Fotoğrafların açıkladığı metinlerden ya da fotoğrafları açıklayan cümlelerden oluşan bir kitap değil bu. Her bir bölümün içeriğini meydana getiren, imgelerle sözcüklerin uyumlu birliği. Bilinmeyeni keşfetme hevesi Sinbad’a, Kızıl Erik’e ya da Kopernik’e özgü değil. Dünyada keşfetmeye meraklı olmayan tek bir insan bile yoktur. Her şey acıyı, tuzluyu, eğriyi, düzü, pürüzü, gökkuşağının rengini ve alfabenin yirmi küsur harfini keşfetmekle başlar; ardından sıra simalara, haritalara, hayvanlara ve yıldızlara gelir; en sonunda insan ya kuşkuyla dolar ya imanla, üstelik önceden ne kadar cahil olduğu sonucuna ulaşması da neredeyse kaçınılmazdır. İki Borges içinde rüya gören gerçek olan olsa gerek. Ernesto Sabato
İçindekiler
Önsöz …………………………………………………………………….13
Galyalı Tanrıça ………………………………………………………..15
Totem …………………………………………………………………….17
Caesar……………………………………………………………………..19
İrlanda …………………………………………………………………….21
Bir Kurt …………………………………………………………………..25
İstanbul …………………………………………………………………..25
Nimetler………………………………………………………………….26
Venedik …………………………………………………………………..29
Bollini Çıkmazı………………………………………………………..33
Poseidon Tapınağı …………………………………………………….35
Başlangıç …………………………………………………………………37
Balon Gezintisi ………………………………………………………..39
Almanya’da Bir Rüya………………………………………………..43
Atina ………………………………………………………………………45
Cenevre…………………………………………………………………..47
Piedras ile Chile……………………………………………………….49
Brioche…………………………………………………………………….51
Bir Anıt …………………………………………………………………..53
Epidauros………………………………………………………………..55
Lugano ……………………………………………………………………57
Kaplanlarımın Sonuncusu …………………………………………59
Midgarthormr………………………………………………………….61
Bir Kâbus ………………………………………………………………..63
Deyá’daki Graves……………………………………………………..65
Rüyalar……………………………………………………………………69
Gemi ………………………………………………………………………71
Köşeler ……………………………………………………………………73
Esja Oteli, Reykjavik…………………………………………………75
Labirent…………………………………………………………………..77
Tigre’nin Adaları………………………………………………………79
Çeşmeler…………………………………………………………………81
Hançer Milongası……………………………………………………..83
1983 ……………………………………………………………………….85
Quartier Latin’deki Bir Otelde Dikte Edilen Not………..86
Ars Magna……………………………………………………………….89
Birleşim…………………………………………………………………..91
Madrid, Temmuz 1982……………………………………………..93
Laprida 1214 …………………………………………………………..95
Çöl………………………………………………………………………….97
22 Ağustos 1983………………………………………………………99
Staubbach ……………………………………………………………..101
Colonia del Sacramento ………………………………………….102
La Recoleta ……………………………………………………………103
Eserlerin Kurtarıcı Niteliğine Dair……………………………105
Galyalı Tanrıça
Roma bu uzak topraklara, sınırsız, hatta belki sonsuz bu tatlı su denizinin kıyısına ulaştığında, Caesar ile Roma yüce ve soylu isimleriyle çıkageldiğinde, alazlanmış tahtadan tanrıça çoktan buradaydı. Miadı dolmuş ilahların varlığını kabul ederek kendine katmayı misyonerliğe yeğleyen imparatorlukların kayıtsızlığıyla ona Diana ya da Minerva adını vereceklerdi. Önceden katı bir hiyerarşide yer alan bir tanrıçaydı; bir tanrının kızı, başka bir tanrının anasıydı, baharın nimetleri ya da savaşın dehşetiyle ilişkilendirilirdi. Şimdiyse müze denen şu tuhaf mekânda korunuyor ve sergileniyor. Mitolojiden, kendine atfedilen sözlerden arındırılmış olarak ulaşıyor bize, çoktan mezarı boylamış nesillerin yakarılarından artık eser yok. Tembel hayal gücümüzün keyfince yüceltebileceği yenik bir kutsal nesneye dönüşmüş durumda. Ona tapınanların dualarını asla işitemeyecek, nasıl ayinler düzenlediklerini asla bilemeyeceğiz.
Totem
Porphyrios’un aktardığına göre, İskenderiyeli Plotinos portresinin yapılmasına izin vermemiş, kendisi Platon prototipinin bir gölgesinden ibaret olduğu için portresinin de bir gölgenin gölgesi olacağını öne sürmüştür. Asırlar sonra Pascal resim sanatını reddeden bu savı yeniden keşfetmiştir. Burada gördüğümüz resim Kanada’ dan bir putun birebir kopyasını gösteren bir fotoğraftır; yani bir gölgenin gölgesinin gölgesidir. Putun, tabiri caizse, orijinal hali, Retiro semtindeki üç istasyondan sonuncusunun arkasında, tapınanı olmaksızın upuzun yükselir. Kanada devletinin resmî bir armağanıdır. Söz konusu ülke, böyle barbar bir imge tarafından temsil edilmeye aldırmamıştır. Halbuki Güney Amerika’daki hiçbir devlet, yapanı belli olmayan, gösterişsiz bir putu başkalarına hediye etmeye cüret edemez. Her ne kadar bunları bilsek de hayal gücümüz totemin sürgünde olduğu, ardında esrarengiz efsaneler, kabileler, efsunlar, hatta kurbanlar bulunduğu fikrine kapılmadan edemez. Ona tapınanlar hakkında hiç bilgimiz yoktur; ki bu durum totemi belirsizliklerle dolu bir alacakaranlıkta hayal edebilmemiz için yeter de artar.
Caesar
Burada yatıyor, hançer darbelerinin kalıntısı.
Burada, ölü bir adam, biçare,
Caesar’dı ismi. Etinde
çukurlar açtı çelikler.
Burada işte, daha düne dek
tertiplediği işlerle yazıp
icra ettiği tarihin çıkarırken tadını
durdurulan o amansız savaş makinesi.
Burada yatıyor bir diğeri, şanı reddeden,
hükmeden meydanlara ve gemilere,
o mütevazı imparator,
kâh hayranlık kâh haset uyandıran.
Burada yatıyor bir diğeri, ulu gölgesi
yerkürenin tamamını kaplayacak gelecekte.
İrlanda
Yüce gönüllü kadim gölgeler benim İrlanda’ya değinmemden, daha doğrusu tarihine tatlılıkla değinmemden yana değil. Bu gölgelerin isimlerinden biri Erigena, ona göre bütün tarihimiz Tanrı’nın uzun bir rüyasından ibaret; sonunda Tanrı’nın elinde kalacak bir rüya bu, ki Methuselah’a Dönüş adlı oyun ile Hugo’nun meşhur şiiri “Ce que dit la Bouche d’Ombre”* da aynı görüşü dile getirir; gölgelerin bir ismi de George Berkeley’dir ki ona göre Tanrı bizi rüyasında görmektedir ve uyandığı takdirde gökyüzüyle yeryüzü yok olacaktır, tıpkı Kızıl Kral’ın uyanışı gibi; gölgelerin diğer bir ismi, talihsizlik ve iftiralardan muaf olmayan bir ömürden geriye sabahlar ya da sular gibi kutlu ve masum bir külliyat bırakan Oscar Wilde. Aklıma Wellington geliyor; Waterloo’da kazandığı başarının ardından zaferin de en az yenilgi kadar korkunç olabileceğini idrak eden. İki muazzam barok şair geliyor aklıma, hem nesri hem şiiri güzellik amacıyla kullanan Yeats ile Joyce. Aklıma George Moore geliyor, Hail and Farewell ile yarattığı yeni edebî tür önem taşımasa da bunu keyifli bir biçimde yaptığı için büyük iş başaran. Orada bulunduğum, her zamanki gibi formalitelerle dolu iki-üç günde hatırıma işleyen pek çok şey ve duyumsayabildiğim pek az şey arasına işte bu devasa gölgeler giriyor şimdi. Bütün gölgelerin en akılda kalanıysa, gözlerimle görmediysem de ellerimle yokladığım, içinde iyi niyetli keşişlerin zor zamanlarda Grekçeyi ve Latinceyi, yani kültürü bizler için koruyup sakladıkları yuvarlak kuleler. Bana göre özünde iyi, mayasında Hıristiyanlık bulunan ve İrlandalı olma tutkularından asla vazgeçmeyen insanların diyarıdır İrlanda.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı Modernizm-Postmodernizm
- Kitap AdıAtlas
- Sayfa Sayısı112
- YazarJorge Luis Borges
- ISBN9789750751394
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2017
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Wampeter’lar, Foma’lar ve Granfalloon’lar ~ Kurt Vonnegut
Wampeter’lar, Foma’lar ve Granfalloon’lar
Kurt Vonnegut
Elbette Söylediğim Her Şeyin Saçmalık Olduğunu Biliyorsunuz. Sevgili okur, Bu kitabın başlığı Kedi Beşiği adlı romanımda geçen üç kelimeden oluşuyor. Wampeter, birbiriyle hiç alakası...
- Makam Odası – Linç ~ Barbaros Şansal
Makam Odası – Linç
Barbaros Şansal
Yer paspasım verildi ama kovam yok Bu gece de bir döşeğim var ya artık bana gam yok Pijama yerine sırtımda linçte yırtılan fanila Göğsümde...
- Yol Hikâyeleri ~ Thomas Mann
Yol Hikâyeleri
Thomas Mann
Mekân, kendisi ve doğduğu topraklar arasında döne döne dans edercesine kaçarken, zamana özgü sanılan güçten çok daha fazla gücü olduğunu kanıtlıyor; saatler geçtikçe mekân,...