Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Aşk ve Gurur
Aşk ve Gurur

Aşk ve Gurur

Jane Austen, Zeynep Yeşiltuna

Kibir ve gururu dize getirebilecek tek gerçektir, AŞK… Klasik dönem romanları arasında önemli bir yere sahip olan Aşk ve Gurur, 18. yüzyıl İngiltere’sinde geçen…

Kibir ve gururu dize getirebilecek tek gerçektir, AŞK…

Klasik dönem romanları arasında önemli bir yere sahip olan Aşk ve Gurur, 18. yüzyıl İngiltere’sinde geçen unutulmaz bir aşk hikâyesini konu alıyor. Orta halli bir ailenin zeki ve neşeli kızı ile kibirli ve mağrur olmasının yanı sıra son derece dürüst ve varlıklı genç bir adamın neredeyse nefretle başlayan ilişkilerinin büyük bir aşka dönüşünü anlatan bu kitapta, biri gururlu diğeri önyargılı iki insanın zaman ilerledikçe yanıldıklarına ve birbirlerine yaptıkları onca haksızlığın yalnızca aşkla telafi edilebileceğine şahit olacaksınız.

Jane Austen’ın büyüleyici bir dille kaleme aldığı, yazarın karakter tahlillerindeki ustalığı ve insan psikolojisini yansıtmadaki yeteneği sayesinde çağının ötesine geçmiş ve klasikler arasında önemli bir yer edinmeyi başarmış Aşk ve Gurur, günümüzde de aynı etkisini koruyarak ses getirmeye devam ediyor…

***

1. BÖLÜM

Varlıklı ve bekâr bir erkeğin evlenebileceği bir eş arayışında olduğu tüm dünya tarafından benimsenmiş bir gerçektir.

Böyle bir erkeğin, yeni bir çevreye girdiğindeki his ve görüşleri her ne kadar az bilinse de, bu gerçek komşu ailelerin beyinlerine öylesine sağlam kazınmıştır ki, bir başkasının ya da kendi kızlarından birinin tapulu malı olarak kabul edilir.

Bayan Bennet bir gün eşine, “Sevgili Bay Bennet,” dedi, “Netherfield Park’ın sonunda kiraya verildiğini duymuş muydun?”

Bay Bennet duymadığını söyledi.

“Ama verilmiş işte,” diye devam etti Bayan Bennet. “Az önce Bayan Long buradaydı ve bana her şeyi anlattı.”

Bay Bennet’ten ses çıkmadı.

“Kimin kiraladığını merak etmiyor musun?” diye isyan etti karısı sabırsızca.

“Belli ki anlatmak istiyorsun. Benim de dinlemeye itirazım yok.”

Karısı hemen fırsattan yararlandı.

“Hayatım, mutlaka sen de biliyorsundur ama Bayan Long’un dediğine göre Netherfield, İngiltere’nin kuzeyinden gelen çok zengin, genç bir adama kiralanmış. Malikâneyi görmek için pazartesi günü kapalı at arabasıyla gelmiş ve o kadar sevmiş ki, hemen Bay Morris’le anlaşmış. Michaelmas Yortusu’ndan önce taşınacakmış. Hizmetkârlarından bazıları, hafta sonuna kadar eve yerleşecekmiş.”

“Adı neymiş?”

“Bingley.”

“Evli mi, bekâr mı?”

“Ah, bekâr elbette! Zengin bir bekâr; yılda en az dört beş bin sterlin geliri var. Kızlarımızın başına talih kuşu kondu!”

“Nasıl? Onlarla ne alakası var?”

“Sevgili Bay Bennet,” diye karşılık verdi karısı, “beni bezdirmeyi nasıl başarıyorsunuz? Tahmin edersiniz ki, kızlardan birini onunla evlendirmeyi düşünüyorum.”

“Peki, beyefendinin buraya taşınmaktaki amacı bu muymuş?”

“Amaçmış! Nasıl söz o öyle? Bizim kızlardan birine âşık olması hiç de uzak bir ihtimal değil. Dolayısıyla taşındığında zaman kaybetmeden ziyaretine gitmelisin.”

“Bunun için bir sebep göremiyorum. İstersen sen kızlarla beraber git ya da onları tek başına gönder. Hatta böylesi daha iyi, çünkü sen bizim kızlara taş çıkartırsın. Hem belli mi olur, Bay Bingley içlerinde en çok seni beğenir.”

“Sevgilim, beni gerçekten şımartıyorsun. Güzellikten payıma düşeni almışım ben de tabii. Ama artık böyle bir iddiam yok. Bir kadının beş yetişkin kızı olunca kendi güzelliğinin derdine düşmekten vazgeçiyor.”

“Öte yandan böyle kadınların güzelliklerini çok da fazla düşünmelerine gerek olmuyor.”

“Ama hayatım, yine de taşındığında gidip Bay Bingley’le tanışmalısın.”

“Böyle işlere ayıracak vaktim yok benim, sen de biliyorsun.”

“Kızlarını düşün. İçlerinden biri nihayet kendi yuvasını kurabilecek, düşünsene! Sir William ile Lady Lucas bile ziyaret etmeyi düşünüyor. Sen de bilirsin, genelde yeni ev sahiplerini ziyaret etmek gibi huyları yoktur. Bunu gerçekten yapmalısın çünkü bizim tek başımıza gitmemiz uygun düşmez.”

“Aşırı titizleniyorsun bence. Bay Bingley’in sizleri evinde ağırlamaktan çok memnun olacağından eminim. İstersen bir not yazar, kızlardan hangisini seçerse onunla evlenmesine yürekten razı olduğumu bildiririm. Gerçi küçük Lizzy’ciğim için araya bir iki iyi söz sıkıştırmam gerekir.”

“Böyle bir şey yapmazsan sevinirim. Lizzy’nin diğerlerinden hiçbir üstün tarafı yok. Ne Jane kadar güzel, ne de Lydia kadar sevimli. Ama sen hep onu el üstünde tutarsın zaten.”

Bay Bennet, “Hiçbirinin övülecek bir tarafı yok,” dedi. “Bütün genç kızlar gibi budala ve cahiller. Halbuki Lizzy kardeşlerine göre çok daha zeki.”

“Bay Bennet, kendi evlatlarını nasıl böyle eleştirirsin? Beni kızdırmaktan zevk alıyorsun sen. Bana karşı en ufak bir şefkatin kalmamış senin.”

“Ah, beni yanlış anladın, sevgilim. Senin sinirlerine saygım sonsuz. Onlar eski dostum benim. Yirmi yıldır ağzından hiç düşmediler ki.”

“Ah! Neler çektiğimi bilmiyorsun ki sen!”

“Umarım bir an önce iyileşir ve yıllık dört bin sterlin geliri olan daha bir sürü gencin mahallemize taşındığını görecek kadar yaşarsın.”

“Sen onları ziyaret etmediğin sürece kaç tane gelirse gelsin fark etmez.”

“İnan bana hayatım, yirmisinin birden taşındığı gün, hepsini teker teker ziyaret edeceğim.”

Bay Bennet, kıvrak zekâsı, alaycı esprileri, kayıtsızlığı ve kaprisleriyle öylesine karmaşık bir adamdı ki, yirmi üç yıllık evlilikleri bile karısının karakterini anlamasına yetmemişti. Oysa onu anlamak hiç de zor değildi. Kıt anlayışlı, biraz cahil ve dengesiz bir kadındı. Beğenmediği bir şey olduğunda bahaneyi hep sinirlerinde arardı. Hayatının tek amacı kızlarını evlendirmek, gezip tozmak ve dedikodu yapmaktı.

2. BÖLÜM

Bay Bennet, Bay Bingley’i ziyarete gidenlerin başında geliyordu. Son dakikaya kadar gitmemekte direndiyse de, en başından beri buna niyetliydi zaten. Ziyaretin akşamına kadar da Bayan Bennet’in olan bitenden haberi olmadı. Bay Bennet, ziyaretini nihayet şöyle açıkladı. Bir şapka dikmekle meşgul ikinci kızını seyrederken aniden ona seslendi.

“Umarım Bay Bingley yeni şapkanı beğenir, Lizzy.”

Annesiyse azarlarcasına, “Bay Bingley’in neyi beğenip beğenmeyeceğini nereden bileceğiz ki,” dedi. “Sonuçta onu ziyaret etmedik.”

“Unutuyorsun, anne,” diye araya girdi Elizabeth. “Onunla baloda görüşeceğiz ya; hem Bayan Long bizi onunla tanıştıracağına söz verdi.”

“Bayan Long’un böyle bir şey yapacağına asla inanmam. Onun iki bekâr yeğeni var zaten. Kadın bencilin, ikiyüzlünün önde gideni, ona hiç güvenmiyorum.”

“Al benden de o kadar,” dedi Bay Bennet. “Ayrıca o kadına güvenmediğini öğrendiğim iyi oldu.”

Bayan Bennet karşılık vermemek için kendini tutmaya çalıştı fakat daha fazla sabredemeyip kızlarından birini azarlamaya başladı.

“Tanrı aşkına, sürekli öksürüp durmasana, Kitty! Sinirlerime azıcık olsun merhamet göster. Sinir diye bir şey bırakmadın bende!”

“Kitty öksürük konusunda hiç dikkatli değil zaten,” dedi babası. “Öksürmek için en olmayacak zamanları seçiyor hep.”

Kitty öfkeyle, “Keyfimden öksürmüyorum herhalde,” diye karşılık verdi.

“Bir sonraki balo ne zaman, Lizzy?”

“On beş gün sonra, yarın.”

“Ya, öyle,” diye sızlandı annesi. “Bayan Long da balodan bir gün önce dönecek. Haliyle bizi Bay Bingley’le tanıştırması mümkün değil, zira adamla kendi bile daha tanışmamış olacak.”

“O halde hayatım, arkadaşının bu durumundan faydalanıp Bay Bingley’i onunla sen tanıştırırsın.”

“Adamı tanımazken böyle bir şey mümkün mü, Bay Bennet, mümkün mü? Nasıl böyle alaycı olabiliyorsun?”

“İhtiyatlılığına hayranım. On beş günlük bir tanışıklık kesinlikle çok kısa. İnsan on beş günde bir adamın gerçek yüzünü tanıyamaz. Ancak biz cesaret edip de girişimde bulunmazsak, elbet bir başkası bulunacak. Hem ayrıca Bayan Long’la yeğenlerine de fırsat vermek lazım. Kadın böyle bir tanıştırmayı büyük bir nezaket olarak göreceği için bu sorumluluğu sen geri çevirirsen, ben üstlenirim.”

Kızlar babalarına bakakaldı. Bayan Bennet ise sadece, “Saçmalıyorsun! Saçmalıyorsun!” demekle yetindi.

Bay Bennet, “Bu imalı vurgular da ne demek oluyor?” diye çıkıştı. “Tanıştırma biçimlerine, bu işin beraberinde getirdiği sıkıntıya saçmalık mı diyorsun sen? Ne yazık ki bu konuda sana katılmıyorum. Sen ne dersin, Mary? Çünkü senin ne kadar derin düşünceli bir kız olduğunu bilirim. Elinden kitabın hiç eksik olmaz, sürekli özetler çıkarıp durursun.”

Mary anlamlı iki çift söz söylemek istedi fakat bunu nasıl yapacağını bilemedi.

“Mary düşüncelerini toplarken,” diye devam etti Bay Bennet, “biz de şu Bingley meselesine dönelim.”

Karısı, “Bıktım artık Bay Bingley’den!” diye bağırdı.

“Bunu duyduğuma çok üzüldüm, keşke daha önce söyleseydin! Böyle hissettiğini bilseydim kesinlikle ziyaretine gitmezdim. Tüh, yazık oldu şimdi. Ama onu bizzat evinde ziyaret ettiğim için artık onunla dostluk etmekten kaçamayız.”

Kızların şaşkınlığı ve sevinci tıpkı Bay Bennet’in tahmin ettiği gibiydi; gerçi Bayan Bennet’in sevinci yanında diğerleri sönük kalıyordu. Mutluluğunun ilk heyecanı yatıştıktan sonra, başından beri bunu beklediğini iddia etmeye başladı.

“Ne kadar iyi kalplisin, Bay Bennet! Sonunda seni ikna edeceğimi biliyordum. Kızlarını böyle bir şeyden mahrum etmeyecek kadar sevdiğinden eminim. Ah, ne kadar mutluyum bir bilsen! Ayrıca bu sabah Bay Bingley’i ziyaret edip, bu saate kadar tek kelime etmemen de güzel bir şaka oldu!”

Bay Bennet mutluluktan havalara uçan karısının heyecanından bitkin düşmüş bir halde odadan ayrılmak için ayaklanırken, “Kitty, artık istediğin kadar öksürebilirsin,” dedi.

Kapı kapandıktan sonra Bayan Bennet, “Ah, ne kadar mükemmel bir babanız var, kızlar,” dedi. “Ona bu iyiliğinin karşılığını nasıl verirsiniz, ben nasıl veririm bilemiyorum. Bizim yaşımıza gelince her gün yeni birileriyle tanışmak hiç de hoş olmuyor, inanın. Ama sırf sizin iyiliğiniz için her şeyi yaparız. Lydia, hayatım, en küçüğümüz sen olsan da, eminim Bay Bingley baloda seninle de dans edecektir.”

“Ah!” dedi Lydia, azimli bir ifadeyle, “hiç de öyle bir kaygım yok; en küçük olabilirim ama en uzun boylunuz benim!”

Gecenin kalanı, Bay Bingley’in ne zaman iadeiziyarette bulunacağıyla ilgili varsayımlar yürütüp, onu hangi akşam yemeğe davet etmeleri gerektiğine karar vermekle geçti.

3. BÖLÜM

Bayan Bennet, beş kızının yardımına rağmen, konuyla ilgili sorulabilecek ne kadar soru varsa hepsini sorduysa da, Bay Bennet’in ağzından Bay Bingley’le ilgili tatmin edici bir bilgi almayı başaramadı. Adama her yönden saldırmayı denediler; açık ve net sorular, kurnaz varsayımlar, uzak ihtimaller, hepsini denediler ancak ne var ki Bay Bennet her birinden ustalıkla sıyrılmayı başardı. Sonunda Bayan Bennet kızlarıyla beraber, komşuları Bayan Lucas’ın elden düşme istihbaratına razı gelmek zorunda kaldılar. Kadının onlara verdiği rapor oldukça olumluydu. Sir William, Bay Bingley’e hayran kalmıştı. Epey genç, inanılmaz yakışıklı, korkunç kibar bir adamdı ve en önemlisi de, bundan sonraki baloya geniş bir arkadaş grubuyla katılmayı planlıyordu. Bundan daha güzel bir haber olabilir miydi?! Dans etmeyi sevmek, aşka atılan ilk adımlardan biri anlamına gelirdi; Bay Bingley’in aşk hayatıyla ilgili çok güçlü umutlar beslenmeye şimdiden başlanmıştı.

Bayan Bennet, kocasına, “Kızlarımdan birinin mutlu mesut Netherfield’a yerleştiğini, diğerlerinin ona benzer iyi evlilikler yaptığını görsem, başka şey istemem!” dedi.

Bay Bingley birkaç gün sonra iadeiziyarete geldi ve yaklaşık on dakika kadar onunla beraber kütüphanede oturdu. Güzellikleriyle ilgili övgü dolu sözler duyduğu kızlarını da görmeyi ummuştu fakat sadece babalarını görebildi. Oysa kızlar daha şanslıydı çünkü üst kattaki pencerelerden birinden adamın mavi paltosuyla bindiği siyah atı görme fırsatını yakaladılar.

Çok geçmeden akşam yemeği için bir davet gönderildi. Bayan Bennet, ev sahibeliğinin hakkını verecek bir ziyafet için çoktan hazırlıklara girişmişti ama Bay Bingley’den tüm heyecanını boşa çıkaran bir cevap geldi. Bay Bingley, ertesi gün Londra’da bulunmak zorunda olduğundan, ne yazık ki Bayan Bennet’in davetini şereflendiremeyecekti. Bayan Bennet’in keyfi epey kaçtı. Hertfordshire’a daha yeni taşınmıştı, şehirde halletmesi gereken bu kadar acil bir işinin olmasını anlayamıyordu. Bay Bingley’in sürekli oradan oraya seyahat eden bir adam olmasından, Netherfield’a asla doğru düzgün yerleşmeyeceğinden kaygılanmaya başladı. Bayan Lucas, Londra’ya gidiş amacının baloya getireceği arkadaşlarını toplamak olduğunu ileri sürerek Bayan Bennet’i rahatlatmaya çalıştı ve kısa bir süre sonra, Bay Bingley’in baloya on iki hanım ve yedi beyle beraber geleceği haberini verdi. Kızlar, kadınların sayısının bu kadar fazla olduğunu duyunca biraz bozuldular fakat balodan bir önceki gün, Londra’dan gelirken yanında on iki yerine sadece altı kadınla geldiğini duyunca rahatladılar. Beşi kız kardeşi biri de kuzeniydi. Yanındakilerle beraber balo salonundan içeri girdiğinde, toplamda sadece beş kişiydiler: Bay Bingley, iki kız kardeşi, en büyüğünün kocası ve başka bir genç adam daha.

Bay Bingley, yakışıklı ve centilmen bir adamdı. Hoş bir havası vardı, tavırları rahat ve doğaldı. Eniştesi Bay Hurst de tam bir centilmendi ancak ince uzun fiziği, yakışıklı yüz hatları ve asil havasıyla tüm salonun dikkatini üstüne çeken, arkadaşı Bay Darcy’ ydi. Salona girdikten beş dakika sonra herkesin ağzında, yıllık on bin sterlin civarındaki geliri dolaşıyordu. Erkekler, Bay Darcy’nin çekici bir beyefendi olduğunu ileri sürüyor, kadınlar ise Bay Bingley’den çok daha yakışıklı olduğunu söylüyorlardı. Bay Darcy herkesin hayran bakışlarını üstüne çekti. Fakat kısa süre sonra sergilediği tavırları insanların ondan tiksinmesine neden oldu ve gördüğü ilgi bir anda tersine dönüverdi. Çünkü kendini çevresindeki herkesten üstün gören, hiçbir şeyden memnun olmayan gururlu bir adam olduğu ortaya çıktı. Derbyshire’daki koca malikânesi bile onu son derece aksi, antipatik ve arkadaşıyla kıyas dahi kabul etmeyecek kadar değersiz biri olmaktan kurtaramazdı artık.

Bay Bingley, kısa sürede salonda bulunan önemli şahısların hepsiyle tanıştı; capcanlı, sıcacık bir mizacı vardı. Aşağı yukarı her dansa kalktı. Balo çok erken biteceği için sürekli söyleniyor ve Netherfield’da bir balo düzenlemekten bahsediyordu. Arkadaşıyla aralarında ne büyük bir tezat vardı böyle! Bay Darcy, yalnızca Bayan Hurst ve Bayan Bingley’le birer kez dans etti. Başka bir bayanla tanıştırılmayı reddetti ve gecenin geri kalanını salonu turlayıp ara sıra kendi grubundan biriyle çene çalarak geçirdi. Herkes karakteriyle ilgili notunu vermişti. Yeryüzündeki en gururlu, en aksi adamdı ve kimse bir daha kasabaya adım atmasını istemiyordu. Ona karşı tavır alanların başında Bayan Bennet geliyordu. Kendi kızlarından birini küçük düşürmesi, genel tavırlarına karşı duyduğu hoşnutsuzluğu özel bir kine dönüştürmüştü.

Elizabeth Bennet, erkek kıtlığı yüzünden iki dans boyunca oturmak zorunda kalmış ve bu esnada, yakında bir yerde durduğu için, Bay Bingley’le Bay Darcy arasında geçen sohbete kulak misafiri olmuştu. Bay Bingley, birkaç dakikalığına dansa ara vermiş, arkadaşını da dans pistine çekmeye çalışıyordu.

“Hadi gel, Darcy,” dedi. “Dans etmelisin. Seni bu aptal tavırlarınla tek başına bir köşede dikilirken görmekten nefret ediyorum. Dans edersen keyfin yerine gelir.”

“Hadi oradan! Partnerimle aramda yakın bir dostluk olmadıktan sonra dans etmekten nasıl tiksindiğimi bilirsin. Hele böyle bir baloda, hiç uğraşamam. Kız kardeşlerinin hepsinin eşleri var ve şu salonda tek bir kadın yok ki onunla dans etmek benim için işkence olmasın.”

Bingley hayretle, “Amma da nazlandın!” diye söylendi. “Şahsen daha önce hayatımda hiç bu kadar fazla sayıda güzel hanımla tanıştığım bir gece yaşamadım. Hatta gördüklerinden bazılarının güzelliği neredeyse sıra dışı.”

“Salondaki en güzel kızla dans eden sensin,” dedi Bay Darcy, Bennet kardeşlerin en büyüğüne bakarak.

“Ah! O hayatımda gördüğüm en güzel yaratık! Ama şu anda kardeşlerinden biri tam arkanda oturuyor. O da epey güzel, çok da kibar görünüyor. İzin ver de partnerim seni tanıştırsın.”

Bay Darcy, “Sen hangisinden bahsediyorsun?” diye sordu, başını çevirdiğinde birkaç saniyeliğine Elizabeth’le göz göze geldi. Çabucak gözlerini çevirip, soğuk bir edayla, “Hoş ama beni cezp edecek kadar güzel değil,” dedi. “Hem şu anda başka erkeklerin reddettiği genç kızları eğlendirecek havada değilim. Sen de partnerinin yanına dönüp kızın kahkahalarının keyfini çıkarsan iyi olur, vaktini benimle boşa harcıyorsun.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıAşk ve Gurur
  • Sayfa Sayısı466
  • YazarJane Austen
  • ÇevirmenZeynep Yeşiltuna
  • ISBN9786055420819
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviMartı Yayınevi / 2012

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Emma ~ Jane AustenEmma

    Emma

    Jane Austen

    Emma, Aşk ve Gurur yazarının ölümünden önce kaleme aldığı son romandır. Bu romanda Londra’nın güneybatısında, sınırlı sayıda ailenin bir araya geldiği köy-kasaba arası bir...

  2. Aşk ve Gurur ~ Jane AustenAşk ve Gurur

    Aşk ve Gurur

    Jane Austen

    JANE AUSTEN, 1775’te İngiltere’de, Steventon’ın Hampshire kasabasında doğdu. Reading’deki Manastır Okulu’na gönderilen Jane, daha sonra eğitimini evde sürdürdü.Günün toplumsal ve siyasal olaylarından uzak,sıradan bir...

  3. Gurur ve Önyargı ~ Jane AustenGurur ve Önyargı

    Gurur ve Önyargı

    Jane Austen

    Dünya edebiyat tarihinin en sevilen romanları arasında yer alan Gurur ve Önyargı, yayımlandığı ilk günden bu yana kapsamlı karakter betimlemeleri ve barındırdığı zekâ parıltısıyla...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Ejderha Dövmeli Kız ~ Stieg LarssonEjderha Dövmeli Kız

    Ejderha Dövmeli Kız

    Stieg Larsson

    41 ülkede rekor satış yapan kitaplarının başarısını göremeden 50 yaşında hayata veda eden İsveçli gazeteci Stieg Larsson’un zihne kazınacak sahneler, çarpıcı ve canlı karakterler,...

  2. İzlenemez ~ Joanne Ellisİzlenemez

    İzlenemez

    Joanne Ellis

    1. BÖLÜM Lucas Pazartesi Lucas, buz gibi su tenine batarken kâbusunun etkisini üzerinden atmayı denedi. İçine çökmüş derin acı onu her an boğabilirdi.  Zihnindeki...

  3. Kiraz Çiçeklerinin Altında ~ Ango SakaguçiKiraz Çiçeklerinin Altında

    Kiraz Çiçeklerinin Altında

    Ango Sakaguçi

    “Ama o ağaçların altından insanları çıkarınca geriye nasıl ürkütücü, nasıl korkutucu bir manzara kalıyor bir bilseniz!” Ango Sakaguçi, İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’sının ruh...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur