Halil Cibran Asi Ruhlar’da (1908) insan ruhuna ve kalbine ket vuran her türlü geleneğe ve yasaya karşı çıkar: Verde’l Hânî ve Gelin Yatağı kadınlar için bir hapishaneye dönüşen evlilik kurumunu ve namus mefhumunu sorgularken, İmansız Halil yozlaşmış iktidara çanak tutan kiliseyi eleştirir.
Sağlığında yayımlanan son yapıtı Yeryüzü Tanrıları’nı (1931) Cibran bir mektubunda şöyle açıklar: “Yeryüzü Tanrıları insandaki üç temel doğal gücü simgeliyor: güç arzusu, dünyayı yönetme arzusu ve aşk.”
El-Muhacir gazetesinde yayımlanan Müzik’teyse (1905) Cibran, tutkuyla sevdiği bu sanata dair duygu ve düşüncelerini konusuna yaraşan ezgisel, lirik bir dille aktarır.
Bu eserler Cibran’ın dünya görüşünün çeşitli yön ve evrelerinin yanı sıra yazarlığının kapsamını da gözler önüne seriyor.
*Âsi Ruhlar * Verde’l Hânî *Mezarların Çığlığı *Gelin Yatağı *İmansız Halil *Müzik *Nihavent *Isfahan *Sabâ *Rast *Yeryüzü Tanrıları
****
Verde’l Hânî
1
Bir adam ki, tutkundur bir genç kıza, onu can yoldaşı görür ve döker alnının terini ve yüreğinin kanını kızın ayaklarına; sonra bir bakar ki, yorgun günler ve uykusuz geceler pahasına fethetmeye çalıştığı bu yürek, gönül sırlarını hiç aldırış etmeden sunmuştur bir başkasına, o, bu sırlarla canının istediği gibi eğlensin diye: Evet, mutsuzdur bu adam…
Ve bir kadın ki, uyanıp gençliğinin tasasız günlerinden, kendini bir adamın evinde bulmuştur; adam mala mülke, armağanlara boğmuştur onu, erdemlerle kuşatmış, okşamıştır gönlünü; ama gel gör ki, yüreğini saramamıştır aşkın aleviyle, erkeğin gözlerinden kadının kalbine Tanrı’nın akıttığı o göksel şarapla dolduramamıştır ruhunu: Evet, mutsuzdur bu kadın da…
Raşit Numan Bey’i gençliğimde tanıdım. Lübnan kökenliydi, Beyrut’ta doğmuştu ve orada yaşıyordu. Geçmişteki şaşaalarının hatırasına tutunan eski ve zengin bir aileden gelen Raşit atalarının soylu tavır ve davranışlarını anlatmaya bayılır, günlük yaşamında da onların inanç ve geleneklerini sürdürürdü, hatta onların tarzlarına öykünür ve Doğu göklerindeki kuş sürüleri gibi rüzgârda uçuşan Batılı giysilere bürünürdü.
Raşit Bey iyi yürekli ve dürüst bir insandı, ama çoğu Suriyeli gibi, o da olayları sadece görünüşlerine bakarak değerlendirir, sakladıkları gerçekleri göremezdi. Kendi ruhunun ezgisini dinlemez, kalbini etrafındakilerin sesini duymakla meşgul ederdi. Dünyanın suni parıltısına kapılıp hayatın sırlarını göremez, geçici zevklere düşüp varoluşun gizemlerini algılayamazdı. O da, öbürleri gibi, her şeye ve herkese dair sevgisini ve nefretini göstermekte acele ederdi ve onlarla ilgili gecikmiş pişmanlıkları hayranlıktan, bağışlamadan ve hoşgörüden ziyade acı alay ve ironiye yol açardı.
Böyle bir karakter ve tutum Raşit Numan Bey’i Verde❜l Hânî ile evlenmeye sürüklemişti, evlilik hayatını bir mutluluğa dönüştüren o gerçek aşkın gölgesinde ruhlarının birbirine sarılmasını beklemeden…
Birkaç yıl Beyrut’ta yoktum, dönünce Raşit’i ziyaret ettim. Çökmüş ve solmuş buldum onu. Gergin yüzünde derin üzüntülerin hayaletleri sallanıyor, keder dolu gözleri acılı bakışlarla kalbinin kırıklığını ve ruhunun karanlığını yansıtıyordu sessizce. Onun niçin bu kadar zayıf ve gergin olduğunu anlayamadığım için sordum ona: “Nedir bu halin? Ne oldu sana? Yüzünü aydınlatan o neşe nerde? Gençliğine aşılanmış o yaşama sevincin nereye gitti? Ölüm sevgili bir dosttan mı ayırdı seni? Yoksa kara gece, gündüz biriktirdiğin şeyi mi aldı elinden? Dostluğumuz adına söyle bana, canını sıkan bu kederin, vücudunu böyle zayıflatan bu üzüntünün sebebi nedir?”
Bir pişmanlık vardı bakışlarında, belleğinde mutlu günler beliriyor, sonra birden sönüp gidiyorlardı. Derken, umutsuzluk ve bıkkınlık dolu bir sesle konuşmaya başladı:
“Sevgili bir dostunu kaybettiğinde, etrafında arar ve çok sayıda başka dost bulursun, avunursun nihayet. Malı mülkü kaybettiğinde de, biraz düşünür ve sana bu serveti kazandıran aynı azim ve direncin aynı serveti tekrar kazandırabileceğini görürsün, böylece bunu da unutursun. Ama ruh huzurunu kaybedersen, onu tekrar nerede bulabilirsin, neyle doldurabilirsin onun yerini? Ölümün eli silleyi indirir suratına, acı verir, ama yine de bir gün bir gece geçer geçmez, yaşamın gülen yüzünü hissedersin tekrar, yine gülümser, yine sevinirsin. Kader şaşkına çevirir seni, kocaman ve korkunç gözleriyle bakışlarını diker yüzüne, keskin pençeleriyle yakalar boğazından ve şiddetle fırlatır yere, sonra demirli ayaklarıyla çiğner, ezer seni ve çekip gider acı acı sırıtarak. Ama tekrar sana doğru gelir çabucak, pişmanlık ve üzüntü doludur, sana umut ilahileri okumak için ipek eldivenli elleriyle tutar kaldırır seni ve böyle başın döner senin. Üzüntüler, dertler gelirler sana gecenin gölgeleriyle, sonra silinip giderler önünden sabah olduğunda, yeniden arzu ve umuda dönüşürler. Varoluş içinde senin nasibin, sevdiğin ve kalbinin taneleriyle beslediğin, gözlerinin ışığıyla su içirdiğin bir kuştur, onun kafesi göğsün, yuvası da yüreğindir, ruhunun ışınıyla ona bakar, tüylerini okşarsın, ama kaçırırsın elinden işte, uçar gider bulutların üstünde, sonra iner yere, bir başka kafese konar, dönüp gelir diye umudun kalmaz. Ne yaparsın, söyle bana, neylersin? Nerede bulacaksın sabrı ve teselliyi? Nasıl canlandıracaksın umutları, o dilekleri?”
Raşit Bey bu son sözleri acıdan boğuklaşan bir sesle söyledi, sonra ayakları üstüne dikilip rüzgârda bir kamış gibi titredi. Kıvrılmış parmaklarıyla bir şeyi yakalayıp parçalamak istiyormuş gibi açtı ellerini, öyle ki kan bürüdü yüzünü, kırışık derisi kapkara oldu. Gözleri yuvalarından fırlamış, gözkapakları donup kalmıştı adeta; bir şeytanın onu öldürmek için boşluktan fırladığını görmüş gibi, bir an durup önüne baktı, sonra bana döndü ve yüzünün çizgileri değişiverdi: Öfke ve nefret adamın kupkuru vücudunu terk etmiş, yerlerini acı ve ıstıraba bırakmıştı. Ağladı ve anlatmaya devam etti: “O kadın!.. Evet, sefaletten kurtardığım, hazinelerimi açtığım, güzel giysilerini, paha biçilmez mücevherlerini, şatafatlı gezinti arabalarını ve oynak atlarını kıskandıkları kadın -kalbimi tutsak eden, onu ayaklarına serdiğim o kadın, armağanlara, hediyelere boğmak için ruhumun üzerine titrediği o kadın, sevecen dostu, içten arkadaşı….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıAsi Ruhlar – Müzik – Yeryüzü Tanrıları
- Sayfa Sayısı144
- YazarHalil Cibran
- ISBN9786254299292
- Boyutlar, Kapak12,5 x 20,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak ~ Cezmi Ersöz
Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak
Cezmi Ersöz
Buralarda ölüm çok farklı algılanıyor. Buralarda insanlar ölüme bir son gibi bakmıyorlar. Buralarda hiçbir şey kesintiye uğramıyor. Hayat, ölüm ve çocukluk, her şey kesintisiz...
- Yürüyen Kelimeler ~ Eduardo Galeano
Yürüyen Kelimeler
Eduardo Galeano
Zamanın ve mekânın içinden devşirilmiş, Latin Amerika’nın bilinç örgüsünü oluşturan düşler, efsaneler ve anekdotlarla örülü Yürüyen Kelimeler, Eduardo Galeano tarafından yaratılan dünyaya sayısız pencere...
- Kelimenin Ham Anlamıyla ~ Ali İhsan Varol
Kelimenin Ham Anlamıyla
Ali İhsan Varol
“Bu kitabın sayfalarını çevirirken ağzı kalabalık ve biraz da abartmayı seven bir ahbabınızı hatırlayabilirsiniz. O ahbabınıza gösterdiğiniz hoşgörüyü lütfen kitaptan da esirgemeyiniz. İçinde Pod-Bee...