Görünürde her şey güzeldi.
Huzursuzlanmıştı kadın bu mükemmelikten. Her şey aynı anda bu kadar güzel giderse ardından gelecek felaketlerin bedelini nasıl ödeyebilirdi? Çocukluğunda öğretilmişti ona, çok gülerse ardından gözyaşlarının geleceği…
Ortada bir şey yokken kavga ediyor, yarattığı suni kavgaların daha az hasar verici olacağını düşünüyordu. Oysa yanılıyordu. Yaptığı sadece artçı depremler yaratmaktı. Aşkın içerisine acı’yı da dahil ederse daha gerçekçi olacağına inanıyordu. Acı, içindekilerin yansıması mıydı? İçinde beslediği aşk acı ile mi doyuyordu?
***
Yaşadıklarıma… Yaşayamadıklarıma…
Yaşamak istediklerime…
Hayallerime…
Sevgime… Küskünlüğüme… Öfkeme…
Sana… Ona… Hepinize…
Fakat en çok aşağıdaki isimlere…
Kitabımı çıkarmam konusunda ilk adımı atmama yardımcı olan Fahrettin’e.
Hayatımı anlamlandıran ortaklarım Ozan ve Barış’a.
Bana yürekten inanan Ömer Bey ve Fırat’a.
Her konuda beni destekleyen ve kaprislerime katlanan Serhat’ıma.
Bazı hikâyelerime misafir ettiğim Sevgül’e.
Dünyaya gelme nedenim annem ve babama. Her zaman yanımda olan canım kardeşime.
Kitabımı alıp okumaya layık gören sana… Bir gün bir yerde karşılaşacağımızı biliyordum.
*
Okumaya başlamadan hemen önce sana söylemek istediklerim var.
Bu minik hikâyelerde yazılı olan kadın ben değilim. Henüz bu kadar zengin bir yaşantım yok. Lakin benim de senin gibi hatalarım var ve çoğu zaman kendime açıklamaktan bile korktuğum hatalar… Sakladığım yetersizlikler…
Biraz benden, biraz senden, biraz ofisteki kadından, biraz sevgilisi tarafından terk edilen erkekten, biraz gördüğüm kitap kapağından, biraz dinlediğim şarkıdan… Hayatın her anından etkilenerek yazılmış hikâyelerde senin için de yer ayırılmış durumda.
*
Vermek…
Konu bu kadar ucuz olmamalı, lakin tam da bu kadar ucuz aslında.
Vermezsen oyundan atılır mısın?
*
Vermeyen Kadın Senaryo Dışı
Friend Feed’de tanışmış, Facebook’ta hoşlaşmış, MSN’de âşık olmuşlardı Cengiz ve Vildan. Bir aylık on-line usulü sevdalarını nefes mesafesine dökmek istiyorlardı ama birbirlerini ürkütmemek için açık açık “Eee artık görüşelim anasını satayım!” diyemiyor, hep imalarla iletişim kurmaya çalışıyorlardı. Çünkü ikisi de ilk mail’lerde “On-line dünyadan yar olmaz kimseye, olsa olsa tek gecelik kaçamak olur” zırvalığını savunmuş, hatta aynı dili konuştuklarını ancak birkaç saat sonra anlayabilmişlerdi.
Vildan, Cengiz’in kırışıklıkları üzerine yüksek lisans yapabilecek kadar Cengiz’in fotoğrafları konusunda eğitmişti kendini. Onu istiyor ama kendini kolay bir kadın gibi göstermek istemediği için ilk adımı Cengiz’in atmasını bekliyor ve aslında çaktırmadan bunu yapıyordu da… On-line bile olsa kız kısmı dediğin naz yapmalı, ilk duyduğuna hemen ‘evet’ dememeliydi! Ne o öyle ucuz kadınlar gibi!
Vesselam Cengiz de Vildan’dan farklı değildi. İstiyordu ama bu isteğini Türkçeyi baştan yaratarak dile getirmek zorundaydı. Çünkü Vildan sadece ‘a’ dediğinde bile “Aaaaa, bak tahmin ettiğim şey oldu, istemiyorsun sen beni!” diyebilecek ve bu nedenden ötürü kavga çıkaracak bir potansiyele sahipti. Cengiz, Vildan’ın bu hallerinin klasik kadın kaprisleri olması için dua ediyordu. Yoksa Vildan’la ilk ve tek görüşmede kalabilirdi aşkları!
Yorgun argın evlerine gittikleri bir akşam sevdalarına yine on-line bağlandılar. Yine saatlerce konuştular, kameralarda hasret giderdiler. Ve Cengiz o beklenen cümle öbeğini “lönk” diye MSN penceresine bıraktı. Satırları okuyan Vildan önce biraz burnunu sürteyim diye düşünürken kaçırma ihtimalinin ağırlığı ile hemen “Tamam, mekan ve saat belirleyelim” yazabilmişti.
3 Temmuz Cumartesi. Mekan, Richmond Otel’deki ünlü Leb-i Derya…
İstanbul’un güzel manzarasını inceleyen su yeşili gözleri ile Cengiz diğer kadınların da ilgi odağı olmayı daha masasına oturduğu ilk andan itibaren başarmıştı. Spor ile klasik arasında sıkışmış giyim tarzı ile birleşen cool havası kadınların başını döndürecek boyuttaydı. On dakikadır bekleyen genç adamın o esnada tek bir dileği vardı; ‘Beklediği kadının yarım saati geçmeden yanında olması…’
Daha düşünceleri zihninden dağılmamıştı ki gördükleri karşısında sorgusuz sualsiz bayılmaya hazırdı. ‘Bir kadın yatak odasında bile ancak bu kadar seksi olur’ dedirtecek şıklık ile gayet kendinden emin adımlarla restorandan içeri giren, Vildan’dan başkası değildi şüphesiz.
Çok heyecanlıydı Vildan ama bunu belli etmeye hiç niyeti yoktu. Kendisine uzatılan eli kutsal bir varlığı öpermiş gibi büyük bir nezaketle öpen Cengiz, hızlıca Vildan’ın sandalyesini çekti. Büyük bir şımarıklık hali içerisinde masasına oturan Vildan gerçekten göz kamaştırıcıydı.
Eğlenen, deli gibi gülen, o konudan diğerine atlayan çift için zaman acımasız davranmış ve saat bir anda 00.30 olmuştu. An bu kadar hızlıca akıp gitmişken hesap yapmayan çift için sanalı gerçeğe dökmenin tam zamanıydı… Kurlaştıkları ve bundan epeyce hoşlandıkları belliydi.
Cengiz alkolün de etkisi ile birazdan en içinden söyleyeceği sözlerden dolayı en ufak bir pişmanlık yaşamayacaktı, çünkü olması gereken tamamen buydu…
“Baksana Vildan, neredeyse bir aydır tanıyoruz birbirimizi. Bu ilk görüşmemiz gerçekten benim için de çok özel oldu, beklediğimden çok daha fazlasını barındıran bir kadın ile karşılaşmak piyango çıkması kadar mucizeye yakın bir durum benim için. Bu kadar cesur bir kadın olabileceğini tahmin edememiştim. Giyim tarzın ile, konuşman ile, gülüşün ile… Başlı başına modern bir kadınsın.”
Vildan duyduklarının kendisini ne kadar tatmin ettiğini gösteren şuh bir kıkırdama fırlattı Cengiz’in bakışlarına doğru. Bundan cesaret alan Cengiz konuşmalarının nereye gideceğini düşünmeden duygularını aktarmaya başladı.
“Senin fotoğraflarını ilk gördüğüm andan beri ne kadar çekici bir kadın olduğunu düşünmüştüm, bu akşam bu düşüncemi haklı çıkardın. Seninle beraber olmayı, sana sarılıp uyumayı çok isterdim. Ne dersin, bu gece bende kalalım mı?”
Vildan’ın yüzünün rengi bir anda attı. Hayır, sinirinden değil; aslında kendi de arzuluyordu Cengiz’i. Fotoğraflarının üzerine bu yüzden hatim indirmişti. Fakat bu nasıl bir cüretti, nasıl söyleyebilirdi bunu daha ilk görüşmede?
“Olmaz Cengiz, benim eve gitmem lazım. Hem daha seni tanımıyorum bile.”
“Tanıyınca mı vereceksin?”
Vildan sinirlendi, ayağa kalktı, tam gidecekken kolundan tutan Cengiz engelledi onu. “Gel lobide konuşalım, sadece on dakika. Sonrasına sen karar ver!”
Loş ışığın altında teni parlayan Vildan masum bir kız çocuğu edasındaydı. Gözleri irileşmiş, tıpkı Shrek’teki Çizmeli Kedi gibi bakar olmuştu.
“Bak Vildan!” diye başladı Cengiz’in sözleri. Ses tonunda kızgınlıktan ziyade sanki merhamet ve istek yatıyordu. “Çocuk değiliz, kırda bayırda da yaşamıyoruz. Nereden baksan otuz küsur yıl da yaşamışlığımız var insanlar arasında. Beni on-line dünyada görüp ‘on-line sevgili’ olarak bırakabilirdin; ama olmadı, karşındayım işte. Sen de burada olduğuna göre sen de beni istedin. Merak ettin, arzuladın… Bu nedenle buradasın. Sevişmek dediğin şey, benim senin elini tutmam kadar doğal bir süreç. Olması gereken bir şey. İlk gece sevişilirse ilişkinin uzun ömürlü olmayacağını düşünenler, ilk gece sevişmediği halde kaç kırık dökük ilişki yaşamıştır acaba? İlk gece seninle beraber olduğum zaman gözümdeki değerin düşecek mi sence? ‘Erkeği ne kadar düz duvara tırmandırırsan o kadar iyi kızım, aferin, yaşa!’ diye alkış tutan arkadaşların mı var yoksa? Peki şunu düşündün mü? Ben seni bir süre sonra hırs haline getirip, seni becerip terk edebilirim. O esnada seni kendime sırılsıklam âşık da edebilirim. Kadınların âşık olmaları daha kolaydır, yıkılmaları da. Peki sana ucuz, tek gecelik bir ilişki gibi baksam şu saatte, şurada bu kadar dil döker miyim? Amacım, bir arkadaşa bakacaktım, gireyim çıkayım, değil ki. Ben girip içinde kalmak istiyorum. Senle sevişirken sana âşık olmak, her hücreni öğrenmek, ezberlemek istiyorum. Sorun ilk gecede değil ki; sorun, ilk geceden sonra büyüsü kaçar, seni terk eder, diye düşünen ve düşündüren zihniyetlerde… Senden dış görünüş olarak, insanlık olarak, bir de kadın olarak memnun kalırsam neden terk edeyim?! Bak seni seviyorum demiyorum, seni sevmeyi istiyorum diyorum.”
Vildan, Cengiz’in bu kadar açık sözlü olmasına çok sinirleniyordu. Gizemi kalmıyordu. Ya her şeyi çabuk tüketirlerse? Bunu hiç mi anlamıyordu?
Vildan’ın aklını okuyan Cengiz; “Hiçbir şey eskisi gibi değil, olmayacak da. O eski aşkları özledim, adam bir ay boyunca sadece elimi tutsun, mümkünse sadece dudağımı öpsün diye hayal kuruyorsan yaşayacaklarını hayallerde yaşarsın. Kadın da özgür, erkek de özgür. Kimse kimsenin nazını, kaprisini çekip sorumluluk sahibi olmak istemiyor. Ama bana bak Vildan, senin on-line kaprislerine dahi dayandım ve yine dayanmak, yine yenilmek, yine savaşmak ve yine sevişmek istiyorum. Seni tüketmek için değil, seni yaşamak için istiyorum. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi benimle gel demiyorum, uzunca bir zaman da demeyeceğim. Çünkü aşkı bacaklarının arasına sıkıştırmışsın sen.”
Yutkunan Vildan, hiçbir şey diyemiyordu. Sadece Cengiz’in gidişini izleyebildi.
Düşünekalmıştı bir süre. Hayattaki değişimle beraber ilişkilerin rengi de değişmişti aslında. “Aaaa evlenmeden olmaz!” lafı, yerini “Aaaa ilk geceden olmaz!”a bırakmıştı. Ama oluyordu. O şu an burada yalnız başına durup bunları düşünürken dünya üzerinde milyonlarca insan anıra anıra ‘aşk’ı için sevişiyordu. Vildan da lobide kendi ilişki anlayışına tecavüz ediyordu.
“Evlenmeden önce asla olmaz şekerim” diyen tonla arkadaşı evlenmeden hamile kalıyordu. Aslında ilk geceden vermek değildi konu. Konu; özel bulduğun kişi ile birleşmekti. Bir kez değil, her seferinde yeniden birleşmekti.
“Ben herkes ile yapmıyordum ki birleşmelerimi. Neden ucuz bir kadın gibi algılanmaktan hep korktum, elimden geleni yaptım ama sonunda yine kolay gibi algılandım? Kim ne düşünürse düşünmeliydi! Neden benden daha çok başkalarını düşünür oldum? Benden daha değerli bir şey olmamalıydı hayatımda. Yarını düşünerek bugünümü nasıl yaşayabilirdim ki? Cengiz ile aramızda doğan aşkın kaynağı ten çekimlerimiz diye bu aşka ‘tek gecelik’ gözü ile nasıl bakabilirdim ki? Hem neyin güvencesi vardı ki, üç hecelik o kısacık şeyin güvencesi olsun?”
Tabularını yıkamayan kadın Vildan kendisine sıraladığı cümlelerinden sonra lobiden çıkmak üzere ayağa kalkmış, yavaş adımlarla otel çıkışına doğru ilerliyordu.
Oynadığı ‘zor kadın’ rolü bu kısa film için uygun değildi. Sevişmenin aşka dahil olduğunu unutan Vildan bu kez senaryo dışı bırakılmıştı, hem de en arzuladığı adam tarafından…
*
Ayrılıkların ardından iz kalmamalıdır
Her iz can yakıcı bir unsurdur.
Lakin ya bir yerlerde bir iz kalırsa?
Bir iz unutulursa?
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İle ~ Oruç Aruoba
İle
Oruç Aruoba
En başta zorunlu olan, yaşamdır: üslup yaşamalıdır. Üslup, her seferinde, senin kendinle ilgili bildirimde bulunmak istediğin çok belirgin bir kişi bakımından, sana, uygun olmalıdır....
- Öteki Metinler ~ Bilge Karasu
Öteki Metinler
Bilge Karasu
Öteki Metinler Bilge Karasu’nun, otuz yayılmış bigr dönemde ürettiği ve çoğunu yaşarken yayımlamamış olduğu düşünsel/kuramsal ağırlıklı denemelerini, metinlerini, bunlarla birlikte okunabilecek notları ve okunmasında...
- Gurebahane-i Laklakan ~ Ahmet Haşim
Gurebahane-i Laklakan
Ahmet Haşim
“Unutulan eski saatler içinde eksikliği en ziyade hasretle hatırlanan saat, akşamın on ikisidir. Artık ‘on iki’, solgun yeşil göğün altında, ilk yıldıza karşı müezzinin...