Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Âşık Kadınlar
Âşık Kadınlar

Âşık Kadınlar

D.H. Lawrence

Modernist sanat akımının önemli yazarlarından D.H. Lawrence’ın en incelikli, en yetkin yapıtı sayılan Âşık Kadınlar, İngiltere’nin maden işletmeleriyle ünlü bir taşra kentindeki Ursula ve…

Modernist sanat akımının önemli yazarlarından D.H. Lawrence’ın en incelikli, en yetkin yapıtı sayılan Âşık Kadınlar, İngiltere’nin maden işletmeleriyle ünlü bir taşra kentindeki Ursula ve Gudrun kardeşlerin aşk öyküleri üzerine kurulmuş bir roman. Bu iki çiftin birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkilerinde çelişki dolu bir beklentiler yumağının çözülüşünü izliyoruz.D.H. Lawrence’ın Lady Chatterley’in Âşığı ve Gökkuşağı romanları gibi Âşık Kadınlar da ilk yayımlandığında cinselliği ele alışı nedeniyle sert eleştirilerle karşılandı, hatta müstehcen olarak damgalandı. Oysa Âşık Kadınlar, iki kardeşin ilişkilerinin yanı sıra, yazıldığı dönemin kültürel değişimini de alttan alta yansıtıyor. Kitapta savaştan hiç söz edilmiyor olsa da, sanayileşmiş dünyadaki gelişmelerin Birinci Dünya Savaşı’nda yaşanan insan kıyımına yol açtığı ve bu koşullarda kendimize “insan” demenin bir anlamı olup olmadığı sorgulanıyor. Böyle bir ortamda aşk, evlilik, aile, dostluk gibi insanca ilişkilerin gerçek değeri sorusuna yanıt aranıyor.

1
Kız kardeşler

Gudrun ile Ursula Brangwen bir sabah Beldover’daki baba evinin cumbalı penceresinde oturmuş, hem çalışıyor hem de konuşuyorlardı. Ursula parlak renkli ipliklerle nakış işlemekteydi. Gudrun da dizinin üstündeki tuvalde resim çiziyordu. İki kız kardeş çoğunlukla sessiz duruyor, kafalarından bir düşünce geçtikçe konuşuyorlardı. “Ursula,” dedi Gudrun. “Gerçekten evlenmek istemiyor musun?” Ursula nakışını kucağına bırakıp başını kaldırdı. Yüzü sakin, düşünceliydi. “Bilmiyorum,” diye karşılık verdi. “Ne demek istediğine bakar.” Bu yanıt Gudrun’u biraz şaşırtmıştı. Genç kadın kız kardeşini şöyle bir süzdü, sonra, “Evlenmek demek genellikle tek bir anlama gelir,” diye dudak büktü. “Gene de, ne olsa,” diye, bakışları hafiften karararak ekledi, “evlensen durumun şimdikinden daha iyi olmaz mı?” Ursula’nın yüzüne bir gölge düştü. “Olabilir. Ama kesin olarak bilemem ki.” Gudrun gene hafifçe sinirli, duraladı. Bu sorunu kesin olarak ele almak istiyordu. “Hiç değilse evlenmiş olma deneyimini gerekli bulmuyor musun?”

Ursula soruyu soruyla yanıtladı: “Bir deneyim olması gerektiğini nerden biliyorsun?” Gudrun, biraz soğuk, “Bir yönünden bir yönü elbet olacak,” dedi. “Pek parlak olmayabilir, gene de deneyimdir, işte.” Ursula, “Şart değil,” dedi. “Deneyimlerin sonu olması benim aklıma daha yakın geliyor.” Gudrun bu yoruma dikkatini verebilmek için kıpırdamadan oturuyordu. Sonunda, “Evet,” dedi. “Orasını da düşünmek gerek.” Bu, konuşmaya son verdi. Gudrun silgisini adeta öfkeyle eline aldı ve çizdiklerinin bir bölümünü silmeye başladı. Ursula kendini elindeki nakışa vermişti. Biraz sonra Gudrun, “İyi bir isteyen çıksa düşünmez misin?” diye sordu. Ursula, “Birçok isteyeni kapıdan çevirdim gibime geliyor,” dedi. Gudrun’un yüzüne koyu bir renk yayıldı: “Gerçek mi? Şöyle gerçekten, dişe dokunur bir şey var mıydı aralarında? Gerçekten?” “Yılda bin altın geliri vardı… kendisi de şeker gibi adamdı,” dedi Ursula. “Bayılıyordum ona.” “Gerçekten ha? Peki, için yeterince çekmedi mi onunla evlenmeyi?” Ursula, “Soyut olarak tamam, ama somut olarak, hayır,” dedi. “İş gerçeğe binince insanın canı hiç istemiyor. Şöyle bir sahiden canım çekse o saat evlenirim. Ne var ki benim içim evlenmemeyi çekiyor.” Kız kardeşlerin yüzünü o dakikada, kendi kendileriyle dalga geçen bir gülüş aydınlattı. Gudrun bir kahkaha atarak, “Ah!” dedi, “Evlenmemenin çekiciliği ne şaşılacak şey, değil mi?” Birbirlerine bakarak güldüler. Aslında içleri korku doluydu.

Uzayan bir sessizlik boyunca Ursula kendini nakışına, Gudrun da çizdiği resme verdi. Ursula yirmi altı, Gudrun yirmi beş yaşında, iki genç kadındılar. İkisi de çağdaş kızların, Hekabe’den çok Artemis’in1 soyundan gelme kızların o uzak, el değmemiş havasını taşıyorlardı. Gudrun çok güzeldi; yumuşak tenli, yumuşak çizgili, durgun. Kol ağızlarıyla boynunda mavili yeşilli fırfırlar olan lacivert ipekliden bir elbise ve zümrüt yeşili ipek çoraplar giymişti. İnsana bakışında hem güvenen hem de utanan bir ifadesi vardı ki ablası Ursula’nın o hep bir şeyler bekler gibi ayakta olan duyarlığıyla çelişiyordu. Gudrun’un kusursuz “sang froid”ı2 ve seçkin sadeliği karşısında çekingenliğe kapılan taşralılar onun için, “Akıllı kadın!” derlerdi. Londra’da bir sanat akademisinde öğrenci olarak ve bir “stüdyo hayatı” yaşayarak geçirdiği yıllardan sonra baba evine yeni dönmüştü. “Şu sıralarda bir adam önüme çıksın diye umuyorum,” diyerek altdudağını dişleri arasına aldı ve yüzünü bir tuhaf buruşturdu: yarı sinsi bir gülüş, yarısı acı dolu. Bunu gören Ursula bir ürküntü duydu. “Demek onu burada bulacağını umduğun için geldin buraya?” diye güldü. Gudrun meydan okurcasına, “Güzelim, onu bulmak için yolumu değiştirmem ben,” dedi. “Ama şu sırada yeteri kadar varlıklı ve çok çekici birisi karşıma çıkacak olsa… o zaman…” İronik bir tavırla sözünü yarıda bıraktı. Sonra Ursula’ya, kafasından geçirdiklerini okumak istercesine baktı. “Canın sıkılmıyor mu kimi zaman?” diye sordu. “Hiçbir şey olmuyormuş gibi gelmiyor mu bazen?

Ortaya çıkan hiçbir şey yok. Her şey daha filiz verirken sararıp soluyor.” Ursula, “Nedir bu filiz verirken sararıp solan?” diye sordu. “Ne bileyim… her şey… biz, kendimiz, her şey işte.” Gene bir duraklama oldu. İki kız kardeş başlarından neler geçeceğini düşünür gibiydiler. Ursula, “İnsanı gerçekten ürkütüyor,” dedi; gene sustular. “Ne dersin,” diye Ursula sözünü sürdürdü, “evlenmek, kendi başına, insanı bir yerden alıp bir yere götürür mü sence?” Gudrun, “Bundan sonra atılması gereken kaçınılmaz adım evlenmekmiş gibi geliyor,” dedi. Ursula bunu kafasında, biraz da acı acı evirip çevirdi. Kendisi yıllardır öğretmenlik yapıyordu. “Biliyorum,” dedi. “Soyut düşününce insana öyle geliyor. Lakin şöyle… olduğu gibi gözünde canlandırınca… Tanıdığın bir erkeği düşün; akşam eve geliyor, sana merhaba deyip bir öpücük veriyor.” Bomboş bir sessizlik… Sonra Gudrun sesini alçaltarak, “Evet,” dedi. “Olacak şey değil. Erkeği düşününce her şey bitiyor.” Ursula, “Gerçi çocuk konusu var,” diye mırıldandı, kararsız… Gudrun’un yüzü sertleşiverdi, soğuk bir tavırla, “Ursula, sahiden çocuk istiyor musun sen?” diye sordu. Ursula, gözleri kamaşmış, aklı karışmış gibi bir bakışla, “Hâlâ bu benim asla yapamayacağım bir işmiş gibi geliyor,” dedi. “Gerçekten öyle mi geliyor?” diye sordu Gudrun. “Çocuk doğurmak düşüncesi bana hiçbir şey söylemiyor.” Kardeşine ifadesiz, maskemsi bir yüzle bakıyordu. Ursula kaşlarını kararsızlıkla çatarak, “Belki gerçek bir içgüdü değildir,” dedi. “Belki çocuk yapmak isteği insanın içinden gelen bir şey değildir de, yüzeyde kalan bir şeydir.” Gudrun’un yüzünde sert bir ifade belirmişti. Genç kadın pek de kesin konuşmak istemiyordu. Ursula, “İnsan başkalarının çocuklarını düşünüyor da…” diye ekledi. Gudrun gene, neredeyse düşmanlıkla ona baktı ve sözü kapamak amacıyla, “Tam üstüne bastın,” dedi. İki kız kardeş sessiz sessiz ellerindeki işlere döndüler. Ursula’nın üzerinden, ruhlarındaki ateş zapt edilip kafese kapatılmış olanların acayip pırıltısı hiç eksilmiyordu. Oldukça yalnız yaşardı; kendi başına çalışıp bir günden öbürüne geçerek ve her zaman düşünüp yaşamı elleriyle tutmaya, kendi kavram sınırlarının içine sığdırmaya çalışarak… Yaşayışının yüzeyi durgundu ama aşağıda, karanlıklar içinde çok zaman bir şeyler oluyordu. Bu şey, en dıştaki kabukları çatlatıp bir dışarı vurabilse! Ana rahmindeki bir çocuk gibi dışarıya doğru uzanıyordu ama olmuyordu bir türlü, kurtulup çıkamıyordu henüz! Gene de içinde bir tuhaf önsezi, kendini bekleyen bambaşka bir yazgının duyusu var gibiydi. Elindeki işi bıraktı, kız kardeşine baktı. Öyle beğeniyordu ki Gudrun’u! O yumuşaklığıyla, o nefis doku zenginliği ve çizgi inceliğiyle öyle alımlı, öylesine son derece albenili buluyordu ki onu! Sonra Gudrun’da bir oyunbazlık da vardı sanki, karşısındakini hem alaya alan hem de belli belirsiz kışkırtan bir yön ve el atılmadık başkaca zenginlikler. Ursula ona candan hayrandı. “Buraya neden döndün, Prune?” diye sordu. Gudrun onun hayranlığını hissetmişti. Arkasına yaslandı ve o uzun, kıvırcık kirpiklerinin altından ona baktı. “Neden mi geri döndüm, Ursula? Kendime de belki bin kez sordum bunu.” “Gene de bilemiyorsun, öyle mi?”

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıÂşık Kadınlar
  • Sayfa Sayısı616
  • YazarD.H. Lawrence
  • ISBN9789750748639
  • Boyutlar, Kapak14 x 20 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bakire ile Çingene ~ D.H. LawrenceBakire ile Çingene

    Bakire ile Çingene

    D.H. Lawrence

    Yvette, rahip olan babası, kız kardeşi, büyükannesi ve halasıyla birlikte bir köyde yaşamaktadır. Annesinin genç ve beş parasız bir adamla kaçmasından sonra buraya taşınmışlardır....

  2. Kayıp Kız ~ D. H. LawrenceKayıp Kız

    Kayıp Kız

    D. H. Lawrence

    Kayıp Kız ahlaki değerleri sorgulamasının yanı sıra bir İngiliz maden kasabasının tüm toplumsal tabakalarını da ele alan tipik bir Lawrence romanı.İngiltere'deki bir maden kasabasının tanınmış tüccarlarından James Houghton'ın kızı Alvina taşra yaşamının durağanlığından ve gelenekselliğinden bunalmış, bu kapalı hayatına heyecan katmanın yollarını aramaktadır.

  3. Ölen Adam ~ D.H. LawrenceÖlen Adam

    Ölen Adam

    D.H. Lawrence

    Sıtma ve veremin pençesindeki Lawrence, ölmeden yayımladığı son uzun öyküsü Ölen Adam’da yaşama arzusunu, Etrüsk mezarlarını ziyaret ettiğinden beri aklında olan ölüm, diriliş ve...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Cennet ~ Mieko KawakamiCennet

    Cennet

    Mieko Kawakami

    “Hep acı çektiğimiz için, başkasını incitmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz.” 14 yaşında ortaokul öğrencisi sürekli olarak sınıftaki bir grubun ağır zorbalığına uğrar...

  2. Cadı Ölüsü & Bir Güneyli Vampir Romanı ~ Charlaine HarrisCadı Ölüsü & Bir Güneyli Vampir Romanı

    Cadı Ölüsü & Bir Güneyli Vampir Romanı

    Charlaine Harris

    Tuhaf ve seksi garson kız Sookie Stackhouse’a kapılmamanın yolu yok. Bizi de al Sookie! Bizi de! İnsan her gün yol kenarında koşan yarı çıplak...

  3. Arturo’nun Adası ~ Elsa MoranteArturo’nun Adası

    Arturo’nun Adası

    Elsa Morante

    “Bunca zaman uzaktan bakınca o günlerde tuhaf bir biçimde yüreğime oturmaya başlayan duyguları anlamaya çalışıyorum şimdi; içimde düzensizce birbirine karışan duyguların, hiçbir düşüncenin aydınlatmadığı...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur