“Bir sürü insan şehirde böyle yürüyüp ilkyazın gelişini üretiyor. Bu şehir, insanların ilkyazıymış gibi gelmiyor mu sana da?”
1968’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Yasunari Kawabata, sanatının özünü romanlarında değil, yaşamı boyunca yazdığı ve Avuç İçi Öyküler adı altında topladığı kitapta aramak gerektiğini düşünüyordu. İlki 1920’de, sonuncusu ise ölümünden sonra, 1972’de yayımlanan, yalnızlık, ölüm, yas, geçip giden ömür, yoksulluk gibi konuları ele alan bu öykülerin her biri minimalist bir zenginliğin ürünü.
“Birçok yazar gençliğinde şiir yazar; ben şiir yerine Avuç İçi Öyküler’i yazdım… Gençlik günlerimin şiirsel ruhu onlarda yaşıyor.”
Yasunari Kawabata
İçindekiler
Kemik Toplama ………………………………………………………… 15
Erkekler, Kızlar ve El Arabası ……………………………………… 19
Güneşli Yer ……………………………………………………………… 25
Zayıf Kap ………………………………………………………………… 29
Ateşe Giden Kız……………………………………………………….. 31
Testere ve Doğum…………………………………………………….. 33
Çekirge ve Cırcırböceği……………………………………………… 37
Saat………………………………………………………………………… 43
Yüzük……………………………………………………………………… 47
Saç …………………………………………………………………………. 49
Kanaryalar……………………………………………………………….. 51
Liman …………………………………………………………………….. 53
Fotoğraf…………………………………………………………………… 55
Beyaz Çiçek …………………………………………………………….. 57
Düşman ………………………………………………………………….. 61
Ay ………………………………………………………………………….. 63
Batan Güneş…………………………………………………………….. 67
Ölü Yüzü Hadisesi ……………………………………………………. 69
Çatılar Altındaki İffet………………………………………………… 71
İnsanların Ayak Sesleri……………………………………………….. 73
Deniz ……………………………………………………………………… 79
Yirmi Yıl …………………………………………………………………. 83
Cam……………………………………………………………………….. 89
O-Shin Jizo¯ ……………………………………………………………… 93
Kaydırak Kaya………………………………………………………….. 97
Teşekkürler…………………………………………………………….. 101
Banzai…………………………………………………………………… 105
İğde Hırsızı ……………………………………………………………. 109
Bilardo Masası………………………………………………………… 115
Yazlık Ayakkabılar…………………………………………………… 119
Anne …………………………………………………………………….. 123
Serçenin Çöpçatanlığı ……………………………………………… 129
Evladın Bakış Açısı ………………………………………………….. 133
Birlikte İntihar………………………………………………………… 135
Ejderha Sarayının Prensesi………………………………………… 137
Bakirelerin Duası…………………………………………………….. 141
Kış Yakın ……………………………………………………………….. 145
Cenaze Arabası ………………………………………………………. 151
Bir Kişinin Mutluluğu ……………………………………………… 155
Tanrı Var ……………………………………………………………….. 159
Şapka Hadisesi ……………………………………………………….. 163
Avuçları Birleştirmek……………………………………………….. 167
Terastaki Japon Balıkları…………………………………………… 171
Paradan Yol…………………………………………………………….. 175
Sabah Tırnakları ……………………………………………………… 181
Kadın ……………………………………………………………………. 183
Dehşetli Aşk…………………………………………………………… 187
Tarih …………………………………………………………………….. 189
At Güzeli………………………………………………………………. 193
Zambak ………………………………………………………………… 197
İlk Eserin Laneti …………………………………………………….. 199
Suruga’lı Küçükhanım …………………………………………….. 207
Tanrı’nın Kemikleri …………………………………………………. 211
Seyyar Satıcının Tebessümü ……………………………………… 215
Dedektif Eş……………………………………………………………. 221
Kapı Çamlarını Yakmak …………………………………………… 227
Kör ve Kız ……………………………………………………………… 233
Anadilde Dua…………………………………………………………. 239
Memleket………………………………………………………………. 247
Annenin Gözü ……………………………………………………….. 251
Üçüncü Mevki Bekleme Salonu ………………………………… 253
Döven Bebek …………………………………………………………. 257
Sonbahar Yıldırımları ………………………………………………. 263
Ev ………………………………………………………………………… 267
Yağmurlu İstasyon…………………………………………………… 271
Yoksulların Sevgilisi…………………………………………………. 281
Gülmeyen Adam…………………………………………………….. 285
Samuray Soyu ………………………………………………………… 291
Rehincide………………………………………………………………. 295
Kara Şakayık ………………………………………………………….. 299
Japon Anna ……………………………………………………………. 307
Tuvalette Nirvana……………………………………………………. 313
Boşanmış Aile Çocuğu …………………………………………….. 317
Mikroskobik Korku Hikâyesi…………………………………….. 323
Dansçı Kızların Turne Adabı …………………………………….. 327
Teleskop ve Telefon…………………………………………………. 335
Horoz ve Dansçı Kız ……………………………………………….. 343
Makyajlı Melekler …………………………………………………… 349
Pudra ve Benzin ……………………………………………………… 355
Bağlı Koca ……………………………………………………………… 361
Dans Ayakkabıları …………………………………………………… 365
Kulisteki Meme………………………………………………………. 373
Uykudaki Alışkanlık ………………………………………………… 375
Şemsiye…………………………………………………………………. 377
Kavga ……………………………………………………………………. 379
Yüz……………………………………………………………………….. 381
Makyaj ………………………………………………………………….. 383
Küçük Kardeşin Kimonosu……………………………………….. 387
Ölüm Maskesi………………………………………………………… 393
Dans Gecesi …………………………………………………………… 397
Kaşlar …………………………………………………………………… 403
Mor Salkım Çiçekleri ve Çilek ………………………………….. 405
Güz Rüzgârının Zevcesi …………………………………………… 409
Sevgili Köpeğin Rahat Doğumu ………………………………… 413
Nar……………………………………………………………………….. 419
On Yedi Yaş……………………………………………………………. 423
Yosun ……………………………………………………………………. 429
Kumaş Parçaları………………………………………………………. 435
Köy ………………………………………………………………………. 441
Su ………………………………………………………………………… 443
Elli Sen’lik Gümüş Para ……………………………………………. 445
Kış Kamelyası…………………………………………………………. 451
Kırmızı Erik …………………………………………………………… 459
Tabi………………………………………………………………………. 463
Alakarga………………………………………………………………… 467
Yaz ve Kış………………………………………………………………. 473
Bambu Yaprağından Gemiler…………………………………….. 479
Yumurtalar…………………………………………………………….. 483
Şelale ……………………………………………………………………. 489
Yılanlar …………………………………………………………………. 495
Sonbahar Yağmuru………………………………………………….. 499
Mektup …………………………………………………………………. 503
Komşular……………………………………………………………….. 507
Ağacın Tepesi …………………………………………………………. 511
Binici Kıyafetleri …………………………………………………….. 515
Saksağan………………………………………………………………… 519
Ölümsüzlük …………………………………………………………… 523
Mehtap Güzeli……………………………………………………….. 527
Yeryüzü…………………………………………………………………. 531
Beyaz At………………………………………………………………… 537
Kar……………………………………………………………………….. 541
Nadide Biri…………………………………………………………….. 545
KEMİK TOPLAMA
Vadide iki gölet vardı. Aşağıdaki, içine eriyik gümüş doldurulmuşçasına parıldarken, yukarıdaki, dibinde dağın sessiz gölgeleriyle ölüm gibi koyu yeşildi. Yüzüm yapış yapıştı. Arkama dönüp baktığımda, yarıp geçtiğim çalıların, bambuların üzerindeki kanları gördüm. Damlalar sanki her an hareket edecekmiş gibiydi. Burnum ılık ılık zonklayarak yeniden kanamaya başlamıştı. Kuşağımın bir ucunu telaşla burnuma soktum. Sırtüstü yere uzandım. Güneş ışınları doğrudan yüzüme gelmese de yaprakların arkasına vurarak gözlerimi kamaştırıyordu. Burun deliklerimin orta yerinde duran kan, irkiltici bir şekilde geldiği yere geri dönüyordu. Her soluk aldığımda burnumun içi kaşınıyordu. Yağ kanatlar1 dağın her yerinde ötüp duruyorlardı. Araya aniden, min-min’lerin2 sesi karıştı; şaşırmış olmalıydı. Yere tek bir iğne bile düşse bir şeylerin bozulacağı hissini veren bir temmuz öğleniydi. Ben kımıldayamıyor gibiydim. Terli halimle yere uzanırken, ağustosböceklerinin gürültüsü, yeşilin eziciliği, toprağın sıcaklığı, kalbimin atışları beynimin ortasında birleşiyorlardı. Tam birleştiler derken yine dağılıveriyorlardı. Bense gökyüzünün içine çekilip gidecekmiş gibiydim. “Bey, beey. Buraya bak bey!” Mezarlıktan beni çağıran sesi duyunca irkilip ayağa kalktım. Dünkü cenazeden sonra sabahtan dedemin kemiklerini toplamaya gelmiştim. Hâlâ sıcak külleri karıştırırken burnum kanamaya başlayınca, kimseye fark ettirmemek için kuşağımın ucuyla burnumu tutup cenazenin yakıldığı yerden bu ufak tepeye tırmanmıştım. Çağrıldığımı duyunca koşarak geri indim. Gümüş gibi parlayan göl yokuş aşağı inerken titreyerek gözden kayboluyordu. Geçen yıldan kalmış kuru yaprakların üzerinde kayıyordum. Evin gediklilerinden yaşlı bir teyze: “Amma rahatsın. Nerelere kayboldun? Dedenin Buda’sı çıktı az önce. Al da bak,” dedi. Hışır hışır sesler çıkaran bambuların arasından indim. “Öyle mi? Nerede?” O kadar burun kanamasından sonra tenimin renginden, vıcık vıcık kuşağımdan endişe ederek yaşlı kadının yanına gittim. Buruş buruş sarı Japon kâğıdına benzeyen avucunda, beyaz bir kâğıt, kâğıdın üzerinde de kireçtaşına benzeyen üç santimetre kadar bir şey vardı. Birkaç kişinin bakışları bu şeyin üzerinde toplanmıştı. Âdemelmasıydı. Biraz hayal gücünü zorlayınca insana benzediği söylenebilirdi.
“Daha şimdi bulduk; nihayet. Bak deden ne halde artık. Al da kemik küpüne koy.” Ne manasız işti. Dedem, o görmeyen gözlerinde sevinç ışığıyla, kapıdan girişimin sesini beklermiş gibi geliyordu hâlâ. Daha önce hiç görmediğim, “teyze” dedikleri şu kadının siyah kimonosuyla orada dikilmesi garibime gidiyordu. Yan taraftaki küpün içine bacaktı, eldi, boyundu bir sürü kemik karman çorman doldurulmuştu. Cenazenin yakıldığı yer çatısız, duvarsız, uzunlamasına kazılmış bir çukurdan ibaretti. Közün sıcağı kavurucuydu. “Hadi, mezara gidelim. Burası fena kokuyor, güneş de sapsarı.” Başımın dönüp durmasından, yine kanayacakmış gibi olan burnumdan endişe edip böyle demiştim. Arkama baktığımda, misafirlerden bir adamı, kemik küpünü kucağına almış gelirken gördüm. Yakım yerinde arda kalan küller de dünkü tütsü merasimi sonrası, törene katılanların bağdaş kurdukları hasır minderler de olduğu gibi bırakılmıştı. Gümüş folyolara sarılı bambular1 da vazolarında aynı dünkü gibi duruyorlardı. Pek tabii dedem de dün akşamki merasimde, mavi alevlerden bir alev topuna dönüşüp, Şinto mabedinin çatısından uçarak çıkmış, salgın hastanesindeki odasından süzülüp, köyün göğünde fena bir koku yayıp gitmişti. Mezarlık yolunda, aklıma bu dedikodular geldi. Aile kabrimiz, köy mezarlığından başka bir yerdeydi. Cenazenin yakıldığı yerse köy mezarlığının bir köşesinde. Mezar taşlarının dizili olduğu aile kabrimize varmıştık.
Bunların hiçbiri umurumda değildi artık. Yerlere yatıp mavi gökyüzünü içime çekmek istiyordum. Teyze, vadiden su doldurup getirdiği koca bakır ibriği yere bırakıp: “En eski atasının mezar taşının altına gömün, bey amca öyle vasiyet ettiydi,” dedi. “Vasiyet” derken son derece ciddiydi. Teyzenin iki oğlu, diğer köylülerin arasından yarışırcasına sıyrıldıktan sonra, en yüksekteki eski mezar taşını geriye yatırıp, altını kazdılar. Çukur bayağı derin olmalıydı. Düşen küpün çıkardığı ses derinden gelmişti. Öldükten sonra, o kirece dönmüş kemikleri ataların ardından gömsen ne yazar. Ölümün ertesinde hiçbir şey yok. Unutulup gidecek bir yaşam. Mezar taşı eski haline getirilmişti. “Hadi bey, ayrılık vakti.” Teyze, küçük mezar taşına bol bol su döktü. Tütsüden dumanlar çıksa da yakıcı güneşin altında gölgeleri yoktu. Çiçekler solgundu. Herkes gözlerini kapatmış, duaya durmuştu. İnsanların sarı yüzlerine baktım, yine başım döndü. Dedemin yaşamı… ölümü… Hızla, sanki yaydan fırlamış gibi sağ elimi salladım. Kemiklerden tıkır tıkır ses geliyordu. Kemik küpünün küçüğü bendeydi. “Zavallı adamcağız. Hanesine hep faydası dokundu. Köy onu unutmayacak.” Dönüş yolunda dedemden bahsediliyordu. Sussunlar istiyordum. Gerçekten üzülen bir tek bendim. Dedemin ölümüyle bir başıma kalan bana karşı hanenin diğer üyelerinde, acımayla karışık bir merak da seziliyordu. Dalından “pat” diye bir şeftali düştü. Ayağımın dibine yuvarlandı. Mezarlıktan dönerken şeftali tepesinin eteğinden dolandım.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Japon Edebiyatı Öykü
- Kitap AdıAvuç İçi Öyküler
- Sayfa Sayısı
- YazarYasunari Kawabata
- ISBN9789750764516
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yol Hikâyeleri ~ Thomas Mann
Yol Hikâyeleri
Thomas Mann
Mekân, kendisi ve doğduğu topraklar arasında döne döne dans edercesine kaçarken, zamana özgü sanılan güçten çok daha fazla gücü olduğunu kanıtlıyor; saatler geçtikçe mekân,...
- Mezarlık Toplumu (Deccal’e İki Adım Kala ) ~ Mesut Budak
Mezarlık Toplumu (Deccal’e İki Adım Kala )
Mesut Budak
Tümü heyecan yüklü, hızlı olay akışı ve eğlenceli diyaloglarla, fantastik öğelerle, bazen de hüzün ve korku dolu olaylarla bezenmiş bir roman bu. Belirsiz bir...
- Kayıp Kitaplıktaki İskelet – 2 Yaşayan Ölüler ~ Aytül Akal & Mavisel Yener
Kayıp Kitaplıktaki İskelet – 2 Yaşayan Ölüler
Aytül Akal & Mavisel Yener
Mavisel Yener ve Aytül Akal’ın yayımlandığı günden bu yana on binlerce çocuk tarafından ilgiyle okunan Kayıp Kitaplıktaki İskelet kitabının sabırsızlıkla beklenen devam macerası üç yıllık bir sürenin ardından...