Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Attila
Attila

Attila

Peyami Safa

Attilâ Peyami Safa’nın yegâne tarihî romanıdır. 1940’lı yılların başlarında yazılmıştır. Yazar bu esriyle, Attilâ gibi büyük bir Türk cihangirinin devrine ve kişiliğine ilk defa…

Attilâ Peyami Safa’nın yegâne tarihî romanıdır. 1940’lı yılların başlarında yazılmıştır. Yazar bu esriyle, Attilâ gibi büyük bir Türk cihangirinin devrine ve kişiliğine ilk defa bir Türk gözüyle bakmış, Batı dünyasının “geçtiği yerde ot bitmez” diye karaladığı bir devlet adamı ve kumandanı Türk gözüyle değerlendirmiştir.

Yazar, yabancı kaynaklardan ve özellikle Bizans tarihçilerinin verdiği bilgilerden yola çıkarak eserini yazmıştır. Çelik iradeli, demir disiplinli bu Türk hakanının, şahsî ilişkilerde yumuşak huylu, zengin gönüllü, engin merhametli, kendisine sığınanlara karşı hassas yürekli bir insan olduğunu ortaya koymuştur.

Romanda Türk cihan hâkimiyeti ülküsünün izlerini ve bozulmuş bir dünyaya yeniden nizam verme iradesini de görmekteyiz…

“Attilâ” kimdir? Bunu kimse iyi bilmiyor. Bizzat kendi bile kendisini meçhuller içinde hissetmiştir.
Kimdir Attilâ? Buna, beşinci asır halkının hayal gücüne tercüman olarak şöyle verelim:

O, sessiz yollarıyla, gölge vermeyen şeffaf dallarıyla, alçak çalılarıyla, tavuklarla serçelerden başka bir kuş sesi duyulmayan nihayetsiz bir çölde, çalılarla şeytanlardan doğmuştur.

Kimi tarihçiler “Attilâ bir barbardır!” diyor. Latin efsanelerine göre “Attilâ” kaza ve kaderin yarattığı bir ebedi azap ve harabe Mesihidir. Bir kısım Cermen şarkı ve masallarına göre de hiç dehşet vermeyen, hatta sulhperver, tatlı, misafirperver bir hakandır. Macar ananelerine gelince, burada “Attilâ” Hun’ların ruhu olarak izah edilmiştir.

Öyle ise “Attilâ” kimdir? Buna kendisinin verdiği cevabı söyleyelim. “Attilâ”:
– Ben Allah’ın kamçısıyım! diyor.

Yunanlılara, Romalılara, Cermenlere ayakları ucunda diz çöktürerek hepsine işlediği büyük kudretiyle kiminin suçlarını cezalandıran, kiminin şer ve fesadına mani olan büyük Türk Başbuğu!

“Attilâ” Allah’ın kamçısıdır.

Attilâ Romanını İzah Eden Başlangıç

«Attilâ- kimdir? Bunu kimse iyi bilmiyor. Bizzat kendi bile kendisini meçhuller içinde hissetmiştir.

Kimdir Attilâ? Buna, beşinci asır halkının muhayyelesine tercüman olarak şöyle cevap verelim:

O, sessiz yollariyle, gölge vermeyen şeffaf dallariyle, alçak çalılariyle, tavuklarla serçelerden başka bir kuş sesi duyulmayan nihayetsiz bir çölde, çalılarla şeytanlardan doğmuştur.

Bizans imparatoru İkinci Teodos’un elçi hey’etiyle Tuna’ya gelerek Hun’ların arasına karışan Prisküs, Attilâ’yı görmüş ve tanımış, meclislerinde ve ziyafetlerinde bulunmuştur. Bu müverrih Hun’lara dair birçok şey söylüyor, gözlerinin gördüğü ve beyninin topladığı her şeyi anlatıyor; onun tasvirlerinde Hun’lar ve Attilâ bir fotoğrafta görülebilecek şekiller kadar vazıhtır. Ve Tuna boyundaki cihangir kavim, bir tarihte okunabileceğinden fazla canlıdır; fakat neye yarar? O da «Attilâ kimdir?» sualine tam bir cevap verebilmiş değil-dir, hattâ, halefi olan bütün müverrihler gibi manasızlığı, basit umumiyetinde mündemiç bir hüküm vermiştir: Attilâ bir barbardır!- diyor. Diğer müverrihler: Prospe, Dakilen Vedidas, Jurnades de aynı şeyleri kekeliyorlar.

Sonra şark masalları. Toton ve Lâtin efsaneleri de başka başka şeyler söylüyorlar. Lâtin efsanelerine göre -Attilâ» kaza ve kaderin yarattığı bir ebedî azap ve harabe Meşinidir. İnsanlığı kahretmek ve bu aralık bütün günahkâr Romalıların fenalıklarını cezalandırmak için yeryüzüne gelmiştir. Bu efsanelerden çıkardığımız hükme göre -Attilâ», bir insan değil, bir timsal, esatiri bir remz ve insanlara, bilhassa Romalı’lara Allah’ın belasıdır.

Bir kısım Cermen şarkı ve masallarının gözlerimiz önüne serdiği levhada gördüğümüz manzara büsbütün başkadır. Bu levhanın –Attila’sı, Öteki masalların ona giydirdikleri canavar postundan soyulmuş, hiç dehşet vermeyen, hattâ sulhperver, tatlı, misafirperver bir hakandır, şenliklerde ve ziyafetlerde neş’eli bir arkadaş.

Macar an’anelerine gelince, burada -Attilâ» Hun’ların ruhu olarak îzah edilmiştir. Fakat Hun’ların -Payen – Putperest oldukları bir devirde onlara Hıristiyanlığın mübeşşirliğini yaptığı iddia ediliyor.

Asırlar arasında, onu tahayyül eden kavimlere göre türlü türlü «Attilâ» vardır. Sanki o, her insan gözü tarafından başka biçimlerde görülen namütenahi kafalı bir devdir.

-Attilâ» bir devdir.

Şüphesiz -Attilâ» bir devdir. Fakat muhtelif kavimlerin en kızgın ve en taşkın hayallerinde, kelimeler arasında bile tarihî hakikati yakalamak ve «Attilâ»yı, cihangir ve cihanşümul Attilâ»yı en İnsanî ve en kardeş sîmasiyle tanımak imkânsız

Öyle ise -Attilâ» kimdir? Buna kendisinin verdiği cevabı öğreteceğim. «Attilâ-

— Ben Allah’ın kamçısıyım! diyor.

Oh, ne muazzam bir iştiyakın ifadesi! Vaktiyle İsrail oğullarını «Arzı mev’ud’a kavuşturan ilâhî kudreti beşinci asırda Cermen lerin elinden alarak şerre, fesada, musibete, binbir seyyieye düşmüş insanları kırbaçlamak, onu daha zinde, daha yüksek, fazîletkâr ve hayırhah bir medeniyete hazırlamaktır.İşte Attilâ’nın İzahı! İşte birkaç barakanın ortasında yükselen garip ve ahşap sarayındaki tahtının üstünde kapkara bir vahşî et kümesi gibi oturan, fakat Yunanlılara, Romalılara, Cermenlere ayakları ucunda diz çöktürerek hepsine ika ettiği büyük haşiyetle kiminin seyyielerini cezalandıran, kiminin şer ve fesadına mâni olan büyük Türk başbuğu!

«Attilâ» Allah’ın kamçısıdır.

Şüphesiz «Attilâ» Allah’ın kamçısıdır. Zira onun esmer yağız kafası Tuna boyundaki burc-ı baniler üstünde parlamasaydı, birbiri ardısıra çöken, inkırazlara mahkûm devletlerin çürük yapraklı bir albümü olan beşinci asır Avrupası kendine gelmeyecekti. Lâğar bir atın uyuşuk adalelerine inen kamçı darbeleri niçin ve nasıl bir zulüm olmuyorsa ve yaşamak kudreti verdiği için meşru telâkki ediliyorsa, -Attilâ-nın da yangınlar, zelzeleler ve taunlar salarak beşeri sarsması meşru ve ulvîdir. Bu mânâda bir barbarlığın ona izafe edilmesinden ne çıkar? -Attilâ» yaratıcı tahripkârdır.

«Attilâ» vahşî değildi, zira kalbi vardı. «Atillâ» kalbsiz değildi; zira muazzam bir aşkı vardı. -Attilâ- sevdi, çok sevdi; «Attilâ» pembe-beyaz tenli, nâzik elli ve incebelli bir medeni den çok daha fazla kadınları sevmesini ve anlamasını bilirdi. Attilâ romanında, maceradan maceraya atılan bu kahramanın aşkları da okunacaktır.

-Gereka., «İldiko» ve -Onorya”! İşte «Attilâ»nın kalbinde en büyük emellerin ve kudretlerin hem halikı, hem de mahlûku olan üç kadın.

«Attilâ» bir medenîden fazla kadınları sevmesini ve anlamasını bilirdi. Harblerin dâima ön safında giden ve yüz bin ok arasında ölmeyen, ölmek bilmeyen, ölemeyen lâyemut Attilâ» bir kadının batırdığı zehirli dikiş iğnesiyle öldü. «Attilâ» bir kadın tarafından öldürülmüştü. Hayır, «Attilâ» bir kadın tarafından öldürülmeğe razı olmuştur, çünkü -Attilâ bir medenîden fazla kadınları sevmesini ve anlamasını bilirdi.

Attilâ romanı, Attilâ’ya ait her şeyi ihtiva eder; efsâne ve tarih,aşk ve ölüm.

İnsanlığın ezelî hikâyesi de zâten bunlardan başka neyi ihtiva eder?

P.S.

GÜNDÜZLERİ, sularına meşe ve gürgen ağaçlarının gölgeleri düşen ve ince hâreleriyle güneşin renklerini emen Tuna nehri bâzı geceler korkunçtur. Yıldırımlarla parlar, kendisine bakan insan gözlerini delerek nüfuz ettiği di mağlara kalın bir fosfordan çizgi çeker, sonra ovaların karanlık boşluklarına sarılarak gözden kaybolur

O gece de yıldırımlar nehrin sularını yırtıyorlar ve sahildeki ağaçları paralıyorlardı. Şimşek çakar çakmaz, ovalara sığmayan muazzam ve dehşetli bir ses, Tuna’nın sol sahilinde simsiyah boşlukları döverek gümbürdüyordu.

Nihayetsiz ve bomboş ovada bir tek çadır ve içinde birkaç insan vardı. Fırtına, bacakları arasına diktikleri meş’aleyi söndürerek hepsini karanlıkla bırakmıştı.

Bunlar, Kostantiniyye’de (İstanbul) bulunan imparator İkinci Teodos’un Hun hakanı Atillâ’ya gönderdiği elçi heyetiydi. Attilâ’nın karargâhına gitmek için İstanbul’dan yola çıkmışlardı. Başelçi Maksimyen dirayetli ve namuslu bir adamdı; heyet âzasından Prisküs meşhur bir yunanlı müverrihti; fakat hey’etin içinde bulunan Vijilas’ın ahlâkından şüphe edelim. O, meş’um bir maksatla Hunların yanına gidiyordu. Attilâ’yı öldürmeğe memurdu.

Attilâ’yı öldürmek! Bu suikast Kostantiniyye’de, imparator İkinci Teodos ve başvekili hadım Krizafyos …

Eklendi: Yayım tarihi

“Attila” için bir yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarihi Roman
  • Kitap AdıAttila
  • Sayfa Sayısı280
  • YazarPeyami Safa
  • ISBN9754377842
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviÖtüken Neşriyat / 2010

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Cingöz Recai – Cingöz Recai’nin Harikulade Sergüzeştleri ~ Peyami Safa,Server BediCingöz Recai – Cingöz Recai’nin Harikulade Sergüzeştleri

    Cingöz Recai – Cingöz Recai’nin Harikulade Sergüzeştleri

    Peyami Safa,Server Bedi

    İlk defa 1924’te yayımlanan ve 10 hikâyeden oluşan “Cingöz Recai’nin Harikulâde Sergüzeştleri” serisi, Türk polisiye edebiyatı tarihinin önemli ismi Erol Üyepazarcı tarafından itinalı bir...

  2. Havva’nın Üvey Kızları ~ Peyami Safa, Server BediHavva’nın Üvey Kızları

    Havva’nın Üvey Kızları

    Peyami Safa, Server Bedi

    Rıfkı günün birinde, bir kitapçıda genç bir kadınla karşılaşır. İlk görüşte hoşlanmaya başlar bu genç kadından; onu bir türlü aklından çıkartamaz. Kadının kitapçıya verdiği...

  3. Sözde Kızlar ~ Peyami SafaSözde Kızlar

    Sözde Kızlar

    Peyami Safa

    Mütareke döneminin bunalımlı günlerinde, babasını aramak amacıyla İstanbul’a gelen bir genç kızın macerası çerçevesinde, yüksek tabakanın içinde bulunduğu ahlaki çöküşü ele alır. Peyami Safa’nın...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Aşkın 7 Hali – Bişnev! ~ Sinan YağmurAşkın 7 Hali – Bişnev!

    Aşkın 7 Hali – Bişnev!

    Sinan Yağmur

    Aşkın Gözyaşları Serisiyle Milyonlarca Okura Ulaşan Sinan Yağmur’dan İlk Defa Günümüzde Geçen Bir Hikayeyle Yaralı Yüreklere Tasavvuf Terapisi Niteliğinde Bir Aşk Romanı! Aşkın 7...

  2. Mihrimah Sultan ve Mimar Sinan (Hürrem Sultanın Gölgesindeki Aşk) ~ Mina OğuzMihrimah Sultan ve Mimar Sinan (Hürrem Sultanın Gölgesindeki Aşk)

    Mihrimah Sultan ve Mimar Sinan (Hürrem Sultanın Gölgesindeki Aşk)

    Mina Oğuz

    Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan bir kızı dünyaya gelir. Muhteşem padişah kızının adını kendi koyar: Mihrimah. Güzel sultan, büyüdüğünde iki talibi olur. Biri Diyarbakır...

  3. Agafya ~ Ertürk AkşunAgafya

    Agafya

    Ertürk Akşun

    Sana yeni bir isim verdim ben, “Agafya” dedim. “Yüce aşk” dedim. Kalbimin en derinine sakladım seni, kimse görmesin istedim. Ve o ismi sadece ben...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur