse birçok sıkıntının, verilmiş randevunun, tutulmayan randevuları izleyen sitemlerin izini sürebilir, samimiyet ve şefkat dolu birçok uzun mektup, kıskançlık ve serzeniş dolu birçok saldırganca mektup bulabilirdi; acı ayrılık sözleri de bulurdu çünkü o randevularla kaçamakların hepsi de neticesiz kalmıştı, yani Isabella hiç evlenmemişti, oysa bir maskeyi andıran ifadesiz suratına bakılırsa muradına erdiğini dünya âleme duyuranlardan katbekat tutkulu tecrübeler yaşamıştı. Isabella’nın odası, onu düşünmenin yarattığı gerginlikle sembolik bir şekilde iyice gölgelendi; köşeler daha da karanlık görünmeye başladı, sandalyelerle masaların ayakları daha da incelip anlaşılmaz bir dilin harflerine dönüştü.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye-Öykü
  • Kitap AdıAynadaki Hanımefendi
  • Sayfa Sayısı72
  • YazarVirginia Woolf
  • ISBN9789750763816
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Flush – Bir Köpeğin Romanı ~ Virginia WoolfFlush – Bir Köpeğin Romanı

    Flush – Bir Köpeğin Romanı

    Virginia Woolf

    “… güçlü kuvvetli, enerji dolu, yaşama sevinci içinde genç Robert Browning bir bomba gibi patlamıştı Elizabeth Barrett’in sessiz hasta odasında. İngiliz edebiyatının en ünlü...

  2. Jacob’ın Odası ~ Virginia WoolfJacob’ın Odası

    Jacob’ın Odası

    Virginia Woolf

    Jacob’ın Odası, Virginia Woolf’un yazarlık hayatında geleneksel anlatıdan modernist deneysel anlatıya geçişi simgeleyen bir kilometre taşı. Edward Çağı İngilteresi’nde başlayan Jacob’ın Odası, Jacob Flanders’ın...

  3. Yıllar ~ Virginia WoolfYıllar

    Yıllar

    Virginia Woolf

    Virginia Woolf’un en uzun romanı olan Yıllar, bir ailenin üç nesillik öyküsünü kusursuz bir dönem resmi içinde sunar. 1880’ler Londrası’nda Viktorya Çağı’na özgü geniş...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur