Atatürk uzaklarda değildir. Geçmişe karışmış değildir. Bizimle beraberdir. İlerici kuşakların yanındadır. Türkiye’yi aydınlığa götüren yolun öncüsüdür. Atatürk’ü anlamalayız, duymalıyız, tanımalıyız. Onun zamanı aşan gücünden yararlanmalıyız. Toplumumuzda birdenbire çoğalan bağnaz kafalara, çıkarcılara, her şeyi özel yararları için harcayan çirkin politikacılara karşı en üyük güvencemiz, en üst gücümüz O’dur, Atatürk’tür, Kemalist devrimin ilkeleridir.
Evet, hangi yüzle çıkacaksınız, çıkacağınız Anıtkabir’de Atatürk’ün yanına? Nasıl yürüyecekler o Aslanlı Yolu? Hangi içtenlikle, hangi yürekle, hangi inançla, hangi bağlılıkla? Elleri nasıl varacak Atatürk sözcüğünü yazmaya, dilleri nasıl varacak söylemeye?
İÇİNDEKİLER
Önsöz Gibi
DEVRİM YAPRAKLARI
Atatürk’ü Yok Edemezsiniz
Atatürk’ün Sesini Duymak.
En Güzel Bayram
60 Yıl Sonra.
O, Uzak
Yeni Bir 30 Ağustos
Ordu Devrimin Bekçisidir.
Bir “30 Ağustos” Daha
Ellinci Yıl Marşı .
iyi Bilmemiz Gereken.
Savaşım Sürüp Gidiyor
“Ve Hatta Hıyanet”
Öncümüz Atatürk
Bu Bayram Gününde .
O Eller kırılır .
28 Nisan’ı Unutmadık
27 Mayıs’ın Getirdiği .
27 Mayıs’tan Korkanlar .
Atatürk’süz Bunca Yıl.
Hangi Yüzle?
Bir Devrimin Yıldönümü
En Başarılı Devrim .
DEVRİM ÇİZGİSİ
Atatürkçü Eğitim Yöntemi
Atatürk’ü Görmek
Bilinç Dönemi
Atatürk Bizden Yana.
Sahtesinden Sakının .
Atatürk ve İslam Kongresi Hezeyan Deyip Geçmeyelim
Atatürk “Birisi” imiş.
Bir Uçurumun Dibindeyiz
Atatürk Ne Yana Bakar? .
Geçmişi İyi Bilmeli
Anayasa Çizgisinde
Günleri Gelmedi
Denek Taşı Günlerinde
Gerçek Bir Kemalist.
Devrim Bitmez .
Var Olmak Yok Olmak.
Burası Atatürk Türkiyesi .
Erbakan’la Birlikte Olmak mı? Atatürk’ün Özlediği Neydi? .
Atatürk Nasıl Dirilir?
Atatürk’ün izinde İsek.
Atatürk Bir Gün Gelecek.
Gömüt Kokan Kişiler
Bu “Sathı Müdafaa” Savaşında
Atatürk’ü Anlamak
Atatürk ve “Dikta” Hevesleri
Atatürk ve Arapça Öğretim .
Kemalist Eğitim Derken
ÖNSÖZ GÎBİ
“Önsöz Kuşak “ti bir türlü yazıp bitiremediğim romanın adı… Bendim, bizdik, kendimizdik öksüzlüğünü duyan! Başka bir şeydi bu.. Ana baba öksüzü olmak vardı, doğaldı. Hep yaşanan bir şeydi. Ama bizim kuşağın yaşadığı çok daha başkaydı. Bizler “Ata öksüzü” idik. Atatürk’ün yaşadığı yıllarda çocukluğunu, gençliğini geçirmiş olan bizler, gerçekten öksüzdük, öksüzlüğünü derinliğince duyan yaşam boyu duyacak olan, bir kuşaktık…
Atatürk’ün tabutunun önünden saygıyla geçtiğimiz o günü anımsıyorum. Yok, yaşıyorum! Dolmabahçe Sarayı’nın büyük kapısından girişimiz, merdivenlerden çıkışımız, sonra generallerin nöbet tuttuğu salon, orda yatan o, bir daha göremeyeceğimiz insan… Bir dönem tarih olmuştu. Yeni bir yaprak açılıyordu. Ama bu yeni yaprakta onun ne denli izi, etkisi olacaktı? Korkuluydum, kuşkuluydum…
Gazetelerde, dergilerde yüzlerce yazı, her karşıdevrim belirtisinde, ters yakışıksız uygulama denemelerinde, toplumu uyarmak, yanlış tutumu, gidişi önlemek, elden ne gelirse, yazılarla, konuşmalarla… Bir ateşi hep canlı tutmak! Ata Öksüzü kuşağını dirençle, inançla devrim aydınlığını yaygınlaştırma çabasını sürdürmek…
“Atatürk Yaşadı mı?”, “Atatürkçülük Savaşımız” ve “Atatürk Bir Gün Gelecek” gazetecilik, yazarlık yaşantımın üç kitabıdır. Daha nice kitapları dolduracak yazı, çekmecelerde…
Gençliğe emanet etmişti cumhuriyeti.. O günlerin gençliği bizdik. Gençlik gelip geçer. Herkes bir süre gençtir. Sonra zaman ezer, soldurur, yenik düşürür. Atatürk gençliği, belli bir yaşla, belli bir zamanla sınırlı değildi. Yaşlı da olsan devrimin ateşini içinde duyuyorsan, bil ki gençsin! Bil ki bir devrim savaşçısısın îhanetlere, aldanmalara, yozlaşmalara, bilim, sanat, kültür düşmanlarına, aydınlığı karartmak isteyenlere…
Atatürk bir gün gelir mi, diye soranlar var… Biri çıkmış Meclis’te ‘Atatürk yaşıyor’ diyenlere ‘Atatürk ölmemiş miydi arkadaşlar’ diye seslenmişti. Öyledir, Atatürk’ün gerçekten ölmediğini, ölmeyeceğini görmek, bilmek kimilerinin işine gelmez. Çirkin politikacı takımının hiç gelmez.
“Ata öksüzleri” bir kuşaktık. Hep “genç” olduk. Hep direndik. Hep yorulduk, zaman zaman bunaldık. Ezilmeler, kırılmalar, çeşidi acılar, sancılar vazgeçirmedi devrim yolunda yürümekten… Ne demişti, “Beni yorulsanız da takip edeceksiniz”. Bu kitaptaki yazılar, yazıldıkları günün heyecanını taşıyorsa, bir anlam bir gerçeklik duyuyorsa sevinirim. Değişik genç kuşaklar geçip gitti. “Atatürk’ün Bir Gün Çıkıp Geleceğine inanan yeni kuşaklara sunuyorum bu kitabı… Atatürk’ün gerçekten ölmediğine, ölmeyeceğine inananlara… Bir gün çıkıp geleceğine!..
Oktay Akbal
Atatürk’ü Yok Edemezsiniz
Bitiyorduk gerçek kimliklerini, gerçek “Ülkülerini. Daha önce kurdukları bir parti anayasaya aykırı olduğu saptanarak kapatılmıştı. Bir yenisini daha kurdular, seçimde elli milletvekili çıkarıp iktidar ortağı oldular. Önce solcu saydıkları CHP’yle, sonra da renksiz dedikleri AP ile … Kimle olursa olsun işbirliği yaparlardı onlar. Amaçları belliydi; Atatürk Cumhuriyeti’nin dayandığı temelleri teker teker yıkmak, ortadan kaldırmak. Önceleri sessizdiler, gizliden gizliye bir şeyler yapmak istiyorlardı, vicdan özgürlüğüydü, inanma serbestliğiydi, şuydu buydu diyerek örtbas etmeye çalışıyorlardı gerçek niyetleri… Bir noktaya kadar yapabilirlerdi bunu, birazcık güçlü duydukları zaman kendilerini, her şey ortaya çıkacaktı.
Anayasa Mahkemesi ‘nce kapatılan Milli Nizam Partisi’nin Genel Başkanı Bay Erbakan, Düzce’de şöyle konuşmuştur; “Biz 19 Mayıs’ın değil 29 Mayıs’ın Kurtuluş Bayramı olmasına taraftarız.” Aynı gün 19 Mayıs gösterilerinin tamamen İptal edildiği haberi de yayımlanmıştır. Bu bir raslantımı, yoksa önceden hazırlanmış bir tertip mi? Niye 19 Mayıs gösterileri başkentte geriye bırakılmıştır, sonra da kesinlikle iptal edilmiştir? Ankara önce alınmış bir kararmış bu. Gerekçe de pek sudan, okullar tatil edilmiş, 25 Mayıs günü de yağmur yağacakmış. Önce okullar gerçekten tatile girmedi, temmuz ortasına kadar çalışmalar sürüp gidecek ortaöğretimde. Meteoroloji yetkilileri de beş altı gün önceden yağmurun yağıp yağmayacağının belli olmayacağını söylüyorlar açık açık. Öyleyse 19 Mayıs Bayramı’nda yıllardır yapılagelen spor ve cimnastîk gösterilerinin iptal edilmesinin gerçek nedenleri nelerdir?
19 Mayıs günü Sayın Korutürk, Türkiye Radyo ve Televizyonları önünde şu sözleri söylerken kimi, hangi politikacıları, hangi partiyi, hangi örgütü düşünüyordu dersiniz? “Mescitte başka, dam altında başka, resmi görev, telkin ve sohbette başka, özel hayatında başka düşünen ve konuşan, politikaya alet olan din bağnazlarından topluma hiçbir yarar yoktur.” Kimdir bu, yerine, zamanına, duruma göre konuşan, din bağnazlıklarını yapanlar? Uzakta aramaya gerek yok, karşımızda, ortalık yerde hepsi bunların.
19 Mayıs gidecek, 29 Mayıs bayram olacak! 29 Mayıs İstanbul’un alındığı gün. Önemli bir tarih yaprağı. Ama bîr 19 Mayıs 1919 olmasaydı bu gün 29 Mayıs 1453’ü kutlayabilecek miydik? Bay Erbakan ve takımı bir de bunu düşünseler ya! Türkiye Cumhuriyeti’nin elli ikinci yılında Atatürk devletinin temel bayramlarından biri, ortadan kaldırılmak; anlamı, önemi yok edilmek isteniyor. Hem de kimler tarafından? Anayasaya aykırı bulunarak kapatılmış bir partinin cephe ortaklığında önemli bir yer almış başkanı tarafından… Bir kez Atatürk’ü övgüyle anmamış bir politikacı bu. Sayın Korutürk’ün “bağnaz” kişi tanımına tıpatıp uyan bir politikacı bu. Orda başka, burda başka, surda başka konuşan, ama her zaman adım adım “Ülkü’ye doğru ilerleyen bir tutumun, davranışın, felsefenin adamı…
Atatürk, “Gözlerinim kapayıp herkesten ayrı ve dünyadan uzak yaşadığımızı düşünemeyiz. Ülkemizi bir sınır içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız” diyen büyük insandır. Oysa cepheci ortaklık, bunun başlıca kişileri, bizi çağdaş dünyadan, çağdaş uygarlıktan koparıp çağdışı bir ortama süreklemek hevesinde görünüyorlar. 19 Mayıs’ı bırak, 29 Mayıs’ı bayram kabul et! 29 Ekim’i kaldır, Abdülhamit’in tahta çıktığı günü bayram say! Türkiye Cumhuriyeti’ni yok et, Osmanlı devletini kur! Nasıl olsa yozlaşmış birtakım Osmanlı prensleri dünyanın şurasında burasında dolaşmakla; alırsın birini padişah, ardından da halife yaparsın, Bay Erbakan’ı da sadrazam olarak işbaşına getirirsin olur biter!..
MC’nin kendilerini “Atatürkçü” diye tanımlayan ortakları nerde, ne yapıyorlar peki? Türk ulusunu çağdışı karanlıklara sürüklemek isteyen akımlar günden güne etkisini duyururken, güç kazanırken, “Biz Atatürkçüyüz” diyorlar mı hâlâ? AP’nin, CGP’nin içindeki, Atatürk ilkelerine bağlı politikacılara sormak isterim bunu. Bu gidişi beğeniyorlar mı, onaylıyorlar mı? Günden güne içine girdiğimiz bu bataklıktan geriye dönüş olamayacağını, bir gün iş işten geçeceğini düşünmüyorlar mı? Yoksa onlar da Bay Erbakan gibi mi düşünüyorlar: Atatürk’ün her yaptığı yanlıştır; Cumhuriyet ilkeleri temelinden değiştirilmelidir, yasalar, anayasa, Atatürkçü toplum düzeni, hepsi hepsi silinip, yerine MSP kafasında bir düzen kurulmalıdır mı diyorlar?
19 Mayıs şenlikleri başkent Ankara’da bu yıl yapılmıyor. MSP’liler büyük basan kazandılar böylece. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu ertelenen ikinci 19 Mayıs şenliği oluyor, ilki 27 Mayıs 1960’tan önceki günlerdeydi. Vatan Cephesi iktidarı devrimci gençlikten korkuyordu o günlerde, bu yüzden 19 Mayıs şenliklerini iptal etmişti. Ama 27 Mayıs Devrimi geldi hemen ardından. Bu ikincisi! 1975 yılında Ankara’ da 19Mayıs Spor ve Gençlik Bayramı şenlikleri yaptırılmayacak. 1960’ta bunu Vatan Cephesi önlemişti, bugün de kendilerini Milliyetçi Cephe diye ananlar!.. Benzeyişleri saptamakta yarar var. Ulus, tarih önünde belgelemek “kim, kimdir” iyice göstermek için…
25 Mayıs 1975
Atatürk’ün Sesîni Duymak
“Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ve ikadan düşürmezse. bütün bu kusur ve kabahatlere katılmış demektir.”
“Zannederim bugünkü varlığımızın asli mahiyeti milletin umumi temayüllerini ispat etmiştir. O da halkçılık ve halk hükümetidir. Hükümetlerin, halkın eline geçmesidir.”
“Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.”
“Ferdin saltanatı ve onun temsil ettiği meşum bir idare şekline çevrilen bir silah mukaddestir.”
‘Milli hâkimiyet öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taş ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar.”
“Sosyoloji bakımından bizim hükümetimizi ifade etmek lazım gelirse, ‘Halk hükümeti’ deriz. Sosyal meslek bakımından da düşündüğümüz zaman, biz hayatım, istiklalini kurtarmak için çalışan emekçileriz, zavallı bir halkız! Mahiyetimizi bilelim. Kurtulmak ve yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız!..
Halkçılık, sosyal düzenini çalışmasına, hukukuna istinat ettirmek isteyen bir sosyal meslektir. Biz bu hakkımızı korumak, istiklalimizi emin bulundurabilmek için bütünlüğümüzce, milli bütünlüğümüzce, bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı, milli, topluluğumuzca savaşmayı caiz gören bir mesleği takip eden insanlarız.”
‘”Gerçi bize milliyetçi derler. Ama biz öyle milliyetçileriz kî bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetçiliklerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.”
“Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir.”
“İrtica fikirleri güdenler muayyen bir sınıfa dayanacaklarını sanıyorlar. Bu, katiyyen bir vehimdir, zandır. Terakki yolumuzun üstüne dikilmek İsteyenleri ezip geçeceğiz. Yenilik vadisinde duracak değiliz. Dünya müthiş bir hızla cereyanla ilerliyor. Biz bu ahengin dışında kalabilir miyiz?”
“Politika âleminde birçok oyun görülür. Fakat mukaddes bir idealin tecellisi olan Cumhuriyete, asri harekete karşı cehil ve taassup ve her nevi husumet ayağa kalktığı zaman bilhassa terakkiperver ve cumhuriyetçi olanların yanıdır. Yoksa mürtecilerin ümit ve faaliyet menbaı olan saf değil.”
“Yobazların bîr tehlike teşkil ettiği hayaldir. Bu türlü insan…