Dünya edebiyatının en tartışmalı isimlerinden Anaïs Nin hayatı boyunca başkalarının kaçtığı, cinsellik, kürtaj, ensest, evlilik dışı ilişkiler gibi konuları yazdı. Nin’in, Henry Miller ve eşi June’la ilişkisinden de beslenip kaleme aldığı, “kadın gelişiminin öyküsü” diye nitelendirdiği beş kitaplık İçsel Kentler serisi şairane üslubu ve bireyselliğiyle iz bırakan bir başyapıt oldu. Serinin ilk kitabı Ateş Merdivenleri’yse hikâyesi diğer kitaplarda da devam eden karakterlerle tanışılan coşkulu bir sofra gibi.
Arzunun sularında yıkanmak isteyen, onun kendisine dönüşmek isteyen hayatlar. Gerard’la evliliğinde boğulan Lillian. Hoyrat ressam Jay. Şehvetten kaçmayan Djuna. Anlatacakları bitmeyen Sabina. Boş kadehlerde ruj izi, sönmüş sigaralar, kaçamak bakışlar, temasın elektriği. Savrulan adamlar ve sınırları aniden geçen kadınlar.
Anaïs Nin’in kendi sözleriyle “kadındaki yıkımla ilgili” olan Ateş Merdivenleri daimi, yerleşik meskeni olmayan ruhların içsel kentlerden dışarı taştığı yakıcı bir roman.
“Yazdıkları anlatılamayacak kadar güzel. En önemlisi, benim asla elde edemeyeceğim bir kesinlik, anlayış ve olgun bir hüner var.” –Henry Miller
“Anaïs Nin modern kadının içsel pişmanlıkları ve arzuları hakkında açıkça yazarak feminist okurların ilgisini yakaladı.” –Feminist Edebiyatı Ansiklopedisi
İçsel Şehirler serisi 1. kitap
*
Lillian hep bir mayalanma halindeydi. Gözleri havayı yırtar, havada fosforlu çizgiler bırakırdı. İri dişleri şehvetliydi. Ona bakan, cildini ağartıp saçlarını kızıllaştıracak gizli bir iksir bulmuş bir siyahi olduğu duygusuna kapılırdı.
Bir odaya girer girmez ayakkabılarını fırlatıp atardı. Sonra onu boğan kolyelerden, düğmelerden kurtulmaya gelirdi sıra; eşarplar onu boğazlardı, o da ilk fırsatta onları gevşetirdi. Her zaman tika basa dolu olan çantası sık sık taşardı.
Sürekli hareket halindeydi; bir insan, mektup, telefon girdabının tam merkezinde, durmaksızın devinen bir kadın. Hep bir kubbeden aşağıya, çarpıcı, olaylı bir gösterinin, bir sorunun, bir çekişmenin ortasına sarkıtılmış durumda. İki doruk arasına gerilmiş bir trapezde, bir uçtan ötekine savrulan, bir kaygı nöbetinden ötekine sıçrayan; aradaki sakin, huzurlu yöreyi, çölleri, durakları her seferinde ıskalayarak. İnsan onun bütün bu etkinliğe ara verip uyumasına, bu geçici molaya şaşıp kalırdı. Uykusunda dönüp durduğundan, kasılıp seğirdiğinden, ikide bir yataktan düştüğünden, hatta belki de konuşup dururken oturduğu yerde uyuyakaldığından emin olurdunuz. Gece boyunca müthiş bir muharebe yaşandığı, örtülerin, yastıkların darmaduman olduğu kesindi.
Yemek pişirdiği zaman ortaya koyduğu güç, bütün mutfağı harekete geçirir, uyanırdı; tabak çanak, tavalar, bıçaklar, hepsi onun gücünden nasibini alır, yarattığı kasırgaya kapılıp sürüklenirdi; dokunduğu her şey şiddetle hizaya sokulup sorguya çekilir, serpilip açılmaya, pişmeye, kaynamaya zorlanırdı. Sebzeler wyulmazdı da kabuklar direnen etlerden zorla ayrılırdı sanki avcıların güçlükle yüzdükleri hayvan derileri gibi. Meyve bıçaklanır, öldürülür, marul bir palayla katledilirdi. Sosların salataya kızgın lav gibi boca edildiğini görünce yeşilliklerin bir anda büzüşüp pörsümesini beklerdiniz. Hınçla dilimlenen ekmekler giyotinden düşen başları anımsatırdı. Şişeler, kadehler bir bowling turnuvasındaki şiddetle tokuşturulur, şarap, bira, su ise masaya ulaşmadan önce güzelce dizginlenirdi.
–
Bu mutfakta olup bitenler bir panayırdaki kılıç yutucuların, alev püskürtücülerin, gizli Hindu tarikatlarındaki cam yiyicilerin gösterilerini çağrıştırırdı. Yemek pişirirken kullanılan malzemelerin aynısı, Lillian vücuda getirilirken de kullanılmıştı: Bir tek, en şiddetli tepkimeyi, çelişkiyi ve şakacılığı sağlayan, soru sormayı sevip onları yanıtlamaya yanaşmayan maddeler; insani ilişkilerin en keskin baharatları karabiber, pul biber, soya su, ketçap, kırmızıbiber. Lillian bir laboratuvarda çalışsaydı, sayısız patlamanın suçlusu olurdu. Benzeri infilaklara yaşamda da neden olur, sonra da yol açtığı yıkımın karşısında hayretle donup kalırdı. Hemen ardından kolları sıvayıp verdiği zararı gidermeye, ağızdan kaçanı, ölümcül patavatsızlığı, düşüncesiz davranışı, yıkıcı sahneyi, yerle bir eden saldırıyı telafi etmeye girişirdi. Ortaya çıkışının, her boy gösterişinin yarattığı kasırga geride duygusal bir enkaz bırakırdı: bozulan anlaşmalar, sarsılan inançlar, ölümcül itiraflar. Ortada ne uyum kalırdı, ne yanılsama ne de denge. Ertesi gün bütün dostlukların bir depremden sonraki resimler gibi çarpılıp yamulduğunu görünce de en çok kendisi şaşardı.
Kuşku fırtınaları, aşırı duyarlılığın tez, eli çabuk bulutla…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) +18 Kitaplar Roman (Yabancı)
- Kitap AdıAteş Merdivenleri
- Sayfa Sayısı152
- YazarAnais Nin
- ISBN9786257737265
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİthaki Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Aşkın Celladı ~ İrvin D. Yalom
Aşkın Celladı
İrvin D. Yalom
Bu kitapta, psikoterapist Irvin D. Yalom’un, yalnızlık, ölüm korkusu, yaşama amacını yitirme gibi, aslında hiçbirimizin tamamen kaçamayacağı temel insanlık kaygılarından rahatsız olan hastalarıyla yaptığı...
- Küçük Tilkili Kadın ~ Violette Leduc
Küçük Tilkili Kadın
Violette Leduc
“Tilki, kapanın elinde kalacaktı ama kadın diğerlerinden daha baskın çıkmıştı. Herkes uyuyordu ve ona rastlayan kendisi olmuştu.” Paris’te, çatı katında küçücük bir dairede yoksulluğun...
- Pandora’nın Kutusu ~ Osamu Dazai
Pandora’nın Kutusu
Osamu Dazai
“Benim yaşıyor olmam insanlara rahatsızlık veriyor. Ben lüzumsuz bir adamım.” Yirminci yüzyıl Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından, sıradışı hayatıyla da meşhur Osamu Dazai Pandora’nın Kutusu’nu...