Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Aşk Engel Tanımaz
Aşk Engel Tanımaz

Aşk Engel Tanımaz

Candace Camp

TUTKULU BİR AŞKIN ÖNÜNDE HANGİ ENGEL DURABİLİR Kİ! Artık pek de genç sayılmayan ve evlenmeye dair bütün ümitlerini yitirmiş Constance Woodley, Londra sosyetesinin parlayan…

TUTKULU BİR AŞKIN ÖNÜNDE HANGİ ENGEL DURABİLİR Kİ!

Artık pek de genç sayılmayan ve evlenmeye dair bütün ümitlerini yitirmiş Constance Woodley, Londra sosyetesinin parlayan yıldızlarından birinin kendisinden hoşlanabileceğine ihtimal dahi vermezdi. Ama koruyucusunun rehberliğinde, Lord Dominic Leighton gibi yakışıklı ve çekici bir çapkının bile dikkatini çeken büyüleyici bir yaratığa dönüşmüştü.

Sosyetenin şaşkın bakışlarının arasında, bu “sıradan” kız ve hovarda vikont evlilik pazarının kalpsiz düzeninde bile, aşkın bütün bahisleri yerle bir edeceğini herkese göstereceklerdi.

“Unutulmaz karakterler yaratmasıyla tanınan Candace Camp, geleneksel olay örgülerini okurlarının kalbine dokunan romanlara dönüştürmeye devam ediyor.”
—Romantic Times BOOKreviews

“Camp yine hem tarihî romans hayranlarını tatmin edecek, hem de içindeki bazı öğelerle modern romans takipçilerini kendine çekecek, ustalıkla yazılmış bir romansa imza atmış.”
—Publisher Weekly

BİRİNCİ BÖLÜM

Leydi Haughston, bir elini cilalı ceviz tırabzana hafifçe dayamış, aşağıdaki insan kalabalığına göz gezdiriyordu. Bütün bakışların üzerinde olduğunun farkındaydı. Eğer öyle olmasaydı hayal kırıklığına uğrardı doğrusu,

Francesca Haughston, on yılı aşkın süredir Ton’da güzelliğiyle hüküm sürüyordu. Otuz üç yaşındaydı, sosyeteye takdiminden beri rakamlar konusunda net olma gereği duymuyordu. Doğal güzelliğe sahip yüz hatları bahşedilmişti kendisine; altın sarısı saçlar, koyu mavi büyük gözler, krema kadar pürüzsüz ve beyaz bir ten, düz ve ucu hafif kalkık bir burun ve gülümsemesine hafifçe kedimsi bir hava veren, biçimli ve kenarları hafif yukarı kıvrık dudaklar. Yanağının alt kısmında, ağzının yakınında küçük bir beni vardı; kusursuza yakın hatlarını öne çıkaran ufacık bir leke. Orta boyluydu, vücudu ince ve kıvrımlıydı ve onu olduğundan daha uzun gösteren zarif bir duruşu vardı.

Sahip olduğu doğal üstünlüklere rağmen, Francesca her zaman mükemmel görünmeye dikkat ederdi. Onun en iyi şekilde giyinmediği, iskarpinlerinin elbisesini tamamlamadığı ya da saçlarının yüzüne en yakışan tarzda toplanmadığı bir an yoktu. Modada daima öncü bir kişi olarak gelip geçici akımlara uymaz, sadece kendi renklerine en uygun tonları ve hatlarını vurgulayan modelleri seçerdi.

Bu akşam, favori rengi olan buz mavisi renginde saten bir elbise giymişti ve elbisenin yakası sadece yumuşak, beyaz omuzlarını ve bayağılıktan uzak, hafif bir göğüs dekoltesini sergileyecek kadar açıktı. Yaka oyuğunu süsleyen gümüş rengi dantel, elbisesinin kenarlarından arkaya doğru, eteğinin ucuna kadar dökülerek iniyordu. Basit ama göz alıcı elmas bir kolye, ince ve beyaz boynunu çevreliyordu. Bir kolunda kolyeye uyan bir bilezik ve saçlarının arasında parıldayan tek parça elmaslar vardı.

Hiç kimse meteliksiz olduğunu tahmin edemezdi, bundan emindi. Çoğu kimse tarafından yası tutulmayan merhum kocası kumar düşkünü Lord Andrew Haughston, geride borçtan başka hiçbir şey bırakmadan ölmüştü ve Francesca bu gerçeği büyük bir özenle saklıyordu. Kimse, onu süsleyen mücevherlerin, satmak zorunda kaldığı gerçeklerinin sahte birer kopyası olduğunun farkında değildi. En şahin gözlü cemiyet hafiyesi bile, ayağındaki rugan iskarpinlerin gösterilen büyük özen sayesinde şu anda üçüncü sezonlarım geçirdiğinden ya da üzerindeki elbisenin, aslında yetenekli hizmetçisi tarafından geçen sene giydiği bir elbiseden biçilerek en yeni Fransız modellerinden birine dönüştürüldüğünden şüphelenilmezdi.

içinde bulunduğu zor durumdan haberdar olan pek az kişiden biri, yanındaki ince ve zarif adamdı: Sör Lucien Talbot. Kendisi, Francesca’nın takdim edildiği ilk sezonda onun hayran kitlesine katılmıştı. Her ne kadar Francesca’ya olan romantik ilgisi, ikisinin de katıldığı hoş bir masal olsa da, ona olan düşkünlüğü oldukça gerçekti. Yıllar içinde yakın arkadaş olmuşlardı.

Sör Lucien şık ve nüktedan bir adamdı. Bunlara ek olarak müzmin bir bekâr oluşu, onu partilerin en gözde davetlilerinden biri yapıyordu. Talbot ailesinin geneli gibi onun da cepleri çoğunlukla boştu, ama bu onun “Ton’un seçkin üyelerinden” biri olarak addedilmesini engellemiyordu, ki bu çok daha kıymetli bir özellikti, en azından hanımların gözünde. Her zaman bir iki aksi söz söyleyerek sohbeti canlandırır, asla olay çıkarmaz, mükemmel dans eder ve onun onayı, parti verenin itibarını pekiştirirdi.

“Ah, ne izdiham,” dedi Sör Lucien, kadehini kaldırıp aşağıdaki kalabalığı incelerken.

“Anlaşılan Leydi Welcombe, bir partinin tüm alanı dolduracak kadar katılımcısı olması gerektiği fikrine inanıyor,” diye ekledi Francesca. Yelpazesini açarak ağır ağır salladı. “Aşağıya inmeye korkuyorum. Biliyorum ayaklarıma basacaklar.”

“Ah, ama bir partinin anlamı da bu değil midir zaten?” Sağ arkasından derin bir ses gelmişti.

Francesca bu sesi tanıyordu. “Rochford,” dedi başını çevirmeden önce, “Seni burada gördüğüme şaşırdım.”

Lucien ve Francesca birlikte, yeni gelen kişiye doğru döndüler. Rochford da eğilip onları selamlayarak cevap verdi: “Gerçekten mi? Tanıdığın herkesi burada görmeyi bekliyorsundur diye düşünmüştüm.”

Ağzı, neredeyse bir gülümsemeyi çağrıştıran o tanıdık şeklini aldı. İsmi Sindair’di, beşinci Rochford Dükü’ydü ve eğer Lucien’in varlığı bir ev sahibesini taçlandırıyorsa, onun varlığı da taçtaki yıldız gibiydi.

Uzun, zayıf ve geniş omuzlu Rochford, kusursuz, siyah beyaz resmî bir kıyafet giymişti. Kar beyazı kravatının üzerine iliştirilmiş ağırbaşlı yakutun benzerleri kol düğmelerinde de devam ediyordu. Kuşkusuz, her toplantıda odadaki en güçlü ve aristokratik adamdı; onun gizemli ve asık suratlı yakışıklılığını umursamadığını söyleyebilecek pek kimseye rastlanmazdı. Kıyafeti gibi hal ve hareketlerinde de gösterişten uzak bir zarafet vardı ve mükemmel at binmesi, serveti için peşine düşen kadınları tam on ikiden vurması, çıkık elmacık kemikleri ve gür kirpikli, koyu renk gözleriyle, erkeklerin de hayranlığını kazanmıştı. Kırkma merdiven dayamıştı ve hiç evlenmemişti. Bu sebeple, bütün Ton hanımefendilerinin en azimli olanlarının dışında, üzüntü kaynağı olmuştu,

Francesca, bu cevap karşısında gülümsemesine mani olamadı. “Aslında, sanırım haklısın.”

“Yine rüya gibisin. Leydi Haughston,” dedi Rochford.

“Rüya mı?” Francesca bir kaşını hafifçe yukarı kaldırdı. “Ne tür bir rüya olduğunu söylemediğini fark ettim. Bu cümlenin devamı pek çok farklı şekilde getirilebilir.”

Adamın gözlerinden bir parıltı geçti ama, “Gözleri gören hiç kimse sana güzellikten başka bir şey yakıştıramaz,” dedi sıradan bir tonla.

“Mükemmel toparladın,” dedi Francesca,

Sor Lucien, Francesca’ya doğru eğilerek, “Sakın bakma. Leydi Cuttersleigh yaklaşıyor,” dedi alçak sesle.

Ama uyarmakta çok geç kalmıştı; tiz bir kadın sesi havayı yırttı. “Aman Tanrım! Seni görmek ne kadar güzel.”

Uzun boylu ve neredeyse bir iskelet kadar zayıf kadın onlara doğru ilerlerken, kısa boylu, tombul kocası da paldır küldür onun peşinden geliyordu. Bir kont kızı olan Leydi Cuttersleigh, basit bir baronla evlenmiş ve her fırsatta kocasına ve tüm dünyaya, kendinden daha düşük seviyede bir adamla evlendiğini hatırlatmaktan çekinmemişti. Kadın, sürüyle kızını, kendi asil soyuyla karıştırmaya değecek kişilerle evlendirmeyi vazife edinmişti. Mamafih, kızlarının hem yüz ve vücut olarak, hem de kendini beğenmişlikte tıpkı annelerine benziyor olması işini çok zorlaştırıyordu. Kızlarından biriyle evlenmesi için Dük Rochford’u tuzağına düşürmeye çalışmaktan vazgeçmeyen birkaç inatçıdan biriydi.

Yaklaşan çifte doğru dönerek, kusursuz bir reveransla onları selamlamadan önce Rochford’un yüzünden sıkıntılı bir ifade geçti. “Leydim. Cuttersleigh.”

“Leydi Haughston.” Leydi Cuttersleigh, Francesca’yı selamlayıp kendisinden çok daha düşük seviyede olan Sör …

Eklendi: Yayım tarihi

“Aşk Engel Tanımaz” için bir yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıAşk Engel Tanımaz
  • Sayfa Sayısı352
  • Yazar Candace Camp
  • ISBN6054456031
  • Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviPegasus / 2011

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kalp Asla Unutmaz ~ Candace CampKalp Asla Unutmaz

    Kalp Asla Unutmaz

    Candace Camp

    Aşk Bazen Küllerinden Doğar Leydi Francesca Haughston aşkı aramaktan vazgeçmiş, geçimini sağlamak üzere uygun çiftlerin arasını yapmayı kendine meslek edinmiştir. Bu nedenle uzun zaman...

  2. Söz Dinlemez Kalbim ~ Candace CampSöz Dinlemez Kalbim

    Söz Dinlemez Kalbim

    Candace Camp

    Leydi Irene Wyngate asla evlenmeyeceğine dair yemin etmiştir bu yüzden sert diliyle taliplerini kendisinden uzak tutar. Ancak korkutmayı başaramadığı tek bir adam vardır: Radbourne...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Ateşin Şarkısı ~ Tess GerritsenAteşin Şarkısı

    Ateşin Şarkısı

    Tess Gerritsen

    Kemancı Julia Ansdell Roma’daki bir antikacıdan garip bir müzik kitabı ve el yazması bir vals eseri satın alır. Daha notaları okurken valsin güzelliği karşısında...

  2. Feo ve Kurt ~ Katherine RundellFeo ve Kurt

    Feo ve Kurt

    Katherine Rundell

    Kurtlar çocuklar gibidir. Dünyaya uslu durmaya gelmezler. Feo’nun sıra dışı bir hayatı vardı. O ve annesi, kurt vahşileştiriyorlardı. Kurt vahşileştiricileri, hayvan terbiyecilerinin tersidir. Evcilleştirilmiş...

  3. Baştan Çıkaran Ölüm ~ Nora RobertsBaştan Çıkaran Ölüm

    Baştan Çıkaran Ölüm

    Nora Roberts

    Dante kurbanıyla yüz yüze görüşmeden haftalar önce ona siber alem üzerinden kur yapmıştı. Genç kız birkaç yudum şarap ve bir-iki saatin ardından sonra ölmüştü....

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur