Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Arkeofili – Arkeoloji Meraklısının Elkitabı
Arkeofili – Arkeoloji Meraklısının Elkitabı

Arkeofili – Arkeoloji Meraklısının Elkitabı

Erman Ertuğrul

Siz de bir “arkeofil” misiniz? Göbeklitepe’deki insanlar dev taşları oyup bunları belirli bir düzende yerleştirirken ne amaçlıyorlardı? Bir Homo sapiens ve bir Neandertal ilk…

Siz de bir “arkeofil” misiniz?

Göbeklitepe’deki insanlar dev taşları oyup bunları belirli bir düzende yerleştirirken ne amaçlıyorlardı? Bir Homo sapiens ve bir Neandertal ilk defa karşılaştığında ne hissetti? Piramitler nasıl yapıldı? Kolezyum gibi Antik Roma yapıları nasıl hâlâ ayakta durabiliyor?

Geçmişte yaşamış insanları ve onların günlük yaşamlarını merak etmekten ve üzerine kafa yormaktan daha eğlenceli ne olabilir? Üstelik bunun için arkeolog olmanıza da gerek yok! Belki antik kentte gördüğünüz yıpranmış bir sütuna, belki dedenizden kalan bir cep saatine, belki de sahafta bulduğunuz, içi notlarla dolu eski bir kitaba bakarken bunlara kimlerin elinin değdiğini, nelere tanıklık etmiş olabileceklerini düşünerek uzaklara dalıyorsanız, hayal dünyanızda o dönemlere yolculuk yapıyorsanız, yani kısacası eski olan her şeye ilgi duyan biriyseniz, siz de bir arkeofilsiniz!

Arkeolog Erman Ertuğrul’un yazdığı Arkeofili: Arkeoloji Meraklısının Elkitabı, uzak geçmişle ilgili en merak edilen sorular üzerine, karmaşık terimler kullanmadan, kolay anlaşılır üslupla verilmiş cevaplar okumak isteyen tüm “geçmiş meraklısı” zihinler için…

*

ERMAN ERTUĞRUL, Arkeoloji lisansını tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Tarihöncesi Arkeolojisi Bölümü’nde yüksek lisansını yapan ve halihazırda aynı üniversitede toplumsal arkeoloji üzerine doktora tezini yazmakta olan Erman Ertuğrul, Eskişehir, Bursa ve Kırklareli gibi Türkiye’nin farklı yerlerindeki arkeolojik kazılarda uzun yıllar görev aldı. Çeşitli etkinliklerde “arkeolojiye giriş” ve “toplumsal arkeoloji” üzerine söyleşiler verdi. Birçok dergi ve gazetede arkeoloji üzerine yazılar yazan Ertuğrul, “Herkes için arkeoloji!” mottosuyla yola çıkan ve arkeolojiyle toplum arasında bir köprü olmayı amaçlayan Arkeofili adlı dijital oluşumun da kurucusu ve editörüdür.

*

İçindekiler
ÖNSÖZ: SİZ DE BİR “ARKEOFİL” MİSİNİZ?…………………………….. 11
BÖLÜM BİR: KAZININ İÇİNDEN
Arkeolojik kalıntılar neden toprak altında kalır?…………………………….. 17
Arkeologların kazıda bir günü nasıl geçer? …………………………………….. 22
Arkeologlar neden her yeri kazmıyor?……………………………………………. 27
BÖLÜM İKİ: BİZ VE DİĞERLERİ
Türümüz Homo sapiens ne zaman ortaya çıktı? ……………………………….. 35
Gizemli kuzenlerimiz Denisovalılar kimdi? ……………………………………. 41
Neandertaller neden yok oldu? ………………………………………………………. 47
Hobbitler hâlâ yaşıyor olabilir mi?………………………………………………….. 58
BÖLÜM ÜÇ: GÜNLÜK YAŞAM
Geçmişte kadınlar toplayıcı, erkekler avcı mıydı?…………………………… 69
Eski insanların dişleri bizimkilerden daha mı sağlıklıydı?………………. 79
İnsanlar ne zamandan beri giyiniyor? …………………………………………….. 86
Bilinen en eski ayakkabı kaç yıllık?…………………………………………………. 93
BÖLÜM DÖRT: HAYVAN DOSTLARIMIZ
Köpekler ne zaman insanın en iyi dostu oldu? ……………………………… 101
Kediler hayatımıza girmeye ne zaman karar verdi?………………………. 108
BÖLÜM BEŞ: ÖNEMLİ KİŞİLER
Buz Adam Ötzi’yi kim öldürdü? …………………………………………………… 121
Büyük İskender’in mezarı bulunabilir mi? ……………………………………. 128
İlk Çin imparatorunun mezarı neden açılamıyor? ………………………… 136
BÖLÜM ALTI: ANITSAL YAPILAR
Göbeklitepe neden bu kadar önemli? ……………………………………………. 147
Mısır piramitleri nasıl inşa edildi?…………………………………………………. 157
Antik Roma betonu nasıl bu kadar dayanıklı? ………………………………. 166
BÖLÜM YEDİ: EFSANELER
Atlantis diye bir yer gerçekten var mı?………………………………………….. 175
Pompeii’deki insanlara ne oldu? …………………………………………………… 182
Antik Mısır mumyaları gerçekten lanetli mi? ……………………………….. 189
Bitirirken: Son birkaç kelime ve teşekkür………………………………………. 194
Kaynakça………………………………………………………………………………………. 197

önsöz:
siz de bir arkeofil“ misiniz “ ?

Göbeklitepe’deki insanlar dev taşları oyup bir anıt gibi yerleştirirken ne amaçlıyorlardı? Dikilitaşlar onlar için ne ifade ediyordu? Bir Homo sapiens ve bir Neandertal (Homo neanderthalensis) ilk defa karşılaştığında ne hissetti? Birbirlerini düşman olarak değerlendirip kaşlarını mı çattılar, yoksa yüzlerinde şaşkın bir gülüş mü vardı?

Geçmişte yaşamış insanları ve onların günlük yaşamlarını merak etmekten ve üzerine kafa yormaktan daha eğlenceli ne olabilir? Üstelik bunun için arkeolog olmanıza da gerek yok! Belki antik kentte gördüğünüz yıpranmış bir sütun, belki müzede gözünüze takılan bir tablet, belki evinizde dedenizden kalan bir cep saati, hatta belki de sahafta bulduğunuz, içi notlarla dolu eski bir kitap… Bunlara bakarken kimlerin elinin değdiğini, nelere tanıklık etmiş olabileceklerini düşünerek uzaklara dalıyorsanız, hayal dünyanızda o dönemlere yolculuk yapıyorsanız, yani kısacası eski olan her şeye ilgi duyan biriyseniz, siz de bir “arkeofil”siniz! Arkheos ve philios kelimelerinin birleşiminden oluşan bu kelime, “eskiyi seven, eskiye ilgi duyan” anlamına geliyor ve sizi tanımlıyor.

Bu takıntımıza bir isimlendirme de yaptığımıza göre, artık geçmişe olan ilgimizi bir sonraki seviyeye taşımanın zamanı geldi.

Arkeoloji, herkesin bir tarafından çekiştirip kendi yorumlarını getirdiği bir bilim. Çünkü arkeoloji, doğası gereği içinde birçok bilinmeyeni de barındırıyor. Öyle ki, yapılan kazılar ve analizler bir yandan geçmişe dair soruları yanıtlarken bir yandan daha fazla soruyu ortaya çıkarıyor. Durum böyle olunca, her keşif insanların hayal gücünü hızla ele geçiriyor ve bilgi boşlukları birbirinden farklı teorilerle dolduruluyor. Tabii ki zihin egzersizi yapmakta, hatta bu teorileri başkalarıyla paylaşmakta hiçbir sakınca yok fakat bu durumun suistimale açık olduğunu da unutmamak gerekiyor. Zira hem bilgi hem de bilgi kirliliği çağında yaşadığımız için, artık doğrularla yalanları birbirinden ayırmak iyice zorlaştı. Komplo teorilerini ve çarpıtılmış bilgileri gerçekmiş gibi sunmaksa oldukça tehlikeli sonuçlara yol açabiliyor.

Uzaylılar, sıra dışı gizemler, doğaüstü güçler, sır perdeleri, paha biçilemeyen defineler ya da uzak geçmişte var olan çok gelişmiş bir medeniyet… Peki arkeolojiyi bu kadar ilgi çekici yapan unsurlar gerçekten bunlar mı? Bizim artık buna kesin bir cevabımız var: Hayır. Nereden mi eminiz? Arkeologlar olarak arkeoloji içerikleri ürettiğimiz Arkeofili web sitesini 2014 yılında açtığımızda günde 50 kişinin bu içerikleri okumak için siteyi ziyaret edip etmeyeceğini merak ediyorduk. Bu sayı bile bizim için ulaşılması zor bir hedef gibi gözüküyordu. Akademi camiasında; resmî yetkililerin arkeolojiye sadece “turizm” gözüyle baktığı, “halk”ın ise arkeolojiyle ilgilenmediği, yalnızca definecilik hikâyelerini takip ettiği fikri hâkimdi. Uzaylıların yaptığı piramitler ya da milyonlarca dolar değerinde defineler gibi sansasyonlar olmadan, sade bir dille yazılmış bilimsel içerikleri insanlar okumak ister miydi? Yetkililer konusunda olmasa da, arkeolog olmayan insanlar konusunda yanıldığımızı anlamamız uzun sürmedi. Henüz birkaç ay geçmişti ki, web sitemiz okuyucu sayısı yüzünden çöktü! Bu çöküşlerin yaşanmaya devam ettiği ilerleyen zamanlarda biz de altyapımızı defalarca geliştirmek zorunda kaldık. Ve elbette bu çöküşlerden çok mutlu olduk!

Aradan geçen bunca yıl içinde, Arkeofili’nin hem sosyal medya hesaplarına hem de e-posta kutusuna sayısız soru geldi. Arama motorlarına sorularını yazarak siteye ulaşan insanların sorularını da bunların üstüne eklediğimizde, artık elimizde büyük bir soru havuzu vardı. “Yerde gördüğüm bu taşın üzerindeki gözenekler hangi defineyi işaret ediyor?” ya da “Tarsus’ta yeraltı dünyasına açılan bir portal var mı?” gibi çılgın örnekleri bir kenara bırakırsak, soruların büyük bir çoğunluğu gerçekten ilgi çekiciydi ve birçok kişinin benzer şeyleri merak ettiğini gösteriyordu. “Mısır piramitleri nasıl inşa edildi, Atlantis nerede, ilk insan ne zaman ortaya çıktı, arkeolojik kalıntılar nasıl toprak altında kalır, Pompeii’deki insanlara ne oldu?” gibi…

Ben de işte bu sorulardan yola çıktım: Elinizde tuttuğunuz Arkeoloji Meraklısının Elkitabı’nda, eski zamanlara dair en merak edilen soruları ve bunların yanıtlarını kolay anlaşılır bir dille okuyacaksınız. İlk bölümde, arkeolojiye dair üç temel soruyla başlayacağız. Eğer bir bilim olarak arkeolojinin çalışma yöntemi, alanı, kapsamı ilginizi çekerse bu konuyla ilgili okuma önerilerimi kitabın sonunda bulabilirsiniz. Bu ilk genel bölümden sonra, altı ayrı bölümde bazı ünlü arkeoloji sorularını cevaplayacağım. Buradaki sorular ve cevapları üzerine daha fazla okumak isterseniz, yine kitabın sonunda her başlık için yararlandığım kaynakları listelediğim sayfalara bakabilir, kendinize bir okuma listesi oluşturabilirsiniz.

Belki bu soruların bir kısmı daha önce sizin de kafanızı kurcaladı, belki de bazıları aklınıza bile gelmemişti ama şimdi soruları gördüğünüze göre, bir arkeofil olarak hayalinizde geçmişe yolculuk yapmaya başladınız bile… Öyleyse bilimden kopmadan ama bilimin ağır terminolojisinde de boğulmadan bir sonraki seviyeye birlikte geçelim.

Çünkü, “Herkes için arkeoloji!”

bölüm bir

KAZININ İÇİNDEN

arkeolojik kalıntılar
neden toprak altında kalır?

Arkeologlar kültürel dolgulara, yani insanların arkalarında iz bıraktığı katmanlara ulaşabilmek için, bazen metrelerce kazı yapmak zorunda kalıyor. Bazen de inşaat çalışmaları için açılan temel çukurlarının derinliklerinde tesadüfen kalıntılar bulunuyor. Peki, arkeolojik kalıntılar nasıl bu kadar derinlere gömülüyor? Neden terk edildikleri şekilde öylece yüzeyde kalmıyorlar? Aslında bu sorunun tek bir cevabı yok. Kalıntıların toprak altına gömülmesinde birçok faktör rol oynuyor ve bu durum bölgeden bölgeye farklılık gösterebiliyor.

İnsanların yerleşik hayata geçtikleri, yani Neolitik döneme ait bir yerleşim düşünelim. Yerleşik hayatın bir sonucu olarak, insanların yaşamlarını sürdürebilmek için buraya sürekli malzeme taşımaları gerekiyordu. Yapılar inşa etmek, aletler üretmek, karınlarını doyurmak gibi birçok nedenle hayvanlar, bitkiler, odunlar, taşlar ve benzeri malzemeleri yerleşime taşıyorlardı. Taşınan malzemeler dışında, bazı evler zaman içinde yıkılıyor ve yerlerine yenileri yapılıyordu. Ancak tüm bu atıklar, gereksiz malzemeler, hayvanlardan arta kalanlar ve yıkılmış ev kalıntılarından kurtulmak zahmetli bir işti. Üstelik bunlardan kurtulmak için geçerli bir sebep de yoktu. Dolayısıyla insanlar karşılığı olmayan bir emek vermek istemediler; çöplerini kazdıkları çukurlara doldurdular ve yıkılan evleri düzleyerek üzerlerine yenilerini inşa ettiler. Bugün modern şehirlerdeki yol çalışmaları sırasında ortaya çıkan üst üste asfalt tabakaları arkeolojik katmanlaşmaya çok benziyor. Bazen yollar seneler boyunca o kadar yükseliyor ki giriş kattaki evlerin kapıları ya da camları daha yukarıya taşınmak zorunda kalıyor.

Bazı yerleşmelerde yüzlerce, hatta binlerce yıl boyunca insanların kesintisiz yaşadığını unutmamak gerek. Örneğin, insanlar Göbeklitepe’de yaklaşık 1.500 yıl boyunca yaşamışlardı. Malzemelerin sürekli aynı yere taşınması ve atıklardan, yıkıntılardan kurtulmak için çaba sarf edilmemesi, yerleşmenin yavaş ama düzenli biçimde yükselmesine neden oluyordu. Öyle ki bir süre sonra yerleşme yapay bir tepe üzerinde kalıyordu. Mesela, Eskişehir’deki Şarhöyük (Dorylaion), Erken Tunç Çağı, Assur Ticaret Kolonileri, Geç Tunç Çağı, Demir Çağı, Helenistik, Roma ve Bizans olmak üzere, birçok döneme tanıklık etti ve MÖ 3. bin yıldan, MS 12. yüzyıla kadar çeşitli yerleşimler gördü. Bu yüzden, üst üste katmanların oluşmasıyla, zaman içinde çapı 450 metre, ovadan yüksekliği ise 17 metre olan devasa bir höyük oluştu. Savaşlar, yangınlar, depremler gibi nedenlerle ortaya çıkan toplu yıkımlar da yerleşmenin yükselmesine neden olacak kadar büyük bir katman oluşturabiliyordu.

Üst üste kurulan yerleşmeler de arkeologların kalıntılara ulaşmak için kazmak zorunda kalmalarının başlıca nedenlerinden biri.

Yerleşmeler, genellikle su ve yiyecek kaynaklarına yakın yerlere kuruluyordu. Ancak, bu yerleşmeler için seçilen noktalar yaşamaya elverişli olsa da savaşlar, doğal afetler, salgınlar, kuraklık veya kıtlık gibi nedenlerden dolayı terk edilebiliyorlardı. Gelecekte ise (belki yüzlerce, belki binlerce yıl sonra) aynı nokta başkaları tarafından tekrar yerleşim için seçiliyordu. Aradan yıllar geçmesine rağmen aynı yerin yeniden seçilmesinin nedeni, o bölgenin aynı su ve yiyecek kaynaklarına yakınlığı olabilir ama pekâlâ çok farklı bir neden de bu seçimi teşvik etmiş olabilir. Önceki yerleşmelerin gitgide yükselerek yapay bir tepe oluşturması, bu noktanın, çevresine kıyasla avantajlı bir konumda kalmasına neden oluyor ve olası tehlikelere karşı doğal bir savunma sağlıyordu.

Nehirlere yakın kurulan yerleşmeler, nehirlerin belli aralıklarla taşması ve taşkınların bıraktığı alüvyon tabakası yüzünden gömülebiliyor. Ayrıca daha kurak bölgelerde rüzgârların sürekli olarak taşıdığı kumlar da yapıların gömülmesine neden olabiliyor. Dünyanın en ünlü anıtsal arkeolojik yapılarından biri olan Gize platosundaki 20 metre yüksekliğe sahip Büyük Sfenks, 1817’de arkeologlar tarafından kazılana kadar kafasına kadar kuma gömülüydü. Bazen de bir yerleşme, sel veya yanardağ gibi doğal afetler nedeniyle bir anda tamamen gömülebiliyor. Günümüzde her yıl milyonlarca kişinin ziyaret ettiği Pompeii antik kenti de MS 79 yılında Vezüv Yanardağı’nın patlamasından sonra, molozların ve kalın bir kül tabakasının altında kalarak gömüldü.

Hangi sebeple olursa olsun, terk edilen yerleşmelerde bitkiler de hızla kök salar ve artık kullanılmayan kalıntıları tamamen kaplayabilir. Bu bitkilerin kökleri ve bıraktıkları kalıntılar, yavaş yavaş katmanların oluşmasına neden olur. Böylece insanların terk ettikleri yapılar veya çeşitli kalıntılar, zaman içinde toprağın içinde kaybolabilir.

Bazı arkeolojik kalıntılar ise, aktif olarak kullanıldıkları dönemlerde insanlar tarafından özellikle gömülüyordu. İnsanlar, açtıkları çöp çukurlarını, ölülerini, tanrılara sundukları adakları ya da bazen konutlarını ve hatta anıtsal özel yapılarını çeşitli nedenlerle toprakla doldurarak gömüyordu. Yapıları kasıtlı olarak gömme geleneğini, çok uzun süre yerleşim gören Göbeklitepe’deki yapılarda veya Çatalhöyük’teki konutlarda da görebiliyoruz.

İnsanlar neden yapıları gömer?

Neolitik Çağ’da, özellikle Yakındoğu ve Anadolu’da hem yaşam alanlarının hem de özel yapıların kasıtlı olarak gömüldüğü biliniyor. Göbeklitepe’yle aşağı yukarı çağdaş olan Karahantepe’de de özel yapıların içi toprakla doldurularak gömülüyordu. Burada inşa edilen yapılar için harcanan emek ve zaman göz önünde bulundurulduğunda, insanların sonradan yapılarını gömmeleri bu uygulamaya özel bir anlam yüklediklerini gösteriyor. Bir yapıyı gömmek çok zahmetli ve somut karşılığı olmayan bir işti. Dolayısıyla bu insanlar için kasıtlı gömme uygulaması yapının terk edilmesinden daha fazlasını ifade ediyor olmalıydı. Bu dönemlerde yapıların neden gömüldüğünü kesin olarak belirlemek çok zor olsa da birkaç farklı yorum yapılabilir. Belki bu yapıları gömmek, onları doğal etkenlere karşı koruma altına almak ve yapısal bütünlüğünü uzun süre muhafaza etmek için bir yöntemdi. Keza yapıların gömülmesi belki de vefat etmiş önemli kişiler veya olaylar için düzenlenen anma törenlerinin bir parçasıydı ve ölen kişilerin veya olayların anısını koruma amacı taşıyordu. Söz konusu yapılar, belirli bir kullanım süresi sonunda, bu alanların “kutsallığı”nı korumak amacıyla özellikle gömülebileceği gibi, lider değişimleri gibi toplumsal olaylar, eski yapıların gömülmesi ve üzerine yeni yapıların inşa edilmesiyle de simgelenmiş olabilir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Kurgu Dışı
  • Kitap AdıArkeofili - Arkeoloji Meraklısının Elkitabı
  • Sayfa Sayısı216
  • YazarErman Ertuğrul
  • ISBN9786256324152
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviMundi / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur