Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Aşkın Celladı
Aşkın Celladı

Aşkın Celladı

Irvin David Yalom

Bu kitapta, psikoterapist Irvin D. Yalom’un, yalnızlık, ölüm korkusu, yaşama amacını yitirme gibi, aslında hiçbirimizin tamamen kaçamayacağı temel insanlık kaygılarından rahatsız olan hastalarıyla yaptığı…

Bu kitapta, psikoterapist Irvin D. Yalom’un, yalnızlık, ölüm korkusu, yaşama amacını yitirme gibi, aslında hiçbirimizin tamamen kaçamayacağı temel insanlık kaygılarından rahatsız olan hastalarıyla yaptığı çalışmalardan seçtiği, on ilginç öykü bulacaksınız.
Dr. Yalom bu öyküleri aktarırken, bir insan olarak psikiyatrın terapi sürecinde karşılaştığı güçlükleri de, duygusal ve sürükleyici bir dille anlatıyor.

İçindekiler

Sunuş.

Önsöz

Aşkın Celladı.

“Tecavüz Yasal Olsaydı “

Şişman Bir Hanım.

” Yanlış Çocuk öldü”

“Benim Başıma Geleceğini Hiç Düşünmemiştim”

Usulca Gitme”.

iki Tebessüm

Üç Açılmamış Mektup.

Terapide Tek Eşlilik

Sahibini Arayan Düşler.

Önsöz

Şöyle bir sahne düşünün: birbirlerini tanımayan üç dört yüz kişiye çift çift ayrılmaları ve eşlerine şu bir tek soruyu tekrar tekrar sormaları söyleniyor: “Ne istiyorsun?”

Daha basit bir şey olabilir mi? Masum bir soru ve onur yanıtı. Oysa ben, bu grup alıştırmasının beklenmedik güçte duygular uyandırdığına defalarca tanık olmuşumdur. Çoğu kez birkaç dakika içinde oda yoğun bir heyecanla sarsılır. Erkekler ve kadınlar  hem hiç de çaresiz ve yoksul olmayan, başarılı, sağlıklı, iyi giyimli, yürürken ışıltılar saçan İnsanlar  ta derinlerinde çalkantılar yaşarlar. Sonsuza dek yitirmiş oldukları kişilere  ölmüş ya da yanlarında olmayan anne ve babalara, eşlere, çocuklara, arkadaşlara  seslenirler: “Seni tekrar görmek istiyorum.” “Sevgini istiyorum.” “Benimle gurur duyduğunu bilmek istiyorum.” “Seni sevdiğimi ve bunu sana hiç söylemediğim için ne kadar pişman olduğumu bilmeni istiyorum.” “Dönmeni istiyorum  Öyle yalnızım ki.” “Hiç yaşamadığım çocukluğumu istiyorum.” “Sağlıklı olmak, yeniden genç olmak istiyorum. Sevilmek, sayılmak istiyorum. Yaşamımın bir anlamı olsun istiyorum. Bir şey başarmak istiyorum. Umursanmak, önemli olmak, anımsanmak istiyorum.”

Ne çok istek. Ne çok özlem. Ve ne çok acı, yüzeye ne kadar yakın, yalnızca birkaç dakika derinde. Yazgı acısı. Varoluş acısı. Hep orada olan, yaşam zarının hemen altında sürekli uğuldayan acı. Ulaşılması böylesine kolay olan acı. Pek çok şey  basit bir grup alıştırması, birkaç dakikalık derin düşünce, bir sanat yapıtı, bir vaaz, kişisel bir kriz, bir kayıp  bize en derindeki isteklerimizin hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini anımsatır: genç kalmak, yaşlanmayı durdurmak, yitirdiğimiz insanların dönmesi, ebedi aşkı bulmak, himaye edilmek, anlam ve önem kazanmak, Ölümsüzlüğe kavuşmak.

Ne zaman ki bu ulaşılmaz istekler tüm yaşamımıza egemen olur, o zaman yardım almak için aileye, dostlara, dine  bazen de psikoterapistlere  yöneliriz.

Bu kitapta, yardım için terapiye yönelen ve çalışmaları sırasında varoluş sancılarıyla cebelleşen on kişinin öyküsü var. Aslında bu kişilerin bana geliş nedeni bu değildi; tersine, tümünün dertleri günlük yaşamın sıradan sorunlarıydı: yalnızlık, değersizlik duygusu, iktidarsızlık, şiddetli baş ağcıları, kompülsif cinsellik, şişmanlık, yüksek tansiyon, keder, karasevda, değişken ruh durumları, depresyon. Yine de, her nasılsa (her bir öyküde farklı biçimde gelişen bir “her nasılsa”), terapi bu gündelik sorunların derin köklerini  varoluşun temeline doğru uzanan kökleri açığa çıkardı.

öykülerin tümünde aynı çığlık yankılanıyor: “İstiyorum! istiyorum!” Hastalardan biri, yaşayan iki oğlunu ihmal ederken, “Ölen sevgili kızımı geri istiyorum,” diye haykırıyordu. Bir diğeri, lenf kanseri bedeninin her köşesine yayılırken, “Gördüğüm her kadını düzmek istiyorum,” diyordu ısrarla. Bir başkası ise, açmak cesaretini bulamadığı üç mektubun sancılarıyla kıvranırken, “Hiç yaşamadığım çocukluğumu, annemi, babamı istiyorum,” diye yalvarıyordu. Kendinden otuz beş yaş genç bir erkeğe duyduğu saplantısal aşktan vazgeçemeyen yaşlı bir kadın da, “Sonsuza dek genç olmak istiyorum,” diyordu.

Psikoterapinin ana maddesinin, çoğu kez iddia edildiği gibi bastırılmış içgüdüsel yönelişler ya da trajik bir kişisel geçmişin iyi gömülmemiş kırık dökük parçaları değil, daima bu tür bir varoluş sancısı olduğuna inanıyorum Bu on hastanın her biriyle sürdürdüğüm terapideki başlıca bilimsel varsayımım  ki tekniğim de bu varsayım üzerine kurulmuştur  temel kaygıların, insanların yaşamın acımasız gerçekleriyle yani varoluşun “verileriyle” başa çıkmak için harcadıkları bilinçli ve bilinçsiz çabalardan kaynaklandığıdır.’”

Psikoterapi açısından özellikle önem taşıyan dört değiştirilemez gerçek görüyorum: her birimiz ve sevdiklerimiz için ölümün kaçınılmazlığı; yaşamımızı kendi irademizle biçimlendirme özgürlüğümüz; nihai yalnızlığımız; ve son olarak, yaşamın belirgin bir anlamdan yoksun oluşu. Bu veriler ne kadar acımasız da görünse, aynı zamanda aklın ve kurtuluşun tohumlarım taşırlar. Bu on psikoterapi öyküsünde, varoluşun gerçekleriyle yüzleşmenin ve bu gerçeklerin gücünü kişisel değişim ve büyümenin hizmetinde kullanmanın mümkün olduğunu göstermeyi umuyorum.

Yaşamın bu gerçekleri arasında en açık olanı, sezgisel biçimde en kolay anlaşılanı ölümdür. Erken bir yaşla, çoğu kez sanıldığından çok daha erken çağlarda, Ölümün geleceğini ve ondan kurtuluş olmadığını Öğreniriz. Yine de, Spinoza’nın deyişiyle, “Her şey kendi varlığı içinde sürekliliğini korumaya çabalar.” İnsanın özünde, varolmayı sürdürme dileği ise kaçınılmaz Ölüm bilinci arasında kesintisiz sürüp giden bir çatışma vardır.

ölüm gerçeğine uyum sağlayabilmek için, onu yadsıma ya da ondan kaçıp kurtulma yolları tasarlamakta üstümüze yoktur. Çocukluğumuzda, anne ve babalarımızın pekiştirdiği güvenin yanı sıra dini ve dünyevi masalların da yardımıyla ölümü yadsırız; sonraları, onu bir canavar, bir kum adam, bir şeytan gibi bir varlığa dönüştürerek kişileştiririz. Ne de olsa, eğer ölüm peşimize düşen bir varlıksa ondan kaçıp kurtulmanın bir yolunu bulabiliriz; üstelik ölüm taşıyan bir canavar ne kadar ürkütücü olursa olsun gerçeğin kendisinden, yani insanın kendi ölümünün tohumlarını kendi içinde taşıdığı gerçeğinden, daha az ürkütücüdür. Daha sonra, çocuklar ölüm korkusunu hafifletecek başka yöntemler denerler: ölümle alay ederek onun zehrini alırlar, gözü pek davranışlarla ona meydan okurlar, ya da tereyağlı sıcak patlamış mısırla akranlarının güven veren beraberliğinde hayalet öyküleri dinleyip korku filmleri izleyerek onu köreltirler

Yaşımız büyüdükçe Ölümü kafamızdan çıkarmayı öğreniriz; dikkatimizi başka şeylere veririz; ölümü olumlu bir şeye dönüştürürüz (öbür tarafa göçmek, yuvaya dönmek, Tanrı’ya kavuşmak, nihayet huzur bulmak); yüreklendirici mitlerle onu yadsırız, kalıcı yapıtlarla, tohumumuzu çocuklarımız aracılığıyla geleceğe göndererek ya da tinsel süreklilik vaat eden bir din sistemini benimseyerek ölümsüzlüğü yakalamaya çabalarız.

Pek çok kişi ölümü yadsımanın böyle açıklanmasına karşı çıkar. “Saçma!” derler. “Biz ölümü yadsımıyoruz ki. Herkes ölecek. Bunu biliyoruz. Gerçekler apaçık ortada. Ama bunun üzerinde durmanın ne anlamı var?”

Gerçek şu ki, biliyoruz ama bilmiyoruz. Ölüm hakkında bir şeyler biliyoruz, akıl yoluyla gerçekleri kavrıyoruz, ama, aklımızın bizi başa çıkamayacağımız dozda kaygıdan koruyan bilinçdışı bölümü, ölümün çağrıştırdığı dehşeti ayırıp safdışı bırakıyor. Bu ayırma işlemi bilinçdışı gözle görülmeyen bir şey, ama yadsıma mekanizmasının bozulup ölüm korkusunun olanca gücüyle ortaya çıktığı nadir durumlarda, onun varlığına inanabiliyoruz. Bu çok seyrek, bazen yaşam boyunca…

Eklendi: Yayım tarihi

“Aşkın Celladı” için 2 yanıt

  1. Bence muhteşem bir kitab.Her kes okumalı diye düşünüyorum bu kitabı.İnsanları tanımamıza bir az bile olsa yardım ediyor.Cunku 10 insanın başına gelen olaylar ve bu olaylara 3 açıdan bakarsak hem psikyatr,hem pasient hem de kendi acımızdan bakdığımızda insanları bir az bile olsa anlaya biliriz.Cunku biz insanlar hayata hep kendi açımızdan bakıyoruz ,haklı ve ya haksız yargılıyoruz.Bu kitab bize hayata bakış açımızı deyişdiriyor.Buna kuçuk bir misal olarak kanser hastası Carlosu gostere bilirim.Onceleri nasıl hırçın,kötuluk yapmaya çalışıyordu.Sonralar ise insanlara kendi hayatını veriyordu.Hele de hastanede hayata gözlerini yumarken İrvin Y.-a :Hayatımı kurtardığınız için tesekkür ederim demesi tuyler urperticiydi.Çünku biz saglam olduğumuz halde bile hayatin güzelliklerini görmüyoruz.Kim bilir belki de görmek istemiyoruz.Ve ya başqa bir hikayede bir küçük tebessümü bile her kes kendi açısından yorumladığını gösteriyor.Oysaki bunları yorumlayan iki doktordu.Hatta bunlardan biri hastasını uzun zamandır takip eden doktoruydu.Bu hikaye bize bir olayı her insan farkli yorumladığını ve kendi yorumumuzla beraber olaya bi de uzakdan bakıb anlamamiz gerekdiyini anlatmaya çalışıyor bence.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıAşkın Celladı
  • Sayfa Sayısı303
  • Yazarİrvin D. Yalom
  • ISBN9789751404756
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,8 cm, Karton Kapak
  • YayıneviRemzi Kitabevi / 2009

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Annem Ve Hayatın Anlamı ~ İrvin D. YalomAnnem Ve Hayatın Anlamı

    Annem Ve Hayatın Anlamı

    İrvin D. Yalom

    İÇİNDEKİLER 1     Annem ve Hayatın Anlamı 2    Paula’yla Yolculuklar 3   Güneyli Rahatlığı 4   Yas Terapisinde Yedi İleri Ders. 5   Çifte Açıklama 6   Macar Kedinin...

  2. Din ve Psikiyatri ~ İrvin D. YalomDin ve Psikiyatri

    Din ve Psikiyatri

    İrvin D. Yalom

    İÇİNDEKİLER 9    Önsöz 15    Din ve Psikiyatri 51     Röportaj 61     Otobiyografik Notlar Irvin Yalom’u yıllar önce Varoluşçu Psikoterapi (Existential Psychotherapy) kitabı ile tanımıştım. Yazdıklarına...

  3. Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek ~ İrvin D. YalomGüneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek

    Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek

    İrvin D. Yalom

    Öz-farkındalık büyük bir armağan, hayat kadar değerli bir hazinedir. Bizi insan yapan şeydir. Ama bedeli de çok ağırdır – ölümlülük yarası. Varoluşumuz, büyüyüp gelişeceğimiz...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Sırlar Aşka Engel mi? ~ Rachel GibsonSırlar Aşka Engel mi?

    Sırlar Aşka Engel mi?

    Rachel Gibson

    Hangisi Tercih Edilmeli Aşk mı, Gerçek mi ? Maddie, Truly’ye sevgili ya da koca bulmak için değil, çocukluğunda kötü şeyler yaşadığı kasabaya geçmişiyle yüzleşmek...

  2. Şafak Tapınağı ~ Yukio MişimaŞafak Tapınağı

    Şafak Tapınağı

    Yukio Mişima

    İkinci Dünya Savaşı arifesinden savaş sonrasına, Japonya’ya özgü niteliklerin birer birer yok olmaya başladığı yıllara kadar uzanan Şafak Tapınağı, Yukio Mişima’nın başyapıtı sayılan Bereket...

  3. Umutsuz Aşkın Gözyaşları ~ Deeanne GistUmutsuz Aşkın Gözyaşları

    Umutsuz Aşkın Gözyaşları

    Deeanne Gist

    İngiltere’den gelen gemi, Virginia Kolonisi’ndeki çiftçiler için iyi haber demekti. İşledikleri suçlar nedeniyle sürgün edilen kadınlar, tarlalardan toplanan bir balya tütün karşılığında bekâr erkeklere...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur