Ortalık oldu yine sütliman
Zaman alır dost dediğini bulman
Bir kere bulduğunu bile sansan
En çok iki saat yanında durur, inan!
Gerçek arkadaşlar hep birlikte olurlar (tutkalla yapışmış gibi), gerçek arkadaşlar birbirlerini affederler (âşık ya da aptal olduklarında da), gerçek arkadaşlar için bazen savaşmak gerekir. Peki, gerçek bir arkadaşa her zaman yeni bir son şans vermeli miyiz?
İlk iki macerasında zamanın sırlarını keşfedip korkularıyla yüzleşmeyi öğrenen küçük dostumuz Anton şimdi de arkadaşlık ilişkilerini gözden geçiriyor. Ne demişler, arkadaşlık zor zanaat…
Anton’un okulu iyi, arkadaşları harika, keyfi yerinde… Ancak bir gün sınıflarına Viktorya Elizabet Vilhelmina van der Meşegiller adında yeni ve garip bir kız çıkageliyor ve her şey değişiveriyor. Daha düne kadar can dostu saydıkları artık ona GERÇEK birer arkadaş olarak gelmiyor. YALANDAN arkadaş diye bir şey var mı? Arkadaşlar da arada hata yapabilirler. Off, keşke elinde, gerçek dostların neler yaptığına dair her şeyi madde madde yazan bir ARKADAŞLIK LİSTESİ (!!!) olsa…
İyi düşün, Anton! Arkadaşlık emek ister, fedakârlık ister. İnsanın bazen arkadaşları için savaşması gerekir. Üstelik arkadaşlarını elinden alan sınıfın yeni kızına, her fırsatta seninle dalga geçen Çete Çetesi’nin sinir bozucu laflarına ve ağzından düşmeye hazırlanan süt dişinin yarattığı huzursuzluğa katlanma pahasına.
Alman pedagog yazar Meike Haberstock’un hem yazıp hem de resimlediği “Anton” serisi kahkaha dolu yepyeni bir serüvenle maceraya devam ediyor. Üstüne üstlük dünyanın en lezzetli krepinin nasıl pişirileceğine dair muhteşem ipuçları paylaşarak…
Eğlenceli anlatımıyla küçük okurların sevgisini kazanan Haberstock, her biri ayrı ayrı da okunabilen dizinin son kitabının bölüm başlangıçları için kaleme aldığı mizahi dörtlükleriyle yüzleri gülümsetiyor.
Sakın unutmayın! Arkadaşlık Listesi’nde de yazdığı gibi; insan gerçek arkadaşını kendisi seçer, zorlamayla olmaz!
SICAK SICAK:
Acayip şanslı bir cumartesi 11
Sürpriz üstüne sürpriz 18
Açık büfe savaşı 25
Büyük temizlik 34
Aslında iyi başlamıştı! 41
Kimin arkadaşa ihtiyacı var ki? 49
Ne kafa kaldı ne mide, her yer şimdi karman çorman 54
Bir plan ve bir sorun 59
Yabancı bir dünya 66
Arkadaş dediğin neyi asla yapmaz? 74
Arkadaş dediğin ne yapar? 80
Ortalık yine sütliman 86
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için 94
Anton’un fikri 100
Bir plan ve pek çok iş 108
Samanlıkta altı arkadaş 115
ACAYiP ŞANSLI BiR
CUMARTESİ
Geçen hafta Anton pazartesi, salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleri okula gitti. Yani, gitti derken… yürüyerek gitmedi tabii. Okula onu anne-taksi bıraktı. Ama sonuç olarak her gün sınıftaydı, cuma günü bile! İnsanlar cuma günü için ‘özgürlük günü’ derlerdi, insan o gün canının her istediğini yapabilirdi. İyi de cuma günü özgürlük günüyse, okula neden gidiliyordu ki? Bugünse cumartesiydi ve Anton aynı hafta içinde altıncı kez okula gitmek zorundaydı. Neyse ki bu defa, en azından öğleden sonra. Yani bu seferlik de olsa, o sabah gerçekten de özgür sayılırdı. Bu yüzden, saat on bir olmasına rağmen, Margareten Sokağı 56 numaranın dördüncü katındaki evlerinde annesiyle birlikte kahvaltı masasında rahat rahat oturabiliyordu hâlâ. “Küçük tavşan? Öğleden sonraki yemekli aile buluşmasına ne götüreceğimizi düşündün mü?” diye sordu annesi ve o sabah içtiği beşinci kahveden koca bir yudum aldı.
Anton’un gözü, biçimlendirdiği tost ekmeğindeydi. Bugün ona gerçekten de tam anlamıyla bir tavşan şekli vermeyi başarmıştı. Tavşanın üst dişlerinden biri eksikti gerçi. “Hmmm, bezelye çorbasına ne dersin?” diye yanıtladı annesini. Sonra da tavşan dilimine çilek reçeli sürmeye koyuldu. Annesi sol kaşını havaya kaldırdı. Pekâlâ. Bu kesinlikle ‘hayır’ demekti. “Peki meyankökü şekerlemeleri götürsek nasıl olur? Sanırım yatağımın altında birkaç tane vardı!” dedi Anton, şansını bir kez daha deneyerek. Annesinin diğer kaşı da yukarıdaki yerini aldı.
Ki bu, ‘çifte hayır’
demekti!
Anton bunun üzerine, “Bütün ekmekleri küçük hayvanlar şeklinde kemireyim, üzerlerine reçel süreyim, sonra da onları tepsiye dizeyim,” diye yeni bir öneride daha bulundu. Ama bu kez de, içtiği kahve annesinin boğazına kaçtı! Anton onun sırtına vurmak için hemen masanın etrafında koştu. Annesi, yeniden nefes alabilir hale gelince, “Bence krep yapalım Anton,” dedi. “Krepi herkes sever. Sıcak da yenebilir soğuk da. Hatta çatal bıçak olmadan bile. Bana yardım etmek ister misin? Tam 20 tane yumurta kırabilirsin!” Yumurta kırmak mı? Hem de tam 20 tane! Of be! İşte bu Anton’un çok hoşuna giderdi! Anton sadece iki dakika sonra mutfaktaydı, elinde de yumurta kutusunu tutuyordu. Yumurtalar soğuk, pürüzsüz ve muhteşemdi. Ve işte ilk yumurta şimdi onun elindeydi. Anton gülerek, “Üzgünüm Bay Yumurta. Fakat şimdi çok ama çok cesur olmanız gerekiyor. Hemencecik olup bitecek ve canınız hiç acımayacak.
Söz veriyorum!” dedi ve yumurtayı kabın kenarında çatlattı. Önce bir ÇIKIRT, sonra da hafif bir LOPS. İşte! İlk yumurtanın sarısı ve akı, kabın içine doğru süzülüyordu. Annesi kahvaltı sofrasını toplarken diğer 19 yumurta da rekor bir sürede ilkinin peşinden gitti. “Harikasın küçük tavşan!” dedi annesi, bütün yumurtalar kabı boyladığında. “Şimdi unu da tartıp içine koy, sonra da kabartma tozu, vanilya ve biraz şeker ekle. Tabii su ve sodayı da unutma. Ardından da iki tutam tuz ekleyip hepsini birlikte mikserle çırpacaksın.
Yalnız önce ağır ağır başla, hızlı çırpmaya sonra geç; yoksa her yere sıçrar. Ben de bu sırada hızlıca yıkanıp giyineyim. Aklına bir şey takılırsa seslen, tamam mı?” Nasıl yani? Anton hamuru TEK BAŞINA mı hazırlayacaktı? Bugün şanslı gününde olmalıydı. Acayip şanslı bir cumartesiydi bu! Anton, tamamen odaklanmış halde, annesinin söylediklerini bir bir yerine getirdi. Sıralaması belki biraz farklıydı ama tek bir malzemeyi bile atlamamıştı. Sonuçta ortaya çıkan şey gerçekten de krep hamuruna benziyordu. Krep hamuru gibi kokuyordu. Tadı da aynıydı. Mikserin çırpıcı kollarından biri Anton’un ağzındayken annesi mutfağa girdi. “Ah, görüyorum ki her şeyi halletmişsin,” dedi annesi. “Harika! Ve… bu sırada mutfağı da yeniden boyamışsın!” Tek kaşı havaya kalkıyordu. Eyvah! Anton etrafına bakındı. Tezgâhın üstü krep sarısı rengindeydi. Tost makinesi de, aynı şekilde ekmeklik de, soda şişeleri de, buzdolabının yarısı ve pijamasının bir kısmı da! Başını salladı, yutkundu ve orta şiddette bir fırçayı beklemeye koyuldu.
“Sorun değil küçük tavşanım,” diyerek içini çekti annesi. “Krep pişirme işini ben devralıyorum ve sen de doğruca banyoya giriyorsun, anlaştık mı?” Annesi, çırpıcı kolu Anton’un ağzından çok yavaş ve dikkatli bir şekilde çekti. Fakat Anton yine de bir anlığına irkiliverdi. Ah şu sallanan dişi! Özellikle tam da bugün düşmeyecekti, değil mi? Bir de bununla uğraşamazdı! Anton banyoya girdi, yıkandı ve giyindi. Dişlerini fırçalarken, sadece sallanan dişinin etrafındakileri iyice fırçaladı. Yani… doğrusunu söylemek gerekirse, sadece TEK BİR dişini fırçaladı: sallanan dişinden en uzak olanını.
Hayır! O dişi bugün kaybedemezdi! Anton’un sınıfındaki Neel isimli çocuk, geçenlerde kesici süt dişlerinden birini düşürmüştü de koca bir gün Çete Çetesi’nin dilinden kurtulamamıştı. Bütün gün ona gülmüşlerdi! Leon, Steven ve Vincent’in –yani Çete Çetesi üyelerinin– bir şeyin YANINDA mı yoksa KARŞISINDA mı olduğu asla kesin olarak bilinemezdi. Dün iyi davrandıklarına bugün gıcık olabilirlerdi. Anton bu çocukları bir türlü anlayamıyordu. Evet, sınıf gezisinden beri üçüyle de gayet iyi anlaşıyordu. Ama Leon, Steven ve Vincent hiçbir zaman ona GERÇEK birer arkadaş gibi gelmiyordu. YALANDAN arkadaş diye bir şey var mıydı? Ve eğer VARSA, insan bunları nasıl ayırt edebilirdi? Anton dişlerini fırçalamayı bitirince yeniden mutfağa, annesinin yanına koştu. Tavanın cızırtılarını daha mutfağa varmadan duymuş; havayı dolduran taptaze krep kokusunu içine çekmişti. “Gerçekten de çok güzel bir hamur yapmışsın Anton!” diye güldü annesi ve uçan krepi tavayla yakaladı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yabancı)
- Kitap AdıAnton'un Maceraları: Arkadaş Canlısı
- Sayfa Sayısı128
- YazarMeike Haberstock
- ISBN9786052857267
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Dağlardan Duyur Onu ~ James Baldwin
Dağlardan Duyur Onu
James Baldwin
James Baldwin’in otobiyografik öğeler taşıyan, 1953 tarihli ilk romanı Dağlardan Duyur Onu, 1935 yılında bir cumartesi günü Harlem’de geçer. Grimes ailesi ve komşularından oluşan...
- N veya M ? ~ Agatha Christie
N veya M ?
Agatha Christie
İkinci Dünya Savaşı’nda Kraliyet Hava Kuvvetleri, Luftwaffe savaş uçaklarını İngiltere sınırlarının dışında tutmaya çalışırken düşman içeride sinsi bir tehdit oluşturmaktadır. Nazi casusları sıradan vatandaş...
- Druid Krallığı ~ Norman Spinrad
Druid Krallığı
Norman Spinrad
"Babam Celtillus'un kanının üzerine yemin ederim ki, Roma ve onun imparatoru Jul Sezar, Galyalıların önünde diz çökecek. Ben Galya Kralı Vercingetorix.. kanım Galya'nın mührü, kılıcım Galya'nın anahtarıdır. Galya'nın kalbi Alesia'dan haykırıyorum sana Sezar; bu kanın lanetini, bu kılıcın öfkesini tadacaksın!.."